Buradasınız
Sömürüye, Savaşlara, Toplumun Çürümesine Hayır!

“Çalışan kazanır” ya da “çok çalışan çok kazanır!” gibi deyimler toplumda yaygınca kullanılır. Öyle mi peki? Gerçekten de “çok çalışan” kazanır mı? Eğer gerçekten de çok çalışan çok kazansaydı, şu an toplumda en zengin ve konforlu kimseler işçiler olurlardı. Öyle ya, gece gündüz demeden çalışan, emek harcayan, alın teri döken işçilerdir. Lakin böyle olmasına rağmen yoksulluktan başını doğrultamayan, gün yüzü göremeyen de işçilerdir. İşçi bir ay işsiz ve gelirsiz kaldı mı kendini açlığın eşiğinde buluyor.
Tüm zenginliğin kaynağı emektir. Kömürü toprağın bağrından söken, uçaklar ve gemiler yapan, gökdelenler yükselten, yeraltına raylı sistemler döşeyen, tohumu tarlaya eken, buğdayı una, unu ekmeğe dönüştüren emektir. Bu yüzden de “emek en yüce değerdir” denmiştir. Fakat emek bu kadar değerli olmasına rağmen, emek harcayan ve tüm zenginliği üreten işçiler değer görmüyorlar. Neden böyle?
Bunun sebebi sömürü düzenidir. Bugünkü sömürü düzeninin adı kapitalizmdir. Kapitalizm, kapitalden yani sermayeden gelmektedir. Sermayenin hâkim olduğu düzen demektir. Kapitalizmde parayı ve üretim araçlarını yani sermayeyi elinde tutan patronlar sınıfıdır (burjuvazi). Bu düzende tüm amaç daha fazla üretmek ve kâr elde etmektir. İnsanların ne durumda olduğu, gerçek ihtiyaçlarının ne olduğu önemli değildir. Dolayısıyla emek harcayan ve üreten işçinin de hiçbir değeri yoktur. Patronun gözünde işçi, aynı piyasadaki bir mal gibidir. Bu para düzeninde insaniyet ortadan kalktığı için sermaye sahipleri, işçiye insan gözüyle bakmazlar. İşçinin ihtiyaçları onun bedensel ihtiyaçlarıyla sınırlı görülür: İşçi karnını doyursun, üretim için enerjisini yeniden kazansın ve gelecek nesiller için yeni çocuklar yapsın… Yani işçinin bir yük hayvanından farkı yoktur. Eğer patronlar üretimi işçi yerine atla yapabilseydiler ve bu daha kârlı olsaydı, kesinlikle atı tercih ederlerdi. Tam da bundan ötürü patronlar, işçilerin iş kazalarında ölmesini zerrece umursamazlar.
Kapitalizm öylesine mantıksız bir sistemdir ki, milyarlarca işçi üretir ama bir avuç asalak el koyar. Bu sistemde, işçi için daha fazla çalışıp zengin olmak kesinlikle boş bir hayalidir. Tersine, bir işçi önderinin dediği gibi, kapitalist sistemde işçi ürettikçe yoksullaşır. Bu her açıdan bir yoksullaşmadır. Uzun süre çalışan işçi öncelikle tükenir, sosyal hayattan kopar ve manevi olarak yoksullaşır. İşçi en güzel ve en değerli şeyleri üretir, gökdelenleri yükseltir ama kendisi için ürettiği yoksulluk koşullarından başka bir şey değildir. Daha da önemlisi, uzun saatler boyunca çalışan işçi, patron için daha fazla sömürü ve kâr kaynağıdır. Bugün Türkiye’de, ücretler düşük olduğu için işçiler fazla mesailerle gelirlerini artırmaya çalışıyorlar. Peki, bu şekilde, yani daha çok çalışarak çok kazanan ve yoksulluğundan kurtulan var mı? Yok!
İşçiler her gün çok daha fazla çalışıp yoksulluklarını yeniden üretirken, dünyadaki sermaye ve servet ise bir avuç insanın elinde toplanıyor. Şu anda dünyadaki 62 kişinin serveti, 3,5 milyar insanın servetine eşittir.İnsanın aklı almıyor ama gerçek! 62 kişi, 7 milyarlık dünya nüfusunun yarısına bedeldir. Bu 62 kişinin de içinde yer aldığı en zengin %1’lik kesimin yani 70 milyon kişinin serveti ise, toplumun yüzde 99’unun servetine eşittir. İşte kapitalizm böylesine mantıksız, akıl almaz eşitsizlikler üreten bir sömürü sistemidir. Her geçen gün zenginleşen Türkiyeli patronlar da bu 70 milyonun içindedirler. Meselâ en zengin %1’lik kesimin toplam servetten aldığı pay 2002 yılında %39 iken, bu oran 2014 yılında %54’e yükselmiş… İşte size “büyüyen Türkiye!”
Böylesi bir toplumda barış, huzur, mutluluk olabilir mi? Elbette olamaz! İşte yanı başımızda, Ortadoğu’da yoğunlaşan emperyalist savaş! Suriye, Irak, Yemen, Libya gibi ülkeler yerle bir edildi, ediliyor. Milyonlarca insan evinden ve yurdundan oldu, oluyor. On binlerce insanın umut yolculuğu denizin derinliklerinde son buldu, buluyor. Acı, hüzün, keder ve çıkışsızlık etrafımızı sarmış durumda.
Kapitalizmin yarattığı eşitsizlik ve yıkımdan dolayı her gün 1 milyar insan aç yatıyor. Dünyanın yarısı 2-3 dolarla geçiniyor. Her sene 11 milyon çocuk ya hastalıktan ya da açlıktan ölüyor. Ambarlar buğday dolu olmasına rağmen Afrika açlıktan kırılıyor. Teknoloji gelişiyor ama iş saatleri uzatılıyor. Dünyada 250 milyon işsiz var. Umutsuzluk, gelecek kaygısı tüm toplumları pençesine almış durumda. İnsanlar kendilerini değersiz ve aşağılanmış hissediyorlar. Umutsuzluk ve çıkışsızlık insanların psikolojisini bozuyor, hasta ediyor. Bu ortamda, düzen sahipleri rekabeti ve çatışmayı daha da kışkırtarak insanları yozlaştırıyorlar. Toplum her yönden çürümekte, genel ahlaki değerler, vicdan ve dayanışma duyguları körelmektedir.
Elbette bu tablo acı vericidir. Lakin bizler, toplumun neden bu durumda olduğunu biliyor ve anlıyoruz. Bu yüzden, dünyanın neden bu halde olduğunu kavrayamayan işçi-emekçilere değil, düzen sahiplerine öfkeleniyoruz. İnsanlar örgütsüz ve çaresizler. Böyle oldukları için de bugünkü durumu olduğu gibi kabul ediyor ve “bir şey değişmez” diyorlar. Ancak insanlık böylesine bir düzeni asla kabul etmeyecektir. Bugünün kapitalizmi, 2000 yıl önceki soyluların Roma’sına benziyor. Ne var ki sarsılmaz görünen Roma yerle bir oldu ve kölelik üzerine kurulan zenginlik düzeni ortadan kalktı. Tüm tarih gösteriyor ki, insanlar son ana, bardağın taşmasına kadar beklerler. Bu bekleyiş çoğu zaman uzun sürer. Ama bardak eninde sonunda taşar ve senelerce öfke biriktiren ezilen ve sömürülen insanlar, beklenmedik anda ayağa kalkarlar.
İnsanlık dünden bugüne daha iyi bir dünya kurmak, yeryüzü cennetini yaratmak için mücadele etmiştir, etmeye de devam edecektir. Kapitalist düzen sahipleri, insanlığın sınıfsız, sömürüsüz, savaşsız bir toplum hayalini hiçbir zaman karartamadılar. Bizler, örgütlü ve sınıf bilinçli işçiler olarak iyimseriz; çünkü bizler tarih bilinciyle doluyuz. İnsanların mutlu ve özgür olduğu, sömürüsüz, efendisiz, savaşsız bir dünya arzusu örgütlü ve mücadeleci işçilerin elinde yükseliyor.
- “Ekonomi Tıkırında” Masallarına Devam!
- Grev Hakkımıza Sahip Çıkalım!
- Mücadele İçinde Dönüşenler: Derby’den 15-16 Haziran’a!
- Kurtuluş Ellerimizde, Örgütlü Gücümüzde!
- İşçi Dayanışması 206. Sayı Çıktı!
- Sabırla, İnatla, İnançla: Sıra Bize de Gelecek!
- Tarihin Tekerleğini Geriye Çevirmek İsteyenler
- Kasırgalar Kimleri Vuruyor?
- ABD’den Türkiye’ye Ülkeyi Şirket Gibi Yönetenler
- Gençliğe Çağrı: Bize Kılavuz Gerek!
- Anna’nın Annesi ve Anneler Günü
- Baskılara, Zorbalığa, Sömürüye, Emperyalist Savaşa Karşı Umut Örgütlü Mücadelede!
- İşçi Dayanışması 205. Sayı Çıktı!
- “Kıyamet Sığınakları” ve Bizim Sığınağımız
- Bu Kadar Çok Parayı Nereden Buluyorlar?
- “Çingene Kızı” ve İşçi Sınıfının Birliği
- Nefes Almak İçin…
- Sadeleştirince Açığa Çıkanlar…
- Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz!
- 1 Mayıs: Gün Gelir Zorbalar Kalmaz Gider!
Son Eklenenler
- ABD’nin her yıl “özgürlük ve bağımsızlık günü” olarak kutladığı 4 Temmuz, bu yıl resmi törenlerin ve barbekü partilerinin ötesine geçerek işçi ve emekçilerin öfkesine sahne oldu. “Amerika’ya Özgürlük” sloganıyla onlarca şehirde gerçekleşen...
- Şüphesiz ki koşullar insanın ruh halini belirlemede çok etkili olur. Aynı şekilde tersine, bilinçlenen, ruh halleri değişen insanlar koşulları belirlemekte ve değiştirmekte çok etkili olur. Örneğin yoğun bir kış mevsimin yarattığı ruh hali, öyle bir...
- “Kamu imkânlarını amacı dışında kullanmak, kamuya ait işleri yavaşlatmak ya da aksatmak, verilen görevleri layıkıyla yerine getirmemek hem vebal hem de günahtır. Kamu hizmetlerini sunarken insanlar arasında ayrım yapmak, tanıdığı kişilere öncelik...
- Petrol-İş Sendikasında örgütlü grevci TPI Kompozit ve Temel Conta işçileri ile grevlerini kazanımla sonuçlandıran DYO Boya işçileri ve sendika düşmanlığına, işten atma saldırılarına karşı direnen TEKSİF üyesi Digel Tekstil işçileri, İzmir Menemen...
- Yıllar önce çalışıp ayrıldığım işyerinden bir işçi arkadaşım anlattı. Patron ekonomik krizden dolayı iflas ettiğini, işyerini kapatacağını söylemiş işçilere. Sonra patronla birlikte oturup ağlaşmışlar; “ne güzel bir işyerimiz vardı, ne güzel bir...
- Başlıkta yer alan ifadeler, Hakkı Özkan’ın “Grevden Sonra” romanındaki öncü işçi Nuri’nin eşinin sözleridir. Nuri, grevde öncüdür; mayası sağlam, kararlı bir işçidir. Yazar Hakkı Özkan matbaa işçiliği yapmıştır, yaşadıklarını romana aktarmıştır. “...
- Gebze Sendikalar Birliği, İsrail devletinin Gazze’de yürüttüğü katliamı, emperyalist savaşı lanetlemek, Filistin halkının sesi olmak, işçilerin dayanışmasını büyütmek için Filistinli sendikacılarla birlikte Gebze Kent Meydanında bir eylem düzenledi...
- Kenya’da, geçtiğimiz sene Haziran ayında, IMF’nin dayattığı kemer sıkma politikaları doğrultusunda yeni vergi yasası hazırlanmıştı. Bu yasa tasarısı, işsizlik, yoksulluk ve artan hayat pahalılığıyla boğuşan işçilerin ve emekçi gençliğin öfkesini...
- Petrol-İş Sendikası Gebze Şubesinin örgütlü olduğu, Kocaeli Dilovası ve İzmir Çiğli’de üretim yapan DYO Boya fabrikalarında, düşük zam dayatmasına karşı greve çıkan işçilerin mücadelesi 44. gününde kazanımla sonuçlandı. İlk yıl için yüzde 73...
- İşçi sınıfının tarihsel mücadele mirasını yaşatmak ve bu mirastan güç alarak işçilerin birliğini büyütmek için çalışan UİD-DER, 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişinin 55. yılı vesilesiyle 29 Haziranda, “Gelenekten Geleceğe: Umut Örgütlü Mücadelede!”...
- Petrol-İş Sendikasının örgütlü olduğu Kocaeli’nin Körfez ilçesinde faaliyet gösteren Gübretaş fabrikasında yüzde 30 sefalet dayatmasına karşı işçiler, 3 Temmuzda greve başladı. Devrimci Sağlık-İş Sendikasının, kamu işçilerine dayatılan sefalet...
- Geçtiğimiz hafta sonu, 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişinin 55, UİD-DER’in kuruluşunun 19. yılı vesilesiyle Uğur Mumcu Kültür Merkezi’nde yüzlerce işçi arkadaşımızla yan yanaydık. Grevleri devam eden Petrol-İş üyesi DYO işçileri, DİSK’in kurucusu...
- Sivas katliamının 32. yılında Türkiye’nin birçok kentinde anma etkinlikleri ve eylemler düzenlendi. Katledilen 33 aydın ve sanatçı anıldı, katliam bir kez daha lanetlendi. Sivas katliamının unutulmadığının, tüm katliamların er ya da geç hesabının...