Buradasınız
Suriyelilere Saldırı: Emekçiler Milliyetçilik Tuzaklarını Aşarak Birleşmeliler!
Ankara’nın göbeğinde, Altındağ’da Suriyeli göçmenlere yönelik faşist saldırılar gerçekleşti. Suriyelilere ait ev ve işyerleri yağmalandı, yakıldı. Öncelikle ifade etmek lazım ki kışkırtılan milliyetçiliğin ve faşist saldırıların amacı emekçileri karşı karşıya getirmek, düşmanlaştırmaktır. Bu saldırılar iktidarın toplumu korkutup sindirmesine hizmet ediyor. Göç ve göçmenlik sorununun gerçek nedeninin anlaşılmasını engelliyor. Bilelim ki milliyetçiliği kışkırtıp emekçileri arkalarına takmak isteyenler, bu yolla kendi siyasi projelerini hayata geçirmeye çalışıyorlar.
10 Ağustosta, Ankara’nın Altındağ ilçesine bağlı Battalgazi Mahallesinde bir parkta Suriyeli ve Türk gençlerden oluşan iki grup arasında tartışma çıktı. Tartışma sonucu bıçakla yaralanan Emirhan Yalçın adlı genç, kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. Gözaltına alınan iki kişi ise tutuklandı. Olayın hemen ardından Yalçın’ın Suriyeli sığınmacılar tarafından bıçaklandığı haberleri jet hızıyla yayıldı. Bunun üzerine sokağa çıkanlar Suriyeli göçmenlere ait dükkânlara ve araçlara saldırmaya başladı. Olayın ikinci günü akşam saatlerinde toplanan yüzlerce kişi, kalabalık gruplar halinde göçmenlere ait evlere, işyerlerine ve araçlara saldırmaya devam etti. Tekbir getiren gruplar “biz burada mülteci istemiyoruz, Afganlar defolun, Suriyeliler defolun!” diyerek slogan attı, Suriyeli göçmenlere ait dükkânları yağmaladı. Olay yerine çok sayıda polis geldi fakat saldırgan gruba müdahale edilmedi, saldırılar gece boyunca artarak devam etti. Yani olayların büyümesini engellemek için önlem alınmadı, saldırganlara zamanında müdahale edilmedi, gerilimin büyümesi beklendi. Elbette bu tehlikeli tutumun, saldırganların cesaretlendirilip yönlendirilmesinin bir anlamı var.
Son günlerde Afgan göçmenler üzerinden de planlı bir şekilde göçmen düşmanlığı yükseltiliyor. Emekçiler arasındaki etnik, kültürel ayrımlar büyük düşmanlıkları körüklemek için kullanılıyor. Toplumda gerilimi yükselterek esas sorunların üzerini örtme ve iktidarlarını sürdürme çabasında olanlar, oyunlarını hayata geçirmek üzere bir kez daha düğmeye basmıştır. Türkiye büyük bir göç sorunuyla karşı karşıyadır ama bilmeliyiz ki yıllardır sürdürülen dış politika ile bugün yaşananlar arasında sıkı bir ilişki var. Daha düne kadar Şam’daki Emevi Camii’nde namaz kılmak isteyenler, savaşı körükleyenler, uluslararası kurumlara basınç uygulamak için göçmenleri ülkeye çağıranlar iktidardakiler değil miydi? Suriye’nin bugünkü durumundan siyasi iktidar sorumlu değil midir? Suriye’den Libya’ya, Irak’tan Afganistan’a macera peşinde koşan bu iktidardan başkası değildir.
Savaştan kaçan milyonlarca insanın kültürünü hiç bilmedikleri bir ülkeye göç etmesi, kaçınılmaz olarak toplumsal sorunlar doğurur. İktidar bu sorunlar için uzun vadeli politikalar geliştirmek ve göçmenlerin topluma uyumunu sağlamaya yönelik somut çözümler bulmakla görevlidir. Türkiye’de ise göçmenler kelimenin gerçek manasıyla kaderlerine terk edilmiştir. Kentlerin belli mahallelerinde yığınlar halinde yaşamış, toplumdan dışlanmıştır. Yükseltilen milliyetçilik dalgasını da eklediğimizde göçmenler, topluma yabancılaşan, toplumdan korkan ve her daim teyakkuz halinde olmaya mecbur bırakılan bir kitleye dönüştürülmüştür.
İktidar, misafir diyerek göçmenlere sahip çıktığını iddia ediyor. Bu koca bir yalandır. Suriye’den gelen göçmenlere mültecilik statüsü dahi verilmemiştir. Yani milyonlarca göçmen hukuki güvence ve uluslararası korumadan mahrum bırakılmıştır. Sanayi havzalarında, atölyelerde ucuz işgücü olarak göçmenler, uzun saatler boyu kölelik koşullarında çalışmaya mahkûm edilmektedir. En izbe yerlerde, temel insani ihtiyaçlarını dahi karşılayamadan onlarca kişi balık istifi yaşamaktadır. Öte yandan milyonlarca göçmenin topluma entegrasyonu için devlet hiçbir adım atmamıştır. Bugün yaşanan saldırılar bakımından bu husus oldukça önemlidir. Çünkü savaştan kaçan milyonlarca insanın kültürünü hiç bilmedikleri bir ülkeye göç etmesi, kaçınılmaz olarak toplumsal sorunlar doğurur. İktidar bu sorunlar için uzun vadeli politikalar geliştirmek ve göçmenlerin topluma uyumunu sağlamaya yönelik somut çözümler bulmakla görevlidir. Türkiye’de ise göçmenler kelimenin gerçek manasıyla kaderlerine terk edilmiştir. Kentlerin belli mahallelerinde yığınlar halinde yaşamış, toplumdan dışlanmıştır. Yükseltilen milliyetçilik dalgasını da eklediğimizde göçmenler, topluma yabancılaşan, toplumdan korkan ve her daim teyakkuz halinde olmaya mecbur bırakılan bir kitleye dönüştürülmüştür. İktidarın dış politikası ve bu gerçekler sorgulanmadan göçmen sorunu anlaşılamaz, sorunun çözülmesi yolunda doğru düzgün adım atılamaz.
Türkiye’deki işsizliğin ve yoksulluğun asıl nedeni göçmenler değil kapitalist sömürü düzenidir. Üç kuruş karşılığında göçmenleri iliklerine kadar sömüren sermaye sınıfıdır. Türkiye’deki işçilerin işini elinden alan göçmenler değil, daha fazla kâr elde etmek isteyen bu açgözlü sermaye sınıfıdır.
Siyasi iktidar bağıra bağıra geliyorum diyen saldırılara karşı hiçbir önlem almamıştır. Polis saldırıları izlerken, iktidar muhalefeti suçlayarak bir kez daha sorumluluktan kaçınıyor. Oysa polisin göz yumması olmadan böylesine kapsamlı bir saldırının olması mümkün değildir. Siyasi iktidar, bu tür saldırıları kullanarak toplumu korkutup sindirmeye çalışıyor. Yani Altındağ’daki faşist saldırı iktidarın çıkarlarına hizmet ediyor. İktidarın göçmenleri kendi kirli emellerine alet etmesine de burjuva muhalefetin ırkçı propagandasına da HAYIR demeliyiz. Asıl düşmanımız bizlerin de göçmen kardeşlerimizin de yaşamını cehenneme çeviren kapitalist egemenlerdir. Türkiye’deki işsizliğin ve yoksulluğun asıl nedeni göçmenler değil kapitalist sömürü düzenidir. Üç kuruş karşılığında göçmenleri iliklerine kadar sömüren sermaye sınıfıdır. Türkiye’deki işçilerin işini elinden alan göçmenler değil, daha fazla kâr elde etmek isteyen bu açgözlü sermaye sınıfıdır. Milliyetçilik tuzağına düşüp öfkemizi yanlış kanallara akıtmayalım! Örgütlenelim ve göçmen kardeşlerimizi de bu örgütlülüğün bir parçası yapalım. İşte o zaman açgözlü sermaye sınıfına ve egemenlerin kirli oyunlarına dur diyebiliriz!
- Kadınlar Şiddete, Eşitsizliğe, Yoksullaştırma Politikalarına Boyun Eğmiyor
- BES Kandırmacası ve İptal Eziyeti
- As Plastik ve Bayraklı Belediyesi İşçilerinden Eylemler
- Polonez Direnişçileri: 100 Gündür Buradayız Kazanmadan Gitmeyiz!
- 5 Kardeş Neden Öldü?
- Esir miyiz?
- Hesap Sormadıkça İş Cinayetleri Devam Edecek!
- Belediye İşçileri Hakları İçin Mücadele Ediyor
- “Şehrin En Güzel Yerindeki Mezar”
- Toplumu Zıvanadan Çıkarttılar
- Ne Kadar Örgütlüysek O Kadar Nefes Alırız
- Bursa’da Gelirde ve Vergide Adalet Eylemi
- Belediye İşçileri ve Sağlık Emekçileri Ücret Gasplarına Karşı Eylemler Yapıyor
- Sesimizi Duyurmak İçin Grevdeyiz
- Bunlar Bu Cesareti Nereden Alıyorlar?
- Filistin Sendikalarından Eylem Çağrısı
- Taksim’de İsrail’in Saldırıları Protesto Edildi
- Direnişçi İşçilerle Omuz Omuza!
- İktidar ve Sermaye Sahipleri Doymak Bilmiyor
- Ankara Gar Katliamının 9. Yılında Barış Karanfilleri Anıldı
Son Eklenenler
- DİSK Genel Başkan Yardımcısı ve Genel-İş Sendikası Genel Başkanı Remzi Çalışkan ile Genel-İş Sendikası Mersin Şube Başkanı ve DİSK Çukurova Bölge Temsilcisi Kemal Göksoy’un 26 Kasımda sabaha karşı bir ev baskınıyla gözaltına alınmaları üzerine DİSK...
- Türkiye’deki grev ve direnişlere her geçen gün yenileri eklenirken işçilerin mücadelesi dayanışmayla büyüyor. Çayırhan Termik Santrali ve Linyit İşletmelerinin özelleştirilmesine karşı işçilerin başlattığı direniş devam ediyor. Genel Maden İşçileri...
- 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Gününde her yıl olduğu gibi bu yıl da emekçi kadınlar alanları doldurdu. Dünyanın dört bir yanında olduğu gibi Türkiye’de de kadınlar onlarca kent ve ilçede protesto yürüyüşleri, nöbet eylemleri...
- Yunanistan’da 20 Kasımda pek çok sektörden on binlerce işçi genel greve çıktı. Yunanistan İşçi Sendikaları Konfederasyonu (GSEE) ve Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu’nun (ADEDY) çağrısıyla gerçekleşen grevle birlikte 70 şehirde protesto...
- Ankara’dan UİD-DER’li işçiler olarak özelleştirmeye ve hak gasplarına karşı eyleme geçen Çayırhan Termik Santrali ve Linyit İşletmesi işçilerini eylem alanlarında ziyaret ettik. 20 Kasımda maden işçileri iş bırakarak direnişe başlamış, ardından...
- “Eğer öleceksem, burada size karşı mücadele ederken öleceğim. Benim düşmanım sizsiniz. Vietnamlılar ya da Çinliler, Japonlar değil. Benim düşmanlarım ben özgürlüğümü istediğimde buna karşı duranlardır. Adalet istediğimde buna karşı duranlardır....
- Adana’da SASA Polyester’in PTA tesis şantiyesinde Gemont Endüstri adlı taşeron şirket bünyesinde çalışan inşaat işçileri gasp edilen 2 aylık ücretleri ve tazminatları için 20 Kasımdan beri fabrika önünde eylem yapıyor. Yapı ve Yol İşçileri...
- Hatay’ın Payas ilçesinde bulunan Atakaş Çelik fabrikasında Birleşik Metal-İş üyesi üç işçi, geçtiğimiz günlerde işten çıkarılmıştı. UİD-DER’li işçiler olarak fabrika önünde direniş başlatan işçilere direnişin beşinci gününde dayanışma ziyaretinde...
- “Her şeyin içinde ve her şeyin dışındayız”. Bu söz bir market çalışanı arkadaşımın ağzından işçilerin yaşamını özetleyen bir söz olarak döküldü. Uzun zamandır büyük bir mağazada çalışan arkadaşım, marketin günlük cirosunun rekorlar kırmasına rağmen...
- 40 yıllık kısacık yaşamına yüzlerce hikâye ve roman sığdıran Amerikalı sosyalist yazar Jack London 22 Kasım 1916’da hayatını kaybetti. Aradan geçen uzun yıllar London’ın eserlerinin güncelliğinden hiçbir şey kaybettirmedi. Çünkü o işçi sınıfının...
- Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Kömür İşletmeleri AŞ (KİAŞ) bünyesindeki Çayırhan Termik Santralinde çalışan madenciler, madenin özelleştirilmesine karşı 20 Kasımda direnişe başladı. Sabah 08.00’de gece vardiyası dışarı çıkmadı, gündüz...
- Emperyalist savaş Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın her yerinde kendini hissettiriyor. Egemenler yıllık bütçelerin büyük kısmını “savunma” adı altında savaş sanayisine ayırıyorlar. Burjuva siyasetçilerin politikaları hızlı bir şekilde sertleşiyor...
- Fotoğraftaki reklam panosu kaldırımın ortasında duruyor, gündüz gece. Arka tarafında medya maymunu Hülya Avşar sanki “hadi EYT’liler koşun, sakın geç kalmayın” dercesine sırıtıyor. Mağazada çalışan genç işçi kızımıza EYT reklamını sordum. Kendine...