Buradasınız
Ayakkabılarından Tanıdık!
Gebze’den bir metal işçisi
Merhaba işçi kardeşlerim,
Ben bir otomotiv fabrikasında çalışmaktayım. Bu işimden önce uzun yıllar tekstil sektöründe çalışmıştım. Bu yerler de ufak atölyeler olmayıp büyükçe fabrikalardı. Fabrikalar büyük, biz işçilerin yaşam olanakları küçücüktü. Fazla mesailer alabildiğine uzun, çalışma koşulları ağır ve ciğerlerimize soluduğumuz toz da cabasıydı. Makine sesleri günün evde geçirdiğimiz kısacık saatlerinde bile kulaklarımızda uğulduyordu. Patronumuz daha fazla kâr yapabilmek için iş kıyafetleri bile tedarik etmiyordu. Aldığımız ücretin bir kısmı da zaten yıpranan kıyafetlerimize gidiyordu. Biz buna da bir çare bulmadık değil tabii ki, ne de olsa işçi sınıfı üretkendir. İş yerinde toz rengine göre, kırmızı bir ürün dikiliyorsa, hop kıyafetler kırmızı. Siyah bir ürün dikiliyorsa, hop siyah kıyafetler. Bu şekilde renkten renge giriyorduk. Bizim fabrikada aksi renk giyenlerin vay haline.
Neyse, şimdi ise uluslararası bir şirkette çalışmaktayım. İşe başladığım ilk gün, işyerinde giymek için iş elbisesi ve ayakkabı verdiler ve bu iş elbiseleri olmadan üretime çıkartmadılar. Bu duruma çok sevinmiştim. Ne de olsa renkten renge girmeyecek, elbiselerim yıpranmayacak ve en azından patronların işi için durmadan kıyafete para harcamayacaktım. Ama alışamadığım bir şey vardı; iş ayakkabıları. Çünkü o güne kadar hiç öyle demir siperlikli ayakkabı giymemiştim. Kısa zamanda ayaklarım mayın tarlası gibi nasır tarlasına dönüverdi. Bu ayakkabılar, sonradan öğrendim, Fransa’dan geliyormuş. İş arkadaşlarımızla konuşurken “ay şekerim benim ayakkabılarım Paris’ten” diye de dalga geçiyoruz. Her halde en çok kara mayını üreten ülke Fransa’dır. Böyle bir zülüm görmedim ne yalan söyleyeyim. Bizde sorunlar bitmiyor. Birçok arkadaşımda, kollarda sinir sıkışması, ödem ve bel-boyun fıtığı oluşmuş durumda. Sizin anlayacağınız işyerimiz ayaklarda nasır ve meslek hastalıkları branşında birinciliği göğüslemekte.
Her işyerinde olduğu gibi bizim işyerinde de bazı kurallar var. Ve bu kurallara uymayınca disiplin suçu işlemiş oluyorsun. Farklı bir kıyafet ya da farklı bir ayakkabı giymek bu suça girmekte. Ve cezası, savunma, tutanak, para cezası ve olmazsa olmaz en büyük ceza işten çıkarma. Ne de olsa uluslararası bir işletme, yani büyük. Bu kurallara herkes uymak durumunda ve uyuyor da. Bu aralar işlerimiz yoğun, üretim artmış ve yeni işçi alımları yoğunlaşmış durumda. Yüzler değişiyor ama kıyafetler hep aynı. Bazen “çok renkliliği” özlemekteyim. Bizim işyerinde herkes boncuk mavisi gibi, bir değişiklik yok. Mavi penye, gri pantolon ve Paris’ten gelen ayakkabılarımız!
Bir gün çalışırken bir baktık ki, bu kurala uymayan serseri bir mayın. O güzelim Paris malını giymeyip yerli bir marka ayakkabı ile ortalıkta rahat rahat dolaşmakta. Belli ki yeni burada ya da torpilli. Yoksa çoktan uyarı alır ve işyerine sokulmazdı bu ayakkabılarla. Bu yeni arkadaş fazlasıyla meraklı, işi bir an önce kapma telaşı içerisinde, şu nasıl oluyor, bu nasıl oluyor soruları soruyor durmadan. Fark etmedik değil, bunda bir gariplik var. Çünkü aceleyle işleri öğrenmeye dönük sorular soran ve yerli ayakkabılarla hiç kimsenin olmadığı gibi ortalıkta dolaşan bu adam şefler ve vardiya amirlerinin bilgisi dâhilinde hareket ediyordu. Kısa bir aradan sonra bir işçi arkadaş gelip bu işçi görünümlü garip insanın bir taşeron patronu olduğunu söyledi. Böylelikle işin aslı ortaya çıktı. Ama biz de şüphelenmedik değil. Biz bu zat-ı muhteremi başından değil ayakkabılarından tanıdık. İşverenimizin derdi ne ola ki? Taşeron patronunu getirmiş ve fiili bir durum yaratmaya çalışmış. Bütün koyduğu kuralları (iş ayakkabısız çalıştırmama) ve iş yasasını da es geçerek üretimin içerisine taşeronu koymaya çalışmış. Peki neden? Daha fazla kâr elde etmek ve sorumluluktan kaçmak için. Siz de fark etmişsinizdir, patronumun gözü açık.
Patronlarımız maalesef uyumuyor, her fırsatı kâra çevirme planları yapıyor. Ya biz işçiler, bu saldırılar karşısında sessizce boyun eğip uyuyacak mıyız? Yoksa iş koşullarımızın daha da kötüye gitmesine seyirci mi kalacağız? Bence tek bir çare var! O da gözümüzü açıp, birleşip, bizim de her fırsatı kazanıma dönüştürmemiz için örgütlü mücadeleye katılmak!
- Haksızlığın Karşısında UİD-DER Var
- “Burada Ne İşiniz Var, Gidin Evinizde Dinlenin”
- “İşçiye Verilen Değer” Bu mu Olmalı?
- Bize Yokluk, Milletvekillerine Bolluk
- Bandın Hızı mı İşçilerin Birliği mi?
- Tarım İşçileri, Devrilen Traktörler, Market Rafları
- Yoğun Bakım Tavanı Çöktü, Kaza Değil Cinayet!
- Bu Düzen İnsana da Canlılara da Değer Vermez
- Bir Kuş Konar, Bir Kuş Yer…
- Bu Kadarı Olmaz Demeyelim!
- Örgütlenmeye İhtiyacımız Var
- Tatili Bile Çok Görüyorlar Bize
- Dönme Dolap Gibiyiz
- Medyanın Gösterdikleri mi, Yaşadığımız Gerçekler mi?
- Duymadıysan Öğren, Unuttuysan Hatırla!
- Telefona Yansıyan Çaresizlik: Asıl Çözüm Nerede?
- Eğitimde Kemer Sıkılamaz
- İsraftan Tasarruf Edilir, Sağlıktan Değil!
- Patronlar Gençliğimize Göz Dikmiş Durumda
- Sınıf Sendikacısı Olmak
Son Eklenenler
- İsrail devletinin 7 Ekimden bu yana Filistin halkına yönelik sürdürdüğü katliam dünyanın dört bir yanında işçi ve emekçiler tarafından protesto ediliyor, meydanlarda barış talebi yankılanıyor. İşçi ve emekçiler İsrail devletine, savaşı körükleyen...
- Sevgili işçi kardeşlerim, ben de ustalarımızın söylediklerini yani umutlu olmak ve umut tohumları ekmek gerektiğini her daim aklımda tutarım. Bu mektupta sizlerle paylaşacağım hikâye şimdi 23 yaşında olan 2 çocuk annesi genç bir kadının hikâyesi. Bu...
- Fabrikadaki işçi arkadaşlarımızla kimi zaman dışarıda bir araya gelip sohbet ediyoruz. Birlikte bir iş yapmak, buluşmalar, geziler organize etmek bizleri keyiflendiriyor. Fabrikanın stresinden biraz uzaklaşıp birlikte bir şeyler yapmak bizlere iyi...
- Merhaba dostlar. Ben daha önce Mersin Liman işçisiydim. Limanda çalıştığım dönemde zor koşullarda çalışıp haksızlığa uğrayan işçiler olarak bir araya geldik ve sendikalı olduk. Evet, haksızlığa karşı anayasal hakkımızı kullanarak sendikalı olduk ama...
- 1 Eylül Dünya Barış Gününde Türkiye’de onlarca kentte yapılan eylemlerde İsrail devletinin Filistin halkına uyguladığı soykırım ve emperyalist devletlerin İsrail’e verdiği destek protesto edildi. Yapılan açıklamalarda emperyalist savaşın alevlerinin...
- Bugün 1 Eylül, bugün Dünya Barış Günü… Bugün sadece Türkiye’de veya yaşadığımız coğrafyada değil, dünyanın dört bucağında ezilenlerin yüreği barış özlemiyle atıyor. Emekçiler, ölümlerin son bulduğu, acı ve gözyaşının dindiği, yaraların sarıldığı bir...
- Manisa’nın Soma ilçesinde AKP Batman Milletvekili Ferhat Nasıroğlu’na ait olan Fernas Madencilik’te Bağımsız Maden-İş Sendikasında örgütlenen işçilerden altısı işten atıldı. Bunun üzerine işten atılan işçilerin işe iadesi, sendikal hakların...
- Yıllarca çalışarak emeklilik primlerini ödedikleri halde emeklilik hakları gasp edilen EYT’li emekçiler, ancak örgütlenip mücadele ederek, meydanlara çıkarak haklarını geri alabildiler. Ne var ki bu sefer de emekli maaşlarının sefalet maaşı olması...
- İzmir Kemalpaşa Belediyesi işçilerinin 5 Ağustostan bu yana devam eden direnişi kısmi kazanımla sonuçlandı. Hak-İş’e bağlı Öz Büro-İş Sendikasında örgütlü Sarar işçileri, Toplu İş Sözleşmesi görüşmelerinde ücret konusunda anlaşma sağlanamaması...
- Dünya işçi sınıfının, emekçilerin, gençlerin, emekçi kadınların sorunları her geçen gün derinleşiyor. Egemenler sömürüyü derinleştirmeye, iktidarları bâki kalsın diye yasaları değiştirmeye, baskıyı, adaletsizliği, emperyalist savaşları büyütmeye,...
- Zihnimde, yaşadığım mahalleden, kentten, ülkeden ve dünyadan milyarlarca yoksul insanın sesli, sessiz çığlıkları yankılanıyordu. Bunun nedeni Jack London’un “Uçurum İnsanları” adlı eseriydi. London, sömürü düzenini ve bu düzenin İngiltere’nin...
- CarrefourSA Esenyurt depo işçilerinin direnişi kazanımla sonuçlandı. İstanbul Arnavutköy’de Getir deposunda çalışan Dinçer Lojistik işçilerinin ücretlerine zam yapılması ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi talebiyle 26 Ağustosta başlattıkları iş...
- Desan Tersanesinde kadrolu işçi Serkan Çiçek, 27 Ağustosta panoya kablo bağlarken akıma kapılarak hayatını kaybetti. DİSK’e bağlı Limter-İş Sendikası, Serkan Çiçek’in ölümünü ve tersanelerde alınmayan önlemler nedeniyle yaşanan tüm iş cinayetlerini...