Buradasınız
Beş Bin Yıl Önce Beş Bin Yıl Sonra
Hayat, toplum, dünya, insan, her şey ve herkes bir değişim ve dönüşüm içinde. Değişim hayatın gerçeği, olmazsa olmazı. Oysa ne çok duyar ya da söyleriz şu cümleleri: “Hiçbir şeyin değişeceğine inanmıyorum”, “İnsanların değişeceğine inanmıyorum”, “İtiraz etsem ne değişecek ki?”, “Böyle gelmiş böyle gider!” Pek çoğumuz kötü yönde değişim olacağına, yani her şeyin daha kötüye gideceğine kolaylıkla inanırız da sıra olumlu yönde değişime gelince buna bir türlü inanamayız. Hiç düşündük mü, nedir bize bu basmakalıp cümleleri kurdurtan, bizi bu yalanlara inandıran?
Mesela bir fabrikada sendikalaştığımızda patronlar bizleri işten atıyor, tazminatlarımızı vermeme yolunu seçiyor, aramıza nifak sokuyor, moralimizi bozuyor, eylem yapsak kapı önüne polis yığıyor, bizleri gözaltına aldırıyorlar. Sonra da sorun bizdeymiş gibi “bakın gördünüz mü, mücadeleniz boşuna, hiçbir şey elde edemediniz” diyorlar. Kendileri her sene hedef büyütüp zenginliklerine zenginlik katarken, bizim tek bir hak bile elde edemeyeceğimiz fikrini zihnimize kazıyorlar. Bizler yeniden denemeye ve gelecek sefere daha hazırlıklı, daha örgütlü olmaya odaklanmak yerine umutsuzluğa kapılıyor, onların ağzından konuşmaya başlıyor, değirmenlerine su taşıyoruz. Farkına bile varmadan onların yalanlarını yayıyoruz. Umutsuz ve kendimize inançsız hale geliyoruz. Kendimizin de değişimin bir parçası olduğunu, değişimin yönüne etki edebileceğimizi unutuveriyoruz.
Egemenler, bizi aldatma yöntemlerini hayatın her alanında kusursuzca uyguluyorlar. Bizleri düzenlerinin sonsuza kadar yaşayacağına ikna etmek için türlü yöntemler kullanıyorlar. Taş devrini anlatan çizgi filmlerde ya da beş yüz yıl sonrasını anlatan bilim kurgu filmlerinde bile dünyayı, toplumsal ilişkileri bugünün dünyasıyla aynıymış gibi gösteriyorlar. Kapitalist sömürü düzenini ezeli ve ebedi ilan edip kutsuyorlar. Oysa tarihe baksak yıkılıp gitmiş nice zalim düzen görürüz. Bugünümüze baksak “böyle gelmiş, böyle gider” diyenlerin yanılgısının büyüklüğünü görürüz. Bugün, son derece teknolojik makinelerle hatta robotlarla üretim yapıyoruz. 40-50 sene önce hayal edemeyeceğimiz bir biçimde küçücük cep telefonumuza ciltler dolusu kitap veya gazete sığdırıyor, görüntülü konuşup sohbet edebiliyor, binlerce kilometre ötede bile olsa yüzlerce insanla konferans yapabiliyoruz. Sonra da dönüp “hiçbir şey değişmez, dünyanın hali böyle” diyebiliyoruz!
5500 yıl öncesinden, yazının icat edildiği tarihlerden bir örnek verelim. Yazıyı icat eden Sümerler bugünkü Irak topraklarında Fırat ve Dicle nehirleri arasında bir medeniyet kurmuşlar. Çivilerle kil tabletlerin üzerine işaretler koyarak topraktan elde ettikleri ürünleri, hesapları, gök olaylarını kaydetmişler. Yüzyıllar içinde bu yazıyı daha da geliştirerek kendilerini etkileyen olayları, duygularını anlatmaya başlamışlar. Haritalar, yıldız haritaları çizmişler. Sümer kralı Gılgamış’ın destanından anlıyoruz ki Sümerler haklı olarak gelişmiş bir medeniyet olmakla övünmüşler. Lakin çizdikleri haritalar Sümerlerin dünyayı Mezopotamya olarak algıladığını, evreni ise gökyüzünde gördükleri ile sınırlı zannettiklerini ortaya koyuyor. Zaten Sümerlerin döneminde insanlığın gelişimi ancak bu kadarına izin verebilirdi.
Şimdi teknolojik aletlerimizi yanımıza alarak zaman makinesiyle Sümer’e gittiğimizi, onlara bugünkü dünyayı, okyanusları ve ötesini, Mars’a gönderilen uzay aracının bize her gün fotoğraf gönderdiğini anlatmaya çalıştığımızı hayal edelim. Kim bilir, belki bizden korkar hatta taşlarlardı, ya da belki bize tapınmaya kalkarlardı. Peki, Sümer halkından birinin bugünün dünyasına geldiğini, onu bindirdiğimiz uçakla Latin Amerika’ya gittiğini hayal etsek? Hatta astronot kıyafetleri içinde Ay’ın yüzeyinde yürüttüğümüzü ve dünyayı seyretmesini sağladığımızı düşünsek? Herhalde o zamandan bu zamana insanlığın aldığı yol onu çok şaşırtır ama sonunda bize inanırdı. Zamanında gözünün gördüğü küçücük toprakları “dünya” zannettiği için belki de kendine gülerdi.
İşte tıpkı bunun gibi; zaman makinemiz olmasa da bizler geleceğin dünyasının bugünden çok farklı olacağını biliyoruz. İşçi sınıfının uluslararası örgütlü mücadelesiyle kapitalist sömürü düzenini yıkacağına, barış, kardeşlik ve özgürlük dolu bir dünyanın kapılarını açacağına inanıyoruz. İnanıyoruz çünkü bu mümkün! Bizim bu inancımız ve mücadelemiz karşısında şaşkınlık yaşayan, hiçbir şeyin değişmeyeceğini düşünen insanların durumu, dünyayı Mezopotamya’dan ibaret sanan, onların dünyasına gittiğimizde bizi taşlayabilecek Sümer insanının durumuna benzemiyor mu?
- “İş Barışı” mı Hak Arayışı mı?
- Dünden Bugüne Barış ve Adalet Özlemimiz İçin
- Yoksulluk Azaldı mı?
- Sermayenin Saldırılarına Karşı Birliğimizi Örgütleyelim!
- İşçi Dayanışması 191. Sayı Çıktı!
- Bir Ana ile Tanışmak…
- Sağlığımızı Mucizelerle Değil Birliğimizle Koruyabiliriz
- Koca Yusuf’tan Köroğlu’na, Onlardan Bize Kalan
- MESS Sözleşmesinden Çıkardığımız Bir Ders Var
- Patron Haklı mı?
- Unutma, Örgütlen, Hesap Sor!
- Bölünenler mi Birleşenler mi Kazanır?
- Örgütlülük İşçi Sınıfının Gücü, Toplumun Umududur!
- İşçi Dayanışması 190. Sayı Çıktı!
- Asıl Düşman Olan Kim?
- “Dejavu” Sarmalını Kırmak İçin
- Derby’den Özak’a Sendikalı Olma, Sendika Seçme Hakkı
- Boyun Eğmek mi Birlikte Karşı Durmak mı?
- Barış İstemenin Suç Olduğu Yerde İnsanca Yaşam Olur mu?
- Saldırılara Karşı Durmanın Yolu Birlik ve Dayanışmadır
- “İş Barışı” mı Hak Arayışı mı?
- Sermayenin Saldırılarına Karşı Birliğimizi Örgütleyelim!
- Sağlığımızı Mucizelerle Değil Birliğimizle Koruyabiliriz
- Koca Yusuf’tan Köroğlu’na, Onlardan Bize Kalan
- Unutma, Örgütlen, Hesap Sor!
- Bölünenler mi Birleşenler mi Kazanır?
- Örgütlülük İşçi Sınıfının Gücü, Toplumun Umududur!
- Asıl Düşman Olan Kim?
- “Dejavu” Sarmalını Kırmak İçin
- Derby’den Özak’a Sendikalı Olma, Sendika Seçme Hakkı
- Boyun Eğmek mi Birlikte Karşı Durmak mı?
- Saldırılara Karşı Durmanın Yolu Birlik ve Dayanışmadır
- 2024’e Girerken: Her Şeye Rağmen Mücadele
- Değişim Küçük Adımlarımızla Başlar
- Zaman Kasvette Asılı Kalmaz, Sen Geleceği Düşle
- MESEM: “Genç Eller” Üretiyor, Patronlar Sömürüyor!
- Sermayenin Planları Hazır, Peki İşçi Sınıfınınki?
- İsrail’i, Savaşı, Katliamı Kim Durdurabilir?
- Diderot Etkisi ve Kapitalizmin Fikirler Atölyesi
- Ekonomik Yıkımın Bedelinin Emekçilere Ödetilmesine Birlikte Karşı Duralım!
Son Eklenenler
- Siyasi iktidar ve sermaye sınıfı yasa kural tanımadan işçilerin haklarını gasp ediyor. Bu saldırılara işçilerin cevabı ise mücadele etmek, boyun eğmemek oluyor. 7 Martta greve çıkan Lezita işçileri, 17 Martta Manisa Turgutlu’da yürüyüş ve basın...
- İşçilerin mücadele örgütü UİD-DER’in, “Geçmişten Geleceğe Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü” şiarıyla düzenlediği etkinlikler dizisi İstanbul Avrupa Yakası ve Mersin’deki etkinliklerle son buldu.
- Kocaeli İSİG Meclisi ve Eğitim-Sen 1 No’lu Şube, MESEM aracılığıyla öğrencilerin sermaye için çocuk işçi yapılmasına karşı 16 Martta basın açıklaması düzenledi.
- Patronlar iş barışını “patronla işçi arasında uyum, saygı ve güven ortamı” olarak tanımlıyorlar. Peki, patronun işçiyi sömürmesi üzerine kurulu bir sistemde saygıdan, barıştan söz edebilir miyiz? İş barışı söylemini dillerinden düşürmeyen patronlar...
- Malum, Şubat ayını geride bırakıp baharın gelişini müjdeleyen Mart ayına girdik. Fakat içimiz bahar sevinciyle dolmak bir yana daha da kararıyor. Ama bunun tek nedeni hava değil. Atalarımız “Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır” demişler....
- Ücretlerimizin yükseltilmesini talep ettiğimiz her dönemde, biz işçilere “açgözlü”, “nankör” yaftası yapıştırılır. İktidar sahiplerinden tutun da, daha fazla kâr etmek için hayatlarımızı cehenneme çeviren patronlara kadar sermaye sınıfının zihniyeti...
- İşçilerin pek çok sektörde hak gasplarına karşı verdikleri mücadeleler sürüyor. Antep’te bulunan Sayın Tekstil fabrikasında 200’ü aşkın işçinin ek zam talebiyle 9 Martta başlattığı iş bırakma eylemi devam ediyor. 14 Martta sendikaları BİRTEK-SEN’le...
- Toplumun ezenler ve ezilenler olarak ikiye bölündüğü bir sistemde gerçek adalet ve barış olamaz. Ama gerçek adaleti ve barışı isteyenler olur ve onlar ezilen sınıflardır, kadın erkek işçiler ve emekçilerdir. Dünden bugüne Fransa’dan Türkiye’ye...
- Hepimizin bildiği üzere kısa bir süre önce 2023-2025 MESS Grup Toplu İş Sözleşmesi grev aşamasında son buldu. Birden çok fabrikada MESS’e bağlı olsun veya olmasın hareketli süreçler yaşandı. Çünkü alınacak ücret başka fabrikadaki işçilerin alacağı...
- Pek çok işçi kardeşimiz grev ve direnişlerde “biz ekmeğimizin peşindeyiz” derler. Bununla ekmeklerini korumak dışında bir amaçları olmadığını anlatmaya çalışırlar. Fakat kısa zamanda ekmeklerini koruyabilmek için sendikaya üye olma, grev, gösteri,...
- TÜİK’e göre Türkiye’de göreli yoksullaşma da azalıyormuş! Ülkedeki ortalama gelirin yüzde 50’si yoksulluk sınırı olarak kabul edildiğinde 2013 yılında göreli yoksulluk oranı yüzde 15 iken 2023 yılında yüzde 13,9’a düşmüş. Pek çok uzman Cumhuriyet...
- Erzincan İliç’te bulunan siyanürlü altın madeninde meydana gelen faciada 9 madenci kardeşimiz hâlâ göçük altında. Siyanürlü liç yığınının çökmesinin ardından siyanürün yanı sıra çeşitli ağır metaller de suya ve toprağa karıştı. Madenin sahibi yerli-...
- Çalıştığım işyerinde Tuncay isimli bir arkadaşımız var. Tuncay eşinden ayrılmış, çok şeker bir oğlu var, hayatta belki de tek tutunacağı dal o kalmış. Gözlerinde “şişe dibi” diye tabir edilen bir gözlük, ayağının biri topal, iki kulağında da işitme...