Buradasınız
“Cinnet” Değil İşçinin Hak Mücadelesi: 1974 Ülker Direnişi
Türkiye’nin en zenginleri listesinde ilk sıralarda yer alan Yıldız Holding’in sahibi Murat Ülker, Öz Gıda-İş Sendikasına verdiği röportajda 1970’li yıllarda fabrikalarında gerçekleşen işçi mücadelelerini, işçi grevlerini, kitlesel protesto gösterilerini anlatıyor, bu yükselişi “toplumsal cinnet hali” olarak tanımlıyordu. Toplum olarak akli muvazenemizi kaybettiğimizden bahsediyordu. O dönemlerde gerçekleşen işçi eylemlerinin bir ders niteliğinde olduğunu söyleyen Öz Gıda-İş temsilcisine: “Allah kimsenin başına böyle bir ders vermesin” diyordu. Sermaye sınıfına göre “cinnet hali” olan ve evlerden ırak olması temenni edilen Ülker Direnişine 49. yılında işçi sınıfının penceresinden bakalım.
1960’ların sonunda Davutpaşa’da bulunan Ülker Bisküvi Fabrikasında yaklaşık olarak 850 işçi çalışıyordu. O dönemde fabrikada Birleşik Gıda-İş Sendikası yetkiliydi. İşçiler çalışma koşullarından memnun değildi. Düşük ücretlerden, kötü çalışma koşullarından bıkmışlardı. Öyle ki öğle molalarında fabrika bahçesine çıkmanın, özellikle kadın işçiler için camdan bakmanın bile yasak olduğu hatta camdan bakanın işten atılmakla cezalandırıldığı baskı koşulları hâkimdi. Ücret zamları keyfi şekilde yapılıyor, işçiler olmadık sebeplerle işten çıkarılıyor, işten çıkarılan işçiler tazminat haklarından mahrum bırakılıyordu. Bu duruma son vermek isteyen işçiler örgütlenerek sendika değiştirme haklarını kullandılar. Önce Tek Gıda-İş sendikasında daha sonra ise DİSK’e bağlı Gıda-İş’te örgütlendiler. Mücadeleci işçilerin patronlardan söke söke hak aldıkları, özellikle 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişinin ardından işçilerin DİSK’e aktığı bir dönemde, Ülker işçilerinin DİSK’e bağlı bir sendikaya geçmesini istemeyen işveren derhal mevcut sendika olan Tek Gıda-İş’le sözleşme yapmaya girişti. Bunun üzerine iradelerinin, sendika seçme haklarının yok sayıldığını söyleyen işçiler harekete geçtiler.
Ülker’in kurucusu Sabri Ülker gibi patronlara göre işçilerin haklarını istemeleri “ekmek veren babalarına” büyük bir saygısızlıktı. İşçilerin sendika seçme hakkını gasp etmekse gayet normal ve meşruydu. Dolayısıyla işçilere Gıda-İş’ten ayrılmaları için çok yönlü baskı yapılıyordu. Ancak işçiler kararlıydı ve baskılara boyun eğmediler. Böylece Ülker patronu Gıda-İş’le protokol görüşmelerini kabul etmek zorunda kaldı. Fakat patron bu görüşmelerde de çeşitli oyunlar tezgâhlamaya girişmekten geri durmadı. Sendikayla yapılan görüşmeler sonucu mutabık kalınmasına ve sözleşmenin imzalanması için 1974 yılının 16 Eylül sabahı buluşma planlanmasına rağmen işveren buluşmaya gelmedi. Öte yandan gönderdiği müşaviriyle sendikayı tanımadığını belirterek işçilerin anayasal hakkını yok saydığını gösterdi. Bunun üzerine işçiler 17 Eylülde üretimden gelen güçlerini kullanma, yani iş durdurma kararı aldılar. 17 Eylül sabahı gece vardiyasında çalışan işçiler fabrikadan çıkmadılar ve gündüz vardiyasıyla birleşerek üretimi durdurdular, kendilerini korumak için de fabrikanın kapılarını kaynakla kapattılar. Diğer vardiyanın işçileriyse direnişe dışarıdan destek veriyor, dayanışmayı büyütüyorlardı.
İşte Murat Ülker’in lise yıllarına denk gelen bu dönem ona göre bir “cinnet” haliydi. Ama asıl cinneti sermaye sahipleri geçiriyordu. Anayasal hakkını kullanarak sadece sendika değiştirmek ve toplu sözleşme ile anlaşmaya varmak isteyen işçilerin üzerine devletin panzerlerini sürecek kadar gözleri dönmüştü. O günün gazete manşetlerinde “panzerler ilk kez Ülker’de kullanıldı” yazıyordu. Sıkıyönetimden yararlanan sermaye sınıfı, işçilere polis ve askerle saldırıyordu. Öfkeden çılgına dönen sermaye sahipleri, 100’ün üzerinde işçiyi işten çıkardılar. Ancak işçiler bu saldırılar karşısında da geri adım atmadılar. İşten atılan işçiler her gün işe gelir gibi fabrika kapısına gelmeye ve direnişlerine devam ettiler. Aylarca süren bu direniş sonucunda Ülker patronu işçileri işe geri almak zorunda kaldı. İşçiler geriye dönük ödenmemiş ücretlerini de almayı başardılar. Ülker patronlarının bugün pek övündüğü “her ay işçilerin çocuklarına bir koli bisküvi götürme” konusu bu direnişlerin bir sonucuydu.
Aradan yıllar geçti fakat Ülker’in işçileri dizginsiz bir şekilde sömürme isteği de sendikal haklara tahammülsüzlüğü de devam ediyor. Hatırlanacak olursa 2014 yılında Ülker işçileri kendilerini temsil etmeyen, patronların çıkarına göre hareket eden Öz Gıda-İş sendikasından istifa ederek Gıda-İş sendikasında örgütlenmeye başlamışlar ve bu nedenle işten atılmışlardı. İşte Murat Ülker’in babadan oğula aktarılan işçi düşmanı refleksleri 1970’li yıllara dayanır. İşçileri düşük ücretlere, sağlıksız çalışma koşullarına, uzun iş saatlerine, meslek hastalıklarına, iş kazalarına, iş cinayetlerine mahkûm edenler, sermayelerini büyütme pahasına emeği ve doğayı sınırsızca sömürenler kendi sınıf çıkarlarına göre hareket ediyorlar. Bugünün işçileri olarak bizler de kendi sınıfımızın çıkarlarına göre hareket etmeliyiz. Mücadeleci işçi önderlerinin yolundan gitmeli, tarihsel deneyimler ışığında sermayenin ve iktidarın saldırılarına birlikte karşı durmalıyız.
- Onurlu Bir Mücadele Deneyimi: 1948 Maden İşçileri Grevi
- Maden-İş Geleneği, Singer Fabrika İşgali
- ABD’den Türkiye’ye, 1913’ten 2023’e
- “Cinnet” Değil İşçinin Hak Mücadelesi: 1974 Ülker Direnişi
- Sungurlar Kazan Fabrikası Direnişleri
- Tariş Direnişi ve Direnişin Dönüştürdüğü Emekçi Kadınlar
- Cumhuriyet Tarihinin İlk Kitlesel İşçi Mitingi: 1961 Saraçhane Mitingi
- Tarihin Aktarma Kayışı ve Cezmi Baba Gibi Olmak!
- Gözbağı ve İşçi Hüseyin’in Dönüşümü
- 1928 Tramvay Grevi
- Tarihten Bir Yaprak: 1974 Gıslaved Grevi
- Türkiye İşçi Sınıfının Mücadele Tarihinde DİSK’in Yeri
- 1969 Gamak Direnişi ve Şerif Aygün
- Berec Grevi ve Kadınlar
- Fotoğraf ve Tanıklıklarla 1968 Derby İşgali
- Tarihten Bir Yaprak: 1910 Bursalı İpek İşçilerinin Grevi
- Tarihten Bir Yaprak: “Magirus’ta Grev Var”
- Tarih Bizim Rehberimizdir
- Özal’ın Yakasına Sarılıp Hesap Soran Baştemsilci
Son Eklenenler
- İngiltere’de geçtiğimiz haftalarda üç çocuğun öldürülmesinin ardından bu cinayetlerden göçmenleri ve Müslümanları sorumlu tutan güruhlar sokaklara dökülmüştü. Ülkede göçmen ve Müslümanları hedef alarak ırkçı saldırılar başlatan faşist çetelere karşı...
- İstanbul Bakırköy Metro şantiyesinde Bayburt Group taşeronu Modüler Teknik firmasında çalışan DİSK Dev Yapı-İş üyesi inşaat işçileri ücretleri aylardır ödenmediği için 12 Ağustosta Bayburt Group önünde eyleme başladı.
- Herkesin dilinde olan basit, masum bir soru… Ama aynı zamanda soranın da cevaplayanın da belli düşünce kalıplarına hapsolduğunu gösteren bir soru: Senin memleket nere? Fabrikada yeni işe başlayan birine, sokakta, otobüste, parkta tanıştığımız birine...
- İki kız kardeş, 15 yaşındaki Esmanur Argun ve 18 yaşındaki ablası Elif Argun, Urfa Viranşehir’den tarım işçisi olarak Bursa’ya gelmişlerdi. İşe giderken onları taşıyan traktörün devrilmesi sonucu hayatlarını kaybettiler. Kısacık yaşamları gibi...
- Tekgıda-İş Sendikasına üye oldukları için işten atılan Polonez işçilerinin sendikalı çalışma hakkı ve işe iade talebiyle başlattıkları direniş sürerken 9 Ağustosta İstanbul Valiliği önüne giderek seslerini duyurmaya çalıştılar. Türk Harb-İş...
- Geçtiğimiz günlerde Cerrahpaşa Üniversitesine bağlı Murat Dilmener Hastanesinin su tesisatının patlaması üzerine, yeni doğan yoğun bakım ünitesinin tavanı çöktü. Solunum cihazına bağlı bir bebek hayatını kaybetti. Solunum cihazına bağlı olan ve...
- UİD-DER’e gelmeden önce de bu dünyada olup bitenlere karşı öfkeliydim. Bir şeyler yapmak istiyordum fakat ne yapacağımı bilmiyordum. Yani öfkemi doğru yerekanalize edebilmiş değildim. UİD-DER sayesinde kapitalist bir sistemde yaşadığımızı ve tüm...
- 31 Mart yerel seçimleri sonrası belediye işçilerine yönelik işten atma ve ücret gaspı saldırıları devam ediyor. İşten atılan işçiler işe iade talebiyle direnişe başlarken ücretleri gasp edilen, düşük ücret dayatılan işçiler de çeşitli eylemlerle hak...
- Sokak köpeklerinin katledilmesinin önünü açan yasa geçtiğimiz günlerde AKP’li ve MHP’li vekillerin oylarıyla Meclisten geçti. Yasa hazırlanırken ve oylanırken yaşananlara baktığımızda nasıl bir düzende yaşadığımızı daha iyi anlıyoruz. Yasa gündeme...
- 6 Şubat depremlerinin üzerinden bir buçuk yıl geçmesine rağmen deprem bölgelerinde barınma sorunu bile çözülmüş değil. Depremden sonra TOKİ, 18 ilde 674 bin 238 konut yapılmasını hedeflediğini açıklamıştı. Şimdiye kadar teslim edilen konut sayısı...
- İkinci Dünya Savaşının son aylarında ABD’nin Hiroşima’ya atom bombası atması ve yüzbinlerce insanın ölümüne neden olması insanlık tarihinin en büyük katliamlarından biri olarak acıyla hatırlanmaya devam ediyor. Bu büyük katliamın 79. yıldönümü olan...
- 28 Temmuz 1914’te dünyanın o güne kadar gördüğü en kanlı savaş başladı. Tam dört yıl süren ve 20 milyon insanın ölümüne, milyonlarcasının yaralanmasına ve sakatlanmasına, kentlerin yakılıp yıkılmasına yol açan bu savaş tarihe Birinci Dünya Savaşı...
- İspanya’da bir duvarda şöyle yazıyor: “El que nos roba es de aqui y rico no inmigrante y pobre.” Yani “Bizi soyanlar göçmen ve yoksul değil, buralı ve zengin.” Bu kısacık bir duvar yazısı içinde bulunduğumuz durumu çok çarpıcı bir şekilde anlatıyor...