Buradasınız
Türkiye İşçi Sınıfının Mücadele Tarihinde DİSK’in Yeri

DİSK 13 Şubat 1967’de kuruldu. DİSK’in kuruluşuna giden süreç ve kuruluşundan sonra 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesine kadar geçen dönem, işçi sınıfının mücadelesinin yükseldiği dönemdir. Diyebiliriz ki 1980 öncesi DİSK’in tarihi, Türkiye’de işçi sınıfı mücadelesinin yükseliş ve kök salma döneminin de tarihidir. Kavel grevinden 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişine, DGM direnişinden MESS’e diz çöktüren grevlere, bu topraklarda görkemli 1 Mayısların örgütlenmesine kadar büyük bir mücadele dönemi DİSK, Maden-İş ve Kemal Türkler anılmadan açıklanamaz. 1960 ilâ 1980 arasına damgasını vuran DİSK, Kemal Türkler’in başında bulunduğu Maden-İş’in sınıf sendikacılığı anlayışının ve bu doğrultuda yürütülen mücadelenin tarihsel sembolüdür.
DİSK’in kuruluşuna giden süreci kısaca hatırlayalım. 1961 Anayasası’yla birlikte işçilere grev ve toplu sözleşme hakkı tanınmıştı ama bu hak yasalaşmamıştı. İşte bu duruma seslerini çıkarmak isteyen işçiler İstanbul İşçi Sendikaları Birliği öncülüğünde miting düzenlemeye karar verdiler. Bu karar, o güne kadar bin bir türlü baskı ile kendi bağımsız çıkarlarını ortaya koyması engellenmiş işçi hareketi açısından bir çıkışın ifadesiydi. 31 Aralık 1961 tarihinde gerçekleşen mitinge Türkiye’nin çeşitli illerinden toplam yüz bin işçi katıldı. Saraçhane Mitingi, o güne kadar sınırlı bir güce sahip olan sendikaların etkili bir güç olarak mücadele alanına çıkmasında önemli bir başlangıç oldu. Bu miting sayesinde, sınıf mücadelesini yükseltme arzusunda olan sendikal kadroların ve öncü işçilerin sınıfın gücüne olan güveni ve cesareti arttı. Bu durum yeni mücadelelerin habercisiydi. Suyun yolu açılmıştı.
28 Ocak 1963’te İstanbul İstinye’deki Kavel Kablo fabrikasında çalışan 170 işçi, fazla mesai ve yıllık ikramiyelerinin tam ödenmemesi, örgütlü oldukları Maden-İş’ten istifa etmeleri yönünde yapılan baskıları protesto etmek için tezgâh başında iş bırakma eylemi başlattılar. Eylemin başlamasının ardından işveren, tüm işçilerin işlerine son verildiğini bildirdi. Bunun üzerine işçiler oturma eylemini fabrika önünde kurdukları çadırlarda direnişe dönüştürdüler. Kavel işçilerinin direnişine diğer fabrikalardan işçiler de destek verdiler. Maden-İş’in, işçi eşlerinin ve İstinye halkının desteğiyle Kavel işçilerinin mücadelesi büyüdü. Bu durum patronları olduğu kadar Türk-İş üst yönetimini de endişelendirmişti. Nitekim direnişe karşı olumsuz bir tutum sergiledi. Belirli bir süredir üst yönetimle uyuşmazlıkların farkında olan Türk-İş’e bağlı çeşitli sendika yönetimleri, Türk-İş’in Kavel grevinde gösterdiği olumsuz tutum nedeniyle konfederasyonla ilişkilerini kestiler.
Grev ve toplu sözleşmenin henüz yasak olduğu bir dönemde yapılan Kavel direnişi, Türkiye işçi sınıfı hareketi tarihinde önemli bir dönüm noktası oldu. İşçilerin mücadeleciliği ve diğer fabrikalarda çalışan sınıf kardeşlerinin dayanışmasıyla dönemin hükümetini grev yasalarını çıkarmaya zorlayan Kavel direnişi, burjuvazinin işçi sınıfının önüne çıkardığı engellerle nasıl başa çıkılabileceğinin de en güzel örneklerinden birini ortaya koydu. İşçilerin militanlaşan mücadeleleri, nasıl hak alınacağını, var olan hakların hayata nasıl geçirileceğini herkese gösteriyordu.
Açılan dönemle birlikte işçi sınıfı mücadelesi yükselişe geçmişti ve birçok kentten grev ve direniş haberleri geliyordu. Mesela 10 Mart 1965’te Zonguldak Kozlu’daki kömür ocaklarında çalışan 6000 işçi, liyakat zamlarının dağıtımında yaşanan eşitsizlikleri protesto etmek için eylem yaptıklarında valiliğin engellemesiyle karşılaştılar. Jandarma müdahalesi sonucu 2 işçi hayatını kaybetti. Ancak işçiler geri adım atmadılar. Kozlu’ya doğru yürüyüşe geçen maden işçileri için vali, çevre illerden takviye kuvvet istemek zorunda kaldı. İşçilerin kararlılığından ürken hükümet, İçişleri, Çalışma ve Enerji Bakanlarını Zonguldak’a göndermek zorunda kaldı. Anlaşmaya varıldıktan sonra işçiler işbaşı yaptı.
İşçi sınıfı içerisindeki hareketlenme artarak devam ediyordu. Bu sefer de Paşabahçe Fabrikası’nda 2200 işçi 31 Ocak 1966’da greve çıktı. Grevin nedeni, Kristal-İş Sendikasının işyerine özgü yeni bir toplu sözleşme yapılması talebinin işveren tarafından kabul edilmemesiydi. İşçiler 5 Şubatta Paşabahçe İskele Meydanında protesto mitingi düzenlediler. Mitinge Türk-İş’e bağlı bütün sendikaların yöneticileri de katılmıştı. 21 Martta Türk-İş icra kurulu grevin akıbetini bir nevi işverenin takdirine bırakan bir sözleşmeyi TİSK başkanı ile imzaladı. Ardından Türk-İş Genel Merkezi 28 Martta bir bildiri yayımladı. Bildiride, işçilerden greve son vermelerini ve işbaşı yapmalarını istiyordu. Bu bildiriye Petrol-İş, Maden-İş, Lastik-İş, Basın-İş ve Tez Büro-İş sendikaları Paşabahçe Grevini Destekleme Komitesi kurarak yanıt verdiler. Türk-İş’teki çatlak iyice büyüyordu. Grevin ilerleyen günlerinde dönemin hükümeti tarafından bugün de yabancısı olmadığımız bir karar alındı. Bu karara göre grev “halkın sağlığını tehlikeye düşürdüğü” gerekçesiyle 1 ay erteleniyordu. Bu karar işçiler arasında huzursuzluk yaratmış ve oluşan belirsizlik ortamında Yüksek Uzlaştırma Kurulunun hakemliğinde taraflarca toplu sözleşme imzalanmıştı.
Paşabahçe Grevi’nin ardından Türk-İş üst yönetimi tarafından Petrol-İş ve Kristal-İş sendikaları 15 ay, Maden-İş Sendikası 6 ay ve İstanbul Basın-İş Sendikası 3 ay süreyle konfederasyondan ihraç edildiler. Bu ihraç süreci DİSK’in kurulmasıyla son bulacaktı. Maden-İş, Lastik-İş ve Basın-İş sendikaları, 12 Şubat 1967’de yaptıkları olağanüstü kongrede, Türk-İş’ten ayrılarak ayrı bir konfederasyon kurma kararı aldılar. Böylece 13 Şubat 1967’de Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu yani DİSK kurulmuş oldu. Konfederasyonun ilk genel başkanı Kemal Türkler olmuştu. Bağımsız sendikaların da katılımıyla DİSK’in üye sayısı kısa sürede 66 bine yükselmişti.
İşçiler DİSK’e akıyor
Türk-İş’in izlediği uzlaşmacı sendikal anlayıştan bıkmış işçiler ve sendikasız işçiler, DİSK üyesi işçilerin işyerlerinde elde ettikleri kazanımları gördükçe hızla DİSK’e üye olmaya başladılar. Bu sayede DİSK özel sektördeki önemli işletmelerde örgütlenmiş oldu. Derby, Singer, Demirdöküm ve Sungurlar fabrikalarında DİSK’e geçmek talebiyle işçiler fabrikalarını işgal ettiler. Fabrika işgalleri sonuç verdi ve işçiler DİSK’e geçtiler. DİSK işçi sınıfı içerisinde bir çekim merkezi haline gelmişti. İşçiler DİSK’e akın ediyorlardı.
Emek cephesindeki tüm bu gelişmeler işçi sınıfının kendine güvenini ve mücadele düzeyini arttırıyordu. Patronlar ve hükümet bu gelişmeleri endişeyle takip ediyorlardı. İşçi sınıfının mücadelesinin önüne geçmek için DİSK’i tasfiye etmeye yönelik bir yasa tasarısı TBMM’ye gönderildi. Tasarı Meclis’te kabul edildikten dört gün sonra 15 Haziran 1970’de işçilerin protesto eylemleri başladı.
15 Haziran günü, 115 işyeri ve yaklaşık 75 bin işçi, 16 Haziran’da ise 168 fabrika ve 150 bin işçi sel olup İstanbul sokaklarına akmıştı. Direniş yoğun olarak İstanbul ve Kocaeli’nin sanayi bölgelerinde etkili oldu. İstanbul, Gebze ve İzmit’te fabrikalar durdu. Polis ve hatta ordu işçilere müdahale etmeye çalışıyordu. Ama işçiler kurulan barikatları teker teker aşmayı başardı. İki gün boyunca devam eden ve DİSK’e bağlı olmayan sendika üyesi işçilerin de katıldığı direniş sonuç verecek ve Anayasa Mahkemesi DİSK’i fiilen kapatacak yasayı iptal edecekti. İşçi sınıfı, 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişiyle DİSK’in kapatılmasını engellemeyi başarmıştı.
Saraçhane Mitingi ile başlayan ve 15-16 Haziran direnişiyle zirveye ulaşan süreçte öne çıkan sendikalar, bugünkü sendikalarla kıyaslanamayacak ölçüde mücadeleci bir karaktere sahipti. DİSK’li sendikacılar ve işçiler hak almanın ve alınan hakları korumanın ancak mücadele ile mümkün olabileceğinin farkındaydı. Dipten gelen mücadele dalgasını ezmek üzere tezgâhlanan 12 Mart 1971 askeri darbesi de işçi hareketinin yükselişini durduramayacaktı. Coşku, inanç ve kararlılıkla DİSK’in mücadelesi sürüyordu. 1974 yılında gerçekleşen grev sayısı bir önceki yılın sayısının iki katına çıkmıştı. Bu grevlerin çoğu DİSK’e bağlı sendikalar tarafından gerçekleştiriliyordu. Grevler sonucunda elde edilen kazanımlar DİSK’e üye olmayan işçileri de DİSK’e yöneltiyordu. Grevlerin sayıları artarken DİSK’e yönelik baskılar da artıyordu.
Pek çok greve mahkeme ya da sıkıyönetim kararlarıyla izin verilmedi. Kimi fabrikalarda DİSK’e geçmek isteyen işçilere polis saldırdı, kimi fabrikalarda ise faşist çeteler ateş açtı. Ama ne işçilerin ne de DİSK’in mücadelesi durdurulamadı. DİSK, binlerce işçinin katılımıyla “Demokratik Hak ve Özgürlükler İçin Mücadele” mitingleri düzenledi. 1976’da günlerce süren DGM direnişlerini ve ilk kitlesel 1 Mayıs mitingini, 1977’de 500 bin emekçinin katıldığı Türkiye işçi sınıfının en kitlesel 1 Mayıs’ını yine DİSK örgütlemişti. İşçi sınıfının yükselen mücadelesini bastırmak isteyen egemenler, ülkede faşist terör estirmeye başladıklarında DİSK faşizme karşı kitlesel mitingler düzenledi. Bu arada DİSK’e bağlı sendikalar tüm baskılara rağmen uzun süreli ve kazanımla sonuçlanan büyük grevler örgütlemeye devam ediyorlardı. Tekelci sermayesinden ordu yönetimine ve onlara destek veren emperyalist güçlere dek geniş bir burjuva cephe işçi sınıfı karşısında domuz topu gibi birleşmişti. Egemenler, işçi sınıfını ve mücadele örgütlerini ezmek için darbe planları yapmışlardı. Darbeye giden yolda işçi sınıfının ve DİSK’in unutulmaz önderi Kemal Türkler 22 Temmuz 1980’de katledildi. 12 Eylül 1980’de ise askeri faşist darbeyle sendikalar, partiler, dernekler kapatıldı. Grevler yasaklandı. Darbenin etkisi ve şiddeti o kadar fazla oldu ki, 1980 sonrası işçi kuşaklarının geçmişle bağları kopartıldı.
Dün, bugün ve mücadeleci sınıf sendikacılığı
12 Eylül 1980 askeri faşist rejiminin vurduğu ağır darbeden dolayı işçi sınıfı ve emek cephesi hâlâ belini doğrultabilmiş değil. Tam da bu yüzden Türkiye işçi sınıfı tarihinin en ağır kışlarından birini yaşıyor. Totaliter rejim altında sermaye sınıfı kâr rekorları kırarken, işçi sınıfının içine itildiği yoksulluk çukuru genişleyip derinleşiyor. Her alanda devasa bir yumağa dönüşen sorunlar çözümsüz kalırken; hak ve özgürlüklerin yok edildiği ülkemizde toplum nefes alamıyor. Bunun nedeni işçi sınıfının örgütlü bir güç olarak siyaset sahnesine çıkarak bu gidişata “dur” diyememesidir! İşçi sınıfı örgütlü olmadan, emeğin örgütlü cephesi büyümeden ve işçi sınıfı siyasal bir güce ulaşmadan bu gidişata dur denemez. Nitekim emek cephesi güçlü olamadığı için Türkiye işçi sınıfı son 40 yıldır neredeyse tüm ekonomik, demokratik ve sosyal kazanımlarını kaybetti.
Kim ne derse desin; sendikalar işçi sınıfının en temel ve asla vazgeçemeyeceği ekonomik mücadele örgütleridir. Son günlerde ülkenin dört bir tarafında patlayan işçi eylemleri dalgası bu katı gerçeği bir kez daha doğrulamıştır. Ne var ki genelde işçiler örgütsüzdür; geçmişin mücadele deneyimine ve tarih bilincine sahip değildir. İşçiler sendikalarında örgütlenmeden ve sınıf bilinci kazanmadan, sendikalar mücadeleci bir çizgiye çekilmeden sermaye sınıfının saldırılarına karşı durulamaz, kalıcı kazanımlar elde edilemez.
Bugünün işçi kuşaklarının 1980 öncesinde Maden-İş ve Kemal Türkler öncülüğündeki DİSK’in yarattığı mücadeleci sınıf sendikacılığı anlayışını ve geçmişin mücadele deneyimlerini öğrenmeye ihtiyacı var. Tarihi DİSK, sendikaların siyasetten bağımsız olmaları gerektiği anlayışına karşı mücadele ederek kendini var etmişti. Mücadeleci sınıf sendikacılığı anlayışına göre, sendikalar işçi sınıfının siyasetinden değil egemenlerin ve düzen partilerinin siyasetinden bağımsız olmalıdır. Bugün bu anlayışı yeniden egemen kılmak hepimizin görevidir.
- MKE Roket ve Patlayıcı Fabrikası’nda Gerçekleşen Patlamada 5 İşçi Hayatını Kaybetti
- İŞKUR Patronların Hizmetinde!
- TİP’ten Can Atalay’ın Serbest Bırakılması İçin Eylem
- 13 Yaşındaki Çocuk İşçi İş Cinayetinde Hayatını Kaybetti
- Yine Tren Kazası, Yine Katliam, Bu Sefer Hindistan
- Tuzla’da Arka Arkaya İşçi Ölümleri
- Topluma Atılan Düğüm Çözülmeli!
- Elimizi Kim Yönetiyor?
- Belediye İşçileri Neden Öldü?
- Soma’da Sendika Yöneticilerine Gözaltı!
- İSİG Meclisi: “Çalışırken Ölmek İstemiyoruz!”
- İhmalin Bedeli İşçinin Canı!
- 14 Mayıs Seçimleri: İhtiyacımız Bir Kurtarıcı Değil Örgütlülüktür!
- Soma’yı Unutmadık! Tekmecilerden Hesap Sormak İçin Tek Adam Rejimine HAYIR!
- Peru’da Madenci Katliamı: 27 İşçi Can Verdi!
- Emekçi Kadınlar: Yağmacı Enkaz Düzenine, Tek Adam Rejimine Hayır!/1
- Soğanı Bile Lüks Hale Getiren Bu Rejim Gitmeli!
- Amasra Maden Katliamı Davasında İlk İki Duruşma Görüldü
- DİSK-AR: AKP Döneminde ve Başkanlık Rejiminde İşçiler Neler Kaybetti?
- Amasra Maden Katliamı Davasının İlk Duruşması Görülüyor
- Tariş Direnişi ve Direnişin Dönüştürdüğü Emekçi Kadınlar
- Cumhuriyet Tarihinin İlk Kitlesel İşçi Mitingi: 1961 Saraçhane Mitingi
- Tarihin Aktarma Kayışı ve Cezmi Baba Gibi Olmak!
- Gözbağı ve İşçi Hüseyin’in Dönüşümü
- 1928 Tramvay Grevi
- Tarihten Bir Yaprak: 1974 Gıslaved Grevi
- Türkiye İşçi Sınıfının Mücadele Tarihinde DİSK’in Yeri
- 1969 Gamak Direnişi ve Şerif Aygün
- Berec Grevi ve Kadınlar
- Fotoğraf ve Tanıklıklarla 1968 Derby İşgali
- Tarihten Bir Yaprak: 1910 Bursalı İpek İşçilerinin Grevi
- Tarihten Bir Yaprak: “Magirus’ta Grev Var”
- Tarih Bizim Rehberimizdir
- Özal’ın Yakasına Sarılıp Hesap Soran Baştemsilci
Son Eklenenler
- Ankara’nın Elmadağ ilçesinde bulunan Makine Kimya Endüstrisi (MKE) Roket ve Patlayıcı Fabrikası’nın dinamit üretim atölyesinde meydana gelen patlama sonucu 5 işçi hayatını kaybetti.
- Türküler, ezgiler rüzgâr gibidir, sınır tanımadan dolaşırlar dünyayı. Dilden dile yayılır, insanların yüreklerine ulaşır, onlara kardeş olduklarını hatırlatırlar. Çünkü sınırlar yapaydır. İnsanların barış ve kardeşlik özlemiyse gerçektir....
- Polonya’da yaklaşık 500 bin kişi meydanlara çıkarak hükümeti protesto etti. Muhalefet liderlerinin çağrısıyla başkent Varşova’da bir araya gelen yarım milyon kişi sonbaharda yapılacak genel seçimler öncesi hükümete karşı öfkesini, değişim ve...
- Halk müziğinin günümüzdeki önemli temsilcilerinden Erdal Erzincan, bir konuşmasında, bir zamanlar Hüseyin Orhan dededen bir mersiye (ağıt) örneklemesini istediğini anlatır. Hüseyin Orhan’ın mersiyeyi söylerken döktüğü gözyaşlarını, bu gözyaşlarının...
- İŞKUR’un 2022 faaliyet raporuna göre geçtiğimiz yıl 1 milyon 378 bin 516 kişinin istihdamına aracılık etmiş. Aynı raporda mesleki eğitim kursları ve işbaşı eğitim programlarından toplam 167 bin 119 işçinin “yararlandığı” belirtiliyor. İktidar...
- Merhaba işçi ve emekçi dostlar. Geride bıraktığımız seçimler bizlerin, mücadeleci işçilerin omuzlarına daha çok sorumluluk yüklemiş oldu. Çünkü egemen rejim her türlü yalana ve kara propagandaya başvurdu ve işçi sınıfını bölerek kendisini...
- 6 Şubat depremlerinin üzerinden aylar geçti. Depremi büyük bir felakete dönüştüren iktidarın ilk günden itibaren gösterdiği umursamaz tavırlar hiçbir şekilde azalmış değil ve bu kanımıza dokunuyor. Hâlâ tuvalet sorunu var, hâlâ kalacak yer sorunu...
- Lunaparklardaki kahkaha aynalarının karşısına geçtiğinizde kendinizi baş aşağı, büzüşmüş, dev gibi ya da farklı biçimlerde görebilirsiniz. Bu tümsek, çukur ve dalgalı aynalar ışığı farklı açılarla yansıtarak gerçeğin görüntüsünü olduğundan farklı...
- Ücret alacakları için mücadele yürüten, haklarını arayan Ermenekli maden işçilerinin yargılandığı davanın karar duruşması 23 Hazirana ertelendi. 2020 yılında Bağımsız Maden İşçileri Sendikasında örgütlü Soma ve Ermenekli madenciler, ödenmeyen...
- Avukat Can Atalay, 14 Mayıs seçimlerinde Türkiye İşçi Partisi’nden Hatay milletvekili olarak seçildi. Buna rağmen Atalay’ın tutukluluğu devam ediyor. Can Atalay’ın serbest bırakılması talebiyle ülke çapında 36 kentte, 85 ayrı noktada basın...
- İş güvenliği önlemlerinin alınmaması nedeniyle gerçekleşen iş cinayetlerine her gün yenileri ekleniyor. Kayıt dışı ve iş güvencesiz çalıştırılan çocuk işçiler de bu iş cinayetlerinin kurbanları arasında yer alıyor. Ankara’nın Altındağ ilçesine bağlı...
- 2 Haziran akşamı Hindistan’ın Orissa eyaletine bağlı Balasore bölgesinde bir tren kazası meydana geldi. İki yolcu treni raydan çıkarak park halindeki yük trenine çarptı. 1200’den fazla insan yaralanırken en az 294 kişi yaşamını yitirdi. Modi...
- Gün geçmiyor ki bir işçi kardeşimizin daha ölüm haberini almayalım. Tuzla tersaneler bölgesinde Hidrodinamik Tersanesinde çalışan İbrahim Dal adlı işçi 5 Haziranda dubanın üstünde çalışırken denize düştü ve boğularak hayatını kaybetti. İbrahim Dal,...