Buradasınız
Daha Fazlası Mümkün!

Gıda işkolunda bir fabrikada toplu iş sözleşmesi hazırlığı yapan işçiler, ücret ve çalışma koşulları hakkında bir taslak hazırlarlar. 800 lira ücret zammı, sene başına 20 lira kıdem zammı ve sosyal haklarda %20 oranında iyileştirme isteyen işçilere ilk itiraz temsilcilerden gelir. Temsilciler son derece kararlı bir şekilde “patron bu parayı vermez” der. İkinci itirazı sendika yönetimi yapar. Ülkenin içinde bulunduğu durum, döviz kurunun yükselmesi, kriz, işsizlik gibi gerekçeleri öne süren sendika yönetimi, talepleri üçte bir oranında aşağıya çeker. İki yıl için gerçekleştirilen sözleşmede gerçekte patronların belirlediği zam oranları kabul edilmiş, sözleşmenin ikinci yılıysa enflasyon oranına mahkûm edilmiş olur. Elbette bu örnek sadece gıda sektöründe değil neredeyse her sendikalı işyerinde geçerli.
Sendika yönetimleri ve kimi temsilciler TİS hazırlığına patronların “verebileceği”, “mantıklı”, “gerçekçi” rakamlarla hazırlanıyorlar. İşçilere daha fazlasını talep etmenin ülkenin, sektörün ve işyerinin içinde bulunduğu durum gerekçesiyle mümkün olmadığını söylüyorlar. Oysaki bugün işçilerin aldığı ücret çoğunlukla açlık sınırının altında seyretmekte ve yoksulluk sınırının altında kalmaktadır. Sendikacılar asgari ücretin biraz üstünde ücret almayı, kimi sosyal haklara sahip olmayı övünç kaynağı olarak görüyorlar.
Sendika yönetimlerine sinen bu pasif, uzlaşmacı tutum kendiliğinden ortaya çıkmamıştır. En belirleyici faktör; sosyalist öncü işçileri sendika yönetimlerinden, hatta işyerlerinden söküp atan 12 Eylül darbesi olmuştur. Sendika yönetimleri yasak ve kovuşturmalarla sermaye yanlısı kişi ve anlayışlara sonuna kadar açılmıştır. Sendikalar bu yapıyı muhafaza etmek için delegeleri, temsilcileri ve şube başkanlarını genel merkezin istediği doğrultuda, sorun çıkarmayacak, söz dinleyecek kişilerden seçerek sağlam bir bürokratik mekanizma inşa etmişlerdir. Sendikaların işleyişi bugün hem sermayenin hem de hükümetin istediği bir yön almış; işçi, itaatkâr, kanaatkâr ve cefakâr olmaya zorlanmıştır. Sendikalara hâkim olan işleyiş mevcut durumu korumak, olmuyorsa ödün vermeye devam etmektir. Bu uğursuz gidişat Türk Metal’de fazlasıyla örnek bulmaktadır: TİS’lerin üç yıla çıkartılması, işçilerin onayı olmadan hazırlanıp sonlandırılması, esnek çalışma, temsilcilerin tepeden belirlenmesi, itiraz eden işçilerin kara listeye alınması ve daha nicesi…
Toplu sözleşme işçilerin ücretini, çalışma koşullarını, sosyal haklarını belirler. Toplu iş sözleşmelerinde işçiler patronların yıl boyunca ne kazandığını, ne kadar üretim yapıldığını, patronun sermayesinin ne olduğunu bilmezler. Patronların kazançları sır gibi saklanır. Patronun mali durumu sözleşmeye konu olmaz, sözleşme patronların daha en baştan oluşturdukları “zarar ediyoruz” senaryosu üzerinden ilerler. Patronlar, işçilerin bekledikleri parasal artışı her seferinde sonraki sözleşmeye havale ederler.
Bugün birçok sektörde toplu sözleşmeler, saat ücretlerine yapılacak kuruşluk zamlar üzerinden hesaplanıyor. Alınan zam enflasyon, vergiler, kira ve hayat pahalığı karşısında eriyip gidiyor. Geriye aylık masrafların karşılanması için yapılan ek mesailer ve masrafları olabildiğince kısmak kalıyor.
Bu kötü gidişatı durdurmak, toplu iş sözleşmelerini hak kazanılmasıyla bağıtlamak için ne yapmalıyız? İşçilerin verdiği mücadeleler “hak verilmez, alınır” fikriyle ilerlerse kazanıma dönüşür. İlk adım işyerinde bütün işçilerin sözleşmeye dâhil edilmesidir. İşçiler işyerlerinden, yani tabandan örgütlenmeye başlayarak sözleşmeye sahip çıkmalıdırlar. Daha da önemlisi, genelde sendikalara hâkim olan ve işyeri temsilcilerine kadar inen bürokratik sendikal anlayış, bu anlayışın temsilcisi sendikacılar sendikaların başından atılmalıdır. Aksi halde işçi sınıfının mücadelesi ilerlemez ve işçiler de daha ileri haklar elde edemezler.
Kolombiya’da Madenci Katliamı
- Filler, Karıncalar ve Kıssadan Hisse
- “Bu Sene Hiç Kiraz Yediniz mi?”
- Aşçı ya da Doktor… Çocuklarımız Ezilmekten Nasıl Kurtulur?
- Söyleyecek Sözümüz, Verecek Hesapları Olmalı
- Gazze ve İnsanlığın Onur Mücadelesi
- Bizi Güçlü Kılan Birlik ve Dayanışmadır!
- Emekten Yana Bir Bilim İnsanı: Alice Hamilton
- Kölelerin İsyanı, Ücretli Kölelerin Gücü
- İşçi Dayanışması 208. Sayı Çıktı!
- Brecht ve İşçiler İçin Sanat
- Örgütlü Olamayan Ucuz İşgücü Olur
- Komşunun Evi Yanarken…
- İşçi Gençlik Patronların Kölesi Olmayacak
- On Depo Benzin İle Ölçülen Emek
- Yaşadığımız Çağın Sorumluluğunu Almak, Guido Gibi Olmak!
- “Greve Çıktık, Elimize Ne Geçti?”
- Sağlıksız Bir Sağlık Anlayışı
- Kim Bu Herkes?
- Zeytin Ağacına Bile Düşmanlar!
- Sorunlarımızı Aşmak İçin Birlik Olmaya İhtiyacımız Var!
Son Eklenenler
- İstanbul Emek Barış ve Demokrasi Güçleri’nin çağrısıyla İstanbul Kadıköy’de yapılan mitinge binlerce kişi katıldı. Kadıköy Söğütlüçeşme’de toplanan kitle, “Savaşa ve Sömürüye Karşı Demokrasi ve Barış Kazanacak” pankartı arkasında rıhtımdaki miting...
- Türk-İş’e bağlı Koop-İş Sendikasının örgütlü olduğu Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’nın (SYDV) Türkiye genelindeki 1003 kurumunda çalışan 10 bin kamu işçisi 29 Ağustosta greve çıktı.
- Güvenliğin ve danışmanın olduğu katta her 5 dakikada bir “sistemsel hata ve arıza olduğu için tüm katlarda hizmet verilemiyor” şeklinde anonslar yapılıyordu. Önce güvenliğe gidip bu yapılanın yanlış olduğunu, insanlara memurların iş bıraktığının...
- Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca adlı romanında Yaşar Kemal, sömürülenlerle sömürücüler arasındaki büyük çelişkiyi anlatır. “Çünkü” der, “sömüren güçlü azınlıkla, sömürülen ve güçsüz sanılan çoğunluk, her çağda vardı. Ama bu çelişki...
- İktidarın “Kamu Çerçeve Protokolü” sürecindeki tutumunu protesto etmek için yapılan bir eylemin ardından bir kadın işçi çevresindeki insanlara sordu: “Bu sene hiç kiraz yediniz mi?” Bu soruya evet diyen tek bir kişi çıkmadı. Kilosu 700 lirayı aşan...
- Mücadele örgütümüz UİD-DER’in saflarında yer almış her işçi kardeşimizden, çoğu zaman övgü dolu sözler duyarız. Bu sözler tesadüf değil, UİD-DER’in sınıf mücadelesinin tarihsel deneyimlerinden süzülüp gelen mücadele kültürünün bir sonucudur. Ben de...
- İstanbul Emek Barış ve Demokrasi Güçleri, 1 Eylül Dünya Barış Günü kapsamında 31 Ağustos Pazar günü Kadıköy’de bir miting düzenleyeceklerini duyurdu. Miting çağrısı, Mecidiyeköy’de bulunan Tüm Bel-Sen İstanbul Şube binasında 27 Ağustosta...
- Toplamda 6,5 milyon kamu emekçisi ve emeklisini ilgilendiren 8. Dönem Toplu Sözleşme görüşmelerinde, anlaşma sağlanamadı. Kamu İşveren Heyeti ile konfederasyonlar arasında görüşmeler çıkmaza girdiği için, süreç Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna...
- İzmir’den İstanbul’a belediye çalışanları, ücretlerinin geç veya eksik ödenmesi, tazminatlarının ve yan haklarının ödenmemesi nedeniyle çeşitli eylemler yapıyor. Evlerini geçindirmekte zorlanan emekçiler, alacaklarının bir an önce ödenmesini talep...
- 600 bin kamu işçisini ilgilendiren Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü (KÇP) süreci, kamu işçilerinin taleplerinin görmezden gelinerek sefalet zammına imza atılmasıyla sonuçlandı. Harb-İş İstanbul Şube Başkanı Murat Yalçınkaya ile Kartal...
- Grev yerindeki bir sohbet sırasında bir işçi kardeşimiz çocuğunun aşçılık bölümünü seçtiğini anlatırken bu durumun onu üzdüğünü şu sözlerle dile getirmişti: “Biz istedik ki bizim gibi işçi olmasın, mühendis olsun, doktor olsun, ezilmesin. Ama olmadı...
- Biz Gebze’den bir grup UİD-DER’li işçi olarak Omsa Metal direnişini ziyaret ettik. Direnişçi işçilerle sorunlarımız üzerine sohbet ettik.
- Kapitalist sistemin tarihsel krizi, siyasi iktidarın sermaye sınıfının çıkarlarına göre yürüttüğü politikalar biz emekçileri derinden etkiliyor. Açlık sınırı altında kalan sefalet ücretlerine mahkûm edilmiş durumdayız. Bizler insanız, sadece...