Buradasınız
Dünya Ekonomisi Sarsılırken, Büyüme ve Kalkınma Masalı!

Dünya ekonomisinde büyük bir çöküş yaşanırken, ekonomik büyüme ve kalkınmanın kimin için gerçekleştiği bir kez daha gündeme geldi. Patronlar ve onların hükümetleri, “kalkınma” ve “büyüme”ye kendi ihtiyaçları doğrultusunda anlam yüklerler. Bir ülkede ya da bölgede yıl içinde meydana gelen mal ve hizmet üretimindeki artışı büyüme olarak adlandırıp insanların refah içinde yaşaması için büyümenin, kalkınmanın şart olduğunu söylerler. Türkiye’deki patronlar da ileri kapitalist ülkeleri kalkınmış, muasır medeniyet seviyesine ulaşmış, büyük ülkeler diye propaganda ederler. Bizim de refah içinde yaşamak için “büyümemiz”, “kalkınmamız” gerektiğini söylerler. Peki, yaşadığımız kapitalist düzende ekonomik büyüme, kalkınma gerçekten herkese refah sağlar mı?
Yapılan tüm araştırmalar bunun tersini gösteriyor. Dünya ekonomisi büyüdükçe gelir eşitsizliği artıyor. Yani zenginler daha zengin olurken yoksullar iyice yoksullaşıyor. Mesela 1950-2000 yılları arasındaki yarım yüzyılda dünya ekonomisi tam 7 kat büyüdü. Ama bu büyümeden herkes eşit biçimde nasiplenmedi. 1960 yılında dünya nüfusunun en zengin beşte birinin geliri, en yoksul beşte birlik nüfusun 30 katıydı. 30 yıl sonra bu oran bire altmış oldu. 1998’de ise bu oran bire yetmiş oldu. Bugün ise dünya nüfusunun yüzde 1’inin serveti geri kalan yüzde 99’un toplam zenginliğine eşit!
Bu tablonun bir sonucu olarak 1,3 milyar insan günde 1 dolardan az bir gelirle yaşamaya mahkûm edilmiş durumda. 900 milyona yakın insan açlıkla yüz yüze. 3 milyar insanın yaşadığı yerde lavabo ve sabuna erişimi yok. Dünya nüfusunun yarıdan fazlasının sosyal güvencesi yok… En kalkınmış ülkelerde, mesela en büyük ekonomiye sahip ABD’de 30 milyon insanın sosyal güvencesi yok. 40 milyon insan devlet yardımı almadan geçinemiyor. Yarım milyondan fazla evsiz var ve bunların yaklaşık 200 bini çocuklu ailelerden oluşuyor. İşsiz kalan insanlar konut kredilerini, kiralarını ödeyemedikleri için kendilerini sokakta buluyor. Koronavirüs ile üzeri kapatılmak istenen krizden dolayı şu ana kadar 22 milyon işçi işten atıldı. Yani sadece Amerika’da on milyonlarca işçi ve ailesi açlığa ve derin bir sefalete itildi.
Gelelim Türkiye’ye… Bize de, “her yıl şu kadar büyür ve kalkınırsak, şu kadar zaman sonra dünyanın onuncu büyük ekonomisi olacağız. Hep birlikte büyük Türkiye olacağız” diyorlar. Türkiye özellikle son yıllarda hızla büyüdü, bir ara dünyanın en büyük 17’inci ekonomisi oldu. Milli gelirde büyük artışlar yaşandı. Dünyanın en büyük şirketleri listesine Türkiyeli şirketler de girer oldu. Dolar milyarderi sayımız arttıkça arttı. Her yılın sonunda şirketler milyarlık cirolar, milyon dolarlık net kârlar açıklamaya devam etti. Bu büyüme sayesinde Türkiye’nin büyük güç olduğu, dünyanın bizi kıskandığı propagandaları yapıldı. Bununla övünmemiz, gururlanmamız gerektiği söylendi.
Peki, bu sürede işçiler olarak biz ne kadar büyüdük, gelirlerimizi ne kadar arttırdık? Büyümeden nasiplendik mi? Daha kolay geçinmeye, daha rahat yaşamaya başladık mı? Bütçemizi sarsmadan sağlıklı bir evde, sağlıklı bir çevrede yaşayabiliyor muyuz? Sağlık, ulaşım, eğitim gibi kamu hizmetlerinden daha ucuza ve daha iyi yararlanabiliyor muyuz? Sağlıklı gıdaları tüketebiliyor muyuz? Ücretlerimiz borç harç olmadan yaşamamıza yetiyor mu? Vergiler azalıyor mu? İşsizlik düşüyor mu? Tatile, sinemaya, konsere, tiyatroya daha rahat ve masrafları düşünmeden gidebiliyor muyuz?
Toplumun koronavirüs salgınıyla korkuya boğulduğu ve insanların bilincinin felç edildiği bugünlerde bu soruları daha fazla sormak gerekiyor. Bir taraftan insanlık olarak felaketle karşı karşıyayız diyorlar öte taraftan milyonlarca işçiyi işten atarak ve ücretsiz izine göndererek yoksulluğun derin kuyusuna itiyorlar. Yıllardır “Büyük Türkiye” diyenler, kalkınma diyenler, birlik ve beraberlikten söz edenler, krizi fırsata çeviriyorlar. Ücretsiz izinler yasalaştırıldı ve şimdi ücretsiz izine gönderilen işçiye 39 lira verilecek. Bu parayla bir işçi ve ailesi nasıl geçinebilir? Yıllardır ücretler baskılandığı için ortalama işçi ücreti asgari ücret düzeyine çekilmişti. Şimdi ise milyonlarca işçi asgari ücretin altındaki bir gelire mahkûm ediliyor. Koronavirüs bahanesiyle işten atılanlarla birlikte işsizlerin sayısı 8 milyonu geçti.
Bu tablo eşitsizlik ve adaletsizlik tablosudur. Çünkü sermaye sınıfının işçi sınıfını sömürmesine dayanan kapitalizm altında ekonomik büyüme tüm topluma değil sadece sermaye sınıfına refah sağlar. Sermaye büyüdükçe işçi sınıfı yoksullaşır, doğa daha çok tahrip olur, toplumsal sorunlar derinleşir, rekabet ve savaşlar sürer, milyarlarca insan acı çekmeye devam eder. İşte tam da bu nedenle kapitalistlerin “büyüme”, “kalkınma” yalanlarına inanmayalım! Onlar büyüme derken, aslında sermayenin büyümesinden söz ediyorlardır. Bu yalanları elimizin tersiyle itip milyarlarca insana acıdan başka bir şey vermeyen bu sömürü düzenine karşı öfkemizi ve mücadelemizi büyütmeliyiz. Küçük bir azınlığa refah ve zenginlik sağlayan kapitalist sistem gitmeden, tüm insanların eşit, özgür, mutlu yaşadığı bir dünya kuramayız.
- Biz Bu Masalları Ayaküstü Çok Dinledik
- Ekonomik Sorunların Kaynağı Bulundu: İşçi ve Emekçiler!
- Vergiler Patronlardan Kesilsin!
- Soğanı Bile Lüks Hale Getiren Bu Rejim Gitmeli!
- Bakandan Dâhiyane Buluş: Kış Tatili!
- Bizim Yoksulluğumuz, Onların Yalanları Büyüyor
- Nasıl Küçüldük, Kimi Büyüttük?
- Bir İşçi Çocuğunun Gözünden Hayat Pahalılığı
- “2023’ü Beklerken” Neler Oldu?
- Zamlardan Haberi Olmayanlar da Var!
- Enflasyonu Asgari Ücret Zammı mı Arttırıyor?
- Büyüdüğümüzü Hissedebiliyor musunuz?
- Evsiz Kalmak mı Mücadele Etmek mi?
- Ekmeğimizi Büyütmek İçin!
- Haklı Olan Biziz!
- İktidarın Enflasyon Masalı
- Yağa Neden Zincir Vuruluyor?
- Yüksek Elektrik Faturalarına Tepkiler Sokaklara Taştı
- İşten Çıkarma Yasağı Sona Erdi, Saldırılar Başladı!
- Doların Yükselmesi Bizi İlgilendirmez mi Dediniz?
Son Eklenenler
- Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca adlı romanında Yaşar Kemal, sömürülenlerle sömürücüler arasındaki büyük çelişkiyi anlatır. “Çünkü” der, “sömüren güçlü azınlıkla, sömürülen ve güçsüz sanılan çoğunluk, her çağda vardı. Ama bu çelişki...
- İktidarın “Kamu Çerçeve Protokolü” sürecindeki tutumunu protesto etmek için yapılan bir eylemin ardından bir kadın işçi çevresindeki insanlara sordu: “Bu sene hiç kiraz yediniz mi?” Bu soruya evet diyen tek bir kişi çıkmadı. Kilosu 700 lirayı aşan...
- Mücadele örgütümüz UİD-DER’in saflarında yer almış her işçi kardeşimizden, çoğu zaman övgü dolu sözler duyarız. Bu sözler tesadüf değil, UİD-DER’in sınıf mücadelesinin tarihsel deneyimlerinden süzülüp gelen mücadele kültürünün bir sonucudur. Ben de...
- İstanbul Emek Barış ve Demokrasi Güçleri, 1 Eylül Dünya Barış Günü kapsamında 31 Ağustos Pazar günü Kadıköy’de bir miting düzenleyeceklerini duyurdu. Miting çağrısı, Mecidiyeköy’de bulunan Tüm Bel-Sen İstanbul Şube binasında 27 Ağustosta...
- Toplamda 6,5 milyon kamu emekçisi ve emeklisini ilgilendiren 8. Dönem Toplu Sözleşme görüşmelerinde, anlaşma sağlanamadı. Kamu İşveren Heyeti ile konfederasyonlar arasında görüşmeler çıkmaza girdiği için, süreç Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna...
- İzmir’den İstanbul’a belediye çalışanları, ücretlerinin geç veya eksik ödenmesi, tazminatlarının ve yan haklarının ödenmemesi nedeniyle çeşitli eylemler yapıyor. Evlerini geçindirmekte zorlanan emekçiler, alacaklarının bir an önce ödenmesini talep...
- 600 bin kamu işçisini ilgilendiren Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü (KÇP) süreci, kamu işçilerinin taleplerinin görmezden gelinerek sefalet zammına imza atılmasıyla sonuçlandı. Harb-İş İstanbul Şube Başkanı Murat Yalçınkaya ile Kartal...
- Grev yerindeki bir sohbet sırasında bir işçi kardeşimiz çocuğunun aşçılık bölümünü seçtiğini anlatırken bu durumun onu üzdüğünü şu sözlerle dile getirmişti: “Biz istedik ki bizim gibi işçi olmasın, mühendis olsun, doktor olsun, ezilmesin. Ama olmadı...
- Biz Gebze’den bir grup UİD-DER’li işçi olarak Omsa Metal direnişini ziyaret ettik. Direnişçi işçilerle sorunlarımız üzerine sohbet ettik.
- Kapitalist sistemin tarihsel krizi, siyasi iktidarın sermaye sınıfının çıkarlarına göre yürüttüğü politikalar biz emekçileri derinden etkiliyor. Açlık sınırı altında kalan sefalet ücretlerine mahkûm edilmiş durumdayız. Bizler insanız, sadece...
- Metal işkolunda grup toplu iş sözleşmesi yaklaşıyor. Bu sözleşme MESS ve metal işkolunda örgütlü bulunan Birleşik Metal-İş, Türk Metal ve Çelik-İş sendikaları arasında gerçekleşecek. Biz işçiler bir araya geldiğimizde futbol üzerine konuşur, sohbet...
- BM destekli Entegre Gıda Güvenliği Aşaması Sınıflandırması (IPC), Gazze’de yaklaşık 500 bin kişinin yaşadığı yerleşim bölgesinde kıtlık ilan etti. Gazze’de açlıktan ölenlerin sayısı her geçen gün artıyor. İsrail’in uyguladığı bu soykırımı protesto...
- Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu, taleplerini iletmek için 22 Ağustosta konfederasyon genel merkez binası önünde toplanarak Cumhurbaşkanlığına yürümek istedi. Kamu emekçilerinin yürüyüşü polis tarafından engellendi. Emekçiler sendika binası önünde...