Buradasınız
“Her Derde Deva Şehir Hastaneleri”!
İzmir’den emekli bir işçi

Son aylarda koronavirüs Çin’de ortaya çıkıp birçok ülkeye yayıldı. Bu virüs, bundan önceki benzer virüsler ve nice kötülükler dünyaya hâkim olan sömürücü kapitalist sınıfın kâr hırsı yüzünden türüyor. Koronavirüs Çin’de ortaya çıktı. Artık büyük bir emperyalist güç olan Çin’in egemenlerinin hastalığı bir süre örtbas ettiği açığa çıktı. Saklamaya çalışmalarının asıl nedeni kurtlar sofrasındaki yerlerini ve itibarlarını korumaktı. Çinli egemenler koronavirüs gerçeğini açıkladıktan sonra diğer egemenlerin yaptığı gibi milliyetçilik ve “büyük ülke” propagandasıyla ezilen, sömürülen milyonların ağzını kapatmaya çalıştılar.
Ardından ABD’den tutun adı sanı doğru dürüst bilinmeyen ülkelere kadar tüm ülkeler, “asayiş berkemal”, “her şey kontrol altında, bize bulaşamaz” cinsinden açıklamalar yaparak halklarını kandırma yolunu seçtiler. Gündemi değiştirmek için milliyetçiliğe gaz verdiler. Ancak koronavirüs kısa sürede neredeyse her kıtada can almaya başladı. İlaç tekelleri kasaları dolup taşacağı için ellerini ovuşturuyorlar. Siyasi iktidarlarsa dertleri insanlıkmış gibi sürekli “ilaç geliştiriyoruz” yönlü açıklamalar yapıyorlar.
Türkiyeli egemenler de “koronavirüs bizi teyet geçer” yollu laflar ettiler. Ama virüs teğet geçmedi. Ardındansa, tüm önlemlerin alındığını açıkladılar. İşyerlerinde en temel sağlık önlemleri alınmazken, “sık sık ellerinizi yıkayın” dediler. Meğer dünyanın en süper sağlık sistemi bizdeymiş. Şehir hastaneleri ise süper ötesi bir sağlık hizmeti üretiyormuş, üretmeye de devam edecekmiş. İktidar medyası şehir hastanelerini öve öve bitiremiyor. Elbette bu medya kendi içinde belirli bir işbölümü de yapmış durumda. Her biri bir başka taraftan uyuşturma, sersemletme görevini yerine getiriyor.
Mesela İbrahim Karagül koronavirüs ile ilgili yazısında hep başkalarının tanklarından, toplarından bahsediyor, onların kötülüklerini sıralıyor. Sanki Türkiyeli egemenlerin elinde tank, top yokmuş, memlekette sömürü, rant, talan yokmuş, iktidardakilerin tek dertleri milletin sağlığı, selameti ve refahıymış gibi ikiyüzlüce gaz veriyor. Şehir hastanelerini her derde deva diye pazarlayarak adeta milyonlarca yoksul insanın aklıyla alay ediyor. Aklınca insanları kandırmaya çalışıyor. Ama milyonlarca işçi ve yoksul emekçi ne şehir hastanelerinde ne diğer hastanelerde deva bulabiliyor. Milyonlarca yoksul insana hastanelerle ilgili bir sor bin ah işit. Hastanelerde sağlık hak getire. Güya artık uzayıp giden kuyruklar yok ama istediği doktora, istediği zaman randevu alabilene aşk olsun. İlaç parası, muayene parası, olmayan reçete parası, seneler sonrasına verilen ameliyat, MR vs randevuları. Ölmezsen sıran gelecek…
Şehir hastanelerini övmekle bitiremeyen betonseverin, yoksula kasabın keçiye baktığı gibi bakan simsarın, sermaye sahiplerinin dili görevini gören medyanın derdi tatlı kârlarıdır. Şehir hastaneleri zaten berbat durumdaki sağlık sistemini tamamen paralı hale getirmek için planlanmış. Sağlığımız 25 yıllığına özel şirketlere “emanet” ediliyor. Öyle ki aynı bir fabrika gibi, yılda kaç hasta gelecek, kaç hastaya ameliyat yapılacak, ne kadar tahlil, tetkik yapılacak, kaç hasta ölecek, tek tek hesap edilmiş. Hastanelerin maliyeti kamudan yani milyonlarca işçinin, emekçinin cebinden çıkacak parayla karşılanacak. Üstelik şehir hastanesinin patronlarının kasasını tıka basa dolduracak parayı çıkartacak hasta sayısına ulaşılmamışsa, bizim cebimizde kalan son para alınarak simsarların kasasına akıtılacak. Boyayıp cilalayıp gözümüze soktukları şehir hastaneleri para basan birer fabrika gibi çalışacak. Sağlığa, şifaya kavuşan hasta değil, kasaptan parası kadar et alabilen müşteri gibi olacağız şehir hastanelerinde.
Ne sağlık bulmaya gittiğimiz hastanelerde, ne çalıştığımız işyerlerinde, ne bir haksızlığa uğradığımızda tek başımıza sorunlarımızı kökünden çözebilme şansımız var. Hastanelerde tek başımıza sızlanırız, kızarız, öfkeleniriz. Sonra umutsuzca tek başımıza yürür gideriz. İşyerlerimizde susarız, yanımızdaki arkadaşımıza güvenmek ve harekete geçmek yerine patronların tam da işine geldiği gibi davranmış oluruz. Oysa bakmasını bilsek bu düzenin her yanından pislik, kan, irin aktığını ve insanların bunun acısını çektiğini görürüz. Bu bezirgân düzenine karşı birleşmekten ve örgütlenmekten başka bir çıkar yolumuz yok.
- Gevrek “Susamlı Tavuk”
- Koronavirüs Sınıf Ayrımı Yapmıyor mu?
- Salgında İşçi Sağlığı Hiçe Sayılıyor!
- Patrondan Covid-19 Önlemleri
- Koronavirüsle Geçirdiğimiz 9 Ayın Bilançosu
- Maskeye Emanet Edilmiş İşçi Sağlığı ve İşten Atmaların Yeni Bahanesi Maske
- Patronlar Koronavirüsü Tepe Tepe Kullanırken Asıl Faturayı Biz İşçiler Ödüyoruz
- Şantiyede Sözde Korona Önlemleri
- Hayat Eve Sığar mı?
- İşçi Sınıfıdır Bizim Asıl Ailemiz
- Bakan’a mı İnanalım Yaşadıklarımıza mı?
- Adımız Koronalıya Çıktı!
- Metal İşçileri: “İşçinin Hakkı İşçiye!”
- Sözde Pandemi Önlemleri ve Küresel Açlık
- “Hijyene Dikkat Edin Ama Fazla Su, Sabun, Peçete Harcamayın”
- “Yeni Normal” Koşullarında Öğrencilerin Sınav Maratonu
- Gebzeli İşçiler Koronavirüsün İşçiler Üzerindeki Etkilerini Anlatıyor
- Gebzeli İşçiler Yeni Normali Değerlendiriyor
- Koronavirüsle Yaşamayı Öğrenmeli miyiz?
- Yağlı Ekmekleri Ballandı!
Son Eklenenler
- İstanbul Emek Barış ve Demokrasi Güçleri, 1 Eylül Dünya Barış Günü kapsamında 31 Ağustos Pazar günü Kadıköy’de bir miting düzenleyeceklerini duyurdu. Miting çağrısı, Mecidiyeköy’de bulunan Tüm Bel-Sen İstanbul Şube binasında 27 Ağustosta...
- Toplamda 6,5 milyon kamu emekçisi ve emeklisini ilgilendiren 8. Dönem Toplu Sözleşme görüşmelerinde, anlaşma sağlanamadı. Kamu İşveren Heyeti ile konfederasyonlar arasında görüşmeler çıkmaza girdiği için, süreç Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna...
- İzmir’den İstanbul’a belediye çalışanları, ücretlerinin geç veya eksik ödenmesi, tazminatlarının ve yan haklarının ödenmemesi nedeniyle çeşitli eylemler yapıyor. Evlerini geçindirmekte zorlanan emekçiler, alacaklarının bir an önce ödenmesini talep...
- 600 bin kamu işçisini ilgilendiren Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü (KÇP) süreci, kamu işçilerinin taleplerinin görmezden gelinerek sefalet zammına imza atılmasıyla sonuçlandı. Harb-İş İstanbul Şube Başkanı Murat Yalçınkaya ile Kartal...
- Grev yerindeki bir sohbet sırasında bir işçi kardeşimiz çocuğunun aşçılık bölümünü seçtiğini anlatırken bu durumun onu üzdüğünü şu sözlerle dile getirmişti: “Biz istedik ki bizim gibi işçi olmasın, mühendis olsun, doktor olsun, ezilmesin. Ama olmadı...
- Biz Gebze’den bir grup UİD-DER’li işçi olarak Omsa Metal direnişini ziyaret ettik. Direnişçi işçilerle sorunlarımız üzerine sohbet ettik.
- Kapitalist sistemin tarihsel krizi, siyasi iktidarın sermaye sınıfının çıkarlarına göre yürüttüğü politikalar biz emekçileri derinden etkiliyor. Açlık sınırı altında kalan sefalet ücretlerine mahkûm edilmiş durumdayız. Bizler insanız, sadece...
- Metal işkolunda grup toplu iş sözleşmesi yaklaşıyor. Bu sözleşme MESS ve metal işkolunda örgütlü bulunan Birleşik Metal-İş, Türk Metal ve Çelik-İş sendikaları arasında gerçekleşecek. Biz işçiler bir araya geldiğimizde futbol üzerine konuşur, sohbet...
- BM destekli Entegre Gıda Güvenliği Aşaması Sınıflandırması (IPC), Gazze’de yaklaşık 500 bin kişinin yaşadığı yerleşim bölgesinde kıtlık ilan etti. Gazze’de açlıktan ölenlerin sayısı her geçen gün artıyor. İsrail’in uyguladığı bu soykırımı protesto...
- Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu, taleplerini iletmek için 22 Ağustosta konfederasyon genel merkez binası önünde toplanarak Cumhurbaşkanlığına yürümek istedi. Kamu emekçilerinin yürüyüşü polis tarafından engellendi. Emekçiler sendika binası önünde...
- Hatay’dan İstanbul’a emekçiler rant uğruna evlerinden, tarım arazilerinden, geçim kaynaklarından ediliyorlar. Hatay Samandağ’da gece vakti alınan acele kamulaştırma kararıyla arazilerine giren ve narenciye ağaçlarını söken iş makinelerini durduran...
- Türkiye’de sayıları 16 milyona yaklaşan emeklilerin büyük bölümü, açlık sınırının altında maaşlarla yaşamaya çalışıyor. Yaşlılık dönemlerini huzur içinde geçirmesi gereken emekliler; temel ihtiyaçlarını karşılayamıyor, kiralarını ödeyemiyor,...
- Jack London’ın 1900’lü yılları resmettiği “Uçurum İnsanları” kitabını geçtiğimiz günlerde, arkadaşlarla birlikte okuduk. Yaşadığımız bazı şeyler nasıl da bu kitapta anlatılanları çağrıştırıyor.