Buradasınız
İşçilerin Birliğini ve Halkların Kardeşliğini Güçlendirelim!
İşçiler, emekçiler, kardeşler!
Suriye’de kanlı bir iç savaş sürüyor; her gün onlarca insan ölüyor, yüzlercesi sakat kalıyor ve binlercesi göç ediyor.
Peki, kim savaşıyor Suriye’de?
Bir tarafta eli kanlı Beşar Esad diktatörlüğü, öte tarafta ise çeşitli silahlı muhalif gruplar var. Özgür Suriye Ordusu adı altında toplanan grupların bir kısmını, uluslararası İslamcı örgütlerin paralı militanları oluşturmaktadır.
Ancak bu görüntünün ardındaki gerçeğe baktığımızda; Esad rejiminin arkasında Rusya, Çin, İran; Özgür Suriye Ordusu’nun arkasında ise başta Türkiye olmak üzere ABD, İngiltere, Almanya, Fransa ve Suudi Arabistan olduğunu görmekteyiz.
Demek ki, Suriye’deki savaş yalnızca Esad diktatörlüğü ile muhalif güçler arasındaki bir savaş değildir. Suriye’deki savaş, aynı zamanda emperyalist-kapitalist güçler arasında yürütülen bir savaştır. Rakip emperyalist-kapitalist güçler, Suriye üzerinden kıran kırana bir savaş yürütüyor ve Ortadoğu’da kendi borularını öttürmeye çalışıyorlar.
İşte tüm işçi ve emekçiler bu büyük fotoğrafı görmek zorundadırlar. İşçi sınıfı gerçeği görmeli, Esad rejimini destekleyen Rusya ve İran’ın, muhalif güçleri destekleyen Türkiye ve ABD’nin savaş planlarının arkasına takılmadan, kendi bağımsız tavrını ortaya koymalıdır.
Söz konusu Suriye olunca, Türkiye’deki işçi-emekçi halk çok daha dikkatli olmalıdır. Çünkü AKP hükümeti, “mazlumun yanındayız” söylemi arkasına sığınarak Suriye üzerinden kendi kapitalist çıkarlarını hayata geçirmeye çalışıyor ve emekçi kitleleri aldatıyor.
Türkiye, Özgür Suriye Ordusu’na kucak açmakta, muhalif grupları bir araya getirerek biçim vermekte, onları silahlandırmakta ve eğitmektedir. Böylece Türkiye, dolaylı olarak Suriye’deki savaşın bir parçası haline gelmiş bulunuyor.
Oysa çok değil bir sene önce, Başbakan Erdoğan zalim Esad’dan “kardeşim” diye söz ediyor, Türkiye ve Suriye ortak Bakanlar Kurulu toplantısı düzenliyordu. AKP hükümeti, vizeleri kaldırdığını, barışı savunduğunu, “komşularla sıfır sorun” politikasını devreye soktuğunu söylüyor ve bu söylem üzerinden emekçi kitlelerden oy istiyordu.
Şimdi tüm emekçiler şu soruyu sormalı: O zaman Esad diktatör değil miydi? Dün diktatöre “kardeşim” diyenler, şimdi cellât diyorlar. Neden?
Açıkça ifade edelim: Türkiye’nin ve AKP hükümetinin asıl derdi gerçekte Esad diktatörlüğü altında inleyen, demokratik haklarından yoksun Suriye halkı değildir. Gerek Türkiye gerekse ABD ve diğer emperyalist güçler, acı çeken Suriye halkının durumunu istismar ederek kendi planlarını hayata geçirmeyi hedefliyorlar.
Hatırlayalım: Tunus ve Mısır’da başlayan halk isyanları sonucunda bu iki ülkede diktatörler devrildi. “Arap Baharı” denen isyan dalgası hızla Ortadoğu’ya sıçradı. Emperyalist güçler, halk isyanlarını kendi çıkarları temelinde kullanmaya ve bölgeye şekil vermeye giriştiler. O güne kadar diktatör Kaddafi’ye yalakalık yapan Fransa ve İtalya gibi ülkeler, ABD’nin de fişteklemesiyle Libya’ya savaş açtılar. Bu utanmazlar, her zamanki gibi savaşı “özgürlük” ve “demokrasi” kavramlarıyla meşrulaştırmaya çalıştılar. “Arap Baharı” daha sonra Suriye’ye sıçradı ve halk kitleleri demokratik hakları için harekete geçtiler. Fakat zalim Esad diktatörlüğü, halkın haklı taleplerini kanla bastırdı. Bu durumu kendi çıkarları için fırsat olarak gören emperyalist güçler, Suriye’ye dönük bir müdahaleyi tartışmaya başladılar. İşte tam da bu süreçte, Libya’daki müdahalede oyunun dışında kalan ve paylaşımdan yeterince pay alamayan AKP ve Türkiye, Suriye’de aynı duruma düşmemek için hızla öne atıldı ve bir gecede “kardeş” Esad, oluverdi cellât Esad!
İşin gerçeği buyken, bir de utanmadan çıkıp mazlumdan yana olduklarını söylüyorlar!
Suriye, tüm Ortadoğu’yu tutuşturacak bir savaşın kapısı niteliğindedir. Çok iyi biliyoruz ki, Suriye’den sonra sıra İran’a gelecek.
Şu anda Suriye’deki iç savaşın bir tarafı olan Türkiye’nin, bölgesel bir savaşın dışında kalması düşünülemez. Zaten AKP hükümeti ve patronlar sınıfı, bu emperyalist paylaşım savaşının dışında kalmak istemiyorlar.
İçeride, Sünnilik-Alevilik ekseninde mezhepçilik kışkırtılıyor ve Suriye’ye dönük olası bir müdahalenin temeli mezhep ayrımları üzerinden meşrulaştırılmaya çalışılıyor.
Suriye’deki Kürtlerin bile demokratik haklarına kavuşmasına karşı çıkılıyor.
Kürt halkının en küçük demokratik talebi bile zalimce bastırılıyor. Kürt sorunu çözülmediği için Türk ve Kürt emekçi çocukları yaşamlarının baharında ölüyorlar. AKP ve MHP gibi sermaye partileri, Kürt düşmanlığını kışkırtarak siyasi rant elde ediyorlar.
Oysa süren haksız savaştan Türk işçi ve emekçilerinin hiçbir çıkarı yoktur. Kürt halkının demokratik talepleri karşılandığında, Türk işçiler kaybeden değil kazanan taraf olacaktır. Çünkü Kürt sorunu devam ettiği müddetçe, gerek sermaye partileri gerekse patronlar, her iki taraftan da işçileri birbirine düşürecek ve hakları için birleşmelerinin önüne geçeceklerdir. Kürt sorunu çözüldüğünde ise, Türk ve Kürt halkının kardeşliği pekişecek, ön yargılar kırılacak ve işçilerin birliğinin önü açılacaktır.
Unutmayalım: İşçileri ve halkları çok büyük bir tehlike bekliyor.
Suriye’deki savaşın büyümesi, Türkiye ve emperyalist güçlerin bu savaşa aktif bir şekilde müdahil olmasıyla tüm Ortadoğu alev alacaktır. Ortadoğu’da savaşın büyümesi, içeride Kürt ve Alevi düşmanlığı temelinde halkların karşı karşıya getirilmesi çok büyük trajedileri de beraberinde getirecektir.
Sermaye hükümetlerinden ve kapitalistlerden mantık beklemek boşunadır. Eğer bunlarda mantık olsaydı iki dünya savaşı çıkmaz ve on milyonlarca insan ölmezdi.
Ortadoğu’nun ağabeyliğine soyunan, sermaye için pazar ve yatırım alanları peşinde koşan AKP ve Türkiye egemenlerinin çılgınlığının önüne geçecek olan işçi-emekçi halk kitleleridir.
İşçi-emekçi halk, Suriye halkının Esad diktatörlüğü altında zulüm görmesine karşı çıkarken, emperyalist müdahaleye de hayır demelidir. Mezhepçi ve milliyetçi kışkırtmalara gelmeden, Kürt halkının demokratik istemlerinin karşılanmasını istemelidir. İşte o zaman gerçekten de işçilerin birliği ve halkların kardeşliği güçlenmiş olacaktır. Arap, Türk, Kürt, Fars işçilerinin birliği ve halkların kardeşliği için tüm gücümüzle haykırmalıyız: Emperyalist savaşlara hayır! Ortadoğu’ya barış! Kürt halkına özgürlük!
Bardağımı Nereye Bırakayım Usta?
- Dünya İşçi Sınıfının Birliği Yolunda Mücadelemizi Büyütelim!
- İşçi Dayanışması 198. Sayı Çıktı!
- Artan Zenginliğin Arkasında Büyüyen Yoksulluğumuz
- Kaynakları Tüketen Kim?
- Yaşadım Diyebilmek İçin!
- Sınır Tanımayan Irmaklar Gibi
- İşçinin Değeri Yok mu?
- Geleceğe Dönüşmek, Geleceği Büyütmek
- Sınıf Olarak Birleşelim, Yoksulluğa ve Sömürüye Hayır Diyelim!
- İşçi Dayanışması 197. Sayı Çıktı!
- Esirler Dünyasına Özgürlük Çağrısı: Enternasyonal!
- Ağıt Yakmasın Analar, Umut Türküleri Söylesin
- Hangi Milliyetten Değil Hangi Sınıftan Olduğundur Önemli Olan
- Cep Telefonu, Okul Gezisi ve Hayatın Gerçekleri
- Senin Memleket Nere?
- Sokak Köpeklerinin Katledilmesi Çözüm mü?
- Düşmanlığı ve Savaşları Nasıl Meşrulaştırıyorlar?
- İşçi Sınıfının Sömürüye Karşı Mücadelesi Durdurulamaz!
- İşçi Dayanışması 196. Sayı Çıktı!
- Zulme Karşı Çıkmanın Mutlaka Bir Yolu Vardır
Son Eklenenler
- DİSK Uluslararası İlişkiler Dairesi Müdürü Kıvanç Eliaçık, NotaBene yayınlarından çıkan “Orta Doğu’da İşçiler ve Sendikal Hareket” kitabı vesilesiyle 22 Eylülde UİD-DER’in konuğu oldu, kitap üzerine güzel bir söyleşi gerçekleştirildi. Ortadoğu ve...
- Patronlar işçi sınıfının sahip olduğu en küçük hak kırıntılarını bile yok edip kölelik koşullarını dayatıyor. Saldırıların dozu artıp kapsamı genişledikçe çok daha fazla sayıda işçi sorunlarına çözüm aramaya, birlik olma ve sendikalaşma yolunu...
- Havalar artık soğumaya başladı. Kara kış yavaş yavaş kapımıza doğru geliyor. Kış demek doğalgaz, gıda, elektrik, ulaşım, sağlık derken masraflarımızın katlanması demektir. Bu zorlukları birazcık azaltmak için her evde kışa küçük hazırlıklar...
- Sağlık çalışanları, 10 Ekimde aile hekimlerini ve sağlık çalışanlarını kapsayan sözleşme ve ödeme yönetmeliği taslağına tepki göstermek için bir araya geldiler. SES İstanbul Şubeleri, İstanbul Tabip Odası, İSTAHED, Birlik ve Dayanışma Sendikası,...
- İstanbul Çatalca’da Polonez işçilerinin haklı mücadelesi sürüyor. İşçiler ellerinden alınmak istenen hakları için direniyor ama karşılarında polisi buluyorlar. Polisi, emniyet müdürü, müftüsü yine patrona hizmet ediyor, kimin yanında olduklarını...
- 10 Ekim 2015 tarihinde DİSK, KESK, TMMOB ve TTB ile çeşitli emek örgütleri ile on binlerce işçi ve emekçinin katılımıyla gerçekleşen “Emek, Barış ve Demokrasi” mitinginde IŞİD tarafından tertiplenen saldırı sonucu 104 insanımızı kaybettik, yüzlerce...
- 10 Ekim 2015 tarihinde sendikalar, meslek örgütleri ve demokratik kitle örgütleri tarafından Ankara’da düzenlenen barış mitingine IŞİD’in bombalı saldırısı sonucu hayatını kaybedenler, katliamın 9. yılında anıldı. Ankara’da 10 Ekim Barış Derneğinin...
- İşçi ve emekçiler olarak zorlu günlerden geçiyoruz. Fakat tabiri caizse bunlar daha iyi günlerimiz. Türkiye ve dünyadaki gidişat içine itildiğimiz sorunlar yumağının büyümeye devam ettiğini gösteriyor. Mesela İsrail’in tüm dünyanın gözleri önünde...
- Enflasyon karşısında eriyen ücretlere yapılan zamların sınırlanması, emeklilik yaşının ve prim gün sayısının yükseltilmesi, iş güvencesinin ve kıdem tazminatının ortadan kaldırılması… Bunlar, Türkiye’yi yöneten rejimin orta vadeli programında yer...
- DİSK, 9 Ekimde Genel Merkez binasında düzenlediği basın açıklamasında Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmasını ve sendikal hakların önündeki engellerin kaldırılmasını talep etti. Açıklamayı DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu yaptı. Sendikalaşan...
- Çerkezköy’de bulunan Elba Bant fabrikasında grev devam ediyor. Petrol-İş Sendikasında örgütlü işçiler, toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine 25 Eylülde grev demişlerdi. UİD-DER’li işçiler 6 Ekimde grevci işçilere bir dayanışma...
- 7 Ekim 2023’ten bu yana İsrail devletinin Filistin’de yürüttüğü savaş ve katliam büyüyerek devam ediyor. Savaşın alevleri Lübnan’a da sıçradı. İsrail ve diğer emperyalist devletlerin niyeti bu alevleri daha da büyütmek, Ortadoğu’da yoksul...
- Anladık ki korkacak bir şey yokmuş. Bize zaten en kötüsünü layık görmüşler. Sosyal hak yok, maaş ortalamamız asgari ücretin bin-iki bin lira üstü. Bize bunu layık görenler bu paralarla bir hafta yaşayamaz. Şimdi grevdeyiz, hiç pişman değiliz.