Buradasınız
Kriz, Yalanlar ve Emekçi Kadının Pahalılıkla Sınavı
Şengül iki çocuk annesi bir emekçi kadın. 24 Haziran seçimlerinde AKP ve Erdoğan’a oy vermiş, ancak her şeyin giderek kötüleşmesiyle tercihini sorgulamaya başlamış. Şengül’le onu sorgulama sürecine iten nedenleri ve ekonomik krizin yaşamındaki etkilerini konuştuk. Her işçi ailesi gibi ekonomik krizin etkilerini ilk olarak mutfakta hissetmişler. “Daha önce 100 lira ile pazara çıkar, bu parayla meyvesinden sebzesine gerekli her şeyi alırdım. Ama şimdi 200 lira bile yetmez oldu” diyor ve ekliyor: “Sadece bu da değil. Kızım okulda yiyecek bir şeyler alabilsin diye 10 lira harçlık veriyorduk, onu da kestik. Artık evden götürüyor yemeğini. Her şeyden kısmak zorunda kaldık. Giyecek, yiyecek… Sosyal hayat hiç yok zaten.” Şengül ikinci çocuğu olduktan sonra çalışmayı bırakmak zorunda kalmış. Şimdi sadece eşi çalışıyor. Hayat pahalılığı karşısında ücretler erimişken uzun yıllardır aynı işyerinde çalışıyor olmasına rağmen eşinin çok düşük bir zam aldığını anlatıyor. Ama asgari ücrete oranla evlerine giren gelirin daha yüksek olduğunu, pek çok işçi ailesine göre durumlarının daha iyi olduğunu da belirtiyor. “Buna rağmen bizim durumumuz böyleyse, asgari ücretli nasıl geçiniyor, düşünemiyorum” diyor.
Konu AKP’ye geliyor ister istemez. Nihayetinde yıllardır iktidarda AKP var ve biz işçilerin yaşamını etkileyen bütün kararları iktidar partisi ve Erdoğan alıyor. Önce neden AKP’ye oy verdiğini anlatıyor türbanını göstererek: “İlk zamanlar AKP’ye oy verme nedenim türbandı. Kızım küçüktü o zaman. Başı açık insan istediği yere girebiliyorsa şu türbanla ben de girebilmeliyim. Benim kızım büyüdüğünde ve başını kapattığında bir doktor ya da öğretmen olamayacak mı diye endişe ediyordum.” Medya iktidar ne istiyorsa onu anlatıyor. Anlatılanlar da emekçileri ister istemez etkiliyor. Ama medyanın yalanları ne kadar etkili olursa olsun yaşamın gerçeklerinden daha güçlü olamıyor. Şengül’ün anlattıkları da bu gerçeği doğruluyor. “24 Haziran’dan önce ‘Erdoğan’ı düşürmek isteyenler var’ dediler. Seçimden sonra her şeyin normale döneceğini söylediler. Ama tam tersi oldu, her şey daha kötüye gitmeye başladı. Demek ki diyorum hükümetin bu kötü gidişatta payı var. İlk başta sorun papazdı. Madem sorun papazdı, neden iki ayda teslim ettin papazı? Emeklilik meselesi var bir de. Benim eşim de yaşa takılanlardan. Biz fazladan bir şey istemiyoruz ki. Emeğimizin karşılığını istiyoruz. Kimseye cebinden ver demiyoruz. Özellikle eşim bu konuda çok tepkili. Yakın zamanda belediye seçimleri olacak. Artık bu partiye oy vermek istemiyorum. Ama hangi yöne dönmeli, ne yapmalı? Kararsızım.”
Yeniden kriz meselesine dönüyoruz ve açıklanan önlem paketlerinden haberi olup olmadığını soruyoruz. Haberi olmadığını söylemesi üzerine patronlara yapılan teşvikleri, işsizlik fonunun yine patronlara aktarıldığını, bireysel emeklilik sisteminin zorunlu hale getirilmeye çalışıldığını anlatıyoruz. “Patron devlet dayanışması bu. Vergiler neden işçiden düşülmezken işverenden düşülüyor? Devlet neden işçiyle dayanışmıyor? Bu hiçbir hükümette olmadı, bunda da olmaz” diyerek ifade ediyor tepkisini. Hükümetin işçiye neyi reva gördüğüne örnek olarak 3. Havalimanı işçilerine yapılanları konuşuyoruz. Evet, 3. Havalimanında olanları duymuş ama detayını bilmiyor. Biz detayları anlattıktan sonra kendisinden örnek veriyor: “Benim yıllar önce yaşadıklarıma benziyor. Çalıştığım işyerinde çay saatlerimizi çalmaya, fazla mesai ücretlerimizden kesinti yapmaya kalktılar. Biz de bu duruma tepki gösterdik. Fazla mesaiye gelmemizi istedikleri bir gün arkadaşlara ‘mesai ücretlerimizden kesiliyor, ben gelmeyeceğim. Tercih sizin’ dedim diye kışkırtıcılıktan ve amire hakaretten işten attılar. Oysa tek yaptığım şey yapılan haksızlığı dile getirmek ve buna tepki göstermekti.”
Sohbetimizin sonuna doğru krizin faturasının işçiye kesilmesine karşı neler yapabileceğimizi konuşuyoruz. Toplumda yaratılan yapay kutuplaştırmanın mutlaka aşılması gerektiğini dile getiriyoruz. O da katılıyor bize. “Niye yan yana gelemeyelim? Herkesin inancı kendisine. Herkes istediği gibi yaşayabilmeli. İşçiler bir araya gelemesin diye ırk, millet ayrımı yapılıyor. Biz işçiyiz ve yan yana gelebilmeliyiz. Krizin faturasını biz niye ödeyelim? Reddetmeliyiz. Batarsa işçi kesimi batacak, patron milleti batmayacak” diyerek bitiriyor sözlerini.
ÖĞÜTLER
Asıl Düşman Kim?
- Ekonomik Sorunların Kaynağı Bulundu: İşçi ve Emekçiler!
- Vergiler Patronlardan Kesilsin!
- Soğanı Bile Lüks Hale Getiren Bu Rejim Gitmeli!
- Bakandan Dâhiyane Buluş: Kış Tatili!
- Bizim Yoksulluğumuz, Onların Yalanları Büyüyor
- Nasıl Küçüldük, Kimi Büyüttük?
- Bir İşçi Çocuğunun Gözünden Hayat Pahalılığı
- “2023’ü Beklerken” Neler Oldu?
- Zamlardan Haberi Olmayanlar da Var!
- Enflasyonu Asgari Ücret Zammı mı Arttırıyor?
- Büyüdüğümüzü Hissedebiliyor musunuz?
- Evsiz Kalmak mı Mücadele Etmek mi?
- Ekmeğimizi Büyütmek İçin!
- Haklı Olan Biziz!
- İktidarın Enflasyon Masalı
- Yağa Neden Zincir Vuruluyor?
- Yüksek Elektrik Faturalarına Tepkiler Sokaklara Taştı
- İşten Çıkarma Yasağı Sona Erdi, Saldırılar Başladı!
- Doların Yükselmesi Bizi İlgilendirmez mi Dediniz?
- Maaşlar Eriyor: Bu düzen Değişmeli!
Son Eklenenler
- Ramazan bayramı boyunca, insanlar birbirlerine temenni mesajları attı. Sevdiklerine onların mutluluklarını içeren dilekler ilettiler. Sevdikleri kişilerin kötü günler görmemesini, her türlü beladan ve kazadan uzak olmasını, açlık ve yoksulluk...
- Merhaba arkadaşlar, işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs yaklaşıyor. Bu sömürü düzeni kapitalizm dünya işçi sınıfının hayatını alt üst edip zindana çeviriyor. Dolayısıyla her 1 Mayıs’ın biz emekçiler için ayrı bir...
- Siyasi iktidarın ve sermaye sınıfının saldırıları arttıkça işçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşulları kötüleşiyor, iş cinayetleri sürüyor. Bu koşullarda düşük ücretlere, sendikal baskılara, ağırlaşan çalışma koşullarına karşı pek çok sektörde...
- İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs yaklaşırken UİD-DER temsilciliklerinde “Sermayenin ve İktidarın Saldırılarına Karşı 1 Mayıs Ruhuyla Mücadeleye!” başlıklı etkinlikler gerçekleştirildi. 20-21 Nisanda...
- Son yıllarda mülteci, göçmen, sığınmacı ve yabancı sözlerini çok duyduk, duymaya da devam edeceğiz. Nedeni dünya üzerindeki 8 milyar insanın neredeyse 300 milyonunun, doğup büyüdükleri, yaşadıkları topraklardan kaçmak zorunda kalmalarıdır. Ve...
- Yunanistan’da en büyük işçi sendikası olan Yunanistan İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (GSEE) çağrısıyla artan hayat pahalılığını protesto etmek amacıyla bir günlük genel grev gerçekleştirildi. 16 Nisan’da yüzbinlerce işçi ve emekçi başta Atina...
- Ben Mersin’den, sendikasız bir fabrikada çalışan metal işçisiyim. Yaşamımı devam ettirebilmek için ben de sizler gibi çalışmak zorundayım. Çalıştığım fabrikada birçok sorunla karşı karşıyayız. Bu sorunlar Türkiye’de işçilerin genelinin yaşadığı...
- Türkiye’nin her yerinde pıtrak gibi çoğalan özel okullar, bir süredir ülke gündemine pek çok sorunla birlikte yerleşmiş durumda. 22 yıldır sanayi şehri Bursa’da çalışan bir özel okul öğretmeniyle sektördeki sorunlar üzerine gerçekleştirdiğimiz...
- 7 Martta greve çıkan Lezita işçileri, 17 Martta yürüyüş ve basın açıklaması gerçekleştirdi. Grevlerini sürdüren Lezita işçileri patronun grev kırıcılığına karşı da mücadele ediyor. 18 Martta Ankara’ya yürüyüş başlatan Agrobay işçileri, 21 Martta...
- İktidarın desteğini arkasına alan patronlar işçilerin haklarına pervasızca saldırıyor, işçiler mücadele ediyor. Adıyaman Besni’de Mega Polietilen fabrikasında ücret gaspına karşı başlayan direniş sonuç verdi, işçilerin 2 aylık ücretleri yatırıldı....
- Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze 1 No’lu Şubenin örgütlü olduğu Mersen’de işçiler, sendika ve toplu sözleşme hakları için 19 Nisanda greve çıktı. Sendikadan yapılan açıklamada şu sözlere yer verildi: “Fransa sermayeli Mersen’in merkez yöneticileri...
- İşçi Dayanışması’yla tanışmış işçi kardeşlerimiz, gazetemizin kendilerinde yarattığı değişimi çok iyi bilir. UİD-DER ile yolları kesişen her işçi kardeşimizin zihni açılır, doğru bir ifadeyle dünyaya ve her şeye sanki üç boyutlu bir gözlükle bakar...
- Bu dünyaya sadece çalışmak için gelmiş gibiyiz. İşyerinde arkadaşlarımın ağzından sürekli şu sözler dökülüyor: “Ya biz bu dünyaya çalışmak için mi geldik? Evde iş, fabrikada iş… Sürekli bir döngünün içinde dönüp duruyoruz. Neden bu kadar çok...