Buradasınız
Krizin Bedelini Ödememek İçin Sınıf Birliğimizi ve Dayanışmamızı Güçlendirelim!
İşyerinde, evde, pazarda, kahvede sohbetlerin ana konusu kriz… Hayatın her alanında ekonomik kriz konuşuluyor. Ama siyasi iktidar ısrarla “kriz mriz yok” diyor. Meselenin psikolojik olduğunu söylüyor. Yandaş medya her türlü cinliğe başvurarak kriz olmadığını kanıtlamaya çalışıyor. İktidar partisine oy vermiş işçi kardeşlerimizin bir kısmı bu söylemi aynen tekrar ediyor. Bu da ortaya garip bir durum çıkarıyor: Siyasi iktidar ve onun denetimindeki medya “kriz yok” derken, halkın büyük çoğunluğu krizden ve hayat pahalılığından dert yanıyor. Öyle ki, iktidar partisine oy veren ve “kriz yok” diyen işçi, bir süre sonra fiyatların başını alıp gittiğini anlatıyor. Bu arada iktidar, yok dediği krize karşı program açıklıyor. Sanki tüm bu olup bitenler gerçek değil ve bir komedi oyunu…
Ne yazık ki olaylar tiyatro sahnesinde değil toplumsal yaşamımızda gerçekleşiyor. Milyonlarca insan bir anda delirmediğine göre, doğru gitmeyen bir şeyler var demek ki. İnsanlar UFO’ların olup olmadığını tartışmıyor. Kriz görünmez ve anlaşılmaz gizemli bir şey de değil. Kriz son derece gerçek, can yakıcı. Resmi rakamlara göre bile enflasyon oranı yüzde 25’e yükselmiş durumda. Hayat pahalılığı karşısında alım gücümüz bir anda neredeyse yarı yarıya düştü, böylece daha fazla yoksullaştık. Üç binden fazla şirket iflas anlaşması (konkordato) ilan etti; birçok işyerinde işçiler ya ücretsiz izne çıkartılıyor ya da işten atılıyor. İşsizlerin sayısı 3,5 milyona yükseldi. Ama siyasi iktidar adeta “kedidir kedi” diyerek bizi yatıştırmaya çalışıyor; kriz yokmuş numarası yapmamızı istiyor. Oysa çatıdaki kedi değil, her geçen gün daha fazla üzerimize çöken krizdir.
Siyasi iktidar “kriz yok” oyununu oynuyor. Çünkü krizin sorumluluğunu almak ve günahlarının bedelini ödemek istemiyor. Yaklaşan yerel seçimlerde oy kaybedeceğini hesaplıyor ve bunun önüne geçmeye çalışıyor. Bu yüzden, krizin ağır yükü altında ezilen işçi ve emekçilerin kafasını karıştırmak ve oyalamak istiyor. Susup oturalım, itiraz etmeyelim, hakkımızı aramayalım istiyor. Her ne olursa olsun iktidarı sürsün istiyor. Denetimine aldığı medyayı da kullanarak, “ülkemize karşı ekonomik savaş ilan edildi, bizi kıskananlar güçlenmemizi istemiyorlar” diyor. Böylece ekonomik krizin sorumluluğunu dış mihrakların sırtına yıkıyor. Ne yazık ki toplumun bir kesimi, siyasi iktidarın oynadığı bu oyuna inanabiliyor. İşçi ve emekçiler yapay temellerde kutuplaştırıldığı için kriz karşısında birleşemiyor.
Oysa krizin nedeni kapitalist kâr düzeni ve patronlar sınıfının açgözlülüğüdür. Daha fazla zenginleşmek için aşırı kredi alan patronlardır, onlara kefil olan bu siyasi iktidardır. 467 milyar dolarlık dış borcun nedeni sermaye sınıfının kâr hırsıdır. Türkiye, bu devasa kredileri ödeyemez duruma geldiği için kayış kopmuş, siyasi iktidarın politikaları ise krizi daha da azdırmıştır. Nitekim ABD’li rahip Brunson serbest bırakılmasına rağmen, dolar çok az gerilemiştir. Üstelik bu geçici bir durumdur. Çünkü kriz ortadan kalkmadığı gibi, her geçen gün daha da ağırlaşıyor.
İktidar hem “kriz yok” diyor, hem de patronlar sınıfını yok dediği krizi fırsata çevirmeye çağırıyor. Patronların krizi nasıl fırsata çevirdiğini çok iyi biliyoruz. Türkiye işçi sınıfı 2001 krizinde de 2008-2009 krizinde de büyük bedeller ödedi. Patronlar sınıfı, 2001’de bugün olduğu gibi; “aynı gemideyiz” açıklamaları yapıyor ve işçileri fedakârlık yapmaya çağırıyordu. Ama kendileri fedakârlık yapmadılar ve tam 2 milyon işçiyi işten attılar. Siyasi iktidar, 2008-2009’da “kriz bizi teğet geçti” dedi ama kriz sadece sermaye sınıfını teğet geçti. Bir milyondan fazla işçi işten atıldı. Her iki kriz döneminde de işçilere sıfır zam dayatıldı, sosyal haklarımıza el konuldu, çalışma saatleri uzatıldı. Taşeronluk sistemi ve güvencesiz çalışma biçimleri yaygınlaştırıldı. Bugün fazla mesai yapmadan geçinemiyor oluşumuzun nedeni, bu kriz dönemlerinde ücretlerimizin düşük tutulmasıdır.
Bugün de aynı şey oluyor. Birçok işyerinde işçilerle toplantı yapılıyor; “biz bir aileyiz”, “aynı gemideyiz”, “fedakârlık zamanı” deniyor. İş saatleri uzatılmak, daha az işçiyle daha çok iş yapılmak, kriz gerekçesiyle düşük zam dayatılmak isteniyor. “Biz bir aileyiz”, “aynı gemideyiz” diyenler yalan söylüyorlar. Madem aynı gemideyiz neden patronlar sınıfı fedakârlık yapmıyor? İşçi atmak yerine neden kriz boyunca işçi ücretlerini ödemeye devam etmiyorlar? Bunu yapabilirler. Çünkü kriz öncesinde kârlarına kâr katan onlardı ve ellerinde birikmiş muazzam bir sermaye var.
Kardeşler! Kriz patronlar ile işçileri aynı şekilde etkilemez. Bizim tek gelir kaynağımız ücretimizdir. İşsiz kaldığımızda ise bu geliri de kaybediyoruz. İşsizlikle birlikte bizi bekleyen yokluktur, açlıktır, psikolojik sorunlardır. Oysa sermaye sınıfı, krize aldırmadan lüks yaşamına devam eder, ediyor. Bizim gibi işsiz kalma, açlıkla yüz yüze gelme sorunları yoktur. Bizi sömürerek, alın terimize el koyarak biriktirdikleri servetleri vardır onların. Bu yüzden kriz zamanı fedakârlık yapılacaksa bunu patronlar sınıfı ve siyasi iktidar yapmalıdır. İşçi ve emekçiler değil!
Biz işçi sınıfıyız. Bizim çıkarlarımız ile patronlar sınıfının çıkarları bir ve aynı olamaz. Bizi iliklerimize kadar sömürmek ve kârlarını daha fazla artırmak isteyen kesimlerle çıkarlarımız nasıl ortak olabilir? Ancak bizler birlik olamadığımız, bir sınıf olarak hareket edemediğimiz için krizin faturası işçi sınıfına ve emekçilere kesiliyor. İşçi sınıfı yapay temelde kutuplaştırıldığı ve bölündüğü için siyasi iktidarın oyunları etkili oluyor. İşçilerin bir kesimi iktidarın söyleminden etkilenip “kriz yok” diyebiliyor. Krizin faturasını ödememenin tek yolu; işçi sınıfının örgütlü olması, bir sınıf olarak hareket etmesi, kendisine dayatılana HAYIR demesidir. O halde birlik ve dayanışmamızı, sınıf kardeşliğimizi güçlendirelim.
Elektriğe, doğalgaza, suya yapılan zamlar başta olmak üzere tüm zamlar geri alınsın!
İşçilerin eriyen ücretleri gerçek enflasyon oranında arttırılsın!
İşten çıkarmalar yasaklansın!
Ücretsiz izinlere hayır!
Ah Şu Beynim!
- Sınıf Olarak Birleşelim, Yoksulluğa ve Sömürüye Hayır Diyelim!
- İşçi Dayanışması 197. Sayı Çıktı!
- Esirler Dünyasına Özgürlük Çağrısı: Enternasyonal!
- Ağıt Yakmasın Analar, Umut Türküleri Söylesin
- Hangi Milliyetten Değil Hangi Sınıftan Olduğundur Önemli Olan
- Cep Telefonu, Okul Gezisi ve Hayatın Gerçekleri
- Senin Memleket Nere?
- Sokak Köpeklerinin Katledilmesi Çözüm mü?
- Düşmanlığı ve Savaşları Nasıl Meşrulaştırıyorlar?
- İşçi Sınıfının Sömürüye Karşı Mücadelesi Durdurulamaz!
- İşçi Dayanışması 196. Sayı Çıktı!
- Zulme Karşı Çıkmanın Mutlaka Bir Yolu Vardır
- “Kendimiz İçin Yürüdük…”
- Umut Şarkılarını Birlikte Söyleyelim!
- Bahis Oyunu Aslında Kimin Oyunu?
- Depremin Yaraları Kanamaya Devam Ediyor
- Ne Kadar Vergi Veriyoruz, Karşılığında Ne Alıyoruz?
- Dert Bizde Derman Ellerimizde, Birliğimizdedir!
- İşçi Dayanışması 195. Sayı Çıktı!
- Direnç Çiçekleri İşçi Sınıfının Bağrında Filizlenir
Son Eklenenler
- Soma Katliamında sorumluluğu olan ve daha önce yargılanmayan 28 kamu görevlisinin 10 yıl sonra yargılanmaya başlandığı davanın ikinci duruşması 12 Eylülde Soma 2. Asliye Ceza Mahkemesinde görüldü. Sanıklar bir kez daha mahkemeye getirilmezken, sanık...
- 78’liler Hareketi, 12 Eylül askeri faşist darbesinin 44. yılında İstanbul Taksim Kazancı Yokuşunda basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamaya 20’nin üzerinde kurum temsilcisi ve UİD-DER’li işçiler katıldı. “12 Eylül Tekçi Rejimle İç İçe Sürüyor”...
- İşçi sınıfının genç ve çalışkan evlatları, hepinize sınıfımızın samimi sıcaklığıyla merhabalar. Her birinizin mutlaka duyduğu, gördüğü, alıp okuduğu, hatta belki arkadaşlarınıza da önerdiği kişisel gelişim kitapları üzerine sizlerle hasbihâl etmek...
- Zaman hızla akıp gidiyor. Gündemimiz de aynı hızla değişiyor. Hiç düşündük mü, nasıl oluyor da yaşanan büyük olaylar, felaketler bile çok kısa sürede hiç olmamışlar gibi gündemden çıkıyor? Mesela Haziran ayında Diyarbakır ve Mardin’de çıkan orman...
- 12 Eylül askeri faşist darbesinin üzerinden 44 yıl geçti. Darbeyle hesaplaşamayan Türkiye işçi sınıfı uğradığı hak kayıplarını telafi edemediği gibi yeni kayıplar yaşadı, yaşıyor. Sınıfsal hafızaya vurulan ağır darbe yüzünden 1980 sonrası işçi...
- 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesiyle egemenler geçmişle gelecek arasındaki köprüleri yıkmak, işçilerin mücadele deneyimlerini unutturmak istediler. Toplumu baskı ve şiddetle susturdular, yıllarca sürecek bir karanlığa hapsettiler. Çekilen tüm...
- DİSK’in “Artık Yeter! Geçinemiyoruz! Gelirde, Vergide, Ülkede Adalet” şiarıyla düzenlediği eylemler devam ediyor. 10 Eylülde Gebze Kent Meydanında gerçekleşen eyleme DİSK’e bağlı sendikalarda örgütlü işçiler, DİSK Yönetim Kurulu, DİSK Birleşik Metal...
- Diyarbakır’ın Bağlar ilçesine bağlı Tavşantepe mahallesinde 21 Ağustostan beri kayıp olan 8 yaşındaki Narin, 19 gün sonra yapılan bir ihbar sonucunda, öldürülmüş ve cansız bedeni bir torba içinde dere kenarına bırakılmış olarak bulundu. Narin’in...
- Polisin saldırılarına, Emniyet Müdürünün tehdidine boyun eğmeyen direnişçi Polonez işçileri halaylarla, türkülerle, sloganlarla, dayanışmayla direnişlerini sürdürüyorlar. Tüm emek dostlarını direnişleriyle dayanışmaya çağırıyorlar.
- Hayat pahalılığı, yüksek enflasyon, reel ücretlerin düşmesi işçilerin yaşamını her geçen gün daha da zorlaştırıyor. Siyasi iktidarın ekonomik yıkımın faturasını işçi ve emekçilere kesen ekonomi programları ise sorunlarımızı katlanarak büyütüyor. Bu...
- İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ), geçtiğimiz haftalarda bir açıklama yaptı. Hem su sarfiyatını azaltacak hem de aile bütçesine katkı sağlayacak tasarruf önerilerini sıraladı. Aşırı kurak bir dönem...
- Tuzla Kimyacılar Sanayi Sitesinde bulunan, Selüloz-İş Sendikasının örgütlendiği MKB Rondo grevinin 11. gününde, UİD-DER coşkulu bir dayanışma ziyareti gerçekleştirdi. “İşçiler Boyun Eğmiyor Mücadele Ediyor” pankartı taşıyan UİD-DER’li işçiler, “...
- Yüzyıllar evvel yaşamış bir Alman filozof, şöyle demişti: “Sarayda yaşayan başka, kulübede yaşayan başka düşünür.” Bu sözler zenginlerle yoksulların dünyasının, düşünce ve hareket tarzlarının birbirinden çok farklı olduğunu anlatır. İnsanlar bu...