Buradasınız
Minareyi Çalanlar Kılıfını da Hazırlamışlar
Gebze’den bir petrokimya işçisi
Günümüzün önemli bir zatı muhteremi, karşısında yüzlerce insan, basın mensupları, canlı yayın ve televizyonları başında onca işçiye, emekçiye şöyle demiş. “Kültürümüzde güzel bir söz var: Zorlaştırmayın, kolaylaştırın. Biz de iş ve yatırım ortamı önündeki engelleri tespit edip, hükümetimizle birlikte kaldırdık.”
Bu cümleler bir sermaye örgütü olan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu’na ait. Hisarcıklıoğlu TOBB’un 74’üncü Genel Kurul konuşmasında istihdam maliyetlerinin düşürülmesini ve iş sağlığı ve güvenliği mevzuatının işverenler lehine değiştirilmesini sağladıklarından bahsederek, “Büyük sıkıntı yaşadığımız bir başka alan, yargı sistemiydi. Özellikle iş mahkemelerindeki davalarda, işveren yüzde 99 haksız çıkıyordu. Bunu değiştirmek üzere, zorunlu arabuluculuk sisteminin uygulamaya alınmasını sağladık. Aylar, hatta yıllar süren davalar, artık günler-haftalar içinde çözülüyor. İşçi kıdem, ihbar gibi tazminat ve fazla mesai, yıllık izin gibi ücret; işveren de alacak ve tazminat kalemleri için dava açmadan önce arabulucuya başvuracak” dedi.
Zorunlu arabuluculuk sistemini getiren AKP hükümetidir. Hisarcıklıoğlu utanmadan, sıkılmadan, “efendim biz patronlar işçilere çok haksızlık yapıyoruz, onlar da bizi mahkemeye verdiklerinde yüzde 99 haklı çıkıyorlardı. Biz de düşündük taşındık zorunlu arabuluculuk sistemi diye bir sistem bulduk. Pek çok konuda beraber çalıştığımız iktidar partisinden de bu sistemi yasallaştırmasını istedik. O da sağ olsun işimizi zorlaştırmadı, kolaylaştırdı” diyerek aslında patronların ne kadar sinsi olduklarını, sermaye düzeninde iktidarın kimin hizmetkârı olduğunun açıkça itiraf etmiştir.
Onlar bunu söyleyince aklıma o eski hikâye geliverdi.
Evvel zamanın birinde dönemin padişahı, çarşı gezmesi sırasında bir fırının önünden geçerken camdaki nar gibi kızarmış ördeği görmüş. Fırıncıya, kati bir biçimde seslenmiş: “Ben bu ördeği aldım!”
Padişah bu, kim itiraz edebilir ki... Fırıncı, kızarmış ördeği paketleyip nezaketle padişaha takdim etmiş. Ne para almış ne de pul. Bir süre sonra ördeğin esas sahibi dükkândan içeri girmiş. Ördeğinin satılması için dükkâna bırakan adam fırıncıya sormuş: “Hani bizim ördek nerede, satıldı her hal?”
Fırıncı alnından terler damlarken boynunu büküp kısık sesle bir anda “ördek uçtu” deyivermiş. Adam tuhaf tuhaf bakmış. Ördek sahibi aldatılmak istendiğini düşünüp hiddetlenmiş. Biraz ağız dalaşı sonrasında fırıncının üstüne yürümüş, mevzu kavgaya dönüşmüş. Kavga sırasında fırıncı, ördek sahibine odunların içinden eline aldığı budaklı bir sopayı sallamış fakat yanlışlıkla dükkâna girmek üzere olan gayrimüslim bir müşterisinin gözünü çıkarmış. Gayrimüslim adam elini gözüne götürmüş, kanlar aktığını fark edince o da öfkeyle fırıncıya saldırmış.
Düşmanın bir iken iki olduğunu anlayan fırıncı çaresiz kalınca dükkândan çıkmış kaçmaya başlamış. Diğer ikisi arkada kovalıyorlarmış. Kaçarken bir evin duvarından telaşla aşağı atlamış. Fakat duvarın arkasında oturan hamile kadının üstüne düşmüş. Kadın acıyla çığlık atmış. Fırıncı, kadının karnı üstüne düşünce zavallı kadın çocuğunu kaybetmiş. Bu faciayı biraz ileriden kendi gözüyle gören kadının kocası da acıyla fırıncının peşine düşmüş. Kaçmaca kovalamaca… Fırıncı evlerin arasından tam köşeden dönerken o sıra oradan geçen Musevi vatandaşın eşeğinin kuyruğundan yakalayarak köşeyi hızla dönmek istemiş. Eşeğin dengesi bozulunca Musevi vatandaş da eşekten düşüvermiş, kafası yarılmış. Curcuna büyümüş, sokak karışmış, devreye zaptiyeler girmiş. Kaçma kovalama sonrasında fırıncı ve diğerleri yakalanmış. Hepsi beraber yaka paça kadı efendinin huzuruna çıkarılmışlar. El pençe sıralarını beklemeye koyulmuşlar.
Kadı efendi mahkemeyi başlatmış. İlk lafı, ördek sahibi almış ve şikâyetini söylemiş. “Kadı efendi, bu adam benim satması için dükkânına bıraktığım ördeğimin üstüne yatmaya çalışıyor! Paramı vermiyor, yalan söylüyor, pişmiş ördeğin uçtuğunu iddia ediyor. Kızarmış ördek hiç uçar mı?” demiş.
Kadı efendi fırıncıya dönmüş: “Bre gafil, bunca adamı ve beni niye meşgul edersin, doğru söyle, anlat bakalım bu işin aslı nedir, ne yaptın bu adamcağızın ördeğine?” diye çıkışmış.
Fırıncı iki kat eğilip büzülerek, küçük adımlarla ilerlemiş ve kadı efendinin kulağına kadar eğilmiş, fısıltıyla “efendim işin aslı bildiğiniz gibi değil. Ördeği çarşıdan geçen padişah efendimiz istedi, ben de karşı gelemedim verdim, padişah ne para verdi ne de pul, ben de uçtu dedim, uçmadı mı?” demiş.
Kadı efendi ördeği padişahın aldığını duyar duymaz gözleri açılmış, telaşa kapılmış. Ayağa kalkar gibi olmuş sonra tekrar yerine oturmuş. Eliyle işaret edip, fırıncının kendisine yanaşmasını istemiş, kısık bir sesle “evladım şunu baştan söylesene, elimizden bir kaza çıkacaktı, sen de gidecektin, ben de” demiş. Biraz sessizce beklemiş sonra yanındaki üstü tozla kaplı kalın kitabı açmış. Aceleyle kitabın içindeki ÖRDEK maddesini aramış, biraz sonra da bulmuş. Ördek maddesinin karşısında: “Tayyar” kelimesini görmüş. Kadı efendi sayıklar gibi “Türkçesi…UÇAN demekmiş” demiş. Salondakiler birbirine bakmışlar. Kadı pratik zekâsını kullanıp ortaya sert biçimde seslenmiş “kitapta yazdığına göre ördek tayyardır ve demek ki UÇAR, buna istinaden uçma fiili mümkün görülüp, uçmuyor olma ihtimali ise zinhar yalandır. Binaenaleyh fırıncının ördek uçtu iddiası münasiptir, yerindedir” deyip fırıncıya dönerek “bu hususta bir suçun yoktur” demiş. Ördek sahibine ise “sizi mahkemeyi bu gibi gereksiz iddialarla meşgul etmiş olduğunuzdan ilk seferliğine 20 değnek vurulmasına, bir daha böyle bir iftira tekrar ederse 70 değnek vurulmasına mahkûm ediyorum” demiş.
Ortalıkta hafif bir homurdanma duyulmuş, zaptiyeler oradakilere sert sert bakmış, kadı hiç oralı olmamış. Sıra gayrimüslim müşteriye gelmiş. Zaten üstü başı kan olan zavallı adam acı içinde bir gözünü fırıncının çıkardığını söyleyerek, “davacıyım kadı efendi” demiş. Kadı efendi yine kara kaplı kitaba başvurmuş. İlgili hükmü bulmuş, orada şöyle yazılıymış. “Müslüman biri, gayrimüslim birinin iki gözünü çıkarırsa kısas gereği Müslümanın bir gözü çıkarılır”. Bu hükmü yüksek sesle okumuş. Kadı efendi gür ve kararlı sesiyle tek gözünü kaybeden gayrimüslime dönerek “fırıncı senin öteki gözünü de çıkarsın, kısas gereği biz de fırıncının tek gözünü çıkaralım, böylece hak yerini bulmuş olur” deyince gayrimüslim durumu anlamış, şikâyetinden hemen vazgeçip salonu terk etmiş. Sıra çocuğunu düşüren kadının kocasına gelmiş. Koca kendinden emin bir biçimde şikâyetini kadı efendiye söylemiş. “Bu adam yüzünden evladımı kaybettim, davacıyım” demiş. Kadı efendi zaman geçirmeden hükmünü vermiş: “Sen karının hamile halde tek başına sokağa çıkmasına izin vermişsin, bu nedenle zayi olan sabinin ölümüne iştirak etmişsin. Üstelik kadıncağız da ölümle pençeleşmekte, bu nedenle kocalık haklarının kaldırılmasına ve sabinin ölümünden sorumlu olduğuna hükmedilmiştir.” Adam, bu sözleri duyunca yutkunmuş, itiraz edecek olmuş ama hiç sesi çıkmamış. Kadıdan aman dilemiş. Kadı da “bu ilk sefer vuku bulduğundan seni affediyorum” deyip adamcağızı evine göndermiş. En son sıra eşekten düşen Musevi’ye gelmiş. Kadı efendi artık yüzüne bakmadan ona da sormuş:
“Senin şikâyetin ne bakalım?” deyince, adamcağız ellerini açmış;
“Ne diyeyim kadı efendi” demiş,“ADALETİNLE BİN YAŞA SEN, E Mİ”?
Adalet mi, mahkeme mi, arabuluculuk mu, istedikleri taklaları atsınlar, aslında söyledikleriyle niyetlerini ortaya koymuş durumdalar. Bu patron takımının televizyonlardan gerine gerine, pişkinlikle ne söylediklerine bakıyor musunuz? Her lafa on takla attıran, olmayanı olmuş gibi olanı ise yok sayan, gırtlaklarına kadar pisliğe batıp pür pak insan sıfatında konuşanlar bize ne demiş oluyor. Rıfat Hisarcıklıoğlu itiraf etmiş oldu. Hükümetle işçilerin haklarına çıkarlarına karşı el ele vermişler. Hisarcıklıoğlu’nun böylesi açık yüreklilikle konuşması elbette ki cesaretinden değildir. O işçi sınıfı mücadelesinin gerilediği dönemde patronların ne kadar arsızlaşabileceğini dışa vurmuştur. Hele işçiler bir birlik olsun, o gün geldiğinde bu taklacılardan hesap sorulacaktır. Birleşen nasırlı ellerin yumruğu inince düzen çarkının tam ortasına sultanları da, hizmetkârları da tir tir titretecektir. Boyun eğdirenler boyun eğecektir.
Grevlerimizi Yasaklayanlara HAYIR!
Yalnız Değiliz!
- Adres Doğru mu?
- Emekliler “AÇIZ” Diyor, Onları Kim Duyuyor?
- Geleceğimizi Kurmak İçin Birliğimizi Büyütelim
- “Asıl Haber Biziz Be Abla”
- Sağlık Çalışanlarına Sağlıksız Yemekler
- Sorunlar Mücadeleyle Çözülür
- İşyerinde “Paralı Eğitim!”
- Onların İnsafına Bırakmayalım!
- “Sana Ceza Veriyorum Tayfun!”
- Emekli Maaşı Ne Zaman Ödenecek?
- “Çalışanlarımıza Rapor Vermeyin!”
- “Kırtasiye Ürünleri İkinci Ele Düştü”
- Örgütlü Olmak ve Toplu İş Sözleşmeleri
- Alo 170: Yanlış Numara Çevirdiniz!
- Turgut Özal, Gökova Santrali ve Sonrası
- TÜİK Kimin Hizmetinde?
- Emekliler Sendika Kuramazmış!
- Sorumluluk Almadan Kazanım Elde Edemeyiz
- Topluma Fildişi Kulelerden Bakmak
- Mücadele Edenler Mutlaka Kazanır!
Son Eklenenler
- DİSK 24-27 Aralık tarihleri arasında bölge temsilciliklerinin olduğu şehirlerdeki vergi daireleri önlerinde, Ankara’da Hazine ve Maliye Bakanlığı önünde “İnsanca Ücret Vergide Adalet” talebiyle basın açıklamaları gerçekleştirdi. İşyerlerinde...
- Bir an için zifiri karanlıkta kaldığımızı düşünelim. Yanımızı yöremizi görememenin huzursuzluğuyla korkuya kapılırdık. Ne yazık ki bugün milyonlarca işçi ve emekçi yüreğinde benzer bir korku taşıyor. Çünkü dünyamıza egemen olan kapitalist düzende,...
- İşçi Dayanışması’nın 197. sayısında, Emekçi Gençlik köşemizdeki “Yaşadım Diyebilmek İçin” yazısında şöyle deniyordu: “Öyle bir zamandan geçiyoruz ki her geçen gün daha fazla sayıda genç arkadaşımızın kendine “en güzel yıllarım bu mu?” diye sorduğunu...
- Merhaba, ben Polonez işçisiyim. Daha doğrusu işçisiydim. Direnişimizin 163. günündeyiz, son 21 gündür direnişimizi Çatalca Adliye Sarayı önünde yürütüyoruz. Geçenlerde bir gazeteci arkadaşımız “2025’ten beklentiniz nedir?” diye bir soru sordu. “...
- Sendikalı, sendikasız, hatta sigortasız çalıştırılan işçi kardeşlerim, her yılın son ayında hepimizin kulak kesildiği asgari ücret tiyatrosu başlar. Bu sene de aynı şekilde adeta bir tiyatro izledik. Sınıf temelinde örgütlü mücadelenin bir parçası...
- Yıllar önce fabrika önlerine gidip işçi kardeşlerimize vardiya çıkışlarında İşçi Dayanışması’nı ulaştırıyorduk. Bu fabrikalar arasında sendikalı olan da vardı olmayan da. Amacımız sendikalı ya da sendikasız olsun fabrikalardaki işçi kardeşlerimize...
- Kocaeli’de Gebze Organize Sanayi Bölgesinde üretim yapan Betek Boya (Filli Boya) işçileri Petrol-İş Sendikası Gebze Şubesinde örgütlendiler. Çoğunluğu sağlayarak yetki belgesini alan sendika, toplu sözleşme görüşmeleri için haftalardır patrona çağrı...
- 24 Aralıkta Balıkesir’de ZSR A.Ş’de meydana gelen patlamada 11 işçi hayatını kaybetti. Katledilen işçilerin kimi henüz hayatının baharında fidan, kimi ana, kimi babaydı. Hepsi bir ananın evladıydı. Patlamanın ardından şirket internet sitesinde...
- Birleşik Metal-İş’in Aralık ayında grev kararı aldığı işletmelerden beşincisi olan Green Transfo Energy’de 25 Aralıkta grev başladı. Kocaeli Çayırova’da bulunan fabrikada çalışan 263 işçi, “sefalet ücreti dayatmasına boyun eğmiyoruz” diyerek şalteri...
- Siyasi iktidar ve sermaye sınıfı temsilcileri, 2025 yılı için belirledikleri asgari ücreti düzenledikleri ortak toplantıyla açıkladılar. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Yönetim Kurulu Başkanı Özgür Burak Akkol ve Çalışma ve Sosyal...
- 11 fabrikada 2 bin işçiyi kapsayan toplu sözleşme görüşmelerinde metal işçilerinin MESS’e cevabı grev olmuş, Birleşik Metal-İş Sendikası, 4 Aralıkta Hitachi Energy’nin 4 fabrikasında, 13 Aralıkta Grid Solutions ve Schneider Elektrik fabrikalarında...
- Balıkesir’in Karesi ilçesinde bulunan ZSR A.Ş. mühimmat fabrikasında 24 Aralıkta sabah saatlerinde meydana gelen patlama sonucu 11 işçi hayatını kaybederken 3 işçi yaralanarak hastaneye kaldırıldı. Mühimmat, av, spor ve ses fişeği gibi patlayıcılar...
- Merhabalar dostlar. Yaklaşık 9 yıldır iş güvenliği uzmanı olarak çalışıyorum. Aslında yapmamız gereken çok daha fazla şey varken yasalar, yönetmelikler, patronların baskıları ve işçilerin canını umursamamaları nedeniyle temel olarak yapabildiğimiz...