Buradasınız
Ne Kadar Ekmek O Kadar Köfte mi?
Patronlar işçilerin kazanılmış haklarını geri almak için her yolu, her yöntemi deniyorlar. İşçileri iliklerine kadar sömürmekle yetinmiyorlar. İşçilerin henüz doğmamış çocuklarını bile nasıl çalıştıracaklarının ve sömüreceklerinin hesabını yapıyorlar. Bu nedenle emeklilik yaşını 65’e çıkartıyorlar.
Ne kadar ekmek o kadar köfte… Bu sözü günlük hayatımızda çok sık duyarız ve çoğu zaman da söyleyene hak veririz. Bu atasözü, bir şey elde etmek için onun uğrunda yeterince çaba sarf etmek gerektiğini anlatır. Peki ya bu sözleri patronlar işçilere söylediklerinde haklı mıdırlar? Bu sözler patronların ağzında gerçeği ve adil olanı mı, yoksa tam tersini mi ifade ediyor?
Patronlar biz işçilere şöyle derler: “Zengin olmak için çok çalışın, siz de kazanın. İyi bir ücret istiyorsanız daha fazla çalışmalısınız, bize kazandırın, biz de size iyi para verelim. Yok öyle üç kuruşa beş köfte!” Oysa biz işçiler yıllar boyu çalışıp dururuz, emeğimiz maddeye şekil verir, alın terimiz ürün olup çıkar. İşyerleri büyür, patronlar yeni yatırımlar yaparlar. Büyük kârlar açıklarlar. Sermayelerini arttırdıkça, zenginleştikçe yaşamları daha da lüks hale gelir. Yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında, zevk-ü sefa âlemlerine dalarlar. Peki, ya biz işçiler?
Onca çalışmaya rağmen biz işçilerin ücretine ya zam yapmazlar ya da yapsalar bile bu zam üç kuruşu geçmez. Görünüşte maaşımıza zam yapılmıştır. Ama verilen üç kuruş zam hayat pahalılığı karşısında erir gider, alım gücümüz düşer. Bunca tükenmeye rağmen, bir arpa boyu yol alamayız: Yine yoksul, yine yoksuluzdur.
2013 yılı için belirlenen 34 liralık asgari ücret zammı, kayıpları dengelemediği gibi alım gücümüzde geriye gidiş anlamına gelmektedir. Çünkü 34 lira, hayat pahalılığı karşısında güneş görmüş buz gibi erimiş ve eskisine göre 14 ekmek kaybımız oluşmuştur. Türkiye ekonomisi kat be kat büyüdü, dünyada 17. sıraya yükseldi. İnsan uzaktan bakınca “ne güzel” diyor. Ama kazın ayağı öyle değil. Ekonomi büyüdü, patronlar büyüdü, ya işçiler? İşçilerin çalışma saatleri arttı. İşgünü neredeyse 12 saate çıktı. İş temposu arttıkça arttı. Üretim ve ihracat rakamları rekorlar kırdı. Ama işçinin aldığı asgari ücretin son 13 yılda alım gücü tam tamına %52 oranında düştü.
Aslında biz işçiler bu gerçeği iliklerimize kadar hissederiz. Hep şöyle sözler duyarız, hatta sıklıkla kendimiz söyleriz: “Durmadan mesai yapıyorum ama para yine de yetmiyor.” Bu sözler aldığımız ücretin gerçek değerinin sürekli düştüğü anlamına gelir. Yani patronların sermayeleri büyüdükçe, bizim geçim sıkıntımız ruhumuzu daraltır.
İşyerlerinde üç işçinin yapması gereken işi tek başımıza yapmak zorunda kalıyoruz. Neredeyse hiçbir sosyal hakkımız yok. Çalışma şartlarımız üzerinde söz söylemeye hakkımız yok. Canımız tehlikeye girmesin diye alınması gereken zorunlu iş güvenliği tedbirleri bile alınmaz. Şikâyet etsek kendimizi kapının önünde buluruz. İşsizlik ve sefaletle karşı karşıya bırakılırız. Bunca çalışmanın, didinmenin karşılığında “ödülümüz” geçim sıkıntısı, sonu gelmeyen borçlar, taksitler, bıkkınlık, tükenmişlik oluyor.
Hani çalışan kazanırdı? Hani ne kadar ekmek o kadar köfte idi? Ekmeği üreten biz, köfteyi üreten biz. Ekmeği de köfteyi de, yağı da balı da patronlara altın tepside sunan biziz. Yani tüm zenginlikleri biz işçiler ürettiğimiz halde ekmekten de köfteden de olan biziz. Demek ki ekmeğimizi büyütmek, o ekmeği lezzetli köftelerle doldurmak, yani hakkımız olanı almak sessizce ve kölece çalışmakla olmuyor. Biz çalıştıkça patronlar büyüyor, bizim ekmeğimiz küçülüyor, köftelerse patronların midesine gidiyor.
Kıssadan hisse: Patronların “çok çalışın siz de kazanın, ben çalıştım, kazandım” sözü yalandır. Onların kazanç dediği bizim çalınan emeğimiz ve alın terimizdir.
Patronların emeğimize el koymalarına izin vermeyelim. Kölece çalışma koşullarının düzeltilmesi, iş saatlerinin düşürülmesi, ücretlerin yükseltilmesi için patronların bize reva gördüğü yaşamı kabul etmeyelim. Biz de onlara “ne kadar ekmek o kadar köfte” diyelim. Çok çalışan çok, az çalışan az alır diyelim. Patronlar bizim gibi çalışmadıklarına göre, onlara almamak ya da çok az almak düşer. Evet, ne kadar ekmek o kadar köfte! İşte bunu hayata geçirebilmek için tüm işyerlerinde birliğimizi sağlamalı ve patronların karşısına dikilmeliyiz.
İşçilerin Sordukları/14
- İşçi Sınıfının Ortak Mücadele Dili: GREV!
- Umudumuzu ve Direncimizi Güçlendirelim, Mücadelemizi Büyütelim!
- İşçi Dayanışması 201. Sayı Çıktı!
- Zeytinyağı, Margarin, Süt Tozu
- Toplumsal Sorunların Bireysel Çözümü Mümkün mü?
- Gelişen Ufkumuz, Değişen Dünyamız
- Köşemize Çekilmiyoruz, Emekçi Gençlik Köşemizle Güçleniyoruz!
- Her Şeyi Paraya Bağlayanlar Kim?
- Devlet Bütçesi Kimin Bütçesi?
- İşçilerin Tek Çıkış Yolu Birlik, Dayanışma ve Mücadeledir!
- İşçi Dayanışması 200. Sayı Çıktı!
- Muhammed Ali’nin Haykırışı ve Gerçek Düşmanlar
- Kapatılan Ocakların Susmayan Bandosu
- Umut Sende Bende Bizde...
- “Ne Olacak Bu Memleketin Hali?”
- Anastasya, Dilan ve Hafızamız
- Ülkeyi Şirket Gibi Yönetmek…
- İşçilerin Birliği ve Dayanışması Güçlendikçe Umut da Büyür!
- İşçi Dayanışması 199. Sayı Çıktı!
- Gerçek Adalet Mücadelemizle Gelir
Son Eklenenler
- Balıkesir Gönen’de bulunan Arıtaş Kriyojenik’te 19 Aralıkta başlayan grev 10 Ocakta anlaşmayla sonuçlandı. DİSK/Emekli-Sen 11 Ocakta Türkiye genelinde İzmir’den Trabzon’a, İstanbul’dan Denizli’ye pek çok ilde “TÜİK Verileri Kirli ve Yalan; Açlık,...
- Aralık ayında Birleşik Metal-İş sendikasının örgütlü olduğu Hitachi Energy, GE Grid Solutions, Schneider Elekrik, Arıtaş Kriyojenik ve Green Transfo fabrikalarında peşi sıra grevler başladı. Çok geçmeden de sermaye sınıfının tatlı kârlarını düşünen...
- İzmir Buca’da sendikal baskıların ve işten atma saldırısının devam ettiği Telus önünde direniş başladı. Adana’da SASA Polyester’in PTA tesis şantiyesinde Gemont Endüstri ve ardından Metropol İnşaat adlı taşeron şirketler bünyesinde çalışan inşaat...
- Yeni bir yılın, 2025’in ilk günlerini yaşıyoruz. Ama işçi ve emekçilerin yüreğinde “yeni” olanın getirdiği heyecan ve umut yerine büyüyen endişeler ve kasvet var. Takvim yaprakları hariç hayatımızda değişen tek şey yaratılan ekonomik yıkımın...
- Her Aralık ayında izlediğimiz asgari ücret tiyatrosu bu yıl çok daha trajik bir şekilde sonuçlandı. Resmi enflasyonun, TÜİK’in uydurma rakamlarıyla bile yüzde 47 olduğu, ENAG’a göre yüzde 87 olduğu bir süreçte asgari ücrete sadece yüzde 30 zam...
- DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası ile Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) arasında 2024-2026 dönemi için yürütülen TİS görüşmelerinde MESS’in yüzde 40 oranında zam dayatması üzerine Schneider Elektrik’in Manisa ve Kocaeli...
- İzmir Büyükşehir Belediyesi bünyesinde, İZENERJİ, İZELMAN, Ege Şehir Planlama, İZFAŞ şirketlerinde çalışan DİSK/Genel-İş Sendikasında örgütlü işçiler maaş, yılsonu ikramiye ve eğitim alacakları ödemelerinin geç ve eksik yapılmasını protesto etmek...
- UİD-DER’li emekçi kadınlar olarak, bir grup Polonez direnişçisi kadın kardeşimizle güzel bir sohbet gerçekleştirdik. Direnişçi bir ablamız “bize hep ‘aman kurulu düzenimiz bozulmasın’ düşüncesini bellettiler” dedi. Bu söz üzerine uzunca sohbet ettik...
- Polonez işçileri 173 gün süren mücadelelerinin kazanımla sonuçlanmasının ardından fabrika önünde kurdukları direniş çadırını halaylarla, sloganlarla kaldırdılar. 7 Ocakta direniş alanında zaferlerini kutlayan işçiler, davul zurna eşliğinde halaylar...
- İktidar ve sermaye sınıfının saldırıları böylesine ağırken işçilerin birlik olamayacağını düşünmek kime yarar sağlar? Bu düşünce doğru bir akıl yürütme yöntemi olabilir mi? Karşımızdaki yıkım tablosu, işçilerin birleşmek dışında bir çıkış yolu...
- İstanbul Çatalca’da bulunan Polonez fabrikasında işçiler Tekgıda-İş Sendikası’nda örgütlendikten sonra gerekli şartları sağlamalarının ardından yetki başvurusunda bulunmuş ve hemen ardından 146 işçi işten atılmıştı. İşten çıkarmaların ardından...
- Aile Sağlığı Merkezi (ASM) çalışanları, 1 Kasımda yürürlüğe giren Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği’ni protesto etmek için 6-10 Ocak günlerinde Türkiye genelinde iş bırakıyor. ASM çalışanları “Eziyet Yönetmeliği” olarak nitelendirdikleri...
- Vivident, Mentos gibi sakız ve şekerleme markalarının üreticisi olan Perfetti Van Melle’nin İstanbul/Kıraç’ta bulunan fabrikasında çalışan işçiler Tekgıda-İş Sendikasında örgütlenmiş, şirket yönetiminin sendika düşmanı tutum ve baskılarıyla...