Buradasınız
Petrol-İş Kadın Dergisi Editörü Necla Akgökçe İle Röportaj
UİD-DER Kadın Komitesi, Petrol-İş Kadın Dergisi’nin Editörü Necla Akgökçe ile bir röportaj gerçekleştirdi. Petrokimya işçisi kadınlar, kadın işçilerin sorunlarını gündemine taşıyan dergiyi ilgiyle takip ediyorlar. Akgökçe ile Petrol-İş Kadın Dergisi’ni, petrokimya işçisi kadınların sorunlarını ve 1 Mayıs’ı konuştuk.
Uzun yıllardır Petrol-İş Kadın Dergisi’nin editörlüğünü yapıyorsunuz. Derginin çıkartılmasında büyük emeğiniz var. Petrol-İş Kadın Dergisi fikri nasıl ortaya çıktı?Petrol-İş, Merkez Yönetim Kurulu kararı ile 2003 yılında bir kadın dergisi çıkartmaya karar vermiş. Bu Kadın Dergisi fikri bana geldi. Ben o zaman basında çalışıyordum. Büyük basının çeşitli kademelerinde çalışmıştım. Sonra bir içerik konsepti hazırlayıp sendikaya sunduk. Kabul edildi. Bir kadın dergisi çıkartmaya karar verdiklerinde kafalarındaki biçim bir aile dergisi formatında olmasıydı sanıyorum. Bize de öyle anlatmışlardı zaten.
İlk başta öyle mi çıkarttınız?
Hâlâ da bunun bir aile dergisi mi kadın dergisi mi olduğu konusunda kimilerinin kafaları net olmayabilir. Ama biz şu anda bir aile dergisi değiliz. Aile dergisi dendiğinde, hani Petrol-İş üyelerinin eşlerine diye düşünülüyor. “Eş” burada kadın oluyor. Petrol-İş üyeleri ağırlıkta erkek oldukları için, kadınlar da grevlerde, sendikalaşma olaylarında pürüz çıkartan, karşı çıkan olarak görüldüklerinden kadınları eğitmek için çıkıyor sanıyorum.
Dergiyi çıkartırken ne gibi zorluklarla karşılaştınız?
Biz Petrol-İş Kadın Dergisi’ni Selgin (Zırhlı) ile birlikte dışarıdan yapıyorduk. Ben editörlük işlerini, Selgin de grafik ve tasarım bölümünü hazırlıyordu. Dergiyi iki sene bu şekilde çıkarttık. Sendikanın bizi tanıması, bizim onları tanımamız epey bir zorlu oldu tabii. Meselâ feminal işaret kullandığımızda “nedir bu?” “Haç işareti filan mı?” denmişti bize. O zaman bir durduk. Buradaki gerçeklik başkaydı. Kadın hareketinden gelen biriyim. Hayatta feminen işaretin haç işareti olarak görüleceğini düşünmezdim. Ama zamanla birbirimizi tanıdık. Biz sendikal hassasiyetler konusunda bilgilenmeye başladık. Sendika da bizim niyetimizin ne olduğunu anlamaya başladı. Daha sonra birbirimize alıştık. Bugün artık bir aidiyet aracı olarak bile görülüyor, Petrol-İş Kadın Dergisi.Peki, Petrol-İş üyesi kadın işçilerin derginize ilgisi ne düzeyde, dergi işyerlerine ulaşıyor mu?
Petrol-İş Kadın Dergisi 5 bin adet basılıyor. Bütün kadın üyelerimize gidiyor. Zaten Petrol-İş’te kadın üye sayısı 1530 civarında. Bakanlığın son yaptığı sendika istatistiği de öyle gözüküyor. Bakanlığın sayısı üç aşağı beş yukarı bizim hesaplamalarımıza da uyuyor. Yani bir kere bu üye kadınlara gidiyor. İsteyen erkek üye işçilere gidiyor. Bazı fabrikaların temsilciliklerine götürüyor arkadaşlar. Bir biçimde bizim üye ve üye çevresine ulaşıyor. Petrokimya sektöründe çalışan kadın işçilere ne kadar ulaşıyor onu bilmiyorum. Meselâ diğer sendikalara üye kadınlar bizim dergiyi okuyorlar mı, onu bilemiyorum. Bu konuda bir ölçütümüz yok. Ama dergiye abone olmak isteyenleri abone yapıyoruz.
İşçi kadınlar dergide daha çok neyi görmek ve okumak istiyorlar?
Sendika şubelerinde kadınlarla, kadın kadına röportajlar, söyleşiler yapıyor ve dergide yayınlıyoruz. O söyleşiler ve röportajlar ilgilerini çekiyor. Yani “en ilginizi çeken bölümler neresi?” diye sorduğumuzda bazı arkadaşlarımız, “söyleşiler” diyor. “Neden?” diye sorduğumuzda “birbirimizden haberdar oluyoruz, onların yaşadığı deneyimleri öğreniyoruz” diyorlar. Meselâ, bir dönem Novemed herkeste bir direnme ruhu yaratmıştı. Herkese “biz de zorluklara karşı onlar gibi direnebiliriz,” duygusu vermişti.
Dikkatinizi çekmiştir, direnişteki kadınlara çok önem veriyoruz. Dergilerimizde sadece Petrol-İş’te değil, herhangi bir sektörde tek başına veya toplu halde direnen kadınların hikâyelerini Petrol-İş Kadın Dergisi’nde görebilirsiniz. Bu direnmeler de umudu, kadınlar arasında güçlenmeyi, aidiyeti yeşertiyor. Kadın işçilerin daha çok bunları okuduğunu düşünüyorum. Kimisi sağlık haberlerinin biraz daha ağırlıkta olmasını istiyor. Biz dergici olduğumuz için her şeyi dozunda vermeye çalışıyoruz. Meselâ yemek sayfaları var. Benim geldiğim çevreden “yine kadınları mutfağa hapsetmeye mi çalışıyorsunuz?” diye eleştiri yapanlar olmuştu. Ama yemek sayfalarını okuyorlar. Bunları okurken ön sayfalarda kadın istihdamı konusunda iki satır bir şeyler okuyorlar, AKP’nin kadın istihdamı konusunda ne yapmak istediğini de öğrenmiş oluyorlar. Bu bizim için bir kazançtır.Fakat genel olarak şunu söylemem mümkün, işçiler artık çok az okuyor. Kadın işçiler daha da az okuyor. Neden böyle? Çok fazla çalışıyorlar çünkü. Çok fazla çalışıyorlar! Bir de televizyonlar, diziler, diğer programlarla işçi sınıfı kadını ve erkeğiyle ideolojik olarak bir ablukaya alınmış vaziyette. İşçiler, zaten ağır iş yükünün üstüne okuma gibi, hani biraz da zihinsel bir faaliyet gerektirecek bir şeyle çok ilgilenmek istemiyorlar. Çok şaşırtıcı bir şey, ama meselâ bizim üyeler arasında bizim dergiyi; İstanbul, İzmir, Ankara gibi kentlerde değil de Anadolu’daki işçiler daha fazla okuyorlar. Bursa’daki, Trakya’daki üyelerimiz daha fazla okuyorlar. Çünkü oralarda hayat biraz daha ağır akıyor. Bir de büyük kentlerdeki gibi her şey ellerinin altında değil.
Petrokimya işçilerinin sorunlarını da derginizde yayınlıyorsunuz. Bu sektörde kadın işçiler ne gibi sorunlar yaşıyorlar?
Kadın işçilerle erkek işçilerin yaptıkları işler farklı. Son dönemde otomotiv sektörüne plastik aksam üreten fabrikalarda kadın nüfusunda bir fazlalaşma söz konusu oldu. Burada çalışan kadınlar genel olarak asgari ücrete veya asgari ücretin biraz üstünde bir ücret alıyorlar. Sendikalı da olsa uzun çalışıyorlar. 8 saatlik işgünü Türkiye’de öyle işleyen, uygulanan bir şey değil. Kadın işçilerin en fazla şikâyet ettikleri konulardan birisi fazla çalışma. Diğer bir sorun düşük ücret. Bir işçinin birkaç işi birden yapması da şikayet konusu. Özellikle bahsettiğim fabrikalarda yaşanıyor bunlar. Bir de kadın işçi olmanın zorlukları var: Meselâ kreşin olmaması. Vardiyalı çalışırken çocukları bırakacak yerin olmaması var. Vardiyalı çalışılan yerlerde, servisler olsa bile, işçileri belirli merkezlerde bırakıyor olması kadınlar açısından sorun. Servisin bıraktığı yerden eve giderken yaşadıkları sorunlar, korkular, taciz. Taciz olmasa bile taciz korkusu. Birebir her kadının başına gelmese bile ki geliyor da. Kadın işçiler için bir diğer sorun evde de çalışıyor olmak. Bir de bizim TPAO TÜPRAŞ, PETKİM gibi işyerlerinde, meselâ laboratuvarda, ilaçta, üretimde çalışan kadınların durumu diğer işçilerden nispeten daha iyi. Parasal durumu daha iyi ama onlar da bir türlü terfi edemiyorlar.
Bize mücadelenin ve örgütlü olmanın kadın işçiler üzerinde yarattığı etki ve değişimden bahseder misiniz?
Meselâ işyerinde sendikalaştın. Sendikalı olduğun için işten atıldın ve işyeri önünde direnişe geçtiğinde, devletin polisi, jandarması gelip senin direnişini bastırıyor. O zaman patronla devlet arasında bir bağlantı var. Sendikalaşan, hakları için örgütlenen işçilere karşı, devletin polisi jandarması ortak hareket ediyor. Hakları için mücadele ettiğinde hükümet, devlet, devletin polisi jandarmasının saldırısına maruz kalmış, böyle bir deneyim yaşamış bir işçi gidip iktidar partisi AKP’yi veya patronların yanında yer alan X partisini destekler mi? Bugün işçiler işçi haklarına karşı patronların yanında yer alan partilere oy veriyorlar. Bu sendikaların da ayıbı, solun da ayıbı! Diyelim ki bunları, sendikalar gidip fabrikalarda işçilere anlatmıyorsa, sol adına, işçi adına mücadele eden insanların gidip fabrikalarda işçilere anlatması gerekiyor.
Son senelerde işçi kadınlar mücadelenin ön saflarında yer alıyorlar. Bunu neye bağlıyorsunuz? Kadın işçilerin daha fazla mücadeleye katılması için pratik olarak neler yapılabilir?
Ben 1980 öncesinden gelen biriyim. Ama pek çok sol grup açısından fabrikalar cazibesini yitirmiş, çalışılacak alan olarak görülmüyor. Sendikalar ise fabrikalarda ücret, sosyal hak dışındaki sorunların ötesine geçemiyorlar. Sendikaların, işçilerin ücret meselesi dışında yaptıkları bir şey yok. Yani sendikalar, tek mücadele ücret mücadelesiymiş gibi bakıyor. Ücretler üç aşağı beş yukarı artsa ne olur? Ama sendikaların odak noktası ücret. Sol grupların çoğu ise fabrika örgütlenmesi çalışmasında acemi, aceleci davranıyorlar. Bu örgütlenmeyi uzun vadeli bir iş olarak görmüyorlar. Bu dediklerim kadın işçiler için de geçerli. Kadın işçiler ağır işlerde çalıştırılıyorlar. Örneğin, kadın işçilere 30 kilo ağırlığında işler kaldırtıldığı için bel fıtığı oluyor. Ya da benzer sorunlar yaşıyorlar. Siz işçilerin yaşadığı bu sorunları görmeden o kadın işçileri örgütleyemezsiniz. Bu popülizm filan değil. Çoğu yerde kitle çalışması yok.
Kadın fabrikada tacize uğruyorsa o sorunu çözmek lazım. Bu sorunu çöz ki sendikaysan sana güvensin üyen. Ama diyelim ki kadın tacize uğruyor. Tacizi yapan sendika üyesi bir erkek. Kadını koruyacaklarına erkeği korurlarsa bu bir sorundur işte. Sözünü ettiğim; gördüğüm bir şey değil. Ama genelde yaşanan bu...
Biliyorsunuz, UİD-DER iş kazalarının ve meslek hastalıklarının önlenmesi için bir kampanya sürdürüyor. UİD-DER Kadın Komitesi de bu kampanyaya tüm gücüyle katılıyor. Petrokimya sektöründeki kadın işçilerin iş kazaları ve meslek hastalıkları konusunda duyarlılıklarının artması ve bilinçlenmeleri için neler yapılabilir?
Siz bir kampanya düzenliyorsunuz. Sendikaların da bu tür kampanyalar düzenlemeleri gerekiyor. Bu tür kampanyalara destek vermeleri, ya da bu tür kampanyaların içinde bulunmaları gerekiyor. Meselâ meslek hastalıkları çalışanlar için hayati önemde bir mesele. Doğrudan bu meseleler için kampanyalar düzenleyip duyarlılık oluşturmaları daha kolay çünkü fabrika içlerine istediklerinde girebiliyorlar.
Meslek hastalıklarının tanımı, kadınlar açısından meslek hastalığı ne anlama geliyor? Sektörün hangi dalında ne gibi meslek hastalıkları var? Diyelim ki kimya sektöründe çalışan kadınlar ne gibi sorunlar yaşıyor? Gerçi bir maske veriyorlar. Ama buna rağmen soludukları kimyasal maddeler var. Bu solunan kimyasal maddelerin erkekler üzerindeki etkisi ile kadınlar üzerindeki etkisi farklı. Bu konuda batı sendikalarının yaptığı çalışmalar var. Kadınların fizyolojik durumu ile erkeklerinki farklı. Örneğin, hamilelikte solunan kimyasallar bebeğe de geçiyor. Bebeğin sağlığını etkiliyor. Ya da ileride bebeğin x ya da z hastalığına yakalanmasına yol açıyor. Bu konuda bir şey yapılıyor mu? Yapılmıyor. Bu konuda bir kampanyanın yapılması için iş kazalarının, meslek hastalıklarının kadın ve erkek işçiler açısından tanımlanması gerekiyor. Yani genel olarak meslek hastalıkları tanımı yapıldığı gibi, bir de kadın ve erkek işçiler için yaşadıkları sorunlara göre meslek hastalığı tanımı yapılmalıdır. Diyelim ki yüksekte çalışıyorsa, meselâ temizlik işinde yüksekte cam silerken düşüp iş kazasında ölen kadın ve erkek işçi için risk aynıdır. Ama kullanılan kimyasallarda kadınların ellerinde yapacağı etkiyle erkeklerin ellerinde yapacağı etki aynı değil. Teri vasıtasıyla vücuda giriyorsa etkilenmeleri farklıdır. Kadın işçi 20-30 kiloluk çuval kaldırıyor. O kadın işçide bel ve boyun fıtığı olduğunda onun işine dair bir şey olarak görülmüyor bu hastalık. ‘Evde de iş yaparken boyun fıtığı olmuş olabilirsin,” deniyor ona. Oysa bu başka bir ülkede meslek hastalıkları sınıfına girebiliyor.
Zaten son dönemde işin içinden çıkamamamızın nedeni de bu. Artık kimse tek bir iş yapmıyor. Esnek çalışmanın getirdiği durum öyle boyutlara varmış ki seksen tane iş aynı anda yapılıyor. İşçi şöyle dolanıp duruyor, bandın içerisinde. Bu çalışma biçimi kadın ve erkek işçi için aynı. Ama aynı işi yapıyor olsalar da kadın işçilere daha düşük ücret verilir. Bu konuda sendikalar olaya tepeden bakıyorlar. Sol gruplar da olaya sınıf açısından bakıyorlar. İyi, sınıf açısından bak. Ama orada olan sorunu da bir tanımla! Eğer kadın işçilerin yaşadığı somut sorunları görmezden gelirseniz siz kadın işçileri örgütleyemezsiniz. Sendikalar nasıl kadın işçi olmaya dair sorunları görmezden geldiği için örgütleyemiyorsa, diğerleri de örgütleyemez.
Esnek çalışma kadınları nasıl etkiliyor ve sizce kadın işçiler 1 Mayısa hangi taleplerle gitmeli?
Son dönemde esnek çalışma kadın çalışması üzerinden tanımlanmaya başlandı. Esnek çalışma uygulaması getiriliyor, bu esnek çalışma daha ziyade kadınlar için getiriliyor. Kadın istihdamını yüzde 38’e çıkartmak gibi eğilimleri var. Kadın istihdamı düşük olduğu için çeşitli yerlerde açıkladıkları raporlarda, kadınlara yarı zamanlı, çağrıya bağlı, güvencesiz çalıştırma projeleri sunulacak. Bu konuyu her sendika kendi sektörü içinde gündemine almak zorundadır. Çünkü açık olan bir gerçek var; sendikanın fabrikada örgütlediği çekirdek işçiler dağılıyor, bunun yerine, bu esnek çalışma biçimleriyle geçici, çağrıya bağlı çalıştırılan işçiler alınacak. Bu şekilde esnek çalıştırılan işçilerin çoğu da kadın işçilerden oluşacak.
Liberaller bunu bir çözüm olarak görebilir. Sendikalar kadınlar için bunu bir çözüm olarak göremez. Düzenli çalışan kadınlar esnek çalışmayı istemiyor. Kadınlar 16-18 saat çalışıyor. Bu gayri insani bir çalışma biçimi, bunun yerine günde 5 saat çalışıp 450 lira kazanmayı isteyebilir diye düşünenler var. Ama günde 16-18 saat çalışmanın alternatifi 450 liraya esnek çalışma değil. Benim alandan gördüğüm, kadınlar ne günde 16-18 saat çalışmayı ne de 450 liraya esnek çalışmayı istiyor. Düzenli çalışıp ileride emeklisi olsun istiyorlar. Meselâ sendikalı olup ve asgari ücretin biraz üzerinde bir ücret alan kadınlar “yarı zamanlı çalışayım, şu kadar bir para alayım geri kalan zamanda da çocuklara bakayım” diye düşünmüyorlar. Bu dönemde kadın işçiler için en önemli sorunlardan bir tanesi esnek çalışma. Kadınlar esnek, güvencesiz çalışmaya karşı ortak mücadele etmeliler.
Taşeron da bunlardan birisidir. Ücretsiz doğum izinleri, “kadınlar doğursun, erken emekli olabilecekler” gibi, televizyon ve gazetelerin de abartmasıyla “5 çocuk doğurun çalışmayın” gibi söylenenlerin hepsi kandırmaca. Kandırmaca olduğunu herkes biliyor. Sosyal hak şöyle bir şeydir; meselâ kadın ev içi işlerde çalışıyor, çocuk doğuruyor. Bu ev içinde yapılan işlerin emekliliğe sayılır ve erken emekli edilir kadınlar. Bu kötü değil. Bu kadınlara yönelik bir sosyal hak. Ama kadınlar çalışmayacak çocuk büyütecek, ,her çocuk için borçlanacak, bunlar için para ödeyecek ondan sonra da 450 lira emekli alacak. Tam da bir çek çak durumu. Burada başka bir şey daha var: kadınlar asıl işgücü, kamusal alanın öznelerinden biri olarak görülmüyor. Kadınlar yedek işgücü, evin geçimine yardım ediyorlar onlar. Asıl işleri çocuk bakımı ve ev işleri. Böyle olduğunda kadının erkeğe bağımlılığının artacağı da çok açık. Gördüğüm kadarıyla işçi kadınlar da böyle bir çalışma düzeninden yana değiller. Rutin ev işlerinden kurtuldukları için, asgari ücretle çalışan kadınlar bile istemiyor. Kadınların çalışmaya atfettikleri şeyler, bir sosyal ortam olarak da görüyor fabrikayı. Bu önemli bir şey. Tüm bunlardan ötürü, kadınlar 1 Mayısa esnek çalışmaya karşı talepleri ile gitmeliler. Bu talepleri 1 Mayıs’ta ve her yerde gündeme getirmeliler. Kadınlar erken emekli olmak istiyorlarsa, bunu bir sosyal hak olarak talep etmeliler.
1 Mayıs Şehitleri Anıldı
- Grevci Tarkett İşçileri: “Birliğimizi Güç Haline Getirelim!
- Grevdeki MKB Rondo İşçileriyle Söyleşi
- Durak Tekstil İşçileriyle Söyleşi
- Bursa’dan Bir Özel Okul Öğretmeniyle Söyleşi
- Malatyalı Kadın Tekstil İşçisi İle Deprem ve Kadın İşçiler Üzerine Söyleşi
- Nilgün Soydan ile Kemal Türkler Söyleşisi
- Genel-İş İzmir 8 No’lu Şube Başkanı Gümüştekin ile Söyleşi
- İş Güvenliğimiz İçin 1 Mayıs’ta Sınıfımızın Saflarındayız
- Avukatlar Anlatıyor: Yasalar Yetmez, İşçi Sınıfını Örgütlülük Kurtarır
- Bir Afgan Göçmen İşçiyle Söyleşi: “Ölmek ya da Özgürce Yaşamak”
- Ekmekçioğulları İşçileri ve Anadolu Şube Başkanı Deniz Ilgan’la Direniş Üzerine
- Söz Hakları İçin Direnen Ekmekçioğulları İşçilerinde
- Trelleborg İşçileriyle Grev Üzerine Söyleşi
- Cargill İşçileriyle Sohbet
Son Eklenenler
- DİSK Genel Başkan Yardımcısı ve Genel-İş Sendikası Genel Başkanı Remzi Çalışkan ile Genel-İş Sendikası Mersin Şube Başkanı ve DİSK Çukurova Bölge Temsilcisi Kemal Göksoy’un 26 Kasımda sabaha karşı bir ev baskınıyla gözaltına alınmaları üzerine DİSK...
- Türkiye’deki grev ve direnişlere her geçen gün yenileri eklenirken işçilerin mücadelesi dayanışmayla büyüyor. Çayırhan Termik Santrali ve Linyit İşletmelerinin özelleştirilmesine karşı işçilerin başlattığı direniş devam ediyor. Genel Maden İşçileri...
- 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Gününde her yıl olduğu gibi bu yıl da emekçi kadınlar alanları doldurdu. Dünyanın dört bir yanında olduğu gibi Türkiye’de de kadınlar onlarca kent ve ilçede protesto yürüyüşleri, nöbet eylemleri...
- Yunanistan’da 20 Kasımda pek çok sektörden on binlerce işçi genel greve çıktı. Yunanistan İşçi Sendikaları Konfederasyonu (GSEE) ve Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu’nun (ADEDY) çağrısıyla gerçekleşen grevle birlikte 70 şehirde protesto...
- Ankara’dan UİD-DER’li işçiler olarak özelleştirmeye ve hak gasplarına karşı eyleme geçen Çayırhan Termik Santrali ve Linyit İşletmesi işçilerini eylem alanlarında ziyaret ettik. 20 Kasımda maden işçileri iş bırakarak direnişe başlamış, ardından...
- “Eğer öleceksem, burada size karşı mücadele ederken öleceğim. Benim düşmanım sizsiniz. Vietnamlılar ya da Çinliler, Japonlar değil. Benim düşmanlarım ben özgürlüğümü istediğimde buna karşı duranlardır. Adalet istediğimde buna karşı duranlardır....
- Adana’da SASA Polyester’in PTA tesis şantiyesinde Gemont Endüstri adlı taşeron şirket bünyesinde çalışan inşaat işçileri gasp edilen 2 aylık ücretleri ve tazminatları için 20 Kasımdan beri fabrika önünde eylem yapıyor. Yapı ve Yol İşçileri...
- Hatay’ın Payas ilçesinde bulunan Atakaş Çelik fabrikasında Birleşik Metal-İş üyesi üç işçi, geçtiğimiz günlerde işten çıkarılmıştı. UİD-DER’li işçiler olarak fabrika önünde direniş başlatan işçilere direnişin beşinci gününde dayanışma ziyaretinde...
- “Her şeyin içinde ve her şeyin dışındayız”. Bu söz bir market çalışanı arkadaşımın ağzından işçilerin yaşamını özetleyen bir söz olarak döküldü. Uzun zamandır büyük bir mağazada çalışan arkadaşım, marketin günlük cirosunun rekorlar kırmasına rağmen...
- 40 yıllık kısacık yaşamına yüzlerce hikâye ve roman sığdıran Amerikalı sosyalist yazar Jack London 22 Kasım 1916’da hayatını kaybetti. Aradan geçen uzun yıllar London’ın eserlerinin güncelliğinden hiçbir şey kaybettirmedi. Çünkü o işçi sınıfının...
- Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Kömür İşletmeleri AŞ (KİAŞ) bünyesindeki Çayırhan Termik Santralinde çalışan madenciler, madenin özelleştirilmesine karşı 20 Kasımda direnişe başladı. Sabah 08.00’de gece vardiyası dışarı çıkmadı, gündüz...
- Emperyalist savaş Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın her yerinde kendini hissettiriyor. Egemenler yıllık bütçelerin büyük kısmını “savunma” adı altında savaş sanayisine ayırıyorlar. Burjuva siyasetçilerin politikaları hızlı bir şekilde sertleşiyor...
- Fotoğraftaki reklam panosu kaldırımın ortasında duruyor, gündüz gece. Arka tarafında medya maymunu Hülya Avşar sanki “hadi EYT’liler koşun, sakın geç kalmayın” dercesine sırıtıyor. Mağazada çalışan genç işçi kızımıza EYT reklamını sordum. Kendine...