Buradasınız
“Vatan Size Minnettardır”
Tarihte en büyük yalanlar savaşlar üzerine söylenmiştir. Milyonları bu barbarlığa ortak etmek için çok ustaca hazırlanmış manipülasyonlara ihtiyaç duyulur. Dünya savaşlarına imza atan kapitalist sistem bu konuda ne kadar ileri olduğunu da ispatlamıştır. Sömürü ve pazar savaşları kitlelere vatan veyahut özgürlük savaşları olarak lanse edilmiştir. Napolyon’un dediği gibi “benim askerlerim ne için savaştıklarını bilselerdi ben böyle zaferler kazanamazdım”. O zamandan bu zamana değişen hiçbir şey yok, insanlar hâlâ aynı yalanlarla cephelere sürülüyor. Mermiler birilerinin hayatını karartırken, başka birilerinin de hesapları büyüyor ve gözleri aydınlanıyor. Günümüzde bu mekanizma öyle bir işliyor ki sadece silah sanayii değil tüm sektörler savaştan yüksek kârlar elde ediyorlar. Şimdilerde bu işi başarılı şekilde organize edenlerin başında medya sektörü geliyor. İşte size çok iyi bildiğiniz küçük bir örnek.
Hatırlanacağı gibi bir süre önce medyada “vatan size minnettardır” veya “meçhul askerler” adıyla bir fotoğraf yayınlandı. Ardından aynı fotoğraf sokaklardaki reklam panolarında boy göstermeye başladı. Bu fotoğraf ilk kez üç yıl evvel Çanakkale savaşının 90. yıldönümü nedeniyle basına tanıtılmıştı. Üstelik bu işin mimarı bir tarihçiydi. ODTÜ tarih bölümü öğretim üyesi Bülent Yılmazer fotoğrafı tanıtmış ve Çanakkale savaşına göndermeler yapmıştı. İlerleyen günlerde fotoğraf medya eliyle propaganda malzemesi haline getirildi. Yedi düvelin yoksulluk ve yoksunlukla alt edildiği üzerine yazılar yazıldı. Avrupa’nın üstün teknolojisinin ve modern silahlarının iman gücüyle nasıl da yenilgiye uğratıldığı söylendi tekrar tekrar.
Her 18 Mart öncesi ve sonrası gazetelerin ek olarak verdikleri fotoğraf, işyerlerine, kamu binalarına, hatta evlere asılmaya başlandı. Hatta Malatya’da bir köyün sakinleri fotoğraftaki meçhullüğü de aydınlattıklarını ileri sürmeye başlamışlardı. Fotoğraftaki kişilerin kendi köylerinde yaşadıklarını, savaşa gidip geri gelmediklerini ve şehit olmalarından gurur duyduklarını ifade ediyorlardı. O fotoğraf ve anlatılan öykü birer efsane gibi halkın arasında yayıldıkça yayılıyordu. Klasik bir savaş propagandası medya eliyle başarıya ulaştırılıyordu. Bir yandan yürekler sızlatılıyor, insanlar öfkeyle dolduruluyor, düşmana karşı milliyetçi hisler ayyuka çıkarılıyor, diğer yandan kasalar dolduruluyordu.
Ancak yalanın ortaya çıkması fazlaca gecikmedi. Fotoğrafın, bahsedildiği gibi Çanakkale savaşında çekilmediği ortaya çıktı! Fotoğrafta yer alan iki kişi asker değildi. Gerçekte İzmir’de çalışan iki işçi duruyordu karşımızda. Fotoğrafı çekense bir Alman pilottu. Pilotun torununun geçen yıllarda fotoğrafı internette satışa çıkarması üzerine, fotoğraftakilerin Çanakkale Savaşı ile simgeleştirilmesi de gecikmemişti.
Bolu Dağı eteğinde bulunan Elmalık Köyünde yaşayan Seyran Bayseç, CHP il örgütünün bastırdığı fotoğrafları görünce çok şaşırmış ve gerçeği herkese anlatmaya başlamış. Seyran Bayseç, fotoğraftaki kişilerden birinin babası İbrahim Bayseç, diğerininse aynı köyden Niyazi Yıldırım olduğunu söylüyor ve her ikisinin de yıllar önce öldüğünü belirtiyor. Babasının Çanakkale Savaşı sırasında henüz 4 yaşında olduğunu ekleyerek fotoğrafın öyküsünü şöyle anlatıyor: “1930 yılında İstanbul- Ankara tren hattını döşemek için bizim köye Alman bir ekip gelmiş. Köyde 2-3 ay kalmışlar. Ancak Bolu Dağını geçemeyeceklerini anlayınca vazgeçmişler. Köyden giderken de, bizimle çalışmak ister misiniz diyerek 12 kişiyi yanlarında götürmüşler. Onların içinde babam ve fotoğrafta yanında bulunan Niyazi Yıldırım da varmış. Çiğli Havaalanında çalışmışlar. Ancak, paralarını alamamışlar. 10 kişi köye dönmüş. Babam ve Niyazi amca da 6 ay çalıştıktan sonra paralarını alamayınca köye dönmek için şantiyeden çıkmışlar. O sırada bir Alman pilot fotoğraflarını çekmiş. Babam ve Niyazi amca köyümüze ancak bir ayda gelebilmişler. Babam sağken, bize bu fotoğraftan söz ederdi. Bir Alman bizim fotoğrafımızı çekti, derdi.”
Bugün “kahraman” diye en bayağı yalanların malzemesi yapılan bu işçiler, yaşadıkları dönemde devletten işte böyle muamele görmüşlerdi. Ayakkabısız, yırtık elbiseler içindeki bu iki işçi, kölece çalıştırılıp paraları dahi ödenmeden, aç sefil, yayan yapıldak köylerine dönmeye mahkûm edilmişlerdi. Bugün artık yaşamıyorlar. Ama ölüleri bile, burjuva devlet ve parababaları tarafından, savaş kışkırtıcılığının, halklar arasında düşmanlık yaratmanın malzemesi olarak sömürülmeye devam ediliyor.
Çanakkale savaşlarının 93. yıldönümünde 100 bine yakın ziyaretçi bekleniyormuş. Çoğunluğu gençler olan bu ziyaretçiler, partiler, milliyetçi ve dinci dernekler veya uyanık tur organizatörleri tarafından getiriliyor. Pek tabii bir yandan ekonomik kazanç sağlanıyor diğer yandan koyu bir milliyetçilik ve şovenizm propaganda ediliyor. Burjuva medya ise tarihi yeniden yazarak sayısız yalanı işçi sınıfının genç beyinlerine empoze etmeye çalışıyor.
Osmanlı İmparatorluğu Birinci Dünya Savaşına Almanya’nın yanında katılmıştı. Osmanlı bu savaşı kazanacağından, yeni pazarlar elde edeceğinden çok emindi. Fakat üst üste yenilgiler alınmaya başlandı ve birden “topraklarımızda gözü olan düşmanlar” söylemi başladı. Haksız, emperyalist ve canice bir savaşta neden yer alındığı sorgulanmıyordu. Milyonlarca insanın cephelerde katledilmesi sorgulanmıyordu. Örneğin Çanakkale savaşında 250 bin askerin öldüğü söyleniyordu. Bu savaşta Osmanlı cephesinde komuta eden kişi bir Alman generaliydi ve Mustafa Kemal de generalin komutasındaydı. Aylarca süren çarpışmaların ardından İngiliz donanması geri çekilmişti. Fakat bir süre sonra aynı gemiler hiçbir engelle karşılaşmadan ta İstanbul’a kadar ilerlemişlerdi! Peki öldürenlerin ve ölenlerin bu savaştaki çıkarları neydi? Her iki cephede savaşan askerler acaba emperyalist paylaşım savaşına kurban olduklarının farkında mıydılar?
İçinden geçtiğimiz dönemde emperyalist savaşlar hakkındaki gerçekleri işçi sınıfına anlatacak örgütlenmelere daha çok ihtiyaç var. İşçi sınıfının bu savaşları sorgulaması ve kapitalist yalanları ifşa ederek, savaş emirlerini reddetmesi gerekiyor. Onlarca savaştan geriye kalan gerçek şu ki, kapitalist devletlerin hangisi ne amaçla başlatırsa başlatsın, işçi sınıfı haksız savaşlarda egemenlerin yenilgisi ve iktidarın fethi için savaşmalıdır.
Şaka Suç Oldu!
UİD-DER’le Newroz Kutlamasına Katıldık
- Dünya Üzerinde Yaşayan Herkesin Evi Olmalı
- Onlar Yok Ediyor, Biz Yenisini Yapacağız!
- Suyun Lüksü Olur mu Hiç?
- “Senin Yolundan Gideceğim Amca”
- Her Günü Doğa ve İnsanlık Günü İlan Etmek İçin…
- “Kıpır Kıpırsın, Heyecanın Ne Güzel Ey Yolcu”
- “Bence, Sevgi Emektir”
- Ah, Cemal Ah!
- Bir Fotoğraf Karesinin Hissettirdikleri
- Davulun Sesi Uzaktan Hoş Gelir
- İstanbul’da Yaşam: Deniz Kıyısında Deniz Görememek!
- Bruno’nun Fikri, Benim Fikrim, Senin Fikrin…
- Yüzüncü Maymun Teorisi
- Bir Otobüs, İki Kuşak ve İşçi Sınıfı
- “Hey” Diyen ve UİD-DER Saflarında Büyüyen Çocuklarımız
- Butimar, Sen Safi Bir Kuş musun?
- Her Şeyin Bizim Ellerimizde Olması İçin!
- “Değişmeyen Tek Şey Değişimin Kendisidir”
- “Dert Bizde, Derman Ellerimizdedir”
- “Nehir, Nehir, Çocuğumu Geri Verin!”
Son Eklenenler
- Emekçi kadınlar olarak hayatın her alanında çeşitli sorunlarla karşılaşıyoruz. Bu sistem bizi sokakta katledip, savaşlarda öldürüyor. Emeğimiz yok sayılıp hayatımız değersizleştiriliyor. Bizler işçi sınıfının kadınlarıyız, ellerimizdeki hünerle...
- Biz işçilerin yaşadığı sıkıntılar, zorluklar gün geçtikçe artıyor. Aldığımız ücretler açlık sınırına denk durumda. Üstelik ücretlerimizin enflasyon karşısında erimesi belimizi iyice büküyor. Çalıştığımız işyerlerinde, fabrikalarda çalışma...
- Her geçen gün yoksullaşan, hayat pahalılığıyla beli bükülen işçiler olarak vergi rekortmeni olmamız pek mümkün görünmeyebilir. Ancak gerçek bu. Milyarlarca dolarlık servetlere sahip patronlar servetleriyle kıyaslayınca tabiri yerindeyse bir kuruş...
- Bizler, Avcılar’dan genç işçi ve öğrencileriz. Kimimiz fabrikalarda saatlerce çalışıyor, kimimiz ise okul sıralarında dirsek çürütüyor. Hepimiz işçi çocuklarıyız ve bizi birleştiren, bir araya getiren ortak sorunlara sahibiz. Çünkü içinde...
- 1 Mayıs’a sayılı günler kaldı ve biz emekçi kadınlar böylesine anlamlı bir güne hep birlikte hazırlanmak üzere yan yana geldik. Sınıfımızın birlik, dayanışma ve mücadele günü için UİD-DER’de birleştik. Hep birlikte coşkulandık, umutla dolduk. 1...
- Bir haykırış duyuldu derinden/ Sanırsın dağlar kalktı yerinden/ Mahalleden, fabrika köşelerinden/ Ayağa kalktı yürüyor işçi/ Yürüyor işçi, yürüyor işçi!
- Her işçinin hayalidir bir gün emekli olmak, hayatının kalan kısmında çalışmadan mutlu mesut yaşamak ve kendini güvende hissetmek… Bunun için sigortalı bir işte çalışmaya, SGK primlerimizin gerçek ücretimiz üzerinden ödenmesine dikkat ederiz. İşe ilk...
- Geçenlerde manava yolum düştü, eve bir iki parça şey alayım diye uğradım. Alışveriş bitti, tam para ödeme esnasında 17 yaşlarında bir genç gelerek kasadaki kişinin kulağına bir şeyler fısıldadı. O ise kafasını sallayarak “tamam tamam al” dedi. Genç...
- Ramazan bayramı boyunca, insanlar birbirlerine temenni mesajları attı. Sevdiklerine onların mutluluklarını içeren dilekler ilettiler. Sevdikleri kişilerin kötü günler görmemesini, her türlü beladan ve kazadan uzak olmasını, açlık ve yoksulluk...
- Merhaba arkadaşlar, işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs yaklaşıyor. Bu sömürü düzeni kapitalizm dünya işçi sınıfının hayatını alt üst edip zindana çeviriyor. Dolayısıyla her 1 Mayıs’ın biz emekçiler için ayrı bir...
- Siyasi iktidarın ve sermaye sınıfının saldırıları arttıkça işçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşulları kötüleşiyor, iş cinayetleri sürüyor. Bu koşullarda düşük ücretlere, sendikal baskılara, ağırlaşan çalışma koşullarına karşı pek çok sektörde...
- İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs yaklaşırken UİD-DER temsilciliklerinde “Sermayenin ve İktidarın Saldırılarına Karşı 1 Mayıs Ruhuyla Mücadeleye!” başlıklı etkinlikler gerçekleştirildi. 20-21 Nisanda...
- Son yıllarda mülteci, göçmen, sığınmacı ve yabancı sözlerini çok duyduk, duymaya da devam edeceğiz. Nedeni dünya üzerindeki 8 milyar insanın neredeyse 300 milyonunun, doğup büyüdükleri, yaşadıkları topraklardan kaçmak zorunda kalmalarıdır. Ve...