Buradasınız
Çözüm İşçilerin Birliği ve Dayanışmasıdır!
Dünya genelinde toplumsal sorunlar hızla büyüyor. Toplumda eşitsizlik ve adaletsizlikten doğan çelişkiler her yerde kendini açığa vuruyor. İşsizlik artıyor, emekçilerin gelir seviyesi geriliyor, çalışma ve yaşam koşulları kötüleşiyor. Savaştan, açlıktan, işsizlik ve geleceksizlikten dolayı milyonlarca göçmen Avrupa ve ABD’ye ulaşmaya çalışıyor. İşçi sınıfının sömürülmesine dayanan kapitalist sistem, bu sorunların hiçbirisine çözüm üretemiyor. Sorunları çözemeyen iktidar sahipleri, emekçileri yalanla besliyor, boş umutlarla oyalamaya çalışıyorlar. Meselâ Rusya’dan ABD’ye kadar birçok ülkede, başa geçen baskıcı liderler emekçilere şöyle diyorlar: “Bekleyin, büyük güç olacağız ve tüm sorunlarımız çözülecek!” Putin Rusya’yı, Orban Macaristan’ı, Şi Çin’i, Erdoğan Türkiye’yi, Trump ABD’yi büyük güç yapmak istiyor. Büyüklük hastalığına yakalanan egemenlerin sayısı her geçen gün artıyor.
ABD zaten büyük güç olduğu için Trump, “Amerika’yı yeniden büyük yap” sloganını kullanıyor. ABD, yıllarca “rüyalar ülkesi” olarak gösterildi. Oysa yıllar içinde güçlü ABD’de zengin ile yoksul arasındaki gelir uçurumu büyüdükçe büyüdü. 2008’deki ekonomik krizle birlikte, borç batağındaki işçiler ev ve arabalarını kaybettiler. Yoksulluk ve işsizlik hızla arttı. Gençler umutsuzluğa sürüklendi. Emekçilerin, toplumsal eşitsizliğe ve adaletsizliğe olan tepkisi yükselmeye başladı. İşte Trump, Amerika’yı yeniden büyük güç yapacağını söyleyerek emekçilerin tepkisini yatıştırmaya çalışıyor. Orta Amerika’dan ve Meksika’dan ülkeye gelen göçmenleri, işsizliğin ve yoksulluğun nedeni olarak gösteriyor. İnatla ABD’nin Meksika sınırına duvar örmek istiyor. Peki, göçmenlerin ABD’ye girmesinin önüne duvar çekilerek işsizlik ve yoksulluk sorunu çözülebilir mi? Elbette hayır! Çünkü toplumun çoğunluğunun yoksulluğa ve işsizliğe itilmesinin nedeni göçmenler değil, kapitalist sömürü sisteminin yapısıdır. Trump, işçi sınıfı bu gerçeği görmesin diye göçmenleri hedefe koyuyor, “tüm dertlerin kaynağı dışarıdan gelenler” söylemini kullanıyor.
Kendilerini kurtarıcı olarak sunan baskıcı liderler, asla eleştirilmeye tahammül edemiyorlar. Toplumdaki eşitsizliğin ve adaletsizliğin üzerini örtmek isteyen bu liderler, kendilerine muhalefet edenleri susturmak için “dış mihraklar” suçlamasına başvuruyorlar. Meselâ Macaristan’ı ele alalım: Bu ülkenin Başbakanı Orban, iş yasalarını değiştiriyor ve işçi sınıfının kazanılmış haklarına el koyuyor. Orban, haftalık çalışma süresini 40 saatten 48 saate, yıllık 250 saatlik fazla mesai süresini ise 400 saate çıkardı. Yasa başka hak gaspları da içeriyor. Bu değişikliğin amacı patronlar sınıfını daha fazla zengin etmekten başka bir şey değil. Dolayısıyla işçiler, “kölelik yasası” olarak adlandırdıkları bu değişikliğe karşı çıkıyor, Orban’a tepki gösteriyor ve peş peşe grev yapıyorlar. Orban, derhal milliyetçiliğe sarılıyor, işçileri ve sendikaları “dış mihrakların” oyuncağı olmakla suçluyor. Sermaye medyası onun söylemini papağan gibi tekrar ediyor. “Dış mihraklar” Macaristan’ın kalkınmasını istemedikleri için ülkeyi karıştırıyorlarmış!
Orban’ın bir benzeri de Hindistan’da var. Hindistan’da, 8-9 Ocakta tam 200 milyon işçi ve yoksul çiftçi greve gitti. Dile kolay, 200 milyon! Grev işçi sınıfının ne denli güçlü olduğunu bir kez daha göstermiş oldu. Çünkü günlük hayat durma noktasına geldi. Bu ülkede ücretler son derece düşük, taşeronlaştırma yaygın ve çalışma koşulları alabildiğine ağır… Hâlâ kast sistemi etkisini sürdürüyor. On milyonlarca işçi, fiyatların düşürülmesini, ücretlerin yükseltilmesini, iş güvencesi sağlanmasını, sosyal güvenlik sistemi getirilmesini, çalışma koşullarının iyileştirilmesini talep ediyor. Ancak Başbakan Modi’nin başında bulunduğu hükümet, tüm zenginliği yaratanların taleplerine kulak tıkıyor. O da on milyonları “dış mihrakların” oyununa gelmekle suçluyor. Başbakan Modi’ye göre Hindistan büyük bir güç olacak ama “dış mihraklar” bunu istemiyor. Toplumdaki sorunların üzerini kapatmak ve halkı arkasına takmak için milliyetçiliği kışkırtıyor. Halkın dini inançlarını da kullanmaktan geri durmuyor. Kurduğu baskıcı rejime karşı çıkanları, demokrasi ve özgürlük isteyenleri “vatan haini” olmakla suçluyor.
“Dış mihraklar” ya da “vatan haini” gibi kavramlar adeta susturucu gibi kullanılıyor. İktidar sahipleri, kendilerine muhalefet edenleri veya haklarını arayan işçileri anında “hain” olmakla, “dış mihrakların” oyununa gelmekle suçluyorlar. Fransa’da Sarı Yelekliler de aynı suçlamayla karşılaştılar. Sarı Yeleklilerin suçu, zamlara ve hayat pahalılığına karşı demokratik haklarını kullanarak sokaklara dökülmek! Sıkışan Macron hükümeti, Sarı Yeleklilerin dışarıdan kışkırtıldığı yalanına sarıldı. Sömürücü efendiler, istiyorlar ki kimse hakkını aramasın, demokratik hakkını kullanmasın, protesto gösterisi yapmasın… Onlara göre hakkını arayan işçiler marjinaldir, “yerli ve milli” değildir. “Yerli ve milli” olmak için susmak, kölece koşullara boyun eğmek, demokrasi istememek gerekiyor.
Durum Türkiye’de de farklı değil. Siyasi iktidar, her türlü sorunu “dış mihraklar”a bağlıyor, gerçeklerin üzerini örtüyor. Örneğin hakkını arayan, greve çıkan işçiler; “bunlar dışarıdan kışkırtılıyor” suçlamasıyla karşılaşmıyor mu? Kurtlu yemeklere ve iş cinayetlerine karşı isyan eden 3. Havaalanı işçileri bu şekilde suçlanmadı mı? Üreten, alın teri akıtan işçilere, haklarını aradıkları için marjinal denmiyor mu? Siyasi iktidar peş peşe işçi grevlerini yasaklamıyor mu? Demokrasi isteyenleri “vatan haini” olmakla suçlamıyor mu? Bunların hepsi gerçektir.
Dünya ve Türkiye’deki durum bize neyi gösteriyor? Kapitalist sömürü düzeninin yarattığı sorunlar büyüdükçe, iktidar sahipleri daha fazla milliyetçiliğe ve yalana sarılıyor. İşçi sınıfının gerçekleri görmesinden ve birleşerek ayağa kalkmasından ödleri kopuyor. Türkiye’de siyasi iktidarın yıllardır toplumu yapay temellerde kutuplaştırması, bu siyaseti inatla sürdürmesi boşuna değildir. Oysa işçiler sınıf kimlikleriyle değil de kültürel, mezhepsel, etnik kimlikleriyle düşünüp hareket ettikleri sürece yalnızca kendilerine zarar verirler. Kazanan ise daima siyasi iktidar ve patronlar sınıfı olur. Eğer bugün işçi sınıfı krizin ağır yükü altında ezilmesine rağmen birleşip HAYIR diyemiyorsa, kutuplaşma tuzağına düştüğü ve örgütlenemediği içindir!
İşçi sınıfı kapitalist düzende sömürülür ve ezilir. Bu yüzden, bu düzen değişmeden toplumdaki eşitsizlik ve adaletsizlik ortadan kalkamaz. Kendilerini kurtarıcı olarak sunan otoriter ve baskıcı liderler gelip işçi sınıfının sorunlarını çözemez! Onların tüm derdi sömürü düzenini ayakta tutmaktır! İşçi sınıfı için “dış mihrak” sermaye sınıfı ve iktidar sahipleridir. İşçi sınıfı, sınıf bilinciyle hareket etmek, birleşmek, kardeşliğini ve dayanışmasını güçlendirmek zorundadır. Çözüm buradadır, ellerimizdedir!
YÜREKLERİN GEZİNTİSİ
Ağlamak Fayda Vermez, Örgütlenmek Lazım!
- Her İşyerine, Her Mahalleye Kreş İstiyoruz!
- Hayat Pahalı Ama Hayatımız Çok Ucuz!
- “Neyin Yoksa Ondan Sakın Vazgeçme Oğlum”
- Yarına Gidenler, Yarınlar İçin Mücadele Edenler
- Büyüyen Yoksulluk ve Sosyal Yardımlar
- Rakamların Ardına Gizlenen Gerçekler
- Sermayenin ve İktidarın Saldırılarını Püskürtmek İçin 1 Mayıs Ruhuyla Birleşelim
- İşçi Dayanışması 192. Sayı Çıktı!
- Bumerang Geri Döner!
- Engelli Koşu ve Örgütlülük
- “İş Barışı” mı Hak Arayışı mı?
- Dünden Bugüne Barış ve Adalet Özlemimiz İçin
- Yoksulluk Azaldı mı?
- Sermayenin Saldırılarına Karşı Birliğimizi Örgütleyelim!
- İşçi Dayanışması 191. Sayı Çıktı!
- Bir Ana ile Tanışmak…
- Sağlığımızı Mucizelerle Değil Birliğimizle Koruyabiliriz
- Koca Yusuf’tan Köroğlu’na, Onlardan Bize Kalan
- MESS Sözleşmesinden Çıkardığımız Bir Ders Var
- Patron Haklı mı?
Son Eklenenler
- İktidarın desteğini arkasına alan patronlar işçilerin haklarına pervasızca saldırıyor, işçiler mücadele ediyor. Adıyaman Besni’de Mega Polietilen fabrikasında ücret gaspına karşı başlayan direniş sonuç verdi, işçilerin 2 aylık ücretleri yatırıldı....
- Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze 1 No’lu Şubenin örgütlü olduğu Mersen’de işçiler, sendika ve toplu sözleşme hakları için 19 Nisanda greve çıktı. Sendikadan yapılan açıklamada şu sözlere yer verildi: “Fransa sermayeli Mersen’in merkez yöneticileri...
- İşçi Dayanışması’yla tanışmış işçi kardeşlerimiz, gazetemizin kendilerinde yarattığı değişimi çok iyi bilir. UİD-DER ile yolları kesişen her işçi kardeşimizin zihni açılır, doğru bir ifadeyle dünyaya ve her şeye sanki üç boyutlu bir gözlükle bakar...
- Bu dünyaya sadece çalışmak için gelmiş gibiyiz. İşyerinde arkadaşlarımın ağzından sürekli şu sözler dökülüyor: “Ya biz bu dünyaya çalışmak için mi geldik? Evde iş, fabrikada iş… Sürekli bir döngünün içinde dönüp duruyoruz. Neden bu kadar çok...
- Türkiye’de seçimler öncesinde çok sayıda emekli eylemi gerçekleşti. Emeklilerin yaşadığı sorunların sandığa yansıyarak yerel seçimleri etkilediği herkesin malumu… Sorunlarımız bitmedi ve seçim sonrasında da emekliler olarak taleplerimizi haykırmaya...
- Merhaba dostlar; bizler İstanbul’dan bir grup öğretmeniz. 1 Mayıs’a yaklaşırken duygularımızı siz işçi kardeşlerimizle paylaşmak istedik. Öncelikle her sene olduğu gibi bu sene de 1 Mayıs coşkusunu haftalar, aylar öncesinden hissetmeye başladık. O...
- Öz Gıda-İş Sendikasında örgütlü işçilerin 7 Marttan beri grevde olduğu Abalıoğlu Lezita fabrikasında 16 Nisanda jandarma işçileri ve sendikacıları darp etti ve ters kelepçeyle gözaltına aldı. Yaralanan 8 işçi hastaneye kaldırıldı. İzmir Kemalpaşa’da...
- 17 Nisan Sağlıkta Şiddete Karşı Mücadele Günü kapsamında Türkiye’nin pek çok kentinde sağlık emekçileri basın açıklamaları gerçekleştirdi. 12 yıl önce Gaziantep’te görev sırasında katledilen Dr. Ersin Arslan ve sağlıkta şiddet sonucu yaşamını...
- Bursa’da faaliyet gösteren Durak Tekstil’de 6 işçi Öz İplik-İş Sendikasına üye oldukları için işten atılmış ve fabrika önünde direnişe geçmişlerdi. 6 Şubattan itibaren direnişlerine kararlı bir şekilde devam eden Durak Tekstil işçileriyle dayanışma...
- Sermaye sınıfı ve iktidar bizi bir birey, bir insan olarak değil sadece ucuz işgücü kaynağı olarak görüyor. Çok çocuk doğurmamızı, gelecek işçi kuşaklarını yetiştirmemizi beklerken, kadın istihdamını teşvik ettiklerini söylerken, doğum ve emzirme...
- Adıyaman’ın Besni ilçesinde bulunan Mega Polietilen fabrikasında 2 aylık ücretleri gasp edilen işçiler 8 Nisanda iş bırakarak direnişe başladı. 15 Nisanda BİRTEK-SEN’in çağrısıyla fabrika önünde bir dayanışma eylemi yapıldı. 5 Nisandan bu yana...
- İşçi sınıfının 8 saatlik işgünü için mücadelesinden doğan 1 Mayıs’ın 138 yıllık bir tarihi var. Kuşaklar boyunca kadın ve erkek işçiler işgününü 8 saate indirmek için mücadele ettiler ama bu mücadele işgününün kısaltılması talebiyle sınırlı kalmadı...
- Hepimiz artan hayat pahalılığından şikâyet ediyoruz. Geçimimizi sağlamakta, ay sonunu getirmekte zorlanıyoruz. Çarşı-pazarda, marketlerde hep aynı sohbeti yapıyor, aynı dertten yakınıyoruz: Hayat çok pahalı! Çoğumuz için tatil yapmak, hafta sonu...