Buradasınız
İşten Çıkartılmak İşçilerin Suçu mu?
Gebze’den bir petrokimya işçisi

Aylardır işsiz olduğunuzu düşünün, sonunda başvurduğunuz bir işyeri size dönüş yapıyor ve “Pazartesi günü gel başla” diyor. Dünyalar sizin oluyor. Çünkü iş bulmak demek, maddi sıkıntılar, biriken borçlar arasında nefes almak demektir. Fakat sevincimiz çabuk geçiyor. Çünkü yeni bir işyerinde çalışmaya başladığımızda birkaç ay deneme süresine mahkûm ediliyoruz. Mahkûm diyorum, çünkü deneme süresi boyunca adeta asker gibi çalışmak zorunda kalıyoruz. Sadece deneme süresi de yetmiyor. Patronumuz artık bir de İş-Kur’un patronlara sunduğu 6 aylık İşbaşı Eğitim Programını da gönlünce kullanıyor. Yani önce 6 aylık işçi oluyoruz, sonra 2 aylık ek deneme süresi ve sonunda kadroya girme ihtimali var. İhtimal diyoruz çünkü çoğunlukla gerçekleşmiyor.
Geçenlerde çalıştığım işyerine yeni giren bir işçi arkadaşımız 2 aylık deneme süresinin sonuna geldi. Normalde İş-Kur üzerinden işe alındığı için 6 aylık çalışma süresinden sonra ek deneme süresine girmesi gerekiyordu. Fakat işveren İş-Kur’dan işçi alabilme limitini doldurmuştu. Bunun için son işe alınan arkadaşlarımız iki aylık deneme süresine tabiler, o da şimdilik. Fakat arkadaşımız bu süreç içerisinde iki gün rapor almış ve ufak bir iş kazası geçirdiği için bir hafta işe gelememişti. Peki, hasta olmak veya patronların iş güvenliği önlemlerini almaması yüzünden iş kazası geçirmek işçinin suçu mu? Tabi ki değil. Fakat bu olayların sonucunda fatura işçi arkadaşımıza kesildi ve kadroya alınmayarak işten çıkarıldı. Sonrasında bizim bölümde çıkarılan arkadaşımız hakkında çok konuşuldu. Ama konuşmalarda arkadaşımızın uğradığı haksızlığı dile getiren ve üzüldüğünü söyleyenler olduğu gibi tam tersine işçi arkadaşımızı suçlu görüp sanki işten çıkarılmak işçinin suçuymuş gibi konuşanlar da oldu. Üstelik böyle olumsuz düşünenler çoğunluktaydı. İşçi arkadaşlarımızın birçoğunun böyle düşünmesi fazlasıyla üzücü. Fakat durum öyle bir hal almış ki patronların daha fazla kâr etmek ve işçileri bölmek için siyasi temsilcileri eliyle hayata geçirilen taşeron, sözleşmeli işçilik, kadroya geçilene kadar sabredilmesi gereken ve patronların kurallarına göre katlanılması gereken acı bir reçete gibidir biz işçiler için. Örgütsüz ve bilinçsiz olan işçi arkadaşlarımız, patronların kurallarına uymayanların işten çıkarılmasını müstahak görüyorlardı. Sağlık problemleri nedeniyle rapor alan işçi kardeşimize de bu son layık görülmüştü.
Bugün işyerlerimizde “gık” dese işinden olacak korkusuyla çalışmaya mahkûm edilen işçi arkadaşlarımızın kadrolu oluncaya kadar verdiği sınavlar adeta insanlık dışı boyuta ulaşmış durumda. En yüksek performansla çalışmaları beklenirken, üstüne bir de çift vardiya yani 16 saatlik çalışma dayatılıyor. Biz işçiler olarak sadece canımızı dişimize takıp istenen adetleri vermeye uğraşıyoruz. Hastalık veya sosyal hayatımızla ilgili izin almamız gerekse alamıyoruz. Çünkü değerlendirme puanımız düşüyor. Bu da kadrolu olma ihtimalimizi düşürüyor. Fabrikalarda kadro umuduyla beklerken, yüksek performans dayatmasına maruz kalırken hiçbir haksızlığa karşı gelmeden çalışmak zorunda bırakılıyoruz. Aksi takdirde işten çıkarılacağımızı iyi biliyoruz. Kadroya girebilmek için birçok zorluğa katlanıyoruz. Çünkü kadro demek iş güvencesinin güçlenmesi demek, kıdem ve ihbar tazminatı demek, işyerindeki sosyal haklardan yararlanabilmek demektir. Sadece bunlar da değil, işyerlerimizde, tacizlere, baskılara, aşağılanmalara ve fazla mesai dayatmalarına karşı birlik olabilmek ve hayır diyebilmek demektir. Peki, bu haksızlığın, baskıların, ikinci sınıf insan muamelesi görmenin sorumlusu kimlerdir? Tabi ki sermaye düzeni ve patronların çıkarlarını gözeten, bir dediklerini iki etmeyen siyasi iktidarlardır. Biz işçilere iş güvencesini bile çok gören siyasi iktidar, sıra patronlara gelince trilyonlarca liralık krediler, teşvikler veriyor, vergi borçlarını siliyor, bizim paramız olan işsizlik fonunun kapılarını sonuna kadar açıyor.
İşçileri iliğine kadar sömürmenin yolarından biri olan sözleşmeli işçilik ve deneme süresi bizler için giderek zulme dönüşüyor. İşçiler işe ilk başladığı günden itibaren kadrolu olmalıdır. Çünkü kadrolu olmak demek, iş güvencesi demektir. Çalışma koşullarımızı düzeltmek için kadrolu, taşeron, sözleşmeli ayırımını bir kenara bırakıp bir araya gelmeliyiz. Çünkü bu ayrımlar yapay ayrımlardır ve tam da patronlar sınıfının istediği gibi işçileri bölmek için kullanılıyor. Bunun için kadrolu, kadrosuz demeden mücadelemizi yükseltmeli ve kaybettiğimiz haklarımızı da cesaretimizi de geri kazanmalıyız.
Kimse Beni Etkisi Altına Alamaz!
Zenginliği Üretirken Yokluğu Yaşamak
- Adres Doğru mu?
- Emekliler “AÇIZ” Diyor, Onları Kim Duyuyor?
- Geleceğimizi Kurmak İçin Birliğimizi Büyütelim
- “Asıl Haber Biziz Be Abla”
- Sağlık Çalışanlarına Sağlıksız Yemekler
- Sorunlar Mücadeleyle Çözülür
- İşyerinde “Paralı Eğitim!”
- Onların İnsafına Bırakmayalım!
- “Sana Ceza Veriyorum Tayfun!”
- Emekli Maaşı Ne Zaman Ödenecek?
- “Çalışanlarımıza Rapor Vermeyin!”
- “Kırtasiye Ürünleri İkinci Ele Düştü”
- Örgütlü Olmak ve Toplu İş Sözleşmeleri
- Alo 170: Yanlış Numara Çevirdiniz!
- Turgut Özal, Gökova Santrali ve Sonrası
- TÜİK Kimin Hizmetinde?
- Emekliler Sendika Kuramazmış!
- Sorumluluk Almadan Kazanım Elde Edemeyiz
- Topluma Fildişi Kulelerden Bakmak
- Mücadele Edenler Mutlaka Kazanır!
Son Eklenenler
- İşçi sınıfının tarihsel mücadele mirasını yaşatmak ve bu mirastan güç alarak işçilerin birliğini büyütmek için çalışan UİD-DER, 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişinin 55. yılı vesilesiyle 29 Haziranda, “Gelenekten Geleceğe: Umut Örgütlü Mücadelede!”...
- Petrol-İş Sendikasının örgütlü olduğu Kocaeli’nin Körfez ilçesinde faaliyet gösteren Gübretaş fabrikasında yüzde 30 sefalet dayatmasına karşı işçiler, 3 Temmuzda greve başladı. Devrimci Sağlık-İş Sendikasının, kamu işçilerine dayatılan sefalet...
- Geçtiğimiz hafta sonu, 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişinin 55, UİD-DER’in kuruluşunun 19. yılı vesilesiyle Uğur Mumcu Kültür Merkezi’nde yüzlerce işçi arkadaşımızla yan yanaydık. Grevleri devam eden Petrol-İş üyesi DYO işçileri, DİSK’in kurucusu...
- Sivas katliamının 32. yılında Türkiye’nin birçok kentinde anma etkinlikleri ve eylemler düzenlendi. Katledilen 33 aydın ve sanatçı anıldı, katliam bir kez daha lanetlendi. Sivas katliamının unutulmadığının, tüm katliamların er ya da geç hesabının...
- Bak, ufukta görünen/ Özgürlüğün bayrağını sallayanlar/ Başı dik/ Gözleri umut umut bakanlar/
- Türk-İş’e bağlı sendikalarda örgütlü kamu işçileri, 2025-2026 yılı toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde siyasi iktidarın sefalet zammı dayatmasına karşı eylemlerine devam ediyor. 1 Temmuzda Türkiye genelinde kent meydanlarında kitlesel basın...
- İzmir Buca Belediyesi işçileri, birikmiş maaş ve alacakları ödenmediği için 18 Haziran’dan bu yana iş durdurmuş durumda. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 34. maddesi gereği yasal haklarını kullanan işçiler, belediye binası önünde maaş, gıda kartı ve diğer...
- Merhaba dostlarım. Bu yıl da Haziran ayını hem UİD-DER’in kuruluş yıl dönümünü hem de sınıfımızın tarihine damgasını vurmuş 15-16 Haziran günlerini anarak ve anlamlandırarak geçirdik. UİD-DER’imizin internet sitesinde, sosyal medyasında ve İşçi...
- UİD-DER’in 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişinin 55. yıldönümünde gerçekleştirdiği “15-16 Haziran: Gelenekten Geleceğe: Umut Örgütlü Mücadelede!” etkinliğine farklı sektörlerden yüzlerce işçi katıldı. Etkinliğe katılan konuklar arasında; unutulmaz...
- Özel Sektör Öğretmenleri Sendikasının 25 Haziranda başlattığı Büyük Öğretmen Yürüyüşünü gerçekleştiren ve bugün Ankara’ya ulaşan öğretmenlerin önü Ziya Gökalp Caddesi üzerinde polis barikatıyla kesildi. Talepleri için yürüyüşlerini Milli Eğitim...
- 31 Mart 2024’te yapılan yerel seçimlerin ardından İzmir Çiğli Belediyesinde çalışan 147 işçi tasarruf bahanesiyle işten atılmış, yürütülen mücadele sonucu işçilerin bir kısmının işe iadesi yapılmıştı. Verilen tüm sözlere rağmen işe iadesi yapılmayan...
- Bu yıl 1 milyondan fazla öğrenci LGS sınavına, 2,5 milyon öğrenci YKS sınavına girmek için başvuru yaptı. Her yıl milyonlarca çocuk ve genç, aileleriyle birlikte sınav stresiyle baş etmeye çalışıyor. Çocuklarının geleceğine yönelik kaygı duyan...
- Artan fiyatlar karşısında alım gücümüz düşmeye devam ediyor. Enflasyonun artış hızının azaldığı söyleniyor ama bu, fiyatların düşmesi anlamına gelmiyor. Yaz meyveleri tezgâhlara çıktı ama kilosu 150-200 liraya varan fiyatlar yüzünden alamıyoruz....