Buradasınız
17 Ağustos Depreminden 22 Yıl Sonra: Yine Önlem Yok, Yine Hazırlık Yok!
17 Ağustos 1999 tarihinde bu toprakların gördüğü en büyük felaketlerden biri yaşandı. Gece saat 03.02’de gerçekleşen Gölcük merkezli büyük bir deprem, Marmara Bölgesinde on binlerce yaşamı kararttı. 16 milyon insanın değişik düzeylerde etkilendiği deprem, emekçilerin felaketi oldu. Adeta bir kâğıt parçası gibi katlanan binalar, denizin yuttuğu yapılar, çöken yollar ve köprüler, Tüpraş rafinerisinde çıkan ve günlerce söndürülemeyen yangın… Resmi rakamlara göre 18 bin 373 kişi hayatını kaybederken, 5 bin 840 kişi kayboldu. Ancak bölge halkı ve sivil toplum örgütleri ölü sayısının 50 bini bulduğunu ifade ediyor.
Deprem kuşağında olduğu asırlardır bilinen Türkiye’de 99 depremine kadar irili ufaklı binlerce sarsıntı geçiren Kuzey Anadolu Fay hattı üzerinde 1939 Erzincan depremi gibi büyük bir felaket yaşanmış, şehirdeki tüm evler yıkılmış, 33 bin insan yaşamını yitirmişti. Geçen yıllar boyunca hiçbir önlem alınmadı. Siyasi iktidarlar, aynı fay hattı üzerinde yer alan İzmit civarında gerçekleşecek bir deprem için seneler öncesinden uyarılar yapan bilim insanlarını dinlemediler. Önlem almak yerine kârları için bina kolonlarını eksik demirle yükselten, deniz kumu kullanan, zemine veya yapılara dair hiçbir testi yeterli ölçüde yapmayan müteahhitleri beslediler. Ranta dönük kentleşme neticesinde depremin etkisi katlanmış ve maalesef 17 Ağustos sabahında yüz binlerce insanın yaşamı altüst olmuştu.
Aynı Gölcük depreminde olduğu gibi Büyük İstanbul Depremi için de yıllardır uyarılar yapılıyor, büyük bir felaketin önünü almak için gerekli önlemlerin alınması talep ediliyor. Ancak AKP iktidarı gerçekleşme olasılığı giderek güçlenen büyük bir depreme karşı 20 yıldır hiçbir önlem almış değil. 2002’den bugüne 70 milyar liradan fazla deprem vergisi toplanırken, bu paralar iç edildi.
Deprem bölgesine yardım ve arama kurtarma ekiplerini göndermekte geç kalan devlet, insanları bir kez daha enkaz altında bırakmış, kurtulma şansı olan binlerce can ölüme terk edilmişti. Aylar geçmesine rağmen enkazlar tamamıyla kaldırılmamış, çıkarılamayan cenazeler yıkık binaların altında çürümeye terk edilmiş, yer yer enkaz dağları oluşmuştu. Depremden sadece 4 gün sonra, güya dürüst lider Ecevit başbakanlığındaki DSP-ANAP-MHP koalisyon hükümeti bir gece yarısı “mezarda emeklilik” yasasını meclisten geçirdi. Depremzedelerin yaralarını sarmak yerine Gelir ve Kurumlar Vergisi, Emlak Vergisi ve Motorlu Taşıtlar Vergisine ek vergiler getirildi, Özel İletişim Vergisi ve Özel İşlem Vergisi adı altında yeni vergiler uygulamaya konuldu. Vergilerle ilgili düzenlemenin “depremin yol açtığı ekonomik kayıpları gidermek” amacıyla bir yıllığına yapıldığı söylense de Özel İşlem Vergisi ve Özel İletişim Vergisi her yıl uzatıldı, 2003 yılındaysa “deprem vergisi” olarak bilinen Özel İletişim Vergisi kalıcı hale getirildi.
22 yılda yapılanlar ve yapılmayanlar
Büyük Marmara depreminin üzerinden tam 22 sene geçti. Depremden sonra açılan iki binden fazla dava yıllarca sürdü, zamanaşımına uğradı ve nihayetinde neredeyse tamamı cezasızlıkla sonuçlandı. Aynı Gölcük depreminde olduğu gibi Büyük İstanbul Depremi için de yıllardır uyarılar yapılıyor, büyük bir felaketin önünü almak için gerekli önlemlerin alınması talep ediliyor. Ancak AKP iktidarı gerçekleşme olasılığı giderek güçlenen büyük bir depreme karşı 20 yıldır hiçbir önlem almış değil. 2002’den bugüne 70 milyar liradan fazla deprem vergisi toplanırken, bu paralar iç edildi. Vatandaşın alın terinden koparılan bu vergilerin nereye gittiği sorusu yaşanan her depremden sonra gündeme geldi ancak her seferinde yavuz hırsız tavrıyla soru geçiştirildi. Örneğin 2011’deki Van depreminden sonra zamanın Maliye Bakanı “Bu, duble yollara gidiyor, demiryollarına, havayollarına, çiftçimize, eğitime gidiyor” diyerek toplanan vergilerin amacı dışında kullanıldığını hiç rahatsızlık duymadan itiraf etmişti. Benzer açıklamalar sonraki yıllarda da yapıldı.
Sözüm ona depreme yönelik önlemler aldığını söyleyen iktidar, gerçekte milyonlarca canı göz göre göre ölüme sürükleyecek politikaları hayata geçirdi. Örneğin 99 depreminden sonra kurulan Ulusal Deprem Konseyi 2007’de lağvedildi. İnşaat firmalarının istekleri üzerine 2007, 2010 ve 2019’da imar yasasında değişikliklere gidilerek deprem güvenliğinden tavizler verildi. Belirlenen yüzlerce toplanma alanı yağmalanarak imara açıldı. 2001’de Acil Eylem Planı ile belirlenen ancak sonradan yapılaşmaya açılan alanlar saymakla bitmiyor; Forum İstanbul (Zeytinburnu), Starcity Outlet Center (Bahçelievler), Capacity AVM (Bakırköy), Ortaköy Ermeni Vakfı Arazisi (Beşiktaş), Kiptaş Tuzla 2-3 Etap Konutları (Tuzla), TOKİ Avrupa Konutları (GOP), DAP Royal Center (Maltepe), Çınar Olimpia Park Sitesi (Bağcılar), Ora AVM (Bayrampaşa)…
99 depreminden sonra mevcut yapıların yüzde 7’sinin ağır hasar, yüzde 12’sinin orta hasar aldığı raporlanmıştı. Ancak bu yapılar hâlâ tamamıyla güçlendirilmiş ya da yenilenmiş değil. Emekçileri çürük binalarda yaşamaya mahkûm bırakan siyasi iktidar her felakette sorumluluktan sıyrılmaya çalıştı, çalışıyor. 2003’te Bingöl’de, 2011’de Van’da, 2010 ve 2020’de Elazığ’da ve son olarak 2020’de İzmir’de yaşanan depremlerde yüzlerce insan hayatını kaybederken siyasi iktidar göz göre göre gelen yıkımlara “doğal afet” dedi, bu felaketleri fıtrata, kadere bağladı, deprem öncesi ve sonrası yapıl(may)anları eleştirenleri “acının siyaseti olmaz” diyerek susturmaya çalıştı. Oysa yapı stoku iyileştirilseydi, kentsel dönüşüm yeni yağma alanları açma projesi olarak değil de depreme dayanıklı zeminlerde, güvenlikli yapılar yapmanın fırsatı olarak görülseydi ve emekçiler bu yapılara yerleştirilseydi, zemin ve yapı denetimi maliyetleri vatandaşın sırtına yüklenmeseydi, afetler sonrası gerekli yardımlar yapılsaydı, bu doğal afetler bir felakete dönüşmeyecek, can kaybı olmayacaktı.
Bugüne kadar yaşanan depremlerde ve son bir ay içinde peş peşe gelen yangın ve sel felaketlerinde siyasi iktidarın takındığı tutum, sorumluluk almak yerine kendini sorumsuz ilan etme çabasıdır. Yıkılan ve yanan binalar, yüzlerce can kaybı, afet sırasında ve sonrasında yeterli destek olmaması, her felaketten sonra IBAN numarası verilmesi bize olası bir Marmara Depreminde neler yaşanacağını yeterince gösteriyor.
Dayanışma ve mücadele hayat kurtarır
Unutmayalım ki Türkiye bir deprem ülkesidir ve mevcut şartlarda ülkenin neresinde olursa olsun meydana gelecek bir depremde en büyük zararı emekçi kitleler görecektir. 26 Eylül 2019’da İstanbul’da gerçekleşen depremden sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından ilan edilen Deprem Seferberlik Planı çerçevesinde yapılan senaryo çalışmalarında, 48 bin binanın ağır hasarlı olduğu tespit edildi. Bu binaların neredeyse tamamı yoksul işçi ve emekçilerin yaşadığı yapılardır.
Bugüne kadar yaşanan depremlerde ve son bir ay içinde peş peşe gelen yangın ve sel felaketlerinde siyasi iktidarın takındığı tutum, sorumluluk almak yerine kendini sorumsuz ilan etme çabasıdır. Yıkılan ve yanan binalar, yüzlerce can kaybı, afet sırasında ve sonrasında yeterli destek olmaması, her felaketten sonra IBAN numarası verilmesi bize olası bir Marmara Depreminde neler yaşanacağını yeterince gösteriyor. Bütün bu felaketlerde ölenler, evini, geçim kaynaklarını kaybedenler emekçiler oldu. Ama aynı zamanda birbiriyle dayanışan, yardım elini uzatan da yine emekçilerdi. 1999’da yurt içinden ve yurt dışından sivillerin dayanışması sayesinde yüzlerce kişi hayata tekrar sarılmış, yakın ve uzak komşularının uzattığı el ile yaralarını sarmaya çalışan emekçiler arasındaki kardeşlik bağları yeniden güçlenmişti. Bugün orman yangınlarında ve sellerde sınıfsal konumunu açıkça belli eden iktidardan gerçek anlamda hiçbir destek alamayan emekçiler yine el ele veriyor, birlikte acılarının üstesinden gelmeye çalışıyor.
Yapılması gereken, mevcut şartların bir an önce değiştirilmesi için emekçiler olarak mücadeleye girişilmesidir. Deprem öncesi tatbikatlar yapılması, işyerlerimizden başlayarak evlerimizde, kamusal alanlarda önlemler alınmasını sağlamak emekçi kitlelerin depremden en az zararı almasının bir parçasıdır. Tüm bu önlemleri emekçileri düşünmeyenlerden beklemek yerine kolları sıvamalı ve işçiler, emekçiler olarak dayanışmayı büyütmeliyiz. Ancak en önemlisi rant üzerine kurulu kentleşme politikasına, emekçilerin hayatından çalan yağma ve talan düzenine karşı örgütlü mücadeleyi yükseltmeliyiz. Kapitalizmin yarattığı her felakette olduğu gibi depremlerde de öncesi ve sonrasıyla en büyük güç örgütlülüktür.
- “Mersin Atatürk Parkında Yeni Liman İstemiyoruz”
- İktidarın Zihniyeti İliç’te de Aynı!
- İliç’te Aileler Arama Çalışmalarının Durdurulmasını Protesto Etti
- İliç’te Maden Faciası: Tonlarca Siyanürlü Toprak Çöktü, İşçiler Altında Kaldı
- Brezilya, Fas, Libya: Kapitalizm Felaket Demektir!
- Akbelen Direnmeye Devam Ediyor!
- Turgut Özal, Gökova Santrali ve Sonrası
- Orman Yangınları Devam Ediyor
- Deştin Köylüleri: Çimentocular Topraklarımızı İşgal Edemeyecek!
- Samandağ Halkı: “Deprem Öldürmedi Asbestle Öldürecekler!”
- Depremden Sonra Sel de Felakete Dönüştü
- Pakistan’da Seller Can Almaya Devam Ediyor
- “Yeşil Bursa”ya Ne Oldu?
- Ormana Girişleri Yasaklamak mıdır Önlem?
- Fırat Nehri Siyanür Akıyor!
- Doğada Can Bulan Ne Varsa Kapitalizmde Can Çekişiyor!
- Dünya Nüfusunun %99’u Kirli Hava Soluyor!
- ABD Colorado’da Yangın: Kapitalist Felaketler Bitmiyor!
- Gezegeni Kirleten Sistemin Temsilcileri Toplandı
- İklim Krizinin Nedeni İnsan mı? Öyleyse Hangi İnsan?
Son Eklenenler
- İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs’ta bir kez daha dünyanın ve Türkiye’nin dört bir yanında işçiler meydanlara çıktılar. Kapitalist sömürüye, emperyalist savaşa, yoksulluğa, baskılara, eşitsizliğe, adaletsizliğe...
- İngiltere’de 7 Ekimden bu yana her Cumartesi ulusal çapta eylemler düzenleyerek Filistin halkının yanında yer alan işçi ve emekçiler, egemenlerin savaşına karşı meydanlarda yerlerini almaya devam ediyor. 20 Nisanda ülke çapında çeşitli kent...
- İtalya’da büyük işçi sendikaları iş cinayetlerine karşı binlerce işçinin katıldığı kitlesel bir miting düzenledi. 20 Nisan’da işçiler “Artık Yeter!” sloganıyla işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği, kamu sağlığı hakkı, adil vergi reformu ve...
- İşyerinde, sokaklarda, toplu taşıma araçlarında insanların yüzlerinden okunan yorgunluk ve mutsuzluk dikkatimi çekiyor. Öfke, mutsuzluk, umutsuzluk bir virüs gibi yayılmaya başladı. “Ama insanlar neden bu kadar mutsuz?” diye düşündüm kendi kendime....
- 1 Mayıs’ın gelmesiyle emekçiler, kadınlar, üniversiteli gençler, emekliler kendi taleplerini haykırmak için alanları doldurmaya hazırlanıyor. Ben de genç bir işçi olarak kendi talebimi haykırmak için alanda yerimi alacağım. Benim talebim çalışma...
- İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs yaklaşırken UİD-DER Mersin temsilciliğinde de “Sermayenin ve İktidarın Saldırılarına Karşı 1 Mayıs Ruhuyla Mücadeleye!” başlıklı etkinlik gerçekleştirildi. Etkinliğe çeşitli...
- Bugünün stajyer öğrencileri, yarının sağlık işçileri olarak 1 Mayıs’ta sesimizi duyurmaya geliyoruz. Kimimiz ailelerinden uzakta farklı şehirlerden gelip yurtlarda kalan, kimimizse aileleriyle İstanbul’da yaşayan öğrencileriz. Biliyoruz ki stajyer...
- 2021 yılı sonunda Mesleki Eğitim Kanunu’nda yapılan değişiklikle birlikte MESEM’e (Mesleki Eğitim Merkezleri) kayıtlı kişi sayısında patlama yaşandı. Bugün MESEM’e kayıtlı, 300 bini ise 18 yaşından küçük, 1,5 milyon öğrenci var. MESEM’lerin daha...
- Bizler Gebze’den işçi ve öğrenciler olarak 1 Mayıs yaklaşırken sizlerle duygu ve düşüncelerimizi paylaşmak istiyoruz. Birçoğumuz 1 Mayıs’ı UİD-DER’in geçen sene Uğur Mumcu Kültür Merkezinde gerçekleşen 1 Mayıs etkinliği ile tanıdık. Bu tanışma...
- UİD-DER’li işçiler, grevlerinin 9. gününde Mersen işçilerine dayanışma ziyaretinde bulundu. “İşçiler Boyun Eğmiyor Mücadele Ediyor! Yaşasın Sınıf Dayanışması!” pankartı arkasında grev çadırına yürüyen UİD-DER’li işçiler hep birlikte “Yaşasın Sınıf...
- Emekçi kadın kardeşimiz, nasılsın? Pek sorulmaz nasıl olduğumuz, neler hissettiğimiz ve en önemlisi ne istediğimiz. Bu düzende bir rol biçilmiştir biz emekçi kadınlara ve ona uygun davranmamız, rolümüzü iyi oynamamız beklenir bizden. Hem de öyle...
- Bizler kamuda çalışan sağlık emekçisi kadınlarız. 1 Mayıs yaklaşırken içimizdeki heyecan ve umutla bir araya geldik ve sağlık emekçileri olarak “neler talep ediyoruz?” diye konuştuk. Kadınların oldukça yoğun çalıştığı bir sektörde olmamıza rağmen...
- Sorunlarımız her geçen gün katmerlenerek büyüyor. Mutfak masrafları, faturalar, barınma sorunu, düşük ücretler… Ama yalnızca sorunları sıralamakla bir yere varamayız. Yaşadığımız sorunları çözüme kavuşturmak için öncelikle sorunun kaynağını...