Buradasınız
Rekabet ve Bencilliğe İnat Yaşasın Dayanışma!

İnsanlığın ortak değerleri ve bu değerleri ifade eden kavramlar vardır. Meselâ dayanışma, paylaşım, yardımseverlik, ahlâklı ve vicdanlı olma, dürüstlük, eşitlik, özgürlük, barış ve kardeşlik gibi kavramlar olumlu toplumsal değerleri ifade eder. Lakin kapitalist sömürü sisteminde insanlığın olumlu değerleri itibar görmez. Çünkü sömürü sistemi rekabet üzerine kurulmuştur. Sermaye sahipleri arasında bitip tükenmez bir rekabet sürüp gider. Hepsinin de hedefi diğerini geride bırakmak ve piyasada en büyük olmaktır. Uluslararası alanda ise, onlar adına rekabeti devletler sürdürür. Meselâ bugün Ortadoğu’yu cehenneme çeviren savaşın nedeni, enerji kaynaklarını hangi devletlerin ele geçireceği ve bölgeyi hangi devletlerin şekillendireceği rekabetidir.
Rekabet ve “altta kalanın canı çıksın” anlayışı kapitalist sömürü sisteminin doğasından kaynaklanır. Bu düzende patronların amacı daha fazla üretmek ve daha fazla kâr elde etmektir. Kâr haricindeki her şey onlar için teferruattır. Ahlâklı ve vicdanlı olmak temel insani değerlerdir ama tek amacı sermayesini büyütmek olan bir patron için bunlar bir şey ifade etmez. Zira bu patron işçileri iliklerine kadar sömürmeden, bu yolda her türlü ahlâksızlığa başvurmadan, işçiler arasındaki birlik ve dayanışmayı yok etmeden ve rekabeti kışkırtmadan kârını büyütemez.
Sömürücü egemenler için insani değerler kurtulmaları gereken ayak bağıdır. Bu yüzden toplumda dayanışma, yardımlaşma, eşitlik ve kardeşlik düşüncesinin değil; rekabetin, bireyciliğin ve bencilliğin egemen olmasını isterler. İşyerinde, okulda, medyada ve sokakta durmaksızın rekabet ve bireycilik anlayışı öne çıkartılıp kışkırtılır. Eğitim sistemi bu düşünceyi körpe beyinlere aşılamak için oluşturulur ve kullanılır. İnsanın insana güvenmesi aptallık gibi sunulur. “Her an arkanı kolla”, “babana bile güvenme” anlayışı toplumun hücrelerine kadar enjekte edilir. İnsanın açgözlü olduğu, doymak ve tatmin olmak nedir bilmediği söylenerek rekabet, savaşlar, bireycilik ve bencillik meşrulaştırılmaya çalışılır. Böylece tüm gerçeklik baş aşağı çevrilir.
Oysa açgözlü olan insanlık değil patronlar sınıfıdır. Doymak bilmez bir arzuyla işçileri sömüren, kârlarını artıran, sermayelerini büyüten onlardır. Üretim araçları ve sermaye patronlar sınıfının elindedir. Tüm zenginliği üreten işçi sınıfının ise üretim araçları üzerinde ve üretim sürecinde hiçbir rolü, söz hakkı yoktur. İşçi sınıfı mülksüz ve sömürülen bir sınıftır. Kapitalist sistemde işçi, emek gücünden başka satacak bir şeyi olmayan, emek gücünü sattığı sürece kendisinin ve ailesinin geçimini sağlayan bir emekçidir. Bu sistemde işçi yarı köle konumuna itilmiştir. Sözde işçi özgürdür ama onun özgürlüğü açlığa açılan bir kapıdır. Emek gücünü satarak ailesini geçindirmekten başka hiçbir şansı olmayan bir işçiye, “sen özgürsün” demek katıksız bir ikiyüzlülük değilse nedir? Gerçek şu ki işçiye dayatılan gönüllü köleliktir.
İşçi sınıfını köle konumuna iten bu sistem yaşamın her alanında eşitsizlik, adaletsizlik, haksızlık, çelişki ve çatışma yaratıyor. Milyarlarca işçi çalışıyor, alın teri döküyor, üretiyor ama zenginlik yalnızca bir avuç para babasının elinde toplanıyor. Üretim toplumsal yapılmasına rağmen, toplumsal temelde paylaşılmıyor. 2043 kişinin elinde tuttuğu servetin, 7,5 milyarlık dünya nüfusunun yüzde 70’inin servetine eşit olduğu bir gezegende yaşıyoruz. Düşünebiliyor musunuz; dünyanın en zengin yüzde 1’lik kesimi, 2017’de yaratılan küresel zenginliğin yüzde 82’sine el koyarken, 3,7 milyar insan ise yerinde saymaya devam etti. Bir tarafta 10 milyardan fazla insanın ihtiyaçlarını karşılayacak üretim kapasitesi var, ama öte tarafta bir milyar insan aç ve perişan. Her yıl milyonlarca çocuk basit hastalıklar yüzünden ölüyor. Böyle bir düzen akılla ve mantıkla açıklanabilir mi?
Egemenlerin en çok korktuğu şey, kurdukları sömürü düzeninin bir gün yıkılacağıdır. Eğer üreten ve tüm zenginliği var edenler başka bir dünyanın mümkün olduğunu görür ve inanırlarsa, sömürü düzeninin yıkılmasını hiçbir güç engelleyemez. İşte bu yüzden rekabetin, bireyciliğin ve bencilliğin insanın yapısından kaynaklandığı, bunun önüne geçilemeyeceği, insanın açgözlü olduğu ve başka bir dünyanın mümkün olamayacağı söyleniyor. Ezilen, sömürülen ve acı çeken insanlığa, yaşadıkları hayatın bir kader olduğu ve değişmeyeceği düşüncesi benimsetilmeye çalışılıyor. Sanki var olan sömürü sistemi bir doğa yasasıdır ve asla değişmez!
Bu düşünce, çeşitli kılıklar altında yaşamın her alanında emekçilerin bilincini felç edecek, onların yönelimlerini belirleyecek şekilde işleniyor. Özellikle kitle iletişim araçları bu amaç doğrultusunda sonuna kadar kullanılıyor. Dizilerde, filmlerde ve hatta bilgisayar oyunlarında bitmez tükenmez şekilde rekabetin, çatışmanın, savaşın, ihanetin, intikamın, bireyciliğin ve bencilliğin işlenmesi; buna karşın dayanışmanın, yardımlaşmanın, fedakârlığın, ahlâklı ve vicdanlı olmanın küçümsenmesi bir tesadüf değildir. Keza “hayvanlar âlemi” adı altında doğadaki vahşi yaşamın, son derece gelişmiş görüntüleme teknikleri eşliğinde, en küçük ayrıntısına kadar kitlelerin gözüne sokulması da tesadüf değildir. Amaç emekçilerin düşüncelerini oluşturmak, belirlemektir. İnsanın toplumsal yaşamının doğadaki vahşi yaşamdan farklı olmadığını emekçilerin bilincine kazımak; savaşı, vahşeti, rekabeti, bencilliği normal göstermektir.
Lakin egemenlerin tüm çabalarına rağmen, geçmişten günümüze emekçi sınıflar insanlığın değerlerine sahip çıkmış ve sömürü düzenini değiştirmek için defalarca isyan etmişlerdir. Toplumsal üretimin toplumsal temelde paylaşılmasına dayanan eşitlikçi bir düzen kurmak için sayısız köle ve köylü isyanları, kapitalizmle birlikte işçi ayaklanmaları ve devrimler yaşanmıştır. Bu mücadeleler kesintiye uğrasa da, ayağa kalkanlar geri çekilse de sömürüye karşı başkaldırı asla son bulmamıştır, bulmayacaktır. Yalnızca geride bıraktığımız son 10-15 yıla bakarak bile bu gerçeği görebiliriz. Latin Amerika’dan Kuzey Afrika’ya dünyanın birçok bölgesinde emekçi sınıflar isyan edip ayağa kalktılar. Kurtuluş için daha örgütlü, bilinçli ve hazırlıklı olmak gerekiyor. Ancak bunun ilk şartı egemenlerin propagandasına kanmamaktır. Onlar insani değerlere saldırdıkça biz sahip çıkmalıyız; insanlığın tüm olumlu değerlerini yalnızca işçi sınıfı sahiplenebilir ve geleceğe taşıyabilir. Öyleyse rekabete, bireyciliğe ve bencilliğe hayır! Yaşasın dayanışma ve sömürüsüz dünya mücadelesi!
- Yıkanan Eller, Hayatları Kurtulan Anneler ve Geleceğimiz
- Mücadele Geleneğimizin İzinde: Bayrak Elden Ele
- En Büyük Engelimiz Kapitalizmdir
- “Ekonomi Tıkırında” Masallarına Devam!
- Grev Hakkımıza Sahip Çıkalım!
- Mücadele İçinde Dönüşenler: Derby’den 15-16 Haziran’a!
- Kurtuluş Ellerimizde, Örgütlü Gücümüzde!
- İşçi Dayanışması 206. Sayı Çıktı!
- Sabırla, İnatla, İnançla: Sıra Bize de Gelecek!
- Tarihin Tekerleğini Geriye Çevirmek İsteyenler
- Kasırgalar Kimleri Vuruyor?
- ABD’den Türkiye’ye Ülkeyi Şirket Gibi Yönetenler
- Gençliğe Çağrı: Bize Kılavuz Gerek!
- Anna’nın Annesi ve Anneler Günü
- Baskılara, Zorbalığa, Sömürüye, Emperyalist Savaşa Karşı Umut Örgütlü Mücadelede!
- İşçi Dayanışması 205. Sayı Çıktı!
- “Kıyamet Sığınakları” ve Bizim Sığınağımız
- Bu Kadar Çok Parayı Nereden Buluyorlar?
- “Çingene Kızı” ve İşçi Sınıfının Birliği
- Nefes Almak İçin…
Son Eklenenler
- Modern tıbbın temel kurallarından biri elleri çok iyi yıkamak, el hijyenine dikkat etmektir. Peki, el yıkamanın bile geçmişte mücadele konusu olduğunu biliyor muydunuz? Ignaz Semmelweis, 1840’lı yılların sonunda, Viyana’daki bir kadın doğum...
- Hayat pahalılığı ve yüksek enflasyon karşısında işçi ücretleri erimeye devam ederken kamudan özel sektöre işçiler, düşük ücretlere karşı mücadele ediyor. Harb-İş Sendikası, 11 Temmuzda Ankara’da basın açıklaması yaparak sefalet zammı dayatmasına...
- Kamu çerçeve protokol süreci uzadıkça uzuyor. Savunma sanayi sözleşmesi hakem heyetine gönderildi. Diğer işkolları ise 3. teklifi bekliyor. Kamu çerçeve protokolü kamu işçilerinin asgari ücretini belirleyen bir protokoldür. Nisan 2024’te Anayasa...
- İspanya’nın Cadiz kentinde 23 Hazirandan bu yana süresiz grevde olan metal işçileri, 8 Temmuzda eylemlerini sonlandırdılar. Yetkili sendika UGT sendikasının işverenle imzaladığı ön anlaşmayı kabul etmeyen yaklaşık 30 bin metal işçisi, 18-19...
- 600 binden fazla kamu işçisini ilgilendiren Kamu Çerçeve Protokolü (KÇP) görüşmelerinde siyasi iktidarın dayattığı düşük zam oranları sağlık işçileri tarafından “sefalet dayatması” olarak değerlendiriliyor. Yüksek enflasyon ve ağır vergi yükü...
- Gebze Sendikalar Birliği, geçtiğimiz hafta İsrail’in Filistin’deki zulüm ve katliamını protesto etmek için bir eylem organize etti. Biz de UİD-DER’li işçiler olarak, zulme uğrayan Filistinli işçi ve emekçilerin haklı mücadelesine destek olmak için...
- 9 Temmuzda Hindistan genelinde milyonlarca işçi, emekçi, çiftçi ve genç, Modi hükümetinin işçi düşmanı politikalarına karşı ülke çapında greve çıktı. Kentlerden köylere, fabrikalardan tarlalara kadar yaşamı durduran dev grev, Hindistan’daki tüm...
- Annem, ablamla birlikte dördüncü katta oturur. Sokağa inmez ama mahallede, köyde, Almanya’daki akrabalarda ne olup bittiğini mutlaka bilir. Evden her çıktığımda balkonundadır. Selamlaşır, iki laf ederiz. Başımda bazen UİD-DER yazılı kırmızı şapkam,...
- Karanlık ve aydınlık… Ölüm ve yaşam… Emek ve sermaye… Sonsuz evrenimizde her şey karşıtıyla birlikte var. Sömürü ve zulüm varsa isyan da var. Sınır, din dil, ırk farkı tanımadan dünya meydanlarında tek ses tek yürek olan işçiler, işçi sınıfımız var...
- Emperyalist savaşın alevlerini büyüten, milyonlarca masum insanı, doğayı katleden, kentleri yok eden egemenler ne yaparlarsa yapsınlar emekçilerin birbirleriyle dayanışmasının önüne geçemiyorlar. İşçi ve emekçiler fabrikalardan limanlara,...
- İzmir Büyükşehir Belediyesi grevinde yaşananlar hakkında Marksist Tutum’da bir makale okudum. Tam da içimden geçenleri, cümlelere dökemediklerimi noktasına virgülüne kadar yansıtan bir yazıydı. Konuyu derinlemesine ele alan bu yazı her mücadelede...
- Zeytinlik alanları maden ve enerji işletmeciliğine açacak yasa teklifine karşı tepkiler sürüyor. Çeşitli illerden Ankara’ya gelen köylüler, talan yasasına karşı TBMM yakınında bulunan Cemal Süreya Parkı’nda direniş nöbetindeler.
- Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihinde önemli mücadeleler, dönemeç noktaları vardır. 1970 Haziran’ı bu tarihte önemli bir yere sahiptir. Bugün halen aşılamamış bir zirve olan 15-16 Haziran direnişi sürecinde, işçi sınıfı yapay kutuplaştırma...