Buradasınız
Sınıf Olarak Birleşelim, Yoksulluğa ve Sömürüye Hayır Diyelim!
Yüzyıllar evvel yaşamış bir Alman filozof, şöyle demişti: “Sarayda yaşayan başka, kulübede yaşayan başka düşünür.” Bu sözler zenginlerle yoksulların dünyasının, düşünce ve hareket tarzlarının birbirinden çok farklı olduğunu anlatır. İnsanlar bu gerçeği kendi yaşam deneyimleri ve sezgileriyle bilirler. Mesela bu toprakların emekçileri olarak bizler de “tok açın halinden anlamaz” derken aynı şeyi ifade ederiz. Nitekim işçi sınıfının önderleri, insanların fikirlerini, bakış açılarını, düşünce ve hareket tarzlarını belirleyen şeyin içinde bulundukları maddi koşullar olduğunu bilimsel temelleriyle ortaya koymuştur. Yani insan, içine doğduğu toplum ve koşullar, ait olduğu toplumsal sınıf, yaşadığı dönem tarafından şekillendirilir. Mesela köleyle kölenin sahibi olan efendinin yaşamları, koşulları ve çıkarları aynı olmadığından düşünce ve hareket tarzları da aynı olamaz. Bu gerçeği aklımızda tutarak bugün sermaye sınıfı ve işçi sınıfı olarak iki temel sınıfa bölünmüş olan toplumu düşünelim. Milyar dolarlık bir şirketi yöneten patronla o patronun fabrikasında çalışan bir işçinin yaşamı, çıkarları, dünyaya bakışı aynı olabilir mi? Bu iki insanın çıkarları taban tabana zıt değil midir? Gelin bu gerçeği ve sonuçlarını yaşadığımız ülkeye ve ülkede olup bitenlere daha yakından bakarak anlamaya çalışalım.
İstatistikler, rakamlar, raporlar Türkiye tarihinin en büyük yoksullaşma dalgasının yaşandığını gösteriyor. Yoksullaşmayı iliklerinde hisseden, hayat pahalılığı, geçim derdi altında ezilen işçi ve emekçiler düze çıkmayı, sorunlarının çözülmesini istiyor. Ama siyasi iktidar işçi ve emekçileri daha fazla sömürmenin, daha fazla soymanın hesabını yapıyor. Amaç ne? Sömürü, rant ve yağmayla büyüyen, üst üste kâr rekorları açıklayan şirketleri daha da palazlandırmak!
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in yönetiminde uygulanan ekonomi programı işçi ücretlerini, emekli maaşlarını düşük tutmayı, işçi ve emekçilerin tüketimini sınırlamayı, büyük şirketlere bol miktarda kaynak ve kredi aktararak ekonomik yıkımdan etkilenmelerinin önüne geçmeyi, kârlılıklarını arttırmayı hedefliyor. Tıkır tıkır işletilen bu program kapsamında 2024 bütçe planlamasında sermaye sahiplerinin vermesi gereken 1,8 trilyon liralık verginin patronların cebinde bırakılması kararlaştırıldı. İşçilerin sırtındaki KDV ve ÖTV ise kaynak yaratma bahanesiyle rekor seviyelere çıkarıldı. Gelir vergisi dilimleri enflasyon oranına göre belirlenmeyerek işçilerin ücretlerinin daha büyük bir kısmına el konuldu. Yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı karşısında eriyen asgari ücrete Temmuz ayında zam yapılmadı. Emekli maaşları 12 bin 500 lirayla sınırlı tutuldu. Uluslararası alanda yüksek faizli kredi, borç, yatırım olanakları aranırken bunun faturası da işçilerin adresine gönderildi.
İktidar sözcüleri son olarak yabancı sermayeye 2025 yılı için enflasyon beklentilerinin yüzde 20’ler civarında olduğunu ve asgari ücrete yapılacak zammı da bu oranda tutacaklarını söylediler. Yani TÜİK’in açıkladığı sahte enflasyon oranlarına göre zam yapılan ve reel olarak iyice düşürülen asgari ücrete 2025’te anlamsız bir zam yapılacak. Gerçekler ve işçilerin ihtiyaçları değil iktidardakilerin “beklentileri” esas alınacak. Bununla beraber emeklilik hakkı da iktidarın hedef tahtasında. Eski ekonomi bakanlarından Nihat Zeybekçi, utanıp sıkılmadan “EYT, gelecekteki nesillerin imkânlarını ve kaynaklarını bugünden tüketmek demektir” diyor. AKP grup başkan vekili ise, Türkiye’de 40’lı, 45’li yaşlarda emekli olunduğunu, emeklilik yaşının 65-70’lere çıkarılması gerektiğini ileri sürüyor. Yüzü kızarmadan Türkiye’de 2 çalışana 1 emekli düştüğü, sistemin zarar ettiği yalanlarını söylüyor. Emeklilik yaşını, prim miktarını ve süresini arttırarak “daha adil” bir emeklilik sistemi getireceklerini iddia ediyor!
Çok açık ki iktidarın uyguladığı “kemer sıkma programı” değil, sermaye sınıfının çıkarları uğruna işçi ve emekçilerin gırtlağını sıkma programıdır. En ağırından katıksız bir IMF programıdır. Nitekim geçtiğimiz günlerde bir rapor yayımlayan IMF, iktidarın asgari ücrete enflasyon beklentisi kadar zam yapma ve emeklilik sistemini düzenleme planını çok olumlu bulduğunu açıkladı. 2023’ten bu yana yürütülen ekonomi politikalarından övgüyle bahsetti. İktidara “aynen devam” mesajı verdi. Düne kadar meydanlarda ülkeyi IMF’den kurtarmakla övünen, bir daha asla IMF’ye başvurulmayacağı naraları atan Erdoğan ve iktidar ortakları bugün adeta IMF olmadan IMF programlarının en ağırını uyguluyor, öyle ki IMF’nin takdirini bile kazanıyor!
Patron örgütleri de ülke ekonomisinin düze çıkması için bu programın tavizsiz uygulanması gerektiğini söyleyip her fırsatta iktidara takdirlerini sunmaktan geri durmuyorlar. Asgari ücret arttırılacak olsa rakipleriyle baş edemeyeceklerinden, vergi ödemek zorunda kalsalar istihdam yaratamayacaklarından, teşvik almasalar yatırım yapamayacaklarından dem vuruyorlar. Yani tüm yük işçilerin sırtında olsun biz sefamıza bakalım diyorlar!
Bu manzara bize şunu gösteriyor: Yerlisi yabancısı, iktidarı patronuyla sermaye sınıfı aynı şekilde düşünüp aynı reflekslerle hareket ediyor. Güç birliği yaparak dört koldan işçi sınıfına saldırıyor. Sahip olduğu en küçük hak kırıntılarını bile yok edip işçi sınıfına kölelik koşullarını dayatıyor!
Saldırılar bu denli kapsamlıyken işçilerin, emekçilerin tepki göstermemesi düşünülemez. Nitekim giderek çok daha fazla sayıda işçi sorunlarına çözüm aramaya, birlik olma ve sendikalaşma yolunu seçmeye başlıyor. Ama siyasi iktidar ve sermaye sınıfı burada da el ele verip işçilerin tepkisini bastırmaya, mücadelesini ezmeye çalışıyor. Agrobay, Özak Tekstil, Polonez, CarrefourSA, Akcanlar benzeri örneklerde olduğu gibi aldıkları ücretlerle geçinemeyen işçilerin sendikaya üye olunca işten atılması, direnişe çıkınca polis şiddetine maruz bırakılması, mahkemelerin patronlara değil mücadeleci işçi ve sendikacılara ceza kesmesi bu işbirliğinin ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor. Pervasızlığa bakın ki hakları için direnen CarrefourSA işçilerine saldıran polisler “Size Sabancı’nın selamını getirdik” diyor. Ekinini satamadığı için eylem yapan çiftçiler, sokak röportajında konuşup tepkisini ortaya koyan emekçiler, doğasını, ağacını korumak isteyen köylüler de aynı baskıyla karşı karşıya kalıyor. Hatta son olarak Hopa’da olduğu gibi doğayı talan eden şirketler, doğayı korumak isteyenlerin üzerine ateş açacak, can alacak kadar ileri gidebiliyor. Tüm bunların yaşandığı ülkeyi yönetenlerse, “yasakların, baskıların, yokluk ve yoksullukların olduğu o eski günler artık bir daha gelmemek üzere tamamen geride kalmıştır” diyebiliyor.
Bu yaşananlar sermaye sınıfı ile işçi sınıfı arasındaki çatışmanın görünümleridir ve herkes ait olduğu, temsilcisi olduğu sınıfın meşrebine göre davranmaktadır. Demek ki önemli ve belirleyici olan insanlar arasındaki ırk, milliyet, din, dil, kültür gibi farklılıklar değil sınıf farkıdır. Kendi sınıfından insanlarla yan yana gelebilmek, aynı talepler etrafında birlik olabilmek, aynı mücadele yöntemlerini benimseyip dayanışma içinde olmaktır. Sermayenin ve iktidarın saldırılarına dur diyebilmek için aynı sınıfın insanları olarak tek yumruk olmak zorundayız. Saldırılara birlikte karşı durabilirsek, birliğimizi daha da güçlendirmenin, harekete geçmenin ve haklarımızı söke söke geri almanın yollarını da buluruz.
- Geleceğe Dönüşmek, Geleceği Büyütmek
- Sınıf Olarak Birleşelim, Yoksulluğa ve Sömürüye Hayır Diyelim!
- İşçi Dayanışması 197. Sayı Çıktı!
- Esirler Dünyasına Özgürlük Çağrısı: Enternasyonal!
- Ağıt Yakmasın Analar, Umut Türküleri Söylesin
- Hangi Milliyetten Değil Hangi Sınıftan Olduğundur Önemli Olan
- Cep Telefonu, Okul Gezisi ve Hayatın Gerçekleri
- Senin Memleket Nere?
- Sokak Köpeklerinin Katledilmesi Çözüm mü?
- Düşmanlığı ve Savaşları Nasıl Meşrulaştırıyorlar?
- İşçi Sınıfının Sömürüye Karşı Mücadelesi Durdurulamaz!
- İşçi Dayanışması 196. Sayı Çıktı!
- Zulme Karşı Çıkmanın Mutlaka Bir Yolu Vardır
- “Kendimiz İçin Yürüdük…”
- Umut Şarkılarını Birlikte Söyleyelim!
- Bahis Oyunu Aslında Kimin Oyunu?
- Depremin Yaraları Kanamaya Devam Ediyor
- Ne Kadar Vergi Veriyoruz, Karşılığında Ne Alıyoruz?
- Dert Bizde Derman Ellerimizde, Birliğimizdedir!
- İşçi Dayanışması 195. Sayı Çıktı!
Son Eklenenler
- Fernas madencilik ve Akcanlar Tekstil işçileri günlerdir seslerini duymayan Çalışma Bakanlığı önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. Polonez işçilerine bir kez daha saldıran çevik kuvvet polisi işçileri ters kelepçeyle gözaltına aldı. Ankara...
- Diyarbakır’a bağlı Merkez Bağlar ilçesinde 21 Ağustos Çarşamba günü kaybolan 8 yaşındaki kız çocuğu Narin Güran’ın cansız bedeni 8 Eylülde dere kenarında bir torbanın içinde bulundu. Türkiye’nin çeşitli illerinde Narin’in katledilmesine karşı...
- Sakarya Hendek’te faaliyet gösteren Oba Makarna fabrikasında 15 Eylül Pazar günü yem silolarının yakınında patlama gerçekleşti. Patlama sırasında ve patlamanın etkisiyle çıkan yangında aralarında itfaiye işçileri de olmak üzere 30 işçi yaralanırken...
- İşçi sınıfının sömürüye, eşitsizliğe, adaletsizliğe karşı mücadelesinin sembolü haline gelmiş şarkılar vardır. O şarkıları üreten ve söyleyen ozanlar vardır işçilerin unutmadığı, kuşaklar boyu saygı ve sevgiyle andığı. Onlardan biridir Şilili ozan...
- ABD’nin Boston ve Connecticut eyaletlerinde binlerce otel çalışanı toplu sözleşme görüşmelerindeki anlaşmazlık nedeniyle grevler düzenledi. 1 Eylülde Massachusetts Park Plaza Hotel’in önünde gece yarısı eylem başlatan işçilere, ülkenin çeşitli...
- Topraktan başını güneşe uzatan filiz, meyve veren dal, ana rahminden kopup emekle, sabırla büyütülen çocuk… Yeşeren, serpilip gelişen, bugünden yarına geleceğe dönüşen yaşam… Biz emekçi kadınlar yaşam zahmetsiz, kahırsız, mutlulukla aksın isteriz....
- Burjuva partilerin vekil adayları seçim zamanı bizdenmiş gibi görünüp türlü vaatlerle oyumuzu almaya çalışırlar. Seçim biter bitmez sonraki seçime dek bizi umursamazlar. İşçi ve emekçilerin haklarına saldırı, sermaye sahiplerine kıyak anlamına gelen...
- 57 gündür direnişte olan Polonez işçileri gece ve gündüz fabrika önünde direnerek, polisin baskısına boyun eğmeyerek mücadele ediyor, sendikal haklarının tanınmasını istiyor. Antep’te bulunan Akcanlar Tekstil işçileri de 7’li vardiya sistemi...
- DİSK’in “Artık Yeter! Geçinemiyoruz! Gelirde, Vergide, Ülkede Adalet” şiarıyla düzenlediği eylemler devam ediyor. 13 Eylülde Mersin’de Özgecan Aslan Barış Meydanında gerçekleşen eyleme DİSK’e bağlı sendikalarda örgütlü işçiler, DİSK Yönetim Kurulu,...
- Soma Katliamında sorumluluğu olan ve daha önce yargılanmayan 28 kamu görevlisinin 10 yıl sonra yargılanmaya başlandığı davanın ikinci duruşması 12 Eylülde Soma 2. Asliye Ceza Mahkemesinde görüldü. Sanıklar bir kez daha mahkemeye getirilmezken, sanık...
- 78’liler Hareketi, 12 Eylül askeri faşist darbesinin 44. yılında İstanbul Taksim Kazancı Yokuşunda basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamaya 20’nin üzerinde kurum temsilcisi ve UİD-DER’li işçiler katıldı. “12 Eylül Tekçi Rejimle İç İçe Sürüyor”...
- İşçi sınıfının genç ve çalışkan evlatları, hepinize sınıfımızın samimi sıcaklığıyla merhabalar. Her birinizin mutlaka duyduğu, gördüğü, alıp okuduğu, hatta belki arkadaşlarınıza da önerdiği kişisel gelişim kitapları üzerine sizlerle hasbihâl etmek...
- Zaman hızla akıp gidiyor. Gündemimiz de aynı hızla değişiyor. Hiç düşündük mü, nasıl oluyor da yaşanan büyük olaylar, felaketler bile çok kısa sürede hiç olmamışlar gibi gündemden çıkıyor? Mesela Haziran ayında Diyarbakır ve Mardin’de çıkan orman...