Buradasınız
Sözleşmeden Önce, Sözleşmeden Sonra
Gebze’den bir metal işçisi

Merhabalar, ben Gebze OSB’de çalışan bir işçiyim. Mahalleden beş kişilik bir arkadaş grubumuz var. Genelde de buluşma noktamız kahvehane oluyor. Kimi zaman okey kimi zaman batak oynuyor, işin stresinden, çoluğun çocuğun derdinden biraz uzaklaşıyoruz. Son birkaç aydır oyun oynamaktan ziyade, birbirimizle sohbet edip, tartışır olduk. Size bu sohbetlerden iki günü ayrı ayrı anlatmak isterim. Anlatacaklarım biraz uzun gelebilir. Ama sabrınızı dileyerek, sizlere arkadaşlarımı kısaca tanıtmak isterim.
Ali, Birleşik Metal-İş üyesi bir işçi. 10 yıldır bir otomotiv fabrikasında çalışıyor. İki çocuk babası, çocukların biri lisede, diğeri orta sonda okuyor. Kirada oturuyorlar. Mehmet, Türk Metal sendikasına üye bir işçi. Yaklaşık 15 yıldır çeşitli fabrikalarda çalışmış eski bir işçi. Son olarak alüminyum döküm yapan bir fabrikada 8 yıldır çalışıyor. Üç çocuk babası, çocukların biri sübyan mektebine, diğer ikisi ilkokula gidiyorlar ve kirada oturuyorlar. Osman, Çelik-İş üyesi bir işçi. 12 yıldır aynı otomotiv farikasında çalışıyor. Eşi kanserden erkenden vefat etti. İki kızı, bir oğluyla tek başına mücadele ediyor ve kirada oturuyorlar. Volkan, sendika üyesi değil. Bir fabrikada, mesailerin bile elden verildiği bir yerde, 7 yıldır çalışıyor. Daha yeni bir bebeği oldu. Yaşlı anası ve babası ile aynı evde oturuyorlar. Evet, dedim ya genelde kahvehanede buluşuyor ve hep aynı masada vakit geçiriyoruz. Sizlere anlatacağım iki gün de yine aynı masa başında toplaştığımızda geçti. Fakat o iki ayrı gün, aslında öğrenmemiz gereken derslerle doluydu.
MESS sözleşmesi öncesi…
“Nasıl gidiyor arkadaşlar? Bu sene sözleşmelerde zamlar yüzde kaç olur?” diye soruyu ortaya attığımda Birleşik Metal-İş üyesi Ali, söze girdi: “Nasıl olsun abi, yüzde 30 olur diyoruz, sözleşmeye fena halde hazırız. Şubede grev eğitimi aldık. Grev yasaklanacakmış diyorlar. Yasaklansa dahi biz greve gidecekmişiz. Şube başkanımız da öyle dedi. Sahi bu yeni seçtiğimiz şube başkanı bir başka adam. ‘Mücadele eden işçi varsa, ben de varım’ diyor. Hem geçen gün meydanda yaptığımız mitingi görmedin mi abi? Alan doldu taştı. İşçiler grev de grev diye slogan attı. Genel başkan “grev yasaklarını tanımayacağız, sarı sendikalar gibi olmayacağız” diye bağırırken sesi kısıldı be.” Ali sarı sendika diyerek Mehmet’e laf attı. Aynı zamanda sesini kısıp zorlayarak “grev yasaklarını tanımayacağız” diyerek taklit yaptı. O ara hepimiz kahkahalar atarak güldük.
Türk Metal üyesi Mehmet, cevap verdi hemen. “Valla bizim fabrikada bir yüzde 15’tir gidiyor. Genelde temsilciler ‘bu iş buralarda biter’ diyorlar. Hani genel merkez yüzde 24 falan diyormuş. Ama bilmem ki patronlar verir mi? Gerçi şimdi Ali Gebze mebze diyor ama abi, biz de Bursa’daydık hafta sonu. Bir kalabalık bir kalabalık görmen lazım, ucu bucağı yok. Hatta belirlenen alan yetmedi, alanı genişletmek zorunda kaldılar. Ben de şuna kanaat getirdim: Bu işçi ne istese koparır alır valla. Zaten sendikanın sarısı olmaz, sendikacının sarısı olur abi. Bak biz de alanlardayız. Bir de siz Osman’lara bakın, ne etliye ne sütlüye.”
Çelik-İş üyesi Osman şöyle bir doğruldu sandalyesinde. “Abi bizim fabrikada herkes ücretlerden rahatsız. Birkaç kişi var, eylemse eylem guylemse guylem diyen. Ama nafile. Zaten millet aldığı mesaiyle geçiniyor. Bir de kalkmış mesai eylemi yapalım diyorlar. Yok abi, bizim fabrikada zor. Durduk yere işverene de zarar. Genel başkan bir şeyler söylemiş söylemesine de, yine belli ki Türk Metal neye imza atacaksa bize de o düşecek.” Volkan araya girip şöyle dedi: “Oğlum siz en azından rakam konuşabiliyorsunuz. Bizim patron rakam konuşmaya bile izin vermiyor. Son gün insan kaynakları çağırır, eline bir kâğıt tutuşturur ‘al zammın bu’ der. Ne itiraz edebilirsin ne bir şey. Hani patronun bir kulağına gitsin, sendikaymış, grevmiş anında kapıda bulursun kendini. Ama ne hikmetse, bu metal toplu sözleşmesinde ne imzalanırsa bize de iki bilemedin bir puan aşağısını yapar. Özellikle de sözleşmenin bitmesini bekler zamları açıklamak için.”
MESS sözleşmesi sonrası…
Yine iş çıkışı buluştuk bizim kahvehanede ve yine bizim masadayız. Oturma düzeni biraz farklıydı bu sefer. Herkesin yüzü asık, geçen seferki neşe kaçmış. Onun yerini yüzlerde beliren öfke kaplamıştı. Bir yandan can sıkıntısı bir yandan da kin ve hınçlıydı herkes. Ben, “eee memnun musunuz zamlardan, fabrikalarda havalar nasıl?” diye sordum bu kez. Ali söze öyle bir başladı ki… “Şaka mı yapıyorsun abi? Sendikanın genel başkanı, yöneticileri, git sen o kadar laf et. Sonra git bakanla görüş ve kimseye sormadan önüne konulana imza at. Bu nasıl şey? Biz fabrikalarda günlerce eylem yaptık. Konuşmalar, sohbetler, mitingler yaptık. Grev oylaması, grev eğitimleri yaptık. Peki, neden? Greve hazırlandık, zaten yasaklayacaklarını, patronların istemediğini biliyorduk. Buna rağmen neredeyse bütün fabrikalardan grev oyu geldi. İşçi hazırlandı, evde ailelerimize anlattık. Ya greve gideceğiz ya da çarşıya pazara gidemeyeceğiz bu pahalılıktan diye anlattık. İşçi hazırdı abi. Zaten hazır olduğunu Gebze şubesini değiştirerek de gösterdi. Buna rağmen yetmezmiş gibi bir de şubeyi böldüler. Biz, tam bir şeyler değişiyor, işçi lehine iyileşiyor diyoruz, hooop işçiyi bölüyorlar. Üstüne üstlük devrik başkan olarak gönderdiğimiz adamı, yine başımıza getiriyorlar. Yeter artık, bu nedir ya? Onca mücadele sonrası, Türk Metal ile aynı zamma imza atmak da nedir? Resmen işçinin iradesini yok saydılar. Çoluğumuzun çocuğumuzun vebalini aldılar.”
Mehmet, “Ne memnun olacağız abi. Ali’nin dediği gibi, sefalet ücretine mahkûmiyet bu yapılan zam. Şimdi dönüp geriye bakınca anlıyorum. Bu şerefsiz temsilciler neden yüzde 15’i konuşup duruyorlardı işçilerle. Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek içinmiş meğer. Baksana bizim genel başkanın yüzyılın sözleşmesi diye yayınladığı videoya. Memura yapılan zamdan, emekliye yapılan zamdan bahsedip duruyor. Biz memur muyuz be? En düşük memur maaşını en kıdemlimiz alıyordur be. Düşük yapılan zamlardan bahsediyor da, hiç 44 gün grevde kalmış, yüzde 30’un üzerinde zam almış Trelleborg işçilerinden bahsetmiyor” dedi.
Osman: “Valla biz de fabrikada arkadaşlarla hesap yaptık. Yüzde 17 zam kulağa çok gibi geliyor. Ama saat ücretimize vurunca, hele de yeni işe giren işçi arkadaşların maaşlarına bakınca, hiç de yüzde 17 artmadı. 30 kuruşu koyuyoruz, zammı koyuyoruz ancak yüzde 7 gibi bir şeye tekabül ediyor. Bizim gibi asgari ücretin 150-200 lira üstüne çalışan eski işçilerin ise maaşı kuş gibi kalıyor. Anlayacağınız ben haftaya yokum, yine mesaiye devam arkadaşlar.”
Volkan: “Bizim fabrikada ortalama yüzde 15 zam yapıldı. Daha önce dediydim ya size, bizim patron bu sözleşmeyi bekliyor zamları açıklamak için diye. Hah tam da dediğim gibi oldu. Sizlerden bir iki puan düşük zammı açıkladı. Biz ne kadar sendikalı olmasak da göbeğimiz birbirimize bağlı arkadaş” diyerek noktayı koydu.
İşte bizim durumumuz bu! Belli ki buluşmalarımız mesailerden dolayı biraz aksayacak bu sıra. Fakat bu süreçten çıkartmamız gereken dersleri çıkartmazsak, daha çok mesailere kalırız biz. Eskiler “bizler eşek oldukça semer vuran çok olur” derler ya, o misal işte.
Gelin hep birlikte bir soru da biz kendimize soralım ve cevap arayalım. Nasıl düzelecek peki bu işçinin hali? Sohbetlerden de gördüğümüz gibi, işçilerin farklı fabrikalarda çalışması hayat mücadelesi bakımından çok bir değişiklik arz etmiyor. Nasıl ki problemlerimiz, sorunlarımız aynıysa, çözümlerimiz de ortak. Kaderlerimiz birbirine bağlı. Tek başına kurtuluş hiçbirimiz için mümkün değil. Bu sömürü düzeni devam ettikçe işçi sınıfı ile patronlar sınıfı daha çok karşı karşıya gelecek. Maharet eski işçi kuşaklarını da kapsayacak şekilde günümüzde yaşanan deneyimlerden ders çıkarmak. Yılmadan, usanmadan mücadeleye devam etmek. Sınıf kinimizi bir oduncunun baltasını biler gibi her geçen gün bizler de bilemeliyiz. Bu satış sözleşmesinde de görüldüğü gibi, işçi sınıfı sadece patronlar ve onun örgütleriyle değil, kendi içinden çıkmış bürokrat sendikacılarla da mücadele etmeyi sürdürmeli. Bürokrat sendikacıları işçilerin mücadele örgütleri olan sendikalardan söküp atmalıyız.
Dayanışmayla Güçlenen Kadınlar!
Kale Pratt&Whitney’de Sendika Düşmanlığı
- Patronlar “Kullan At” İşçi İstiyorlar!
- İşçi Sınıfı Olarak Ders Çıkaralım
- Grönland’ın Buzulları ve Egemenlerin Kâr Arzusu
- Dünü Unutmadan, Bugüne ve Geleceğe Bakabilmek…
- Emekliliği Kim Bitirdi?
- Servis mi Eziyet mi?
- Yamyam Fareler Gibi Olmamak İçin…
- “Keşke Bizim de Bahçeli Bir Evimiz Olsaydı”
- “Polonez İşçileri Kazanmış”
- Kumarla Köşeyi Dönenler Neye Dönüyor?
- Düşük Ücret Dayatmasına Karşı Örgütlü Mücadeleye
- “Geçinemiyorsan Memleketine Dön”
- Neden Hayattan Sıkılıyoruz?
- Rakip Değiliz
- Savaşı Kınamak Sorumluluktan Kurtulmaya Yeter mi?
- Sağlık Alanında Birleşik Mücadele Şart!
- İyi ki Varsın UİD-DER
- Her Şeyin İçinde ve Her Şeyin Dışındayız
- Her Şey Karşıtıyla Vardır
- Çocuklar Öldürülmesin Şeker de Yiyebilsinler
Son Eklenenler
- Gerek dünyada gerekse yaşadığımız ülkede öyle olaylar, öyle gelişmeler yaşanıyor ki ilk bakışta her şey çok bilinmeyenli bir matematik denklemi gibi karmaşık ve anlaşılmaz görünebilir. Nasıl ki matematikte karmaşık problemleri çözebilmek için...
- İrfan Yalçın’ın “Ölümün Ağzı” romanı, 1940’lı yıllarda Zonguldak köylüsünün “mükellef” adı altında bedavaya çalıştırıldığını belgeleyen bir tanıklıktır. Dönemin tek partili rejiminde, İsmet İnönü madeni teftişe gittiğinde, karşısına dizilen...
- Ha geldi, ha gelecek, yok yok bu sene gelmeyecek derken Yaren leylek Bursa’nın Karacabey ilçesinde, Uluabat Gölünün kıyısında balıkçı Âdem amcayla buluştu. On dört yıllık dostluk! Adı gibi yarenlik yapıyor Âdem amcaya. Aslında kimsenin haberi...
- 11 Nisan’da Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Emek ve Demokrasi Güçleri ve öğrenciler birçok ilde tutuklu öğrencilerin serbest bırakılması talebiyle basın açıklamaları gerçekleştirdi. İstanbul’da KESK İstanbul Şubeler Platformunun...
- Yunanistan’da işçi ve emekçiler bir kez daha kamu ve özel sektörde 24 saatlik genel grev gerçekleştirdi. Tembi tren felaketinin ikinci yıldönümü olan 28 Şubatta tarihindeki en büyük grev ve protestolara sahne olan Yunanistan’da, 9 Nisanda bir kez...
- KESK’e bağlı Eğitim Sen, Birleşik Kamu-İş’e bağlı Eğitim-İş ve Hürriyetçi Eğitim Sen, 10 Nisanda birçok ilde Milli Eğitim Müdürlükleri önünde, kent meydanlarında, sendika şubelerinde proje okullara yapılan keyfi atamalara karşı basın açıklamaları...
- Üzerine sayfalarca yazı yazılabilecek, saatlerce sohbet edilebilecek bir konunun en öz, en çarpıcı halidir sloganlar… Hele ki işçi sınıfının sloganları! Birkaç kelimeyle büyük anlamlar sırtlanırlar. Kimisi somut bir talebi anlatır, kimisi bir...
- Ankara’nın Beypazarı ilçesinde bulunan Çayırhan Maden Ocağında 10 Nisanda gece vardiyası sırasında meydana gelen patlamada 2’si ağır olmak üzere 14 işçi yaralandı.
- Evrensel sağlık kapsamı; tüm insanların ihtiyaç duydukları sağlık hizmetlerine, ihtiyaç duydukları yer ve zamanda, mali sıkıntı çekmeden erişebilmeleri anlamına gelir. Sağlığın geliştirilmesinden, hastalıkların önlenmesine, rehabilitasyon ve...
- Gençlik yılları insanın en güzel, en verimli, en dinamik yılları olarak tanımlanır. Fakat gençlerin dinamizmleri yok ediliyor, gelecekleri ve hayalleri çalınıyor, toplum nefessiz bırakılıyor. Kapitalizm genç kuşaklara bir gelecek vaat etmiyor....
- Ruhunda özgür bir dünyanın umudunu taşıyan, yüreği bencil çıkarlarla değil, toplumsal kurtuluş özlemiyle çarpan sevgili büyüklerimiz ve değerli genç arkadaşlarımız, merhaba!
- Rejimin 19 Martta başlattığı saldırı dalgasına karşı başlayan protestolarda öğrenci gençler kitlesel katılımıyla dikkati çekmişti. Günlerce süren eylemlerde, polis barikatlarına, polisin şiddetli müdahalesine rağmen alanları terk etmeyen yüzlerce...
- Çünkü büyük kapitalist ülkeler, milyonlarca emekçinin vergileriyle oluşan bütçeleri sağlık, eğitim, barınma gibi temel ihtiyaçlara değil daha fazla silahlanmaya akıtıyorlar. Baskıcı ve otoriter uygulamaları arttırıyor, demokratik hak ve özgürlükleri...