Buradasınız
Susacak mıyız, Hakkımızı İstemeyecek miyiz?
Kardeşler, patronlar kazanılmış haklarımızın büyük bir kısmına el koydular. Emeklilik yaşı uzatıldı, sigorta hakkından yararlanmanın önüne yeni engeller konuldu, ikramiyeler büyük ölçüde ortadan kaldırıldı, ücretler düşürüldü, iş saatleri uzatıldı, taşeronluk sistemi ve esnek çalışma getirildi, kadrolu işçilik ortadan kaldırıldı, sendikalar işyerinden atıldı, çalışma koşullarımız ağırlaştı. Daha saymakla bitmez. Sırada ise kıdem tazminatlarına el konulması var.
İnsanca yaşam sürecek bir ücret istiyoruz!
Aldığımız ücretler yerinde saymaya devam ediyor. Neredeyse tüm işyerlerinde asgari ücret veriliyor. Asgari ücret 577 lira, Temmuz ayında yapılan zamla birlikte 599 lira oldu. Bizimle dalga geçiyorlar.
Kim?
Patronlar ve onların sözünden çıkmayan hükümet.
599 lirayla bir aile nasıl geçinir? Bu ücret asgari ücret değil sefalet ücretidir. Ev kirasına bile yetmeyen bir ücrete nasıl asgari ücret denir? Çünkü adı üzerinde asgari ücret demek, bir ailenin ortalama geçimini sağlayan ücret demektir. Sendikaların açıkladığı rakamlara göre, dört kişilik bir ailenin açlık sınırında yaşayabilmesi için 818 liraya ihtiyacı var. Bu dört kişilik ailenin açlık sınırının üzerine çıkıp yoksulluk sınırında yaşayabilmesi içinse, 2 bin 665 liraya ihtiyacı var. Yani adına asgari ücret denen ücret açlık sınırının bile altında kalıyor.
Peki, ne yapacağız? Susacak mıyız, hakkımızı istemeyecek miyiz?
***
“Mezarda emekli” olmaya karşı çıkıyoruz!
Çünkü iş bulmak zor, bir işyerinde uzun süre çalışmak neredeyse hayal oldu. Sigorta primleri brüt ücretler üzerinden yatırılmıyor. 9 milyon işçinin ise sigortası yok. Ağır çalışma koşullarından dolayı erken yaşlarda yıpranıp gidiyoruz. Sigortalarımızın yapılmasını, primlerin brüt ücretler üzerinden yatırılmasını ve emeklilik yaşının aşağıya çekilmesini istiyoruz. Ama bizi tembel olmakla, yan gelip yatmakla, ülkeyi düşünmemekle suçluyorlar.
Kim?
Patronlar.
Çünkü onların bizim gibi “mezarda emekli” olma durumları yok, onların keyfi gıcır, onlar kârlarını düşünüyorlar. Patronlar ve onların ailelerinin çok çalışmaktan yıpranması söz konusu değildir. Onlar hastalandıklarında en lüks hastanelerde tedavi görürler. Paraları olduğu için istedikleri tedavi yapılır. Ya işçiler için durum bu mu?
Peki, ne yapacağız? Susacak mıyız, hakkımızı istemeyecek miyiz?
***
İkramiyelerimizi geri istiyoruz!
1980 öncesinde işçiler örgütlüydüler. Birçok işyerinde altı ikramiye, genelde ise dört ikramiye vardı. Ama 12 Eylül 1980 darbesinden sonra işbaşına gelen generaller patronların çıkarı için işçi örgütlerini dağıttılar. İşçiler örgütsüz kaldı ve mücadele edemedi. Fırsat bu fırsat deyip ikramiyelerimizi yavaş yavaş kırpmaya başladılar.
Kim?
Patronlar.
Artık bir avuç sendikalı işyeri haricinde ikramiyeler ortadan kaldırılmış durumda. Patronlar sendikalı işyerlerindeki ikramiyelere de el koymak istiyorlar.
Peki, ne yapacağız? Susacak mıyız, hakkımızı istemeyecek miyiz?
***
İş saatlerinin kısaltılmasını istiyoruz!
İş saatleri giderek uzuyor. Bundan 150 yıl önce Avrupa’da ve Amerika’da işçiler 14-16 saat çalışıyorlardı. Buna bir son vermek istediler. “8 saat iş, 8 saat uyku, 8 saat canımız ne isterse” sloganıyla mücadeleye başladılar. Olmaz dediler. İşçileri “vatan haini” ve “düzen yıkıcı” olmakla suçladılar.
Kim?
Patronlar.
Ama işçiler mücadele ettiler ve 1 Mayıs bu şekilde ortaya çıktı. Patronlar 8 saatlik işgününü kabul ettiler. Ama şimdi örgütsüz olduğumuz için bu hakkımızı gasp ediyorlar. Çalışma saatleri fiilen 10 saatin üzerine çıktı. Patronlar bir taraftan işçi atıyorlar, öte taraftan ise az işçiyle çok iş yapmak için iş temposunu artırıyor ve iş saatlerini uzatıyorlar.
Peki, ne yapacağız? Susacak mıyız, hakkımızı istemeyecek miyiz?
***
Sosyal yaşam işçilerin hakkıdır!
Gece gündüz fabrikadayız. Ailemizin ve dostlarımızın yüzünü unutmaya başladık. Hiçbir sosyal yaşamımız yok. Hiçbir etkinliğe katılamıyoruz. Ne tiyatro, ne sinema, ne konser, ne gezme biliyoruz. Yazın sıcağında, 40 derecede kan ter içinde çalışıyoruz. Eski çağlarda kölelere “konuşan makine” derlermiş. Bizim “konuşan makine”lerden ne farkımız var? Evden işe, işten eve uzanan çizgide gidip geliyoruz. Peki, onlar bizim gibi mi?
Kim?
Patronlar ve onların aileleri.
Bizler yaz kış demeden, tatile gitmeden, hiçbir sosyal faaliyete katılmadan, “konuşan makine” gibi çalışırken patronlar ve aileleri ne yapıyor?
Masmavi koylarda dertten ve tasadan uzak olanlar kimler?
En lüks yatlarda denizlerde gezenler ve dilediğince dinlenen ve tatil yapanlar kimler?
Dünyaca ünlü müzisyenlerin konserine “iş camiası” adı altında katılanlar kimler?
Partilerde ve defilelerde boy gösterenler kimler?
Biz ve ailemiz ölümüne çalışırken, patronlar ve aileleri yaşamın ve dünya güzelliklerinin sefasını sürüyorlar.
Peki, ne yapacağız? Susacak mıyız, hakkımızı istemeyecek miyiz?
***
Sendikalı olmak hakkımızdır!
İşçiler olarak örgütlenip sendikalaştığımızda işten atılıyoruz. İşten atarak ve bizleri işsizliğe mahkûm ederek örgütlülüğümüzü dağıtmak istiyorlar. Sendikalı olmamıza karşı çıkıyorlar.
Kim?
Patronlar.
Çünkü sendika işçilerin örgütüdür. İşçiler tek tek patron karşısında güçsüzdürler. Sendika işçilerin dağınıklığına son verir. İşçilerin birleşmesi, kaynaşması ve patron karşısında bir yumruk olması demektir, sendika. Patronlar karşılarına birleşerek çıkmamızdan korkuyorlar, bundan dolayı sendikalı olmamızı istemiyorlar.
Peki, ne yapacağız? Susacak mıyız, hakkımızı istemeyecek miyiz?
***
Kardeşler, susmamalıyız, haksızlığa boyun eğmemeliyiz, hakkımızı istemeliyiz. Haklarımızı almak ve insanca bir yaşam sürmek için bir araya gelip örgütlenmeliyiz. Örgütlenen ve mücadele eden işçi, “konuşan makine” olmaktan çıkmak isteyen işçidir.
İş Cinayetlerine Dur Diyelim
- 2025, 2024’ten Daha mı İyi Olacak?
- Ters Yüz Edilen Gerçekler: Suç Ne? Suçlu Kim?
- Dünya İşçi Sınıfının Birliği Yolunda Mücadelemizi Büyütelim!
- İşçi Dayanışması 198. Sayı Çıktı!
- Artan Zenginliğin Arkasında Büyüyen Yoksulluğumuz
- Kaynakları Tüketen Kim?
- Yaşadım Diyebilmek İçin!
- Sınır Tanımayan Irmaklar Gibi
- İşçinin Değeri Yok mu?
- Geleceğe Dönüşmek, Geleceği Büyütmek
- Sınıf Olarak Birleşelim, Yoksulluğa ve Sömürüye Hayır Diyelim!
- İşçi Dayanışması 197. Sayı Çıktı!
- Esirler Dünyasına Özgürlük Çağrısı: Enternasyonal!
- Ağıt Yakmasın Analar, Umut Türküleri Söylesin
- Hangi Milliyetten Değil Hangi Sınıftan Olduğundur Önemli Olan
- Cep Telefonu, Okul Gezisi ve Hayatın Gerçekleri
- Senin Memleket Nere?
- Sokak Köpeklerinin Katledilmesi Çözüm mü?
- Düşmanlığı ve Savaşları Nasıl Meşrulaştırıyorlar?
- İşçi Sınıfının Sömürüye Karşı Mücadelesi Durdurulamaz!
Son Eklenenler
- Manisa’nın Soma ilçesinde AKP Batman Milletvekili Ferhat Nasıroğlu’na ait olan Fernas Madencilik’te Bağımsız Maden-İş Sendikasında örgütlenen işçiler, sendikalı oldukları için işten atılan işçilerin işe iadesi, sendikal hakların tanınması ve işçi...
- “En zorlu sürecin önemli bir kısmı geride kaldı. Cumhurbaşkanımız da söyledi. 2025, 2024’ten daha iyi olacak. 2026 da 2025’ten çok daha iyi olacak.” Bu sözler 1,5 yıldır ekonomiyi düze çıkarma bahanesiyle emekçilerin ümüğünü sıkan Maliye Bakanı...
- Filistin Eylem Komitesi’nin çağrısı üzerine sendikalar, demokratik kitle örgütleri ve siyasi partiler “Siyonist saldırganlığa ve Gazze’yi ateşe veren petrol akışına son!” şiarıyla 15 Ekimde, Taksim’de bir araya geldiler. Taksim Tünel Meydanından...
- Sendikalarının aldığı grev kararına ve atılan arkadaşlarının geri alınması talebine coşkuyla sahip çıkan As Plastik işçileri grevlerine devam ediyorlar. Biz de bir grup UİD-DER’li işçi olarak As Plastik işçilerinin grevini ziyarete gittik.
- Zaten zor şartlarda, iş güvencesinden yoksun ve düşük ücretlere çalışan biz işçiler her fırsatta patronların ve iktidarın hedefi haline geliyoruz. İstanbul Ticaret Odası Başkanının, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’a sunduğu talepler...
- İsrail’in Gazze’de yürüttüğü savaşın ve katliamın birinci yılı geride kalırken dünya meydanları emekçilerin “emperyalist savaşa hayır” sloganıyla yankılanmaya devam ediyor. İsrail’in 7 Ekim 2023’ten bu yana sürdürdüğü savaşın alevleri yeni bölgelere...
- Sendikalaştıkları için işten atılan ve buna karşı 89 gündür direnen Polonez işçileri, İstanbul’un çeşitli merkezlerinde gerçekleştirdikleri basın açıklamalarıyla Polonez ürünlerine boykot çağrısı yaptı. İstanbul’da Marmara Park AVM, Kadıköy İskele...
- Bir kadın olarak grevde olmaktan, hakkımı beraber çalıştığım işçi arkadaşlarımla birlikte aramaktan gurur duyuyorum. Grev çadırında beklerken, çadırımızın önünden sanayide bulunan farklı fabrikalarda çalışan işçi arkadaşlar geçiyor. Kimisi bizlere...
- Geçtiğimiz haftalarda Kocaeli’nde düzenlenen “İnsan Hakları Eğitim Kampı”nda gençlerle bir araya gelen Bilal Erdoğan’ın konuşması dikkat çekiciydi doğrusu. Geçen yıl 2023 genel seçimlerinden hemen önce sanki bir lütufmuş gibi yasalaştırılan EYT...
- Egemenler ve onların siyasetçileri suçu ve suçluyu tanımlarken de, adaletten bahsederken de “hukuk devleti” diye bir kavram kullanıyorlar. “Bu ülkede hukuk var” lafını dillerinden düşürmüyorlar. Onların iddiasına göre hukuk büyük sermaye sahibi...
- İsrail’in Gazze’de yürüttüğü soykırım bir yılı geride bıraktı. İsrail devleti milyonlarca insanın tepesine bombalar yağdırıyor. Geçtiğimiz bir yılda yarısı kadın ve çocuk olmak üzere 40 binden fazla insan katledildi. Bugün ise İsrail’in saldırıları...
- 28 Ağustostan 11 Eylüle kadar her gün grev çadırına gittim. Annemin fabrika önünde direniş yapması beni çok gururlandırıyor. Annem 47 yaşında, ben ise 11 yaşındayım. Grev alanından çok şey öğreniyoruz, bu durum hem beni mutlu ediyor hem de annemi....
- DİSK Uluslararası İlişkiler Dairesi Müdürü Kıvanç Eliaçık, NotaBene yayınlarından çıkan “Orta Doğu’da İşçiler ve Sendikal Hareket” kitabı vesilesiyle 22 Eylülde UİD-DER’in konuğu oldu, kitap üzerine güzel bir söyleşi gerçekleştirildi. Ortadoğu ve...