Buradasınız
“Yetmir, Yetmir Nedek?”
Emekli bir işçi

Otobüse bindim. Bindiğim anda, gözlerim boş yer aradı. Şayet “işgal” edilmemişse tercihim her daim karşılıklı dörtlü koltuklar olur. İstanbul’da yaşayıp da bu yanını geliştirmemiş işçi-emekçi herhalde kalmamıştır. Hele yaşlılar, boş koltuk gördüklerinde oktan fırlamış yay gibi oluverirler! Bu dörtlü koltuğun bir yerlerinde “yaşlı, hamile ve engelliler içindir” diye bir yazı vardır. Bu karşılıklı dörtlü koltuklarda memleket meselelerinin yani siyasetin alası olur. Ama çoğunlukla da egemenlerin siyaseti gündem olur. Halk otobüsü şoförü otobüsün sahibiyse, şıp diye anlaşılır. Her ücretsiz binen yaşlıya, sakata çekicin çiviye baktığı gibi bakar. İçinden geçenleri çatılmış kaşlarından okumak mümkün: “Bir bedavacı daha” der gibi. Ücretli bineneyse, “hoş geldin velinimetim” gibi davranır. Ne de olsa kapitalin hükmü altında “acı su” bile akçeyle. Hem hiç de ucuz değil. Ulaşım deseniz, fahiş fiyata.
Otobüste yok denecek kadar az insan vardı. Boş dediysem, koltukların hepsi dolu sayılır. Dörtlü koltuğun ters ve koridor tarafı boştu. Yerime kuruldum. Her zaman yaptığım gibi, otobüs içinde başlayan sohbetleri, tartışmaları, kavgaları dinliyorum. Komşularımın üçü de erkek ve yaşları 60, 70 arası gibi. Karşı komşum sohbet açmak için epey sabırsız gibiydi. Onun yanındaki Kravatlı koltuğa kırk köyün ağası gibi oturmuş. Ayak ayaküstüne atmış. Yan komşusunun sınırına epey geçmiş. Her halinden “ben sizden değilim, benim yerim yukarılar” havası var. Bunun kim olduğunu birazdan anlayacağız. Bir de onun yanında elindeki gazeteyi düdük gibi büken var. Etrafına bir bakındı. Gazeteyi açanla yanındakinin ortak bir yanı olduğu anlaşılıyor. Yanındakinin giyim kuşamından, elinin nasırından işçi emeklisi olduğu apaçık belli oluyor.
Elinde gazete olan; “şu na bak hele. Emekliye elli lira zam verdi. Sanki beş bin lira maaş vermiş gibi konuşuyor. Şimdi bin lira ikramiye verecekmiş. Şimdiye kadar niye vermedi? Elimizden geri nasıl alacağının hesabını yapmışlardır. Bin lira benim bir aylık kira param. Halimize bak? Bin beş yüz lira maaş, kira bin lira. Yeter mi kardeşim, yeter mi?” deyip gazeteyi tekrar katlayıp düdük haline getirdi. Karşısındaki sanki cevap vermiyor da, kendi kendine konuşur gibi, “yetmir, yetmir, nedek? Buna şükür. Bin beş yüz yigirmi de ben alirem” dedi. Elinde gazete olan hiddetle baktı karşısındakine. “Millet koyun olduktan sonra” diyerek etrafına baktı. Karşısındakiyse, “kimse davar değil gardaş. Yazığ sene, heç yağışır mı? İğtiyar herifsen” dedi. Elinde gazete olan sanki emekliye elli lira zammı reva gören AKP hükümeti değil de karşısındaki emekliymiş gibi bakıyordu. Oysa aynı sınıfa mensuplar ve aynı sorun ve zorluklarla boğuşuyorlar. Kravatlı, şöyle yandan komşusunu bir süzdü. Sonra otobüsün içindekilerin üzerinde göz gezdirdi. Kendi kendine konuşuyor gibi, “cahille etme sohbet, vur tekmeyi çekmesin zahmet, emekli olmuşsun, git köyüne. O maaş yeter de artar. Ne işin var İstanbul’da?” Sanki hepimiz çaylak ermişiz o da bizim komutanımızmış gibi bir hava içindeydi.
Sonra çok önemli, çok değerli bir bilgi verecekmiş gibi daha dik oturmaya çalışarak, “devlete otuz yıl görev yaptım. Altı lira maaş alıyorum. Yazlık var. Hanım yazlığa gitti. Arabayı artık o kullanıyor. Lojmanlar kentsel dönüşüm olunca, buralara gelmek zorunda kaldık. Ben eski Kadıköylüyüm. Bizim yoksa bu otobüslerdekilerle filan ne işimiz olur? Köyünden çıkan soluğu İstanbul’da almış. Bir tek kitap okumamış bunlar. Nerede o eski İstanbul, o İstanbul beyefendileri, hanımefendileri? Gitsin köyünde yaşasın efendim” diyor kendi kendine söyleniyordu efendi. Sonra deri çantasını açtı. Bir deste kartvizit çıkardı. Ayakta dikilen gence uzattı desteyi. “Benim kartlarım, kitaplarımı alıp okuyun” dedi. Emir erine emir verir gibi. Önce karşısındaki emekliye kartını uzattı. “Yoğ, gardaş yoğ, istemirem. Sen bizi begenmirsen, istemirem” dedi.
Diğer komşularımı gözlüyorum. Tepkileri ne olacak diye bekliyorum. O öğretilmiş korku devreye girmişti. Subayı, polisi gördün mü ayağa kalk, selama dur; öğretmeni gördün mü ayağa kalk, doktor gördün mü mum gibi eri, patronu gördü mü önünde iki büklüm ol! Bu havayı epeydir kulak misafiri olan yaşlı bir kadın dağıtıverdi: “Herife bak, altı bin alıyor. Geh geh geğiriyor. Madem bizi beğenmiyor, ne işin var otobüste?” dedi. Hava bir anda değişmişti. Hırsla yerinden kalktı. Çok renkli kravatı sağa sola sallanarak otobüsten indi. Malum şahsiyet indikten sonra, dinleyicilerin çoğu konuşan kadına destek veren sözler etti. Gazeteyi zurna gibi katlayan da başka tarafa bakarak “altı bin liraya altı lira diyor. Benden üç kat fazla maaş alıyor. Ben de otuz sene prim ödedim, emekli oldum. Çalıştım demiyor, görev yapmış. Herif 80 yaşında, ben onun babası gibi görünüyorum. Aldığım bin beş yüz maaş. Yazlık mazlık nerede, ev kira. Bin lira kira veriyorum. Yeter mi, yeter mi?” diyordu. Bizim “yeter, yeter şükür” diyen komşu, ceketinin iç cebinden faturaları çıkardı. Evirdi, çevirdi, baktı. Parmak hesabı yaptı. “Millet koyun” diyene bakarak, “ben de isterem altı bin aylığı vereler. Bende dört can var. Elin öperler beş eşo var. Üçi everdik. Birini nişanli. Çüçük eşo telebedir hele. Verdiğine şükür, yetirmeğe mecburuğ. Nedek? Ben de istirem altı bin aylığı. Bu herife virirler, sene bene verir mi çi?” dedi. Elinde gazete olan komşuya karşı yediği herzenin farkına varır gibi oldu. “Ben de altı bin olsun istiyorum. Ama bu hükümet vermiyor kardeşim. Ben onu söylüyorum” deyiverdi. “Hancisi milleti düşünir ki kardaş? Yetmiş yaşındayam, heç mileti düşünen höçümet bilmirem. Aha gendin bağ. Dört yüz seksen altı edir aha aha cebimde faturalar. İnamirsen al kendi bağ” diyerek faturaları uzatıp dert yandı.
Bunlar yaşanırken, konuşan iki işçi emeklisinin 80 öncesi işçileri olduğunu düşünüyorum. Gözümün önünden 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişini yaratan işçi sınıfı geçiyor. O günlerde işçi sınıfının yarattığı hava, en kıyıda duran işçiyi bile etkileyebiliyordu. Elbette işçi sınıfının o günkü direnci, kararlılığı, mücadele azmi öyle bir anda oluşmamıştı. On yıllar süren baskıcı dönemlerde, karın altında kalan toprağına sıkıca sarılan önce baş veren tohumların filize dönmesiyle olmuştu.
- Bu Kandırmacalara Verilecek Cevabımız Var!
- İşçi Sınıfının Yareni Kim?
- Kapıldığımız Trendler ve Gerçek Sorunlarımız
- Her Yer Bizim Düzenimiz Olsun Diye
- Neden Bu Kadar Stresliyiz?
- “Beni Bırak, Gözünü Bebekten Ayırma Sakın”
- Huzurlu Bir Yaşam İçin Mücadeleye…
- “Bizim Hayallerimizi, Sizin Geleceğinizi Çaldılar”
- Bizim Mahallenin Gençleri
- Kişisel Gelişim Zırvasına Kanma, Sınıf Mücadelesine Sarıl
- Sömürü Düzenini Uçurumdan Atmak İçin Örgütlenelim
- Hindistan’da 250 Milyon Dolarlık Düğün ve Yoksulluk
- Emek Sömürüsü Kapitalizmin Fıtratında Var
- Sahip Olduğunuz Servet Bizden Çaldıklarınızdır!
- “Sayende Sigortalı Çalıştım, Emekliliğime Az Kaldı”
- Bayramları Bayram Gibi Yaşamak İçin!
- Dünya Üzerinde Yaşayan Herkesin Evi Olmalı
- Onlar Yok Ediyor, Biz Yenisini Yapacağız!
- Suyun Lüksü Olur mu Hiç?
- “Senin Yolundan Gideceğim Amca”
Son Eklenenler
- Gebzeli işçi, emekçi kadınlar olarak bir araya geldik ve “UİD-DER ile 1 Mayıslar” videosunu izledik. Sizlerle duygu ve düşüncelerimizi paylaşmak, tüm emekçi kadın kardeşlerimizi ortak bir mücadele duygusuyla ayağa kalkmak için 1 Mayıs’a çağırmak...
- Uçak yolculuğu yapanlar bilir. Yolculuk esnasında uçağın kabin basıncının düşmesi, oksijen seviyesinin azalması durumunda oksijen maskeleri devreye girer. Yanımızda çocuğumuz olsa böyle bir durumda çoğumuz maskeyi önce çocuğumuza takmaya çalışırız,...
- Gelsinler yoldaşlar ben hazırım/ İki satır, bir mısra şiirle hazırım/ En karanlık dönemlerde/ Ektiğim tohumlar yeter bana/ Gelsinler yoldaşlar ben hazırım
- Milli Eğitim Bakanlığının proje okul atamalarına tepkiler devam ediyor. Eğitim Sen, proje okul uygulamaları ve atamalarına karşı 18 Nisanda Cağaloğlu Anadolu Lisesi önünde basın açıklaması yaptı.
- Vezir Muhammed Nurtani… Tanıdık gelmiştir bu isim pek çoğunuza… Yine de hikâyesinin bildiğimiz kısmını bir kez daha paylaşalım sizinle: Afganistanlı göçmen işçi Vezir Muhammed Nurtani 10 Kasım 2023’te çalıştığı kaçak maden ocağında kalp krizi...
- Artık eski kuşak işçilerden sayılırım. Mücadele örgütümüz UİD-DER saflarında yaş alıp 60’a merdiven dayadığım için kendimi bahtiyar hissediyorum. İlk 1 Mayıs’a 1979 yılında, İzmir’de, ustamla birlikte katıldım. Katılım oldukça yüksekti. Kalabalıkta...
- TTL tütün işçileri, örgütlü oldukları Tekgıda-İş Sendikası ile birlikte, 41 gün önce “Bu işyerinde grev var” pankartını fabrikanın dört bir yanına asarak greve çıktılar. Grev çadırlarını fabrika önüne kurdular. Büyük çoğunluğu kadın olan işçi...
- DİSK, KESK, TMMOB ve TTB, 1 Mayıs’ı bu yıl İstanbul Kadıköy Meydanı’nda kutlama kararı aldıklarını basın açıklaması yaparak duyurdu.
- İzmir Çiğli Belediyesine bağlı Çibel’de çalışan işçiler Toplu İş Sözleşmesi (TİS) görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine 17 Nisanda greve çıktı. İzmir Narlıdere Belediyesine bağlı Narbel’de de Genel-İş İzmir 4 No’lu Şube ile SODEMSEN arasında...
- İzmir’de Tekgıda-İş Sendikasının örgütlü olduğu Oryantal Tütün Paketleme (OTP), TTL Tütün ve Sunel Tütün fabrikalarında süren grevler anlaşmayla sonuçlandı. Genel-İş Sendikasında örgütlü İzmir Konak Belediyesine bağlı MER-BEL işçileri düşük ücret...
- Dünyada ve Türkiye’de olup bitenler üzerine sohbet ederken genç bir işçi kardeşimiz, “valla artık haberlere bakmıyorum, zaten benim kendi derdim başımdan aşkın” dedi. Aslında hepimizin derdi başından aşkın. Ama belki de bu nedenle çevremizdeki...
- Sömürüye başkaldırının sembolü, tüm dünya işçilerinin ortak duygularla ve taleplerle alanlara çıktığı, evrensel bir mücadele günü olan 1 Mayıs yaklaşıyor. Yüreği 1 Mayıs coşkusuyla, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya özlemiyle çarpan tüm işçilere selam...
- 2 Nisan 2024’te İstanbul Beşiktaş’ta Masquerade isimli gece kulübünde çıkan yangında 29 işçi yaşamını yitirmişti. Aileler aradan geçen bir senede adaletin sağlanmamış olmasına, asli kusurluların tutuklanmamasına tepkili. Mahkemeye sunulan ikinci...