Buradasınız
Beton Ormanı Kentler İnsanın Gelişmesi midir?

Gündelik yaşamın hay huyu içinde pek azımız başımızı kaldırıp yaşadığımız kentlerin, toprakla bağımızı kesen beton ve asfaltın, sonu gelmeyen trafiğin tuhaflığını düşünürüz. Hatta pek çoğumuz bunları veya beton ormanı gibi yükselen apartmanları konfor, gelişmişlik olarak görürüz. Bunun aslında bir yanılsama olduğunu, yaşadığımız kentlerin başka türlü olabileceğini düşünmeyiz. Bugün Türkiye’de 84 milyonluk nüfusun yüzde 93’ü kentlerde yaşıyor. Bu insanların büyük çoğunluğu İstanbul ve Marmara bölgesinde yığılmış durumda. Neredeyse her beş kişiden biri İstanbul’da yaşıyor. Oysa toprak büyüklüğüne göre İstanbul 81 il arasında 64. sırada yer alıyor. Daracık alana 20 milyon insanın sıkışmasının kaos yaratmaması düşünülebilir mi?
Özellikle işçilerin yaşadığı semtlerde nefes alınabilecek yerler yok denecek kadar az. Bazı mahallelerde neredeyse hiç ağaç yok, iç içe geçen koca koca binalarda üst üste yığılmış halde yaşıyoruz. Altyapı çok kötü, kaldırımlar araçların park yeri olmuş durumda, engellilerin, yaşlıların, çocuklu kadınların bir yerden bir yere gitmesi tam bir eziyet. Özellikle son bir yılda kira fiyatları birkaç katına çıktı. Yani hem kent yaşanmaz halde hem de her şey çok pahalı. Emekçilerin en azından hafta sonları gidebileceği, nefes alabileceği yerlerse çok sınırlı. Bu nedenle yeşil alanlarda inanılmaz bir yığılma oluşuyor, bu sefer de kalabalık yüzünden nefes alınamıyor. Aslında sağlıklı bir kentte kişi başına düşen yeşil alanın ne kadar olması gerektiği biliniyor ve kanunlarda belirtiliyor. Ama rant ve yağma politikaları ne insan ihtiyaçlarını ne kanunları takıyor.
Çarpık kentleşme, sermayenin rant ve kâr hırsı, bir zamanlar dereleriyle, çeşmeleriyle bilinen İstanbul’u bir beton denizine çevirmiş durumda. Bir zamanlar irili ufaklı 400’den fazla dereye sahip olduğu söylenen mega kent İstanbul’da şimdi derelerin adı ya bir cadde ya da semt ismi olarak geçiyor yalnızca. Çünkü süreç içinde dereler dolduruldu, üzerleri betonla kapatılarak yol ve bina yapıldı. Islah adı altında beton kanallara hapsedilen dereler adeta kanalizasyon gibi kullanıldı. Bir zamanlar içinde yüzülen, balık tutulan, kenarında piknik yapılan, ağaçlarıyla, kuş sesleriyle ferahlık ve neşe kaynağı olan dereler, yıllar içinde ya kurudu gitti; ya da kötü kokular saçan, insan sağlığını tehdit eden, sağanak yağmurlarda taşkına yol açan birer “belaya” dönüştü.
Yeşil alanlar da özellikle son 20 yılda çok hızlı bir şekilde betona dönüştürüldü. Siyasi iktidarın gelişme ve yatırım olarak propaganda ettiği doğa tahribatı ve betonlaştırma yandaş sermayeye devasa kârlar sağlarken İstanbullu emekçileri daha da nefes alamaz hâle getirdi. Artık kent deyince aklımıza koca koca binalardan oluşan gri bir beton yığını, trafik ve keşmekeş geliyor. İnsanların yaşadıkları kentlerin geçmişiyle, bu kentlerin kirletilen dereleriyle, yok edilen yeşiliyle bir bağı yok. Çünkü uzun saatler çalışan, geçim derdiyle boğuşan, hayat gailesine kapılmış emekçiler, nasıl bir kent hapishanesine tıkıldıklarının farkında bile değiller.
O halde durup düşünmemiz, sorgulamamız gerekiyor. Hapishanede yaşamak insana mutluluk verir mi? Gerçek anlamda yaşamak bu mudur? Tüm zenginlikleri üreten, hayatı var eden emekçiler olarak nefes alabileceğimiz kentlerde yaşamak hakkımız değil midir? Kentler şu anda yaşadığımız gibi olmak zorunda mı? Kent doğaya düşman mıdır? Gelişim dediğimiz şey doğayı yok ederek her tarafı betona çevirmek midir? Toprağın, suyun, havanın kirlenmesi ve nüfusun bir yere yığılması sanayileşmenin kuralı mıdır? Bizi yönetenler böyle düşünmemizi, yaşadığımız cehennemî hayatı normal kabul etmemizi, çevre katliamına sessiz kalmamızı istiyorlar! Ama gerçek bu değil, kentler böyle olmak zorunda değil.
Kentin içinde zehir akan derelerle veya taşkınlarla yaşamak zorunda değiliz. Biraz yeşillik görmek için kentin bir ucundan öteki ucuna gitmek zorunda değiliz. İş bulmak için belli başlı birkaç kente milyonlar halinde yığılmak zorunda değiliz. Ne yaşadığımız kentler ve doğamız ne de biz kapitalist sömürü düzeninin yol açtığı bu çılgınlığın kurbanı olmak zorunda değiliz. Pekâlâ doğayla iç içe, içinden tertemiz derelerin geçtiği, nefes alınabilecek yeşillik alanların olduğu kentler kurulabilir. Ama öncelikle bilmeliyiz ki kalabalık ve kaotik kentleri dayatan kapitalist kâr düzenidir, bu temelde yapılan üretim ve ticarettir. Çünkü bir kentin nasıl olacağını belirleyen şey üretimin nasıl yapıldığı ve ona kimin karar verdiğidir. Kapitalizmin insanı köleleştiren üretim biçimini değiştirmek zorundayız! O zaman insan doğayla iç içe bir yaşam kurabilir. Ancak daha iyi bir kent için şimdiden mücadele etmek zorundayız!
“Yok mu Arttıran?”
Tarihten Bir Yaprak: 1974 Gıslaved Grevi
- Doğa, İnsan ve Kapitalizm
- İnsan, Kent, Kültür, Tarih: İnsanlık Betonla Kalkınamaz!
- Değişmeyen Kirli Oyun: Ezilenleri Birbirine Kırdırmak!
- Emekçi Dayanışmasını Güçlendirelim!
- Emekçilerin Kader Planı!
- Bir Fotoğraf Karesinin Düşündürdükleri
- “Asrın Felaketi” mi, Asrın Kötülüğü mü?
- Emekçi Kadınlar: Şimdi Dayanışma Zamanı!
- Silkinip Ayağa Kalkmak Zorundayız!
- İşçi Dayanışması 179. Sayı Çıktı!
- İşçi Sınıfının Zincirleri ve Potansiyeli
- Garp Cephesinde Değişen Ne?
- İnsan Ne, Bencil Olan Kim?
- Bugün Herkes Dünyanın Döndüğünde Hemfikir Ama…
- Ücretler Artarsa Enflasyon Artar!
- Değişimi Asıl Yaratacak Olan Biziz!
- İşçi Dayanışması 178. Sayı Çıktı!
- Sözcüklerin Anlamı: Kimin Düşüncesi, Kimin Penceresi?
- Sınıflar, Siyaset ve Genel Oy Hakkı
- İşçi Anne Babalar Çocuklarını Nasıl Yetiştirmeli?
- İnsan, Kent, Kültür, Tarih: İnsanlık Betonla Kalkınamaz!
- Değişmeyen Kirli Oyun: Ezilenleri Birbirine Kırdırmak!
- Emekçilerin Kader Planı!
- Silkinip Ayağa Kalkmak Zorundayız!
- Garp Cephesinde Değişen Ne?
- İnsan Ne, Bencil Olan Kim?
- Bugün Herkes Dünyanın Döndüğünde Hemfikir Ama…
- Değişimi Asıl Yaratacak Olan Biziz!
- Sözcüklerin Anlamı: Kimin Düşüncesi, Kimin Penceresi?
- Sınıflar, Siyaset ve Genel Oy Hakkı
- İşçi Anne Babalar Çocuklarını Nasıl Yetiştirmeli?
- Beklemek Fayda Etmez, Godot Gelmeyecek!
- Enflasyon, Asgari Ücret ve İktidarın “Baz Etkisi” Oyunu!
- Tek Tek İşçiler ve İşçi Sınıfı
- İşçi Sınıfı Kitlesel Grev ve İsyanlarla Kapitalizme Hayır Diyor!
- Karasabandan Cep Telefonuna!
- Başarının Sırrı ve Sömürüsüz Topluma Giden Yol!
- Esirler Dünyası Uyanmalı!
- Nasıl Bir Kutuplaşma?
- Sonunda Dedikleri Oldu: İşte “Büyük Türkiye”!
Son Eklenenler
- Birleşik Metal-İş Sendikası İstanbul 1 No’lu Şube, 19 Martta 8. Olağan Genel Kurulunu gerçekleştirdi. Classes Butik Otel’de yapılan kurulda söz alan Şube Başkanı Özcan Atmaca, Mata işçilerinin direnişini selamlayarak konuşmasına başladı. “Mata bizim...
- Her yıl 21 Martta Ortadoğu ve Kafkasya halklarının “yeni günün”, özgürlüğün, isyanın, direnişin simgesi olarak kutladıkları Newroz, 2023 yılında “Her yer Newroz her daim Özgürlük/Her der Newroz, Her dem Azadi” şiarıyla karşılandı. 19 Mart Pazar günü...
- Türk-İş’e bağlı Tüm Taşıma İşçileri Sendikası (TÜMTİS) 31. Olağan Genel Kurulunu gerçekleştirdi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Ali Emiri Kültür Merkezi konferans salonunda yapılan Genel Kurulun ilk gününde, 6 Şubat depremlerinin felakete...
- Deprem, tsunami, sel, kasırga… Bunlar dünya var olalı beri meydana gelen doğa olaylarından bazıları. Tarihte insanlar bu tür doğa olaylarıyla nasıl baş edeceklerini bilmedikleri için türlü felaketlerle karşılaştılar, nice acılar çektiler. Kimi...
- Yoksullaşma, artan hayat pahalılığı, düşük ücretler ve kötü çalışma koşulları nedeniyle pek çok sektörde sendikalaşan işçilerin sayısı artıyor. Siyasi iktidarın işçi düşmanı politikalarından güç alan patronlar sınıfı, işçilerin sendikalaşma hakkına...
- İstanbul Emek Barış ve Demokrasi Güçleri “Depremin 40. gününde kaybettiğimiz canları yaktığımız mumlarla anıyoruz” diyerek 16 Mart günü anma eylemleri gerçekleştirdi. İstanbul Bakırköy Özgürlük Meydanı ve Kadıköy İskele Meydanında bir araya gelen...
- Maraş merkezli depremlerde on binlerce insan yaşamdan kopartıldı, milyonlarcası perişan ve evsiz bırakıldı. Fakat sermaye sınıfının kâr hırsı sınır tanımıyor; yakınlarını kaybetmiş, acı ve kedere boğulmuş, evsiz kalmış işçileri işten atmakla tehdit...
- 6 Şubat depremleriyle büyük yıkım yaşayan Adıyaman, Malatya, Diyarbakır ve Urfa’da halk şimdi de sel ve su baskınlarıyla boğuşuyor. Yağmur Adıyaman, Malatya ve Urfa’da sele neden olurken Urfa ve Adıyaman’da 15 kişi hayatını kaybetti. 5 kişi de kayıp...
- AKP iktidarında can bulan dünya görüşü için gelişme ve kalkınma demek; büyük kâr getirisi olan yollar, köprüler, havaalanları, bin odalı saraylardır. İktidar ve zengin olma hırsından körleşmiş zihinsel ve düşünsel bir yapıdan söz ediyoruz. Bu...
- Merhaba arkadaşlar, benim adım Gizem. Ben 17 yaşındayım ve okuyorum. 11. sınıftayım ama okula gidemiyorum. Çünkü burada 6 Şubatta deprem oldu. Ben bu mektubu niye size yazıyorum biliyor musunuz? Ayakta dimdik durun ki çabuk iyileşelim. Deprem...
- İstanbul/Tuzla’da bulunan Mata Otomotiv’de çalışan 1000’den fazla işçi 27 Şubattan bu yana mücadele ediyor. İşçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınması, mobbing ve baskılara son verilmesi, ücretlerine yüzde 25 ek zam yapılması talebiyle başlayan...
- 6 Şubat sabahına korkunç bir haberle gözlerimizi açtık. Felaketin korkunç boyutları her geçen saat daha da açığa çıkıyordu. Saatler, günler geçerken insanların “devlet nerede?” feryatları göğe yükseliyordu. Televizyondan, sosyal medyadan çaresizce...
- Sömürücü egemenler, geçmişten bugüne hep aynı taktikleri izledikleri halde başarılı oluyorlar. Çünkü emekçiler, ezilen ve sömürülen kitleler örgütsüzler! Örgütsüz ve gideceği yolu bilmeyen insanlar kolayca yönlendirilirler. Böylece egemenler mağduru...