Buradasınız
Bhopal Faciası: Kapitalistlerin Kârı Uğruna Yitip Giden Hayatlar
Tuzla’dan bir kadın iş güvenliği uzmanı
Tarih 3 Aralık 1984. Yer Hindistan Madyha Pradesh eyaletinde Bhopal kenti. Böcek ilacı üreten Amerikan Union Carbide fabrikasındaki gaz sızıntısı, Bhopal’de binlerce insanın öldüğü bir faciaya dönüştü. Fabrikada böcek ilacı için kullanılan fosgen, karbon monoksit ve klor gazları üretiliyordu. Bu fabrika bir dizi tehlikeli kimyasal için tasarlanmış bir entegre tesisti anlayacağınız. Böylesi tehlikeli kimyasallar kullanılan bir üretim tesisi için Hindistan’ın seçilmesinin sebepleri vardı elbette. Union Carbide firmasının %49’u Hindistan hükümetine aitti. 1982 yılında fabrikanın kendi denetim ekibi, Bhopal fabrikasının güvenliğini denetlemiş ve 10 başlık altında önemli uyarılarda bulunmuştu. Bu uyarı ve önlemler fabrika yönetimi tarafından tam anlamıyla hayata geçirilmedi. 1984 yılına gelene kadar birçok önemli kaza atlatıldı ve yöneticiler tarafından bu kazalar önemsenmedi.
Önemsenmeyen bu kazalardan birkaçını sıralayalım: 1981 yılında 3 işçi fosgen gazı kaçağına yakalanmış ve ölmüştü. Peki, nedir bu fosgen gazı? Bu gazdan kısaca bahsedelim: Yeni kesilmiş ot kokusunu andıran bir kokuya sahip olan bu gaz çok zehirli bir gazdır. Bu özelliği sebebiyle 1. Dünya Savaşında kimyasal silah olarak kullanılmış ve 85 bin kadar kişinin ölümüne sebebiyet vermiştir. Fosgenin biraz solunması bile 36 saat içinde ölümle sonuçlanır. 1982 yılında 18 işçi MIC (metil izosiyanat) kaçağına maruz kalmıştı. Metil izosiyanat da insan sağlığı için oldukça zehirli, tahriş edici bir madde. Fosgen ile reaksiyona girdiğindeyse öldürücü etkiye sebep oluyor.
Hani derler ya “kaza geliyorum demez” diye, aksine bu üretim tesisi için kaza bağıra bağıra “geliyorum” demişti. 1984 yılına gelene kadar büyük faciaların sinyallerini veren pek çok kaza, arıza ve sızıntı yaşanmış ama hiçbir önlem alınmamıştı. 3 Aralık 1984’te, acısı Hindistan halkının hâlâ yüreklerinde olan o kara gecede, fabrika bacasından sızan 40 tonu bulan MIC ve diğer zehirli gazlar, 800 bin nüfuslu ve çoğunda kapı bile olmayan yoksul evlerin bulunduğu Bhopal kentine hızla yayıldı. Halkı önceden uyaracak otomatik bir alarm sistemi de yoktu. Bazı işçiler sirenleri devreye soktular ama artık çok geçti!
O gece hastaneye 20 bin kişi başvuru yaptı ama Bhopal’de 2 hastane vardı ve bu kadar insanı tedavi etmek imkânsızdı. Hükümet çevrede yaşayan 3787 kişinin anında öldüğünü bildirdi. Ölü sayısı giderek arttı ve resmi kaynaklara göre haftalar içinde 18 bine ulaştı. Ama yalnızca hastane kayıtları bile bu sayının aslında 25 bin civarında olduğunu gösteriyordu. Bhopal bölgesini saran gaz bulutu 500 binden fazla insanı etkiledi ve hayatta kalanların ömürlerini sakat ya da hasta olarak geçirmelerine neden oldu. Faciadan sonra sakat bebek doğumlarının sayısında artış yaşandı. Aradan yıllar geçmesine rağmen halen fiziksel ve zihinsel engelli bebeklerin dünyaya geldiği belirtiliyor.
Greenpeace’in bu faciadan 20 yıl sonra 2004’te bölgede yaptığı ölçümlerde toprakta normalin 6 milyon katı toksik madde bulundu. Union Carbide firması “ticari sır” olduğu gerekçesiyle bu maddenin adını bile açıklamadı. Bu durum zehirlenenlere bir tanı konulmasını imkânsız kılarken hastanelerde ölümlerin artmasına yol açtı. Bütün bunlar yaşandıktan sonra fabrikanın yöneticileri ABD’ye kaçtılar. Ölenlerin yakınları ve hayatta kalan mağdurların bir kısmı bu işin peşini bırakmadılar ve Union Carbide firmasına dava açtılar. Daha sonra bu fabrikayı satın alan Dow Chemical Şirketi bu olayla ilgili herhangi bir sorumluluk almayıp, mağdurlarla iletişimi reddetti. Açılan dava ancak 26 yıl sonra, Haziran 2010’da sonuçlandı. 3,3 milyar dolar talebiyle açılan davanın sonunda, yapılan çeşitli pazarlıklarla, şirketin mağdurlara ve yakınlarına 470 milyon dolar tazminat ödemesine karar verildi. Ancak tazminat Hindistan devletine ödenmişti ve hükümet tazminatın çok azını mağdurlara ödedi. Ödenen miktar hayatta kalanlar tarafından paylaşıldığında kişi başına 500 dolar bile düşmüyordu!
Peki, bütün bunlar Bhopal’de neden yaşanmıştı? Bir kere böylesi tehlikeli kimyasallar kullanan bir fabrikayı, ABD ya da başka gelişmiş bir ülkede kurmak maliyetliydi. Gelişmiş ülkelerde böyle bir fabrika kurmak ve işletmek için yasaların zorunlu kıldığı önlemleri almak şarttır. Fabrika daha çalışmaya başlamadan önce ulusal ve uluslararası denetimden geçerek onay almalıdır. Union Carbide şirketi (UCC) zorunlu iç denetimi Bhopal’de gerçekleştirmiş ama bunlar kâğıt üzerinde kalmıştı. Nitekim olayın ardından şirketin Amerika’daki fabrikasında aldığı önlemleri Hindistan’da almadığı ortaya çıkmıştı. Ayrıca Hindistan ucuz işçiliğin olduğu yoksul bir ülkeydi. Bu, karın tokluğuna çalışacak bilinçsiz ve örgütsüz milyonlar demekti. Bu durum kapitalistlerin ilgisini Hindistan’a yönlendirmesine sebep oluyor, iştahını kabartıyordu.
Bhopal’de yaşananlar unutulmadı. Her yıl 3 Aralıkta, benzeri bir facianın bir daha yaşanmaması, yaşananların unutulmaması için çeşitli eylem ve etkinlikler yapılıyor. Facianın 30. yıl dönümünde yönetmen Ravi Kumar yaşananları “A Prayer for Rain” ismiyle filme almış. Filmde faciayla ilgili tüm yaşananlar, bir çekçek işçisiyken fabrikada zar zor hamallık işi bulduktan sonra burada ne iş olsa yapmaya başlayan işçi Dilip’in gözünden anlatılıyor. Film, Dilip ve ailesinin yaşadıkları üzerinden Hindistan işçilerinin derin sefaletini, diğer yandan sermayenin yatırım yaparken neden Hindistan gibi ülkeleri tercih ettiğini çok çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Bir yanda hayatta kalmak için fabrikadan aldıkları çok düşük ücretlere şükreden işçiler, diğer yanda hiç vicdanı olmayan sermaye ve yöneticileri... Özetle Bhopal faciası, kapitalistlerin daha fazla kâr uğruna işçilerin yaşamlarını nasıl da hiçe saydıklarını gösteren çok acımasız bir tablodur.
- Gençlerimiz Ölmeye Devam Ediyor
- Kocaeli’de “MESEM’e ve Çocuk İşçiliğine Son”Eylemi
- Sağlıksız ve Kötü Çalışma Koşullarına Karşı Birleşelim
- Mesleki Eğitim mi Kâr Hırsı mı?
- Hayatımızı Değiştirecek Parolayı Unutmayalım!
- Gizli Açlık Tehlikesi Büyüyor
- Biz Mücadele Edersek Her Şey Düzelir!
- Hasköy Sanayi Sitesinden Sonra Şimdi Sıra Kimde?
- Ya Beni İşten Atarlarsa?
- İSG-SEN Ankara’da Siyah Baret Eylemi Yaptı
- Patronların Prestiji Yangın Riskinden Daha Önemli
- “El Cerrahisi 7/24 Yanınızda”
- Yangından Haberimiz Bile Olmadı!
- TMO Silosundan Fabrikalara Patlamalar ve Yangınlar Ne Anlatıyor?
- Aşırı Sıcaklar İşçi Sağlığı ve Güvenliğini Tehdit Ediyor
- Teknoloji Çağındayız Ama İşçiler Çalışırken Ölüyor!
- Örgütsüzlüğümüzün Bedeli: Artan İş Cinayetleri
- Baret Bile Olmadığı İçin!
- 28 Nisan Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Gününden 1 Mayıs’a
- Çıraklık Okulları ve Örgütlenme İhtiyacı
Son Eklenenler
- Türkiye’de seçimler öncesinde çok sayıda emekli eylemi gerçekleşti. Emeklilerin yaşadığı sorunların sandığa yansıyarak yerel seçimleri etkilediği herkesin malumu… Sorunlarımız bitmedi ve seçim sonrasında da emekliler olarak taleplerimizi haykırmaya...
- Merhaba dostlar; bizler İstanbul’dan bir grup öğretmeniz. 1 Mayıs’a yaklaşırken duygularımızı siz işçi kardeşlerimizle paylaşmak istedik. Öncelikle her sene olduğu gibi bu sene de 1 Mayıs coşkusunu haftalar, aylar öncesinden hissetmeye başladık. O...
- Öz Gıda-İş Sendikasında örgütlü işçilerin 7 Marttan beri grevde olduğu Abalıoğlu Lezita fabrikasında 16 Nisanda jandarma işçileri ve sendikacıları darp etti ve ters kelepçeyle gözaltına aldı. Yaralanan 8 işçi hastaneye kaldırıldı. İzmir Kemalpaşa’da...
- 17 Nisan Sağlıkta Şiddete Karşı Mücadele Günü kapsamında Türkiye’nin pek çok kentinde sağlık emekçileri basın açıklamaları gerçekleştirdi. 12 yıl önce Gaziantep’te görev sırasında katledilen Dr. Ersin Arslan ve sağlıkta şiddet sonucu yaşamını...
- Bursa’da faaliyet gösteren Durak Tekstil’de 6 işçi Öz İplik-İş Sendikasına üye oldukları için işten atılmış ve fabrika önünde direnişe geçmişlerdi. 6 Şubattan itibaren direnişlerine kararlı bir şekilde devam eden Durak Tekstil işçileriyle dayanışma...
- Sermaye sınıfı ve iktidar bizi bir birey, bir insan olarak değil sadece ucuz işgücü kaynağı olarak görüyor. Çok çocuk doğurmamızı, gelecek işçi kuşaklarını yetiştirmemizi beklerken, kadın istihdamını teşvik ettiklerini söylerken, doğum ve emzirme...
- Adıyaman’ın Besni ilçesinde bulunan Mega Polietilen fabrikasında 2 aylık ücretleri gasp edilen işçiler 8 Nisanda iş bırakarak direnişe başladı. 15 Nisanda BİRTEK-SEN’in çağrısıyla fabrika önünde bir dayanışma eylemi yapıldı. 5 Nisandan bu yana...
- İşçi sınıfının 8 saatlik işgünü için mücadelesinden doğan 1 Mayıs’ın 138 yıllık bir tarihi var. Kuşaklar boyunca kadın ve erkek işçiler işgününü 8 saate indirmek için mücadele ettiler ama bu mücadele işgününün kısaltılması talebiyle sınırlı kalmadı...
- Hepimiz artan hayat pahalılığından şikâyet ediyoruz. Geçimimizi sağlamakta, ay sonunu getirmekte zorlanıyoruz. Çarşı-pazarda, marketlerde hep aynı sohbeti yapıyor, aynı dertten yakınıyoruz: Hayat çok pahalı! Çoğumuz için tatil yapmak, hafta sonu...
- İsrail’in Gazze’ye saldırıları altıncı ayını geride bırakırken altı aydır meydanları dolduran İngiltereli işçi ve emekçiler “acil ve kalıcı ateşkes” ve “İsrail’e silah satışının sonlandırılması” talepleriyle bir kez daha meydanlara çıktı. 13 Nisanda...
- Otuz yıl boyunca kesintisiz çalışmış, ücreti daha cebine girmeden SGK primleri ve vergileri kesilmiş, EYT’li emekli bir işçiyim. 2024 yılı Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından emekliler yılı ilan edildi ama emekliler sefalet içinde yaşamaya mahkûm...
- Ezilenlerin safında mücadele eden, şiirlerini ve oyunlarını işçi sınıfına adayan Bertolt Brecht, “Yarının Büyüklerine Şiirler” kitabında, beşiğinin başucunda oğluna seslenen bir ananın ninnisine yer verir. Geçmişten bugüne ninniler, çocukların...
- Sevgili işçi kardeşlerim, hepinize merhaba. Bu mektubumda sizlerle sözü eğip bükmeden konuşmak ve gerçekler üzerine hasbihal etmek istiyorum. Yani gerçekleri olduğu gibi konuşalım. Biliyorum ki kursağınıza giren her lokmayı alın teriniz, elinizin...