Buradasınız
Birleşik Metal-İş Bursa Şube Başkanıyla Röportaj
Bursa, metal işçilerinin yoğun olduğu bir kent. Burada işçilerin örgütlülük durumları nedir?
Birleşik Metal-İş Bursa Şube Başkanı Ayhan Ekinci: Bursa, metal işçilerinin başkentidir. Fakat maalesef kayıt dışı ekonominin de başkentidir. Sendikalı Metal işçileri arasında BMİS’te örgütlülük düzeyi 4’te 1’e denk geliyor. Bu durum, işçilerin 4’te 3’ünün sarı sendikalarda örgütlü olduğunu gösterir. ‘80 darbesinden bu yana, Maden-İş’ten sonra, metal işçilerini Türk Metal’e örgütleyen bir yapı var. Yani işveren-sermaye ortaklığı var. Bizler bu yapıyı kırmaya, dağıtmaya çalışıyoruz. Bunun emareleri 90’lı yıllarda, 98 yılında ve 2012 yılında görünüyor. Bu yapıyı kırabileceğimize inanıyorum. Bu yapı artık süresini doldurmuştur. Bu süre içerisinde de hem o sendikal yapı yok olacak, hem de işçilerin örgütlülüğü çoğalacak. Metal işkolu, ciddi anlamda bir çalışanlar ordusuna sahip. 100 binin üzerinde metal işçisi var. Ama diyebiliriz ki hepsi sendikasız işyerleridir.
Sendikalı olanlar da maalesef sarı sendikaların elinde, işverenlerin kölesi durumunda. Bize gelen arkadaşlar arasında öyle sorunlara tanık oluyoruz ki… Meselâ 15 günlük çalışma temposu karşılığında performansa bakıp işe alınıyorlar. 15 günlük çalışma karşısında işçiler yevmiye dahi alamıyorlar. Sadece sabah ve akşam kullandıkları servisleri var. Öğlen, bir yemek veriyorlar. 15 gün sonra patron beğenip işe alırsa, işçiyi taşeron şirkete alıyor. İşte biz böyle bir yapıyı dağıtmaya çalışıyoruz. Tabii bunun etkisi metal sektöründen tekstile ve tüm işyerlerine kadar yayılıyor.
Metal işçileri başka ne tür sorunlar yaşıyorlar?
Metal işçilerinin yaşadığı sorunların başında iş sağlığı, sağlıksız ve güvencesiz bir ortamda yaşamaları geliyor. Sorunları çok büyük, sendikal bilinç çok düşük! İşçiler süreç içerisinde birlikteliği yaratmak için bile iki-üç işçi bir araya gelip konuşmaktan çekiniyorlar. Sarı sendikalarda örgütlü oldukları için sendikadan bahsetmeleri yasak. Sendikadan bahsettiklerinde, patronun kulağına gittiği andan itibaren bu durum işçinin iş akdinin feshine kadar gidiyor.
Bursa, aynı zamanda iş sağlığı önlemlerinin olmadığı, işçi ölümlerinin yaşandığı bir kenttir. Bu konunun üstü örtülüyor. Bu konuda, sarı sendikal anlayış gücü elinde tuttuğu için, işverenle birlikte bu tür iş kazalarını gündeme, medyaya taşımıyor. Daha çok hasıraltı etmeye çalışıyorlar. Tabii burada bakanlık yetkililerinin de, bölge çalışma müdürlüklerinin de çalışmaları çok az. Zannedersem Bursa’da 6-7 iş müfettişi var. Sanayi kenti olan bir bölge ama müfettiş açısından, denetleme açısından çok zayıf! Bizler örgütlenme çalışmalarıyla birlikte, Bursa’daki bu örgütsüz yapıyı hem bilinçlendirmenin hem de mücadeleci bir ruhu kazandırmanın yollarını arıyoruz.
Ne tür kazalar oluyor? İşçi ölümleri ne şekilde yaşanıyor?
Döküm fabrikaları ve metal imalatı içerisinde yapılan çalışmalarda taşeron çok yaygın. Birçok yerde olduğu gibi Bursa’da da bilinçsiz şekilde çalışma yürütülüyor. Sadece işçinin iş güvenliği konusunda bilinçsizliği değil, aynı zamanda işverenin arkadaşlarımızı 12-16 saatlik çalışmaya zorlaması iş kazalarına sebebiyet veriyor. İşçileri tek bilgilendirecek örgütlülük sendikalardır. Metal işçilerinin sendikalar konusunda, işverenlere hizmet edenle etmeyenleri ayırmaları lazım. Çalışmalarımız devam ediyor ama şu an bu bölgede yeterli konumda değiliz.
İşçiler bu tür kazalara karşı nasıl tepki gösteriyorlar? Bu kazalara kader mi diyorlar yoksa bu kazaları durdurmak için çabaları oluyor mu?
Kadercilik önde geliyor. İşçi, işten atılma tehdidiyle karşı karşıya olduğu için sesini çıkaramıyor. İş bulamama korkusu ve biraz da sendikaların özellikle de sarı sendikaların duyarsız olması, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini aldırmaması sıkıntı yaratıyor. Bu konuda çalışanlarda ciddi anlamda bir tedirginlik var. Artık işini kaybetme korkusu olsa dahi (sonuçta asgari ücretle çalıştıkları için bir başka yere de gitseler asgari ücret alacaklarını düşündüklerinden) bu tür iş kazalarına karşı, ölümcül iş kazalarına karşı bir tepki var. Ama bu yeterli mi? Tabii ki yeterli değil. Sendika olarak, konfederasyon olarak biz üzerimize düşeni yapıyoruz. Maalesef bizler bütün işçilere ulaşamıyoruz. Metal işçilerine ulaşma konusunda sıkıntılar yaşıyoruz.
Bursa’da Türk Metal Sendikası işçilere karşı nasıl bir rol oynuyor?
Ben bunlara “tekke” örgütlenmesi diyorum. Hem 1998 eylemliklerinde, hem de 2012’de metal işçilerinin gösterdiği tepkiler, sanki sendikalar arası bir rekabet varmış gibi basına yansıtıldı. Aslında sendikalar arası bir rekabet yok. Çünkü Türkiye’de iki tane işveren sendikası, bir tane de işçi sendikası var. İşveren sendikasının birisi MESS’tir diğeri de Türk Metal’dir. Bunu artık tüm metal işçileri biliyor. Tek işçi sendikası ise, DİSK Birleşik Metal İşçileri Sendikası’dır. İşçilerin hak ve çıkarlarını koruyacak ve onlarla birlikte mücadele edecek tek örgüt olduğumuzu iddialı bir şekilde söylemek istiyorum. Sonuçta geldiğimiz duruma baktığımızda 80’den sonra son 30-32 yıllık süreç içerisinde Türk Metal Sendikası, paşaların vermiş olduğu hakları bile daha da geriye götürdü. Oysa 12 Eylül yasalarına daha fazla müdahale ederek bu hakları ileriye götürmemiz gerekiyordu.
Türkiye’nin en büyük sendikası olduğunu iddia eden sendika, bu bölgede maalesef yolsuzluklarıyla, hırsızlıklarıyla ve işçi düşmanlığıyla anılmaktadır. Bunların elinde işçi kanı var. Bunlar artık sendika değil. Üyesi olduğu, aidatını aldığı işçiyi demir sopalarla döven sendikal bir yapı olduğu, bizim bölgemizde çok iyi biliniyor. Bu diğer bölgelerde de aynı. Ama bu yapı süresini doldurmuştur. Metal işçilerinin büyük çoğunluğu bu yapıya vermesi gereken cevabı verecektir. Tehditle, şantajla, işten atmakla artık bir yere varılamaz. Burada yapmış olduğumuz örgütlenme çalışmaları gösteriyor ki, artık metal işçileri bu çeteyi önüne katıp götürecektir. Ama sorun, aslında sadece Türk Metal sorunu değil. Onu yaşatmaya çalışan, onu baston değneği gibi kullanan sermayedarları da gündemimize almamız lâzım. Artık bu yapıdan işçiler bıkmıştır. Bu yapıyı kim korur kollarsa karşılarında Birleşik Metal’i göreceklerdir, işçileri göreceklerdir, metal işçilerini göreceklerdir. İşçilerin önüne geçen işverenlere karşı işçilerin de onları ezip geçeceği günler yaklaşmıştır.
Peki, metal işçilerinin talepleri nelerdir?
Aslında metal işçilerinin çok demokratik talepleri var. Birincisi, kendi temsilcilerini kendileri seçmek istiyorlar. Kendi şube yönetimini, kendi genel merkezini seçmek istiyorlar. Bunların demokratik yollarla olmasını istiyorlar. Temsilci, şube ve genel merkez seçimlerinin göstermelik seçimler olmasını istemiyorlar. Sandık, kurulduğu yerde açılsın istiyorlar. Metal işçisi delegesini de seçmek istiyor. Kendi seçtiği delegesinin kendisini temsil etmesini istiyor. Metal işçilerinin bu talepleri gayet demokratik ve normal.
İkincisi ise, metal işçileri kendileriyle ilgili verilecek kararlarda ve toplu sözleşmelerde söz sahibi olmak istiyorlar. Kendi toplu sözleşme komitelerini kurup, kendi taslaklarını hazırladığı bir süreci yaşamak istiyorlar. Bu demokratik taleplerine sendikalar ya da işveren karşı gelirse, uyarıyorlar. 98’de gördük. 2012 sürecinde de görüyoruz. Bunun önüne geçemeyecekler. Demokratik istemlerin karşısında kim durursa dursun, metal işçileri bunları çiğneyip geçeceğinin emarelerini gösteriyor. İşçiler, Renault’da, Arçelik’te, Bosch’da ve diğer fabrikalarda kendi taslaklarını kendileri hazırlayıp ya da en azından taslakla ilgili fikirleri, görüşleri alındıktan sonra bu taslağın oluşturulmasını ve işçilerle paylaşılması gerektiğini söylediler. 30 yıldan bu yana ilk defa metal işçileri bunu başardı. Ben buradan bütün metal işçilerine teşekkür etmek istiyorum. Metal işçileri ve Renault işçilerinin, Bursa bölgesinde aymaz sendikacılara sesimizi duyuracaklarına inanıyorum. Metal işçilerinin demokratik taleplerinin önünde durulamayacağını artık sendikalar ve sermaye gurupları da görmüş durumda diye düşünüyorum. Bunun daha ötesinde, eğer zorlarlarsa neler olacağını önümüzdeki günlerde birlikte yaşayarak göreceğiz.
Bu bölgede metal işçilerini toplu sözleşme konusunda büyük bir beklenti içine soktular. Aslında bizim açımızdan iyi oldu bu. Bizim bir kaygımız yok. O beklentileri nasıl karşılayacaklarını şu anda bilmediklerinden dolayı, hem bu bölgede hem diğer bölgelerde işçileri tehdit eder duruma geldiler. “Enflasyonun olduğu bir ülkede 2 rakamlı toplu sözleşme imzalanmayacağını herkes bilmeli” diyerek tek tek fabrikaları dolaşıyorlar, işçileri tehdit ediyorlar, baskı altına almaya çalışıyorlar. Ama işçilerin sözleşmeden beklentisi çok fazla. Bizim düzenlemiş olduğumuz taslakta, geçen dönem Türk Metal’in o kadar yalanlamasına rağmen 51 kuruşluk zamlarımızı, protokollerle birlikte uygulattık. Bunlarla ilgili işveren sendikası MESS, protokol uygulanan işyerlerini disipline sevk etti ve davalar açtı. O davalarda Türk Metal ise bunun yalan olduğunu söylemişti. Ama biz bu dönem çok iddialıyız. Bosch, işyerindeki örgütlenmemiz sayesinde geçen dönemden kaybolan 5,35’le birlikte 24 kuruş almıştı. Bu dönem 27 kuruşluk zammı da üstüne koyarak, geçtiğimiz dönemdeki kaybı bu dönemde telafi etmek amacımız, hedefimiz. Bunun mücadelesini bu bölgede veriyoruz. Bununla da birlikte ben inanıyorum; Türk Metal’e bağlı olan diğer metal işçileri de harekete geçecek ve bunları sırtlarından atacaklar.
12 Kasımda Renault fabrikasında yapılan iş durdurma eyleminden söz eder misiniz?
Türk Metal 30-32 yıldır taslaklarını açıklamadan, direkt götürüp MESS’e veriyordu. Daha sonra da “biz %10-12 istiyoruz” diyerek işçilerin karşısına çıkıyorlardı. Bu dönem ilk açıklamamızı Gebze’de, ikinci açıklamamızı da Bursa’da yaptık. Türk Metal ve yönetimi baskı altına girdi. Dolayısıyla da taslaklarını açıklamak zorunda kaldılar. Açıkladıktan sonra daha da büyük bir tepkiyle karşılaştılar. Renault’da, Arçelik’te ve Türk Metal’in diğer fabrikalarında işçiler şunu yaptılar: Bu örgütlü bir çalışma değil, sendikal rekabet de değil. Bizim Renault’da bir örgütlülüğümüz yok ama Bosch işyerlerinde var. Onların bizim işyerlerimizde ilişkisi olduğu gibi, bizim de Renault’da, Tofaş’da, Bosch’da, Coşkunöz’de ve diğer işyerlerinde ilişki kurduğumuz arkadaşlarımız var, ancak örgütlü bir çalışmamız yok. Renault’da Türk Metal, götürdüğü taslağı, fabrikanın belirli bir bölümünde anlatıyor. Kaporta bölümünde anlatırken işçiler onları kovalıyor. Daha sonra imalat bölümüne, bandın olduğu bölüme gidiyorlar; işçiler iş bırakıp bunları kovalıyorlar. Yani kapıdan kovuluyorlar, onlar bacadan giriyor. İşçiler de kendi aralarında konuşarak, “eğer bugün de gelirlerse kovalayacağız, hangi bölüme girerlerse herkes işini bırakacak ve kapıdan dışarıya çıkıncaya kadar kovalamaya devam edeceğiz” diyorlar. Gelişen hareket buydu.
Kaporta, boyama, imalat ve diğer bölümlere girdikleri zaman bütün işçiler temsilcileriyle birlikte, şube yöneticilerini önlerine katarak fabrika dışına atıyorlar. “Bizim işverenle sorunumuz yok, sendikayla sorunumuz var” denmesine rağmen, işveren o baskı değneğini gösteriyor. Sonuçta işveren bir sürü sorununu Türk Metal’le çözüyor. Mesela Bosch’a açılan davalarda, sendikayla yapılan anlaşmalar nedeniyle kazanılamamış işe iade davaları var. Ya da kazanmış, ama sendika ile işveren arasında yapılan protokol nedeniyle Yargıtay arkadaşımızın kararını onamadı. Renault’da da işveren bunu bildiğinden dolayı bu baskı değneğini kaybetmek istemiyor. Ertesi gün de sendikacılar gelince arkadaşlar kovalamaya başlıyor ve işçi kendi içinde dışarı çıkmama kararı alıyor; 24.00-08.00 vardiyasıyla birlikte işi durdurma kararı aldığını açıklıyor. Bunu duyan işveren de 24.00-08.00 vardiyasını iptal ediyor. 16.00-24.00 vardiyasında dışarı çıkılacağını söylüyor. İşçi de örgütlü bir yapıda olmadığı için dışarı çıkıyor. Bizim herhangi bir biçimde o ilişkilerimizin dışında örgütleme çalışmamız yok. Zaten örgütlü bir çalışmamız olsaydı bugün bunu yapamazlardı. Ertesi gün 08.00-16.00 vardiyası çalışıyor. 16.00-24.00 vardiyası yine buluşacak ama işveren çıkışları gündeme getirince işçi kalkışması kırılıyor. Bu hareketin sonucunda, genel başkanları işten atılmalardan iki saat sonra basın açıklaması yapıyor: “Bizim temsilcilerimiz ve şube yöneticilerimiz de taslağı iyi anlatamadılar. Biz iyi anlatınca işçiler eylemlerini kestiler.” Hâlbuki bunun anlamı şu: “Biz işverenle birlikte hareket ediyoruz. İşçileri işten attırıyoruz, baskı altına alıyoruz onun için herkes otursun yerine.” İşçilerin buna da gereken cevabı önümüzdeki günlerde vereceklerine inanıyorum. Renault’daki olay aslında budur.
Bu tepkiden, bu eylemden sonra Türk-Metal’in işçilere tepkisi ne oldu?
Türk Metal’in hiçbir tepkisi yok. İşçiler işten atıldıktan sonra Türk Metal’in temsilcileri yeniden fabrika içine girme cesareti gösterdiler. Ama işçilerin şöyle bir kararlılıkları vardı: “Bizim sizinle ilgili sendikal, yasal bir bağımız var. Onun dışında hiçbir nedenle bizim yanımıza gelmeyeceksiniz.” Bütün fabrikada her bölümde bunu işlediler. Sendikacılar içeri girdiler ama işçilere ulaşamıyorlar. İşçiyle herhangi bir diyalogları yok. Sadece resmi olarak noter huzurunda yasal bir bağları var. Renault işçileri şunu gösteriyor: Toplu İş İlişkileri Yasası görüşülürken noter şartının bir yıl sonraya atılması bizim için aslında büyük bir kayıp. Bugün itibariyle yasal düzenlemeler yapılırken noter şartı getirilmeseydi, ben inanıyorum ki Türk Metal sendikasının hiçbir üyesi bugün orada kalmayacaktı.
Renault işçilerinin bu büyük tepkisi, öfkesi nasıl birikti? Yaşadıkları koşullardan söz eder misiniz?
Renault işçisi dakikada bir araba üretiyor. İş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin olmaması nedeniyle herkesin bel fıtığı, boyun fıtığı gibi hastalıkları var. Ayakta durmaktan, bandın başında durmaktan, ağır çalışmalarından kaynaklanıyor. Son dönemde 500 işçiyi işe aldılar, bunların 300’ü kendi isteğiyle çalıştığı günlerin dahi parasını almadan, yönetime dahi bilgi vermeden işten çıktı. Biz takip ediyoruz. İçeride çok yoğun bir baskı var. Gerek işveren tarafından, gerek sendika tarafından, gerekse de çalışma koşulları açısından… Ama artık o şartları bir daha gözden geçirme konusunda, Renault yönetiminin ciddi anlamda tekrar bir uyarıya ihtiyacı var.
Bizim, uluslararası ilişkiler konusunda da girişimlerimiz oldu. Hem Fransa’daki sendikayla hem Kore’deki sendikayla iletişim kurduk. Kore’de sendikadaki arkadaşlarımız bir basın açıklaması yaptılar. Ondan önce, Renault yönetimine Metal İşçileri Konfederasyonu bir yazı gönderdi, atılan işçilerin işe alınması, çalışma şartlarının iyileştirilmesi ve sendika seçme özgürlüğünün tanınması konusunda. Burada bu haberleri işçiye biz ulaştırıyoruz. Kesinlikle Renault yönetimi işçilere “bize böyle bir uyarı yazısı gelmiştir” diye bildirmemiştir. Ama bizler ulaştırabildiğimiz kadarıyla arkadaşlarımıza ulaştırdık. Fransa’daki Renault temsilcisi de bir basın açıklaması yaptı, Metal İşçileri Federasyonu’nda. Bunun buraya yankısı tabii çok az oldu. Ama sarı sendika anlayışı da boş durmuyor. Tüm Avrupa’da sendikalar birleşti ve Uluslararası Sendikalar Federasyonu’nun adı değişti. Türk Metal de kendine bir açık kapı buldu ve oraya müracaatta bulundu. “Biz de Türkiye’de sendikacıyız, konfederasyonumuz var, bizi de aranıza davet edin, biz de orada olmak istiyoruz” dediler, ama oradan çok sert bir tepki aldılar. “Elinde işçi kanı bulunan sendikacılarla, demir çubuklarla, sopalarla işçisine saldıran sendikacılarla biz bir arada olamayız” dedi Avrupa’daki sendikacı kardeşlerimiz. Bu yanıtın Türkiye’ye de yansımasını bekliyoruz ama bu tür yansımaların olması çok kolay olmuyor. DİSK Birleşik Metal İşçileri Sendikası olarak metal işçilerine duyurma görevi bizdedir. Bu çalışmalarımıza devam ediyoruz.
Uluslararası dayanışma anlamında hedefleriniz var mı? Eylemler, planlar var mı?
Uluslararası anlamda da girişimlerimiz var ama eylemlilik düzeyine maalesef taşıyamadık. Bu uzun süredir bizim canı gönülden istediğimiz bir birlikteliktir. Fakat Avrupa’daki sendikaların da, işyerlerinin de durumu ortada. Krizin olduğu, işsizliğin Avrupa’da konuşulduğu bir dönemde, sosyal hakların geriye gittiği bir dönemde Avrupa’da da maalesef biz bunu gerçekleştiremedik. Eksikliğimiz orada. Ama bununla ilgili gerek şubemiz, gerek genel merkezimiz, gerek konfederasyonumuzun çalışmaları devam ediyor. Tabii kolay bir süreç değil, Avrupa’daki gibi bir yasal düzenlememiz yok. Bize 12 Eylül referandumunda, “istediğiniz sendikaya gidip üye olabilirsiniz” dediler. “Bir sendika yetmedi, gidin başka bir sendikaya da üye olun” dediler ama kolaysa olun bakalım! “Ben bir sendikayı istemiyorum, anayasal hakkımı kullanıyorum, başka sendikaya üye olmak istiyorum” dediğin zaman, Türkiye gibi üçüncü dünya ülkesinde bunun sonu iş akdinizin feshedilmesidir. İşinizi kaybetmenizdir. Bizim daha çok yol kat etmemiz lâzım uluslararası sendikalarla birlikte. Tabii ki onların da sorunlarını birleştirip dünya genelinde, Avrupa genelinde daha etkin bir harekete ihtiyacımız var.
Peki, metal işçilerinin taleplerini hayata geçirmek için nasıl bir mücadele verilmesi gerektiğini düşünüyorsunuz?
Bosch fabrikasında örgütlenme çalışmasına başladığımız zaman, kendi yakın arkadaşlarımız bile bunun hayal olduğunu söylediler. Biz aslında bu hayali gerçekleştirdik. Biz yol kat ettik. İnsanların ufkunu açtık. Zor olan şeyleri de başarabileceğimizi gösterdik. Yeterli midir? Yeterli değil, bizim daha fazlasına ihtiyacımız var. Çoğunluklu bir şekilde, sesimizi gür bir biçimde çıkarmaya ihtiyacımız var. Bosch işçisi bir meşale yakmıştır. DİSK Birleşik Metal İş Sendikası olarak bu meşalenin bir parçası olmaktan tabii ki gurur duyuyoruz. Tünelin sonundaki o ışığı gören ve hiç kimsenin de görmediği ve herkesin de “buna ulaşmak çok zor” dediği bir zamanda, bu ışığı gördük ve meşalenin ucu bizim elimizde. Bu meşaleyi büyütmemiz lazım. Sadece Birleşik Metal İş’in örgütlü olduğu işyerlerindeki üyelerin temsilcileri değiliz, biz bütün metal işçilerinin temsilcisiyiz. Buna da inanıyoruz. Çünkü metal işçileri dün olduğu gibi bugün de bir arayış içerisinde. Biz onlarla birlikte yol kat edeceğimize inanıyoruz. Aslında bütün metal işçileriyle kucaklaştığımız zaman bu işin ne kadar kolay olduğunu, ne kadar yol kat edebileceğimizi, neler olabileceğini esas o zaman göreceğiz. Buraya gelen arkadaşlarımızdan biz o mesajı alıyoruz. Bosch örgütlenmesi bunun için ilk adımdır. Bunun önüne geçmek için Renault işçisini, Arçelik işçisini durdurmak zorundalar. Ama bunu durduramayacaklar, bunu başaramayacaklar. Bu inanç bizde olduğu sürece biz hedefimize daha çabuk ulaşacağımıza inanıyoruz.
Biz de mücadelenizde başarılar diliyoruz.
Teşekkür ediyorum. Böyle bir olanağı bize tanıdığınız için.
- DİSK Ankara’da İşçi Buluşması Gerçekleştirdi
- Madencilerin Ankara Yürüyüşü, Öğretmenlerin Hak Gasplarına Karşı Mücadelesi Sürüyor
- DİSK’li İşçiler İstanbul’dan Seslendi: “Gelirde, Vergide, Ülkede Adalet İstiyoruz!”
- Türk-İş’ten Eş Zamanlı Eylemler
- DİSK’li İşçiler Mersin’de “Gelirde Adalet, Vergide Adalet” Dedi
- Polonez İşçileri Saldırılara Rağmen Mücadeleye Devam Ediyor
- Sendikaların Eylemleri Devam Ediyor
- Türk-İş’ten Türkiye Genelinde Eylemler
- İstanbul’dan Antep’e İşçiler Hakları İçin Mücadeleye Devam Ediyor
- Belediye İşçileri Saldırılara Karşı Mücadele Ediyor
- Sendika Düşmanlığına, Ücret Gaspına Karşı İşçi Mücadeleleri
- İşçi Sınıfının Unutulmaz Önderi Kemal Türkler Mezarı Başında Anıldı
- Belediyelerde İşten Atma Saldırısına Karşı İşçilerin Mücadeleleri Devam Ediyor
- KESK ve Emekli Örgütlerinden Türkiye Genelinde “Sefalete Teslim Olmayacağız” Eylemleri
- İşçiler Hakları İçin Mücadele Ediyor, Kazanıyor
- Sendikal Baskılar Sürerken Mücadele Eden İşçiler Kazanıyor
- İzmir’den Elazığ’a Belediyelerden, Madenlere İşçiler Hak Gasplarına Karşı Mücadele Ediyor
- DİSK ve KESK’ten TÜİK Protestosu
- Şehir Hastanelerinde Hak Gasplarına Karşı Eylemler
- Sağlık, Belediye, Liman işçileri Hak Gasplarına Karşı Mücadele Ediyor
- Durak Tekstil İşçileriyle Söyleşi
- Bursa’dan Bir Özel Okul Öğretmeniyle Söyleşi
- Malatyalı Kadın Tekstil İşçisi İle Deprem ve Kadın İşçiler Üzerine Söyleşi
- Nilgün Soydan ile Kemal Türkler Söyleşisi
- Genel-İş İzmir 8 No’lu Şube Başkanı Gümüştekin ile Söyleşi
- İş Güvenliğimiz İçin 1 Mayıs’ta Sınıfımızın Saflarındayız
- Avukatlar Anlatıyor: Yasalar Yetmez, İşçi Sınıfını Örgütlülük Kurtarır
- Bir Afgan Göçmen İşçiyle Söyleşi: “Ölmek ya da Özgürce Yaşamak”
- Ekmekçioğulları İşçileri ve Anadolu Şube Başkanı Deniz Ilgan’la Direniş Üzerine
- Söz Hakları İçin Direnen Ekmekçioğulları İşçilerinde
- Trelleborg İşçileriyle Grev Üzerine Söyleşi
- Cargill İşçileriyle Sohbet
Son Eklenenler
- Uluslararası İşçi Dayanışması Derneği (UİD-DER) üyesi işçiler, grevlerinin 39. gününde olan MKB Rondo işçileri ve aileleri grevlerinin 18. gününde Tarkett grevcilerini ziyaret etti. Dayanışma ziyaretinde “İşçiler Boyun Eğmiyor Mücadele Ediyor”...
- ABD’nin New York’tan Miami ve Houston’a kadar tüm Doğu ve Körfez kıyısı limanlarında 45 bini aşkın liman işçisi toplu sözleşme görüşmelerindeki ücret ve çalışma koşullarındaki anlaşmazlık nedeniyle 1 Ekimde greve gitti. Uluslararası Liman İşçileri...
- Türkiye’de iktidar sözcüleri sık sık “Avrupa bizi kıskanıyor”, “dünya bizi kıskanıyor” diyerek böbürleniyorlardı. Türkiye’nin her tarafında doğalgaz, petrol gibi değerli madenler olduğunu, bu madenleri çıkartarak ekonomide çağ atlayacaklarını iddia...
- Birkaç hafta önce bir ablam ile ettiğim sohbet sonrası kelebeklerin benim için farklı bir anlam kazandığından bahsetmek istiyorum. Sohbet sırasında kelebekleri çok sevdiğimi özellikle de mavi kelebeklerin çok hoşuma gittiğini anlatmıştım. O da mavi...
- Fernas Madencilik işçileri işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınması, ücretlerin arttırılması ve sendikalaştıkları için işten atılan işçilerin geri alınması talebiyle haftalardır mücadele ediyorlar. İşçiler, Soma’dan Ankara’ya yaptıkları 8...
- Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) “Artık Yeter! Geçinemiyoruz! Gelirde, Vergide, Ülkede Adalet İstiyoruz” şiarıyla düzenlediği işçi buluşmalarının sonuncusunu 3 Ekimde Ankara’da Anıt Park’ta düzenlediği mitingle gerçekleştirdi....
- Türkiye’nin çeşitli illerinde grev ve direnişlerden işçiler Emek Partisi milletvekilleriyle birlikte 3 Ekimde Mecliste basın açıklaması gerçekleştirdiler. Sabah saatlerinde Meclis’e gelen işçiler “ziyaretçi yasağı” gerekçe gösterilerek içeri...
- Manisa’nın Soma ilçesinde AKP Batman Milletvekili Ferhat Nasıroğlu’na ait olan Fernas Madencilik’te Bağımsız Maden-İş Sendikasında örgütlendikleri için işten atılan madencilerin direnişi sürüyor. 25 Eylülde Ankara’ya yürüyüş başlatan Fernas...
- Fransa’nın en büyük sendika konfederasyonu Genel İşçi Konfederasyonu CGT’nin çağrısıyla 1 Ekimde Fransa genelinde işçi ve emekçiler greve gitti. İşçiler ücretlerin yükseltilmesini, kamu hizmetlerine ayrılan fonların arttırılmasını, işsizlik...
- Katil İsrail devleti, Gazze’deki saldırılarını bir yıldır sürdürürken Lübnan’a yönelik son saldırılarıyla bölgeyi daha da büyük bir yıkıma sürüklüyor. Gazze’de 42 bine yakın insanı öldüren, Lübnan’ı bombalayarak birkaç günde bine yakın insanı...
- 24 Eylülde Avustralya’nın en büyük sağlık sistemi NSW’ye bağlı çalışan binlerce sağlık işçisi iş bıraktı. Eylül ayı içerisinde 2 kez iş bırakan işçiler, Sidney’deki Hyde Park’tan Parlamento Binasına yürüyerek “yüzde 15 zam istiyoruz” sloganlarını...
- Belediye otobüslerinde boşsa karşılıklı dörtlü koltuklardan şoför tarafında cam kenarına otururum. Oturduğum yerde sola yaslandığımda rahat ederim. Sebebi omurgamdaki eğikliktir. Bedenimdeki daha doğrusu omurgalarımdaki eğikliğin nedeni, 1989 Bahar...
- Siyasi iktidar sürekli ekonominin iyiye gittiğini propaganda ediyor. Muhalifinden yandaşına tüm ekonomistler de ekonominin düze çıkması için hep birlikte fedakârlık yapmamız gerektiğini söylüyorlar. Ekonomi büyüdüğünde patronundan işçisine hepimiz...