Buradasınız
Çocuk ve İşçi Ali
Gebze’den bir petrokimya işçisi

Ali, beş yıldır çalışmakta olduğu fabrikadan bir önceki işyerinde en gözde elemandı. Her verilen işi çarçabuk halleder, arkadaşlarının çıkardığı adetler onunkinin yanında önemsiz kalırdı. Ali dendi mi amirler, patron onu parmakla gösterir, onunla iftihar ederlerdi. Fakat kriz gelince kapı önüne kondu, tüm arkadaşları gibi o da işsiz kalmıştı. Yirmili yaşlardaydı o zaman. Beş kardeşin en büyüğüydü. Derme çatma evlerinde annesi ve kardeşleriyle yaşarlardı. Babası maden işçisiydi. Babaları grizu faciasında hayatını kaybedince Zonguldak’tan Gebze’ye göçmüşler. Ailenin yüreğine bir kor daha düşmesindense madeni bırakıp, fabrikaya girip çalışmak daha güvenli görünmüştü ona. İlk çalıştığı fabrika arabaların metal parçalarını yapıyordu. O da becerikliydi el işçiliğinde. Bu yüzden çok severdi amirleri, sevilmesi onun için iyi bir şeydi. Böyle giderse tez zamanda şef olurdu. Ama kapitalizmin doğası eninde sonunda krize çıkıyor. Fabrika kapanınca ne yapsın, sil baştan. Yeni girdiği fabrika ise beyaz eşya yapıyor. Dünyaca ünlü bir markaymış. Binlerce işçisi var. Çamaşır makinesi bölümünde çalışıyor Ali. Beş yıl oldu bu fabrikada çalışalı.
Gece vardiyasına gitmek için servise bindi, düşünmeye başladı. “Ulan bu saatte işe mi gidilir? Millet sıcak yatağında uyurken biz ter dökeceğiz. Neyse bugün yarın usta yardımcısı olurum, birkaç yıla da şef oldum mu artık tek vardiya, ondan sonra hayat bana güzel.” Servis eski bir minibüs, çukur yollarda işe varıncaya kadar işçilerin içi dışlarına çıkar. En öne oturabilirsen ne ala, biraz olsun rahatsın. Herkes oturamaz ama öne, ya ustalar oturur ya da en gözde elemanlar. Bizim Ali burada da göze girmeyi başarmış anlaşılan. Yerleşiverdi hemen ön koltuğa. Servis şoförü ile sohbete başladı:
—Vay Kamil Abi nasılsın bu gece ya? İzledin mi maçı? Nasıl yendik ama!
—Bizim iki adam kırmızı kart görmeseydi o zaman görürdük sizinkileri. Hakem resmen maçı sattı.
—Ne zaman yenilseniz, yok hakem sattı, yan yattı çamura battı…
Servis aracı fabrikaya vardı. Her zamanki gibi kartlar basılır, gözlerindeki kanlanma uykusuzluklarının resmini çizerken iş elbiseleri giyilir ve tezgâhlar önceki vardiyadan devralınır. İşte o zaman başlar bir koşuşturmaca. Her gün aynı işler. Çıkarılması gereken bir sayı vardır. Hâlbuki dışarıda da yaşanılması gereken bir hayat. Çoğu işçi biraz olsun ihtiyaçlarını karşılamak için sessiz sedasız çalışır. Makinelere yetişeyim derken insanlığını kaybedip sadece makinenin bir parçası haline geldiğini görmez bile. Fark ettiği tek şey aşırı yorgunluk ve strestir. Ali de bu koşuşturmada var gücüyle göze girme telaşındadır. Fakat ulaşmaya çalıştığı şeyin sopanın ucundaki havuç olduğunun farkında değildir.
Sabah saat 04.00, kahvaltı molasının zili çaldı. Sıraya geçildi kahvaltı için ve homurdanmalar başladı hemen:
—Yahu zaten mola yarım saat bir de şu kuyrukta beklenir mi?
—Ooo, sigaraydı, tuvaletti derken zaten mola bitiyor!
—Kıçımızı yere koyamadan mola bitiyor arkadaş!
(gülüşmeler)
Sevgi: Arkadaşlar burada kadın arkadaşlarınız olduğunu unutmayın. Lütfen kelimelerimize biraz daha dikkat edelim!
Davut: Kusura bakma Sevgi abla ağzımdan kaçtı. Ne yapalım arada bir lafı geliyor.
Son günlerde işçilerin ağzından küfür ve argo kelimeler çok daha sık duyulur oldu. Erkekler sinirlenince küfretmeye alışmışlar. Fabrikada işler gittikçe yoğunlaşıyor. Fazla mesailerden millet evinin yolunu unuttu. Üstüne bir de maaşlar gecikince artık içinden çıkılmaz bir hal aldı son durum. Her molada fısır fısır yakınmalar arttı. Bir yandan rahatsızlık dile getirilirken, bir yandan da amirlerin gözüne batma endişesi var. Ne de olsa ekmek parası...
Altı ay geçmesine rağmen ne çalışma saatleri kısalmış ne de maaşlar düzenli yatmaktaydı. Her toplantıda müdürler “biraz daha dişinizi sıkın” diyorlar. Fakat işçiler durumdan rahatsız. Ali de içten içe sinirleniyor. Sonuçta onun da bakmakla yükümlü olduğu bir ailesi var. Üstelik eşi altı aylık hamile. Ayrı eve çıkacak durumda olmadığından mecburen annesi ve kardeşleriyle aynı evde yaşamak zorundalar. Şimdi iki kardeşi de çalışıyor, ancak geçiniyorlar. Nasipse bir kız çocukları olacakmış.
Davut: Bu ay da paralar tam yatmayacakmış. Ulan bunların yapacağı işin taa… Bak sonra küfür ediyor, diyorlar. Gel de etme!
Ali: Sinirlenme Davut, bu da geçer elbet. Bak, müdürlerimiz ne dedi? Az daha sabredin her şey yoluna girecek. Fabrikanın borçları varmış. Onlar bitince rahatlayacakmışız.
Davut: On yıldır burada çalışıyorum fabrikanın borcu hiç bitmedi. Ama ne hikmetse patron dallaması lüks yaşamından ödün vermiyor. Geçen yurt dışına tatile gitmiş. Bizse burada evin yüzünü göremiyoruz.
Sevgi: Haklısın valla. Geçenlerde ustalar konuşurken duydum. Yeni bir fabrika kuruyorlarmış.
Ali: Nereye?
Sevgi: Eskişehir’e kurulacakmış. Hükümet teşviklerinden de yararlanılacak herhalde. Zaten hükümet anca patronlara teşvik versin. İşçiye gelince kuruş yok. Yasaları işçiler belirlese böyle mi olurdu?
Ali: Öyle deme. Fabrikamız büyürse bizim için de iyi olur. Bir bakarsın bizler de daha iyi yerlere gelmişiz. Hem ne yasası canım biz ne anlarız siyasetten.
Sevgi: Usta olunca dertlerin bitecek mi? Daha maaşlarımızı bile zamanında alamıyoruz. Biraz gözlerine batsak kapının önüne koyuyorlar. Yemek, servis, havalandırma gibi sorunlardan bahsetmiyorum bile. Bize sormadan hayatımız hakkında karar veriyorlar.
Ali: Paran varsa her şeyin vardır. Para olmadan bir şey yapamazsın.
Sevgi: Her şey para gibi görünüyor, ilk bakışta haklısın ama parayı kim yönetiyor? Senin ne zaman maaşını alacağını ya da ne kadar alacağını, kiranı kim belirliyor? Faturalarını ve diğer masraflarını düşün. Sen istediğin kadar para kazan eğer enflasyonu kontrol edemiyorsan sürekli yetmeyecek.
Ali: Ben patrona güveniyorum. İyi çalışırsan hakkını verir. Bizim patron iyi adamdır.
Sevgi: Patronlar hak vermezler. Onlar sadece kârlarını düşünürler. Bilinçsiz işçiler de ya yükselme hayaliyle ya da böyle gelmiş böyle gider umutsuzluğuyla patronların sömürüsüne boyun eğerler. Yasalar bile patronlar için çıkıyor. Hepsi kâr etme derdinde.
Ali: Ne yapalım? Baş mı kaldıralım?
Sevgi: Evet, hem baş kaldıralım hem siyaset yapalım. Yani işçilerin de söz hakkı olsun. Kendi ihtiyaçlarımızı nasıl karşılayacağımıza biz karar verebiliriz. Sadece üretmek değil yönetmek için de örgütlenmeliyiz. Aksi takdirde zamanı geldiğinde kolayca vazgeçilecek makine parçalarından farkımız kalmaz. Hem sadece biz değil bizim yüzümüzden ailemiz, çocuklarımız da perişan oluyor.
Ali: Yine başladın bilmiş bilmiş konuşmaya. Hiç gerek yok böyle şeylere, siyaseti siyasetçiler yapar! Biz işçiyiz, maaşımı versinler gerisi beni ilgilendirmez!
Ali ne desen anlamıyor! Kendine o kadar güveniyor ki kendisi gibi çalışkan işçinin sırtı yere gelmez diye düşünüyor. Bu tarz tartışmalar devam ediyordu. Ali ise hiçbir eleştiriyi kabul etmiyordu. Hem ona göre diğer işçilere de güven olmazdı. İşçi işçiyi satar diye düşünürdü hep. Her gittiği fabrikada illa ispiyoncu birkaç kişi olurdu. Bunlar varken işçiler nasıl örgütlenebilirler ki diye düşünürdü.
Aylar geçti. Ali’nin eşinin doğum sancıları tuttu. O gece Ali gece vardiyasındaydı. Hastaneye zor yetişti. Doğumhane kapısında dakikalar geçmek bilmiyordu. Fakat bir sıkıntı çıktı. Çocuk ters duruyordu. Üstelik de uzman doktor yoktu. Doğum saatler sürdü. Bebeğin ters geldiğini doğum esnasında anlamışlar. Bu da doğumu zorlaştırmış. Bebek doğdu.
Aradan iki yıl geçti. Kızları çok güzel karakaşlı, esmer güzeli olacak, şimdiden belliydi. Neşe dolu, güldü mü gözleri parlayan, dünya tatlısı bir kızdı. İlk kelimelerini heyecanla bekliyorlardı. Anne mi diyecek yoksa baba mı? Aylar geçiyor kızın ağzından tek kelime çıkmıyor. Kızları üç yaşını geçmişti ama tek kelime etmedi. Sonunda bir doktora götürdüler. Doktor sorunu anlayamadı ilk başta. Çocuğu heyete yönlendirdi. Aylar süren incelemelerin ardından anlaşıldı ki doğum esnasında ters gelen bebek sıkışmadan dolayı bir süre oksijensiz kalmış ve beynin konuşmayı sağlayan bölgesinde hasar oluşmuş.
Ali şoktaydı. İlk çocukları. Ne hayalleri vardı oysaki. Şimdi biricik sevgili kızının özürlü olduğu anlaşılmıştı. Geleceği nasıl olacak, istediği adamla evlenemeyecek, istediği mesleği yapamayacak. Belki istediği okula bile gidemeyecekti. Sonra hastanede yeterli uzman doktorun olmamasını, bunun da hükümetin politikalarıyla bağlantılı olduğu geldi aklına. Sonra da yıllar önce arkadaşının söylediği “işçiler de siyaset yapmalı” sözünü acıyla hatırladı.
Sendikasız ILO Toplantısı
Ah Şu Gebze-Haremler!
- Adres Doğru mu?
- Emekliler “AÇIZ” Diyor, Onları Kim Duyuyor?
- Geleceğimizi Kurmak İçin Birliğimizi Büyütelim
- “Asıl Haber Biziz Be Abla”
- Sağlık Çalışanlarına Sağlıksız Yemekler
- Sorunlar Mücadeleyle Çözülür
- İşyerinde “Paralı Eğitim!”
- Onların İnsafına Bırakmayalım!
- “Sana Ceza Veriyorum Tayfun!”
- Emekli Maaşı Ne Zaman Ödenecek?
- “Çalışanlarımıza Rapor Vermeyin!”
- “Kırtasiye Ürünleri İkinci Ele Düştü”
- Örgütlü Olmak ve Toplu İş Sözleşmeleri
- Alo 170: Yanlış Numara Çevirdiniz!
- Turgut Özal, Gökova Santrali ve Sonrası
- TÜİK Kimin Hizmetinde?
- Emekliler Sendika Kuramazmış!
- Sorumluluk Almadan Kazanım Elde Edemeyiz
- Topluma Fildişi Kulelerden Bakmak
- Mücadele Edenler Mutlaka Kazanır!
Son Eklenenler
- Sevgili işçi kardeşlerim, Tavşan korktuğu için kaçmaz, kaçtığı için korkar. Patronlar ve onların devleti de işçi sınıfının örgütlü gücünden ölümüne korktukları için saldırıyorlar. Örgütlü değilken bile bu kadar korkuyorlarsa, bir de işçi sınıfı...
- İngiltere’de işçi ve emekçiler, İsrail’in Gazze’de yürüttüğü soykırıma karşı her Cumartesi günü yüz binler olup meydanlara çıkıyorlar. Ulusal Demiryolu, Denizcilik ve Ulaştırma İşçileri Sendikası (RMT), bu eylemlere geniş katılım sağlıyor. UİD-DER,...
- Otobüs yolculuğunda 81 yaşında Menemenli bir Yörük amca ile tanıştım. O yaşında hâlâ kâğıt toplayarak geçimini sağlamaya çalıştığını anlattı. Çocukları olmamış. Eşinin küçük tarlalarının işlerinin dışında çalışmasına karşı çıkmış. “Benim kazandığım...
- 31 Mart 2024’te yapılan yerel seçimler sonrası CHP yönetimindeki İzmir Çiğli Belediyesi, bütçe yok diyerek 146 işçiyi işten attı. Verilen kararlı mücadelenin sonucunda 50 işçinin işe iadesi yapıldı. Yaklaşık 1 yıldır mücadele eden ve verilen sözlere...
- KESK Ankara Şubeler Platformu basın açıklaması yaparak Sayıştay’ın giyim yardımı ücretinin çalışanlardan geriye dönük olarak talep edilmesini protesto etti. Tüm Emeklilerin Sendikası, Türkiye genelinde düzenlediği eylemlerle düşük ücretlerle...
- İspanya’nın başkenti Madrid’de 25 Mayıs Pazar günü on binlerce emekçi sağlıktaki özelleştirme politikalarına karşı sokakları doldurdu. Kamu sağlık hizmetlerinin yıllardır sistematik olarak ortadan kaldırıldığını belirten sağlık işçileri ve emekçiler...
- Tren yolculuğumda, karşı koltukta cam kenarında oturan bir kadın dikkatimi çekti. Yüz çizgileri 50 yaşında gibiydi ama yaşı 38’miş. Eşini Soma’daki katliamda kaybetmiş bir madenci eşiydi. Manisa’da bir gıda fabrikasında çalışıyor, Soma’da çocukları...
- İnsanın gençlik dönemleri heyecan doludur, coşkuludur, dinamizm yüklüdür. Gençliğin bu hali var olanı sorgulayan, ezber bozan, sınırları zorlayan, değişim isteyen düşünce yapısının da temelini oluşturur. Bundan birkaç ay önce bu ifadelerle Türkiye...
- 1 Mayıs’ta da taleplerimizi haykırmak için meydanlardaydık. Sağlık ve eğitim başta olmak üzere her alanda kamu harcamalarının giderek daha çok kısıldığı, sağlık ve eğitim sisteminin çöktüğü, hizmetlerin daha niteliksiz ama daha pahalı hale geldiği...
- 2012 yılının Mayıs ayıydı. UİD-DER’in kış ayları boyunca sürdürdüğü “Kıdem Tazminatımızı Gasp Ettirmeyeceğiz” kampanyasında 62 bin imza toplanmıştı. UİD-DER’li işçiler, o dönemde milletvekili olan Sırrı Süreyya Önder ile beraber Meclis’te yapılan...
- Ruhen ve zihnen sağlıklı bir insan haksızlığa uğradığında, zulme tanık olduğunda rahatsız olur, bunu dile getirme, itiraz etme, tepkisini ortaya koyma ihtiyacı duyar. Normal koşullarda bu haksızlığın giderilmesini sağlamak ister. Gücü yetiyorsa bunu...
- Kapitalizm öyle bir ekonomik ve toplumsal düzendir ki insanların vefa, bağlılık, sevgi gibi duygularını bile istismar eder, tüketimi kışkırtmak için kullanır. Bunu öyle bir sinsilikle yapar ki normal koşullarda uzak durmamız gerektiğini düşündüğümüz...
- Geçtiğimiz günlerde bir marketin önünde, lise öğrencisi bir gencin beş market çalışanı tarafından depoya sürüklenmeye çalışıldığını gördüm. Müdahale ettim. Genç, iki parfüm çaldığını itiraf etti. Korkmuştu, gözleri büyümüştü. Market çalışanlarından...