Buradasınız
Direnişteki Kampana Deri İşçileriyle Röportaj
Direnişlerinin 25. gününde Kampana Deri işçileriyle direniş süreçlerine ilişkin bir röportaj gerçekleştirdik. Tuzla Deri Sanayiinde bulunan Kampana Deri işçileri Deri-İş sendikasında örgütlendikleri için işten atıldılar. İşyeri önünde direniş çadırı kuran işçilere, bölgedeki deri işçileri kitlesel bir şekilde destek veriyorlar. Deri-İş sendikası öncülüğünde diğer sendikalar da dayanışmada bulunuyorlar. Derneğimiz UİD-DER de, diğer direnişler gibi Kampana Deri işçilerinin mücadelesini destekliyor.
UİD-DER: Kendinizi tanıtır mısınız? Kaç yıldır bu fabrikada çalışıyorsunuz?
T.Ü: Taşeron işçisiyim. 6 aydır zımpara bölümünde çalışıyordum. Bu fabrikada açıkçası köle olarak çalışıyorduk.
S.Y: Ben 3 yıldan daha uzun bir süredir bu fabrikada çalışıyorum. Taşeron işçisiyim. Rollercuat denilen bir makinede çalışıyorum.
N.D: 3 yıldır bu işte çalışıyorum.
D.G: Ben 2 yıldır taşeron firmaya bağlı olarak çalışıyorum. Laboratuvar bölümündeydim.
UİD-DER: Neden işten atıldınız?T.Ü: İşten atılma sebebimiz anayasal hakkımız olan sendikaya üye olmak. Önce iki bayan arkadaşımızı çıkardılar. Biz de atılan işçi arkadaşlarımıza destek olduk. 29 Martta da bizi işten çıkarttılar. İşten çıkarttıklarında hiçbir şey söylemediler, sonradan evlerimize yolladıkları kâğıtta, çalışmamızı yeterli bulmadıklarını öğrendik, gerekçe bu, ama asıl gerekçeyi biz biliyoruz.
S.Y: Bizi işten çıkarttıklarında ilke etapta “iş durdurma” bahanesini gösterdiler. Ama biz de bunun gerçek neden olmadığını biliyoruz. Asıl neden sendikalaşma faaliyetinde bulunmamızdır. Bizim sendikalaşmamızın önüne geçmek için hepimizi işten çıkardılar. Aslında bahaneleri bu oldu.
N.D: Beni de arkadaşlarım gibi aynı sebepten dolayı attılar. İşten atılan arkadaşlarımıza destek olduğumuz için bizleri çıkardılar.
D.G: Ben ilk atılan işçiyim. Bana söyledikleri gerekçe “kadın işçi sayısının fazla olduğu” idi. Tazminatsız atıldım. Tabii ki işveren bizim sendikalaşmaya çalıştığımızı biliyordu. Zaten içeride çalışan arkadaşlarıma da açık açık “iki kadın işçiyi sendikadan dolayı attım” demiş.
UİD-DER: İş koşullarınız nasıldı? Ne gibi sıkıntılar yaşıyordunuz?
T.Ü: Sabah 8, akşam 6 çalışıyorduk. Öğlenleri sadece 1 saat molamız vardı. Çay saatlerimiz yok. Bir fabrikanın karşılaması gereken ne varsa hepsini biz kendimiz alıyorduk. Örneğin lavabolardaki sabunu, tuvalet kâğıtlarını biz alıyorduk. Hiçbir hakkımız yoktu. İkramiyemiz yoktu. Bir tek 650 lira maaş alıyorduk. Yol parası yoktu. Servis yoktu. Deride çalıştığımı arkadaşlarıma söylediğimde herkes benim çok para aldığımı zannediyordu, ama taşeronda bu mümkün değil. Taşeron sadece bir maaş veriyordu, başka da hiçbir şey yoktu.
S.Y: Bir işçinin çalışabileceği en kötü koşullarda çalışıyorduk. Maddi ve manevi olarak zorluklar yaşıyorduk, hiçbir hakkımız yoktu. Ağır bir iş, üstelik kimyasal ortamda çalışıyorduk. Ama biz bu sıkıntıları yaşarken patronlar bizim sırtımızdan para kazanıyordu. Para kazanırken bile, işçilerin halini hatırını sormaktan yoksun patronlarla çalışıyorduk. Bırakın ana firmayı, taşeron dahi gelip bizimle ilgilenmiyordu. Arkadaşımın dediği gibi bir çay saatimiz bile yoktu. İş elbiselerimizi yılda bir kere veriyorlardı. O da hemen yırtılıp eskiyordu. Bu olaylardan sonra yeni iş elbiseleri vermeye başladılar.
N.D: Ağır iş koşullarında çalışıyoruz. Kadınlar için de daha ağır bir iş. İşe başlayan birçok kadın işçi arkadaşımız dayanamıyor ve hemen işten çıkıyorlardı. Ben işe ilk başladığım dönemde hamileydim. Ağır işlerden, makinenin başında çalıştırmaktan bile kaçınmıyorlardı. Kimyasal maddelerle iç içe çalışıyordum. Normal bir işçi gibi ağır iş yaptırıyorlardı. Bu zor koşullara çalışmak ve dayanmak gerçekten çok zordu. Hamileliğim zaten zor geçiyordu, bu koşullarda çalışmak benim için iki kat daha zor oldu.
D.G: İlk olarak deri sektörü çok ağır bir işkoludur. Hem kol gücü bakımından hem de kimyasalların verdiği bir ağırlık bakımından ağır bir iş yapıyoruz. Kimyasalların verdiği zararlara karşı hiçbir güvenlik önlemi alınmıyordu. Maske ya da özel eldiven verilmiyordu. Ben laboratuar bölümünde çalışıyordum. Yüzde yüz kanser yapan kimyasallar kullanıyorduk. Hiçbir makinenin güvenlik emniyeti yoktu. Normalde sanayi içinde işçiler altı ayda bir sağlık kontrolünden geçirilir. 2 yıldır burada çalışıyorum fakat 2 yıldır böyle bir sağlık kontrolünden geçmedim. Bunların dışında maddi olarak sigorta primlerimiz aldığımız maaşımız üzerinden ödenmiyordu. Maaşlarımız 3 ya da 4 parçaya bölünüyordu. Fazla mesailerimiz geç ödeniyordu. Bir de taşeronun hakaretleri, baskıları, küfürleri vardı. Bazen gelip üretimde bile küfür ediyordu. Biz herhangi bir haksızlığa karşı eylem yaptığımızda direkt küfür ediyordu. Tuvalete sırayla gidiyorduk. Sabahtan önce bir, öğleden sonra da iki kez ancak tuvalete gidebiliyorduk. Çay, şeker, yol paralarını yine tuvalet kâğıdı ve sabunu cebimizden karşılıyorduk.
UİD-DER: Sendikalaşmaya nasıl karar verdiniz?
T.Ü: Yaklaşık bir senedir içeride arkadaşlarımız uğraşıyormuş. Yeni işçi olduğum için benim sonradan haberim oldu. Arkadaşlarım gelip bana da söyledi. Taşeronda hiçbir hakkımız yoktu, köle gibiydik. Daha önce sendikanın ne olduğunu bilmiyordum. Maddi yönden kömür parası, çocuk parası, ikramiye gibi hakların yanında sosyal hakların olması, iş güvenliğinin olması açısından sendikalı olmak çok önemli. İçerdeki makinelerde hiçbir güvenlik önlemi yok. Ben de zımparada çalıştım. Elini kaptırsan kurtuluşun yok. Yani hiçbir güvenliğin yok. Maddi yönden değil, iş güvenliği yönünden de sendikalaşmak önemli. Zaten içerdeki birçok makine de arızalıydı.
S.Y: İlk etapta sendikanın ne olduğunu bilmiyordum. Zaten benim ilk iş deneyimim ilk işçiliğim burayla başladı. Arkadaşlarım gelip bana söyleyinceye kadar hiçbir sorunu göremiyordum, çalışma hayatı her yerde böyledir diye düşünüyordum. İşçi kimdir, işçilik nedir bilmiyordum. İşçilerin dünya açısından önemi nedir bilmiyordum. Ama bunun farkına varmak gerekiyor. İşçinin, işçiliğin değerini bilmediğim için bu tür faaliyetlere girişmiyordum. Dünya için üretici olarak biz varız. Arkadaşlarım bana bizim önemimizi, ne kadar değerli olduğumuzu ve taşıdığımız canın ne kadar kıymetli olduğunu söylediler. Aldığım maaş bizim değerimizin karşısında hiçbir şey olarak kalıyordu. Bu kadar değerli olmamıza rağmen burada köle gibiydik. Sıkıntılarımız vardı. Sendikanın ne olduğunu, bize ne getirip, bizden ne götüreceğini bilmiyordum. İlk başta korktuk. İşçinin arkasında kimse yok. İşçiler işçilere sahip çıkarak bir yere gelirler. Aileme sendikaya üye olacağımı anlattım. Örgütlenme açısından en büyük adım sendikadır. O yüzden sendikaya üye olmaya karar verdim.
N.D: Ben de sendikanın ne olduğunu bilmiyordum. Fabrikadan iki arkadaşım geldi. Sendikalı olsak nasıl olur diye konuştuk. Önce tedirgin olduk, sonra oturup değerlendirdik. Bir araya geldik. Arkadaşlarla paylaştık. Örgütlenelim dedik, yani toplanalım, birlik olalım istedik. Akşamları bu işi nasıl yapabiliriz diye toplantılar yaptık. Gece onlara kadar Dilek’le birlikte işçi arkadaşlarımızla konuştuk. Arkadaşlarımızı ikna etmek çok zor oldu. Çünkü insanlarda bir korku var. Kendi hakkımızdan korkuyoruz. Bunun nedeni de elbette ki baskılardır. Patronlar her istediklerini yapıyorlar. Onların gözünde işçinin hiçbir değeri yok.
D.G: Bizim örgütlenmemiz toplamda bir yıl sürdü. Çünkü taşeronda örgütlenmek içeride akrabaları, köylüleri ve komşuları olduğu için zor. Sürekli laf taşıyan birileri var. Bunun için adım adım gittik. Birer ikişer kişi bir araya gelmeye çalıştık. Birlikte piknikler, ev ziyaretleri yaptık. Bir araya gelebileceğimiz her zamanı değerlendirdik. Örneğin düğünlerde bir araya geldik. Sürekli sohbet ettik ve birçok şey paylaştık. İçeride tek başımıza da sesimizi çıkarıyorduk ama yalnız başına bir şeylere karşı gelsen de sesin bir yere kadar çıkıyor. İçeride birçok haksızlık vardı ve tek başına çok fazla bir şey yapamıyorduk. Ama daha fazla sayıda bir araya geldiğinde, istediklerini almaya başlıyorsun. Örneğin yıllık zammımızı alamıyorduk. İş durdurduk zammımızı aldık. Mesai saatimiz 3,5 liraydı, bunun için iki kere iş durdurduk vemesai saat ücretimizi 5 lira yaptık. Yemeklerimiz geç geliyordu, yemek boykotu yaptık. Yemeğimiz zamanında gelmeye başladı. Bir yıl boyunca bu türden eylemler yaptık. Tüm bunlar birbirimize güveni sağladı. Birlikte hareket ettiğimizde daha güçlü olduğumuzu gösterdi. Bundan sonra sendikaya üye olduk. Çünkü arkanda bir kurum olmadıktan sonra bireysel olarak verdiğin mücadele bir yere kadar gidiyor. O yüzden sendikalı olmak önemli.
UİD-DER: Direnişinizin amacı nedir? Talepleriniz nelerdir?
T.Ü: Sendikalı olarak işimize geri dönmek istiyoruz. Burada hep beraber arkadaşlarımızla bir aradayız. Sağ olsun sınıf dostlarımız da, arkadaşlarımız da geliyor. Bizlere destek veriyorlar.
S.Y: İlk hedefimiz sendikalı ve iş güvenliği olan birer işçi olarak içeri girebilmek. Daha önemlisi de bilinçli bir işçi olabilmek. Çünkü işçi deyince bizim ülkemizde eziktir, pasiftir, suskundur derler. Bunu dedirtmemek için biz değerimizin ne olduğunu, işçiliğin ne olduğunu öğrenmeliyiz. Ne tür güzellikler yaratabildiğimizi bilmeliyiz. Bir işçi olarak birçok şey öğreniyoruz ve tüm arkadaşlarımıza bunu taşıyacağız.
N.D: Bence en önemlisi, 16 arkadaş bugüne kadar bölünmedik ve bölünmeyeceğiz de. Birliğimiz ve beraberliğimiz var. Sendikayı işyerine kazandırmak için kararlıyız ve sonuna kadar götüreceğiz. Sendikanın ne olduğunu tam olarak bilmiyorduk. İşçi olarak haklarımızı bilmiyorduk. Sendikalı arkadaşlar gelip haklarımızı anlattıklarında böyle haklarımızın olduğunu bilmiyorduk. Sendikalı olarak işimize geri dönmek istiyoruz.
D.G: Biz güçlüyüz, çünkü çoğunluğu sağladık ve yetki başvurumuzu yaptık. Direnmek için elimiz kuvvetli yani. İçerideki arkadaşlarımızla da bağımız var. Arkadaşlarımız bize destek verdi. Üretimi yavaşlattılar, öğle molalarında yanımıza geldiler. Arkadaşlarımızın desteği bize moral oldu. 9. günde patron buna dayanamadı ve 10 arkadaşımızı daha işten attı. Elbette ki bizim asıl amacımız sendikalı olarak içeri geri dönmek. Bir de sanayi bölgesinde çalışıyoruz ve daha birçok örgütsüz olan fabrika var. Örgütsüz olan fabrikaların da örgütlenmesini sağlayabilmek için onlara sağlam bir örnek olmak istiyoruz. Çünkü yıllar sonra sanayi bölgesinde böyle bir direnişin olması, direniş çadırının kurulması oldukça önemli. Her öğle saatinde sendikalı ve sendikasız deri işçileri yanımıza geliyor, sohbet ediyoruz. Direnişimiz örgütlenmenin bir aracı olacak.
UİD-DER: Sizce direnişin, sendikalaşma mücadelesinin işçilere katkısı nedir?
T.Ü: Halk arasında şöyle bir söz vardır: “Askerlik yapmayan adamdan sayılmaz.” Bence bir işçi için de direniş yapmayan işçi, işçiden sayılmaz. Bir insanın tam bir işçi olabilmesi için direniş yaşaması lazım. Her şeyi öğreniyorsun. Olgunlaşıyorsun. Gerçekten bilmediğim birçok şeyi, haklarımızı ve daha ne varsa direnişte öğrendim. Direnişle birlikte çevredeki arkadaşlarımızın gelmesi, bizimle dayanışmaları çok önemli oluyor. Çünkü işçi arkadaşlarımızın desteği çok önemlidir. Bu kendimize güvenimizi sağlıyor, yalnız olmadığımızı hissettiriyor. Bence her işçinin bu duyguları yaşaması lazım.
S.Y: Hakkını alamayan, haksızlığa uğrayan her işçi direnmeli ve direnirken de mutlaka bir çadır kurmalıdır. İşçiliğin okullarda, sokaklarda eğitimi yok. İşçiliğin ne olduğunu direniş çadırında öğreniyorsun. İşçiliğin okulu direniş çadırlarıdır. Benim arkadaş çevrem mahalle arkadaşlarımla sınırlı, burada birçok insanla tanıştım. Desteğe gelen arkadaşlar kendi deneyimlerini anlatıyorlar. Tek destekçimiz ailemiz değildir. O çadırda kaldığın sürece de tek olmadığını göreceksin. Yalnızca bir ailen değil, kocaman bir ailen olduğunu görüyorsun. Eğitimin yalnızca okulla sınırlı olmadığını, işçilerin eğitiminin direniş çadırından geçtiğini öğreniyorsun. Bilinçli işçi olmak çok farklı bir şey. Bu ülkeye bu dünyaya güzellik veren biz işçileriz. Patronun emri altında çalışan bir köle değiliz. Çadırını kuracaksın ve büyük bir aile kazanmaya başlayacaksın.
N.D: İşçiyiz ama köle değiliz. Direniş çadırımız bizim okulumuz oldu. Biraz daha öğrenmeye başladık işçiliği. Tabiî ki zorluklar da yaşıyoruz. Meselâ benim çocuğum şu an köyde annemin yanında kalıyor. Çocuğumu bir iki saatliğine görebiliyorum. Ama işçi arkadaşlarımızın desteğe gelmesi bizlere daha bir moral oluyor. Zorluklar görüyoruz ama hiçbir şey kolay değil. Hiçbir şeyi kolayca elde edemezsin.
D.G: Bir kere en önemlisi yalnız olmadığını görüyorsun. Desteğe gelen işçi arkadaşlarımız var. Her gün birimizin ailesi geliyor. Sanayi dışındaki arkadaşlarımız, sendikalardan arkadaşlarımız, kurumlardan arkadaşlarımız geliyor. Bizler içeride de birbirimize bağlıydık, hep birlikte davranabiliyorduk ama farklı bölümlerde çalışıyorduk. Çadırda daha fazla bir aradayız. O yüzden güvenimiz daha da arttı. İşlerimizi hep birlikte yapıyoruz. Yalnız olmadığımızı ve birçok şeyi bir arada kazanabileceğimizi gördük.
UİD-DER: Aileleriniz mücadeleniz hakkında ne düşünüyor? Sizleri destekliyorlar mı?
T.Ü: Babam işçi, annem de ev hanımı ama ailemin sendika hakkında bilgisi yoktu. Sendikaya üye olup olmama kararımı bana bıraktılar. Fakat işten atılınca ve çadır kurunca tabii ki üzüldüler. Ne kadar sürecek diye ilk günlerde her akşam eve gittiğimde bana soruyorlardı. Belki bir ay, belki üç ay, belki 100 gün, belki daha uzun sürecek diyorum. Biz ekmeğimiz için buradayız. Şimdi onlar da alışmaya başladılar. Desteklerini veriyorlar. Onları da buraya getireceğim.
S.Y: Sendikalı olurken en zor adımlardan birisi de aslında ailelerdir. Çünkü sendika yıllardır bizlere kötü olarak gösteriliyordu. Medyada, televizyonlarda hep “terör örgütü” olarak anlatılıyor. Ailemize danıştığımızda da girmeyin dediler. Adım atmaktan korktuk. Ama bir yerden sonra korkmak çözüm olmuyor. Çünkü emek veren biziz. Ama onlar bunu yapmayın derken şunu düşünmeleri gerekir. Onlar mı çalışıyor ben mi çalışıyorum. Dünyaya bu güzellikleri veren biz miyiz onlar mı diye kendi kendilerine bunu bir sormaları gerekiyor. İçlerinde her zaman bir korku oluyor. Çünkü geçmişten bu yana işçiler haklarını alamıyorlar. Hak almak için fiili bir mücadele vermek zorunda kalıyorlar. Çünkü devlet tarafından işçilere destek verilmiyor. Patronların istedikleri oluyor. Ailelerde tabii ki bunları duyunca korkuyorlar. Geri adım atmamızı istiyorlar. İşçinin ne olduğunu bilmiyorlar. Hele ki aile işçi olarak yetişmediyse böyle bir mücadelenin içinde olmayı hiç istemez. Elbette ki öncelikle herkes ailesini inandıracak. Sendikalı olmak için imza atmadan önce ailesine neden böyle bir mücadele verdiğini anlatacak. Onları inandıracak. Ailenin dışında çevreden birçok arkadaş destek veriyor ama aile önemlidir. Aileyi bu mücadelenin yanına katmak lazım. Ailemizin desteğini alırsak tabii ki herkes arkamızda olur.
N.D: Ağabeyimler sendikalı. Sendikayı biliyorlar. Ama tabii ki bazı kötü sendika örnekleri var. Bu örnekleri duyanlar sendikacılara güven duymadıklarını söylüyorlar. Fakat ben sendikama güveniyorum.
D.G: Benim annem 1993 yılında sendika mücadelesi vermişti. Ben o zaman ilkokula bile gitmiyordum. O direniş yaşamamıştı ama sendikayı hep anlatırdı. Biz de gidip geldiğimiz yerlerde öğreniyorduk. Ben aynı zamanda bir başka işçi örgütü olan UİD-DER üyesiyim. Orada, direniş deneyimi yaşamış arkadaşlar anlatıyordu. Bu benim ilk deneyimim. Ailem destek oluyor ve ziyaretimize geldiler. Daha önce de direniş yerlerine gidip geliyordum.
UİD-DER: Direniş çadırında bir gününüzü nasıl geçiriyorsunuz?
T.Ü: Komitemiz kuruldu. Temsilcimiz de var. Aynı saatte geliyoruz. Sabah 07.30’da buradayız. Kapıda bekliyoruz. Taşeron servisi geldiğinde tepkimizi gösteriyoruz. Sloganlar atıyoruz. Dışarıdan gelen işçilere engel olmaya çalışıyoruz. Onlara da sloganlarımızla mesaj vermeye çalışıyoruz. “Susma sustukça sıra sana gelecek” diye işçilere mesaj veriyoruz. Çadırımıza geçiyoruz. Bültenler okuyoruz. Kendi aramızda ne yapıp edebiliriz diye sohbetlerimiz oluyor.
S.Y: Öğlenleri genelde misafirlerimiz geliyor. Sendikalı fabrikalardan, derneklerden gelen arkadaşlarımız oluyor. Direnişimizi, amacımızı anlatarak vaktimizi geçiriyoruz.
N.D: Akşamları çevredeki fabrikalardan ziyaretler yapılıyor. Onlarla sohbet ediyoruz. Anlatıyoruz.
D.G: İçerdeki komitemizde işten atılınca dışarıda komitemizi seçtik. İş bölümü yapıyoruz. Her hafta herkes dönüşümlü olarak bir iş yapmış oluyor. Erkek kadın hepimiz iş yapıyoruz. Ziyaretçilerimiz geldiğinde onlar için hazırlık yapıyoruz. İşçi arkadaşlarımızın evlerini ziyaret ediyoruz. Sendikada toplantı yapıyoruz. Ayrıca UİD-DER’e de gidip işçiler için gerçekleştirilen faaliyetlere katılıyoruz.
UİD-DER: 1 Mayıs yaklaşıyor. 1 Mayıs’a katılacak mısınız? Sizin için 1 Mayıs’a katılmak ne anlam ifade ediyor?
T.Ü: Ben bu 1 Mayıs’a ilk defa katılacağım. Oraya birçok işçi arkadaşımız gelecek. Tüm dünyaya sesimizi duyuracağız.
S.Y: Geçen sene ben 1 Mayıs’a katıldım. Ama kuru kuru katıldım, işçinin ne olduğunu bilmeden… İşçinin ne olduğunu bilerek oraya gittiğinde bunun bir bayramdan farklı olmadığını görüyorsun.
N.D: 1 Mayıs aynı zamanda benim doğum günüm. Bütün işçi kardeşlerimin birlik ve beraberlik olduğunu gösteren bir gün. İşçi olarak geldik, bu dünyaya işçi olarak kalacağız. İlk defa bu yıl 1 Mayıs’a katılacağım.
D.G: Taleplerimizi haykıracağız. Bayram demek istemiyorum, çünkü 1 Mayıs mücadelelerle kazanıldı. Her gün artan sıkıntılar yaşıyoruz. Taleplerimiz Türkiye ve tüm dünyadaki işçi kardeşlerimizle birlikte haykıracağız. Dünyanın birçok köşesinde işçiler sömürülüyor. Dili, dini fark etmiyor. Daha önce çok gittim 1 Mayıs’a, ama bu yıl direnişçi bir işçi olarak katılacağım. 1 Mayıs’ta direnişimizi anlatacağız. Kendimizi anlatacağız. Fabrikadaki tüm arkadaşlarla 1 Mayıs’a gideceğiz.
UİD-DER: İşçi örgütleri desteğe geliyorlar mı? Ne söylemek istersiniz?
T.Ü: UİD-DER bize desteğe geliyor. Çok yardımcı oldular. Toplanmak için direkt oraya gidiyoruz. Bize derneklerini açtılar. Nerede konuşalım diye düşünmüyoruz. UİD-DER’e çok teşekkür ediyorum.
S.Y: İşçiler şunu unutmasınlar. Bu dünyanın havası, suyu toprağı, yağmuru her şeyi biziz. Yağmur yağarsa her şey yeşillik olur, yani işçi çalışırsa dünya bir yerlere gelir. Güneş olursa dünya ısınır, işçi olursa dünya gene ısınır. Her şeyi üreten veren biz işçileriz, bunu unutmamak lazım. Ailem dışında olan diğer aileme, yani bizi destekleyen herkese teşekkür ediyorum. Gerçekten aile biyolojik olarak aile değilmiş. Daha büyük ailemiz varmış. Herkese teşekkür ediyorum.
N.D: UİD-DER ve desteğe gelenlerin bize destekleri çok, bize yön gösteriyorlar. Hepsine çok teşekkür ediyoruz.
D.G: Ben destek için gelen bütün kurumlara, partilere işçi sınıfından yana olan bütün örgütlere, arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. En çok da UİD-DER’e teşekkür ediyorum. Çünkü bizim için vardiyalarını değiştiren, gece işe gidip de gündüz yanımıza gelen, bizimle çadırda duran UİD-DER’li işçiler var. Destek ve dayanışmaya gelen herkese teşekkür ediyorum.
UİD-DER: Teşekkür ederiz.
1 Mayıs Marşı
- Grevci Tarkett İşçileri: “Birliğimizi Güç Haline Getirelim!
- Grevdeki MKB Rondo İşçileriyle Söyleşi
- Durak Tekstil İşçileriyle Söyleşi
- Bursa’dan Bir Özel Okul Öğretmeniyle Söyleşi
- Malatyalı Kadın Tekstil İşçisi İle Deprem ve Kadın İşçiler Üzerine Söyleşi
- Nilgün Soydan ile Kemal Türkler Söyleşisi
- Genel-İş İzmir 8 No’lu Şube Başkanı Gümüştekin ile Söyleşi
- İş Güvenliğimiz İçin 1 Mayıs’ta Sınıfımızın Saflarındayız
- Avukatlar Anlatıyor: Yasalar Yetmez, İşçi Sınıfını Örgütlülük Kurtarır
- Bir Afgan Göçmen İşçiyle Söyleşi: “Ölmek ya da Özgürce Yaşamak”
- Ekmekçioğulları İşçileri ve Anadolu Şube Başkanı Deniz Ilgan’la Direniş Üzerine
- Söz Hakları İçin Direnen Ekmekçioğulları İşçilerinde
- Trelleborg İşçileriyle Grev Üzerine Söyleşi
- Cargill İşçileriyle Sohbet
Son Eklenenler
- İşçi Dayanışması yayınlandığı ilk günden bu güne biz işçilere kocaman bir sınıf olduğumuzu, yaşamlarımızın, sorunlarımızın ve çözüm yollarının ne kadar yakın olduğunu anlatmaya devam ediyor. Yazıların kaleme alınmasından görsellerin hazırlanmasına,...
- İstanbul Planlama Ajansının (İPA) Ekim ayı araştırmasına göre, İstanbul’da ortalama stres seviyesi 10 üzerinden 6,9 çıktı. Aslında bu veri sadece İstanbul’u yansıtmıyor. Mersin olsun, İstanbul olsun hiç fark etmiyor: Stres seviyemiz artıyor,...
- Sevgili işçi kardeşlerim, başlıktaki sözlere gelmeden meramımın tamamını anlatmak için 6 ay geriye gitmem gerekiyor. Mayıs ayının son haftasında iki azı dişime kanal tedavisi için Dokuz Eylül Üniversitesi diş bölümüne randevu alarak gitmiştim. İki...
- “Zeytinyağlı yiyemem aman/ basma da fistan giyemem aman…” Kütahya ya da Bursa yöresine ait olduğu düşünülen bu türkü düğünlerde, keyifli eş dost toplantılarında hep bir ağızdan söylenir. Hatta eğlenceli ritmi karşılıklı oynamaya da teşvik eder....
- Hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı korkunç boyutlara ulaştı. Emekçiler olarak temel ihtiyaçlarımız olan barınma, beslenme gibi ihtiyaçlarımızı karşılamakta zorlanıyoruz. Aldığımız maaşlarla kirayı mı ödeyelim, karnımızı mı doyuralım diye kara kara...
- Kapitalist sistemde yaşıyoruz ve bu sistemin yol açtığı büyük-küçük pek çok sorunla boğuşuyoruz. Peki sorunlarımızı çözmek için ne yapıyoruz? Örneğin pek çoğumuzun ailesinde çocuk, hasta, yaşlı ya da engelli olduğu için bakıma muhtaç yakınlarımız...
- İşçi Dayanışması çıktığında her birimiz ilk görüşte etkilendiğimiz yazıyı seçiyoruz. Neden etkilendiğimizi, yazının bizi nasıl etkilediğini, neyi düşünmemizi sağladığını anlatıyoruz birbirimize. Bu yazıyı herhangi bir arkadaşımıza nasıl ve neden...
- Mutsuzluk ve umutsuzluk gençler arasında adeta bir salgın gibi yayılıyor. Etrafımıza, arkadaşlarımıza bakıyoruz, yaşamdan tat alamadığını söyleyenlerin sayısı her geçen gün artıyor. “Her günüm bir öncekiyle aynı”, “yarından bir beklentim yok”, “bana...
- Biz işçiler haftanın her günü vardiyalı bir şekilde 24 saat çalışırız. Yeri gelir Pazar mesai yaparız. Dinlenmeye, ailemize vakit ayırmaya zaman bulamayız. Sanki biz işçiler için hayat sadece çalışmaktan ibaretmiş gibi. Fabrikada mühendis bir...
- Eskiden her sorunun beni bulduğunu, bu sorunları yaşayan tek kişinin ben olduğumu düşünüyordum. Sonra UİD-DER ile tanıştım ve İşçi Dayanışması’nı düzenli olarak okumaya başladım. Bir genç olarak, gençlik yazılarını okudukça bu sorunları yalnızca...
- Ben büyük bir tekstil fabrikasında çalışıyorum. Başta Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek olmak üzere siyasi iktidar sözcülerinin, asgari ücret zammının hedeflenen enflasyon oranına göre yapılacağını her fırsatta söylemelerine rağmen asgari ücrete...
- Son günlerde sohbet edebildiğim her insana Türkiye’deki Suriyeliler hakkında ne düşündüklerini soruyorum. Devamındaysa nerede dünyaya geldiklerini, neden göçüp büyük kentlere geldiklerini soruyorum. Son olarak aile büyüklerinin nerelerden göçerek...
- Sevgili işçi kardeşlerim, 8 yaşına kadar babasız, 8 yaşından sonraysa hem anasız hem de babasız büyümüş sayılırım. 12-13 yaşıma kadar mahallede ve çalıştığım fabrikada anası-babası yanında olan arkadaşlarıma imrenmiş, onları kıskanmışımdır. O halimi...