Buradasınız
Egemenlerin Kibir ve Körleşme Hastalığı

Binlerce yıl evvel Mısır’a hâkim olan firavunlar kendilerinin tanrı Horus’un yeryüzündeki temsilcisi olduğunu iddia ederlerdi. Hatta hanedan güçlendiğinde güneş tanrısı Ra’nın oğulları olduklarını söylemeye başladılar. Firavunlar, insanlar ve tanrılar arasında aracılık ettiklerini, selleri, kuraklığı engellediklerini, bolluk ve bereketin sebebi olduklarını ileri sürüyorlardı. Güya sahip oldukları kudret sayesinde düşmanlara korku salıyor, itibar sağlıyor ve bu yolla Mısır halkını koruyorlardı. Bu nedenle halk açlık ve yoksulluk içindeyken kendilerinin aşırı gösterişli saraylarda yaşaması, hizmetlerinde on binlerce insan olması onlara göre normaldi. Ne de olsa kanları kutsaldı ve halkın kanına karışmamalıydı. Halkı bu yalanlara inandırmaları için din adamlarına büyük ayrıcalıklar ve zenginlikler bahşetmişlerdi. Firavunlar tüm bu uydurmaların yalan olduğunu düşünmüyor; gerçekten de üstün, kutsal ve tanrısal oldukları vehmine kapılıyorlardı. İktidarda uzun yıllar kalabilmek için sihirlere başvuruyor, gençleşme törenleri düzenliyor, kurbanlar kestiriyor, dev tapınaklar inşa ettiriyorlardı.
Dünya yüzündeki muktedirlerin pek çoğunun aynı vehme kapıldığını, bunun aslında bir çeşit hastalık olduğunu söylemek abartı olmaz. Halk savaş ve açlık yüzünden inim inim inlerken en pahalı mücevherler ve elbiselerle sarayında ziyafetler, davetler veren Fransa kraliçesi Marie Antoinette’i hatırlayalım. Bu kibirli kraliçe öylesine körleşmişti ki isyan eden halk için “ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” diyordu. Marie Antoinette’in akrabası olan Rus çariçe II. Katerina da aynı tutum içindeydi. Fransa’da halk ayaklanmışken Marie Antoinette’e mektuplar yazıyor, “sakın taviz verme, sert ol, halkın başını ez” diye öğütler veriyordu. Ancak Fransa bir devrimle sarsıldı ve krallık yıkıldı.
Yıllar sonra bir başka Rus çariçesi, milyonlar savaşın acılarını yaşarken, kıtlık, hastalık ve soğuk yüzünden ölürken, tam da 1917 Şubat Devrimine günler kala şöyle yazıyordu: “Rusya kırbaçla okşanmaktan hoşlanır!” Çar ve çariçe ekmek isteyen halkın üzerine kırbaçlarıyla, kurşunlarıyla birlikler gönderiyordu. Ama onlar da halkın başını kaldırmasını, ülkelerinde dünyayı sarsan bir fırtına kopmasını engelleyemedi. İşçi sınıfı büyük bir devrim gerçekleştirerek iktidarı ele geçirdi. Dünyanın tüm muktedirlerinin korkuyla titremesine yol açtı.
Bugünün muktedirlerine baktığımızda aynı hastalıkla malul olduklarını görüyoruz. İşçi sınıfının ürettiği muazzam zenginlik üzerinde oturan egemenler, belirli bir andan sonra gerçeklikten koparlar. Emeğin ürünü olan muazzam zenginliği sanki kendileri yaratmış, sanki kendileri üstün varlıklarmış vehmine kapılırlar. Hareket tarzlarını bu yanılgı belirlemeye başlar. Türkiye’deki manzara bu gerçeğin ifadesi değil mi? Ülke nüfusunun 10 milyonu işsizken ve yoksulluk emekçilerin belini bükerken, her birinde yüzlerce odası olan saraylar yaptırılıyor. Ülke ormanları kül olup kavrulurken yangın söndürme uçağı bulunamıyor ama cumhurbaşkanı 13 uçaktan oluşan bir filoya sahip. Bu savurganlığı ise “itibardan tasarruf olmaz” diyerek savunuyorlar. Bu düşünce tarzı ile firavunların düşünce ve hareket tarzı arasında bir ilişki ve paralellik yok mu?
Marie Antoinette sendromu sömürücü egemen sınıfın doğal yapısından kaynaklanır. Nitekim Türkiye’de iktidar temsilcilerinin açıklamaları, aradan yüzlerce yıl geçmesine rağmen bu hastalığın ortadan kalkmadığını gözler önüne seriyor. Yoksulları kast ederek, “midelerine kuru ekmek giriyorsa aç değildir” diyen ya da kendileri sarayda yaşarken halka “porsiyonlarınızı küçültün” diyen muktedirler, çaresi olmayan kibir hastalığına yakalanmışlardır. Asgari ücretin açlık sınırı düzeyinde olduğu, işsiz ve borç içindeki insanların intihar ettiği bir ülkede aç ve yoksul olmadığını iddia etmeleri başka nasıl açıklanabilir? Ülkenin güney bölgesi boydan boya yangın yeriyken, halk ormanlarının, evlerinin, canlarının kurtarılmasını beklerken, egemenler yangınları söndürmek yerine insanların üzerine paket paket çay atıyorlar! Yanan ormanlar 50 yılda eski haline gelemeyecekken sanki parayla her şeyin, canlıların bile telafisi mümkünmüş gibi konuşuyor, gerekli ödemelerin yapılacağından bahsediyorlar. Halkın TOKİ evlerini gördükten sonra “keşke benim de evim yansaydı” diyeceğini söylüyorlar.
Burunlarından kıl aldırmayan saraylılar, tarihteki örneklere rağmen sahip oldukları kudretin asla sarsılmayacağına, iktidarlarının baki kalacağına inanıyorlar. Egemenler iflah olmaz, onlar bu kibir ve körleşme hastalığından kurtulamazlar. Açık ki, bu egemenlerin saltanatına son verecek olan emekçilerin örgütlü mücadelesidir!
- Fiyonklu Kazıklar Çoğalırken
- Özlemini Çektiğimiz Güzel Günler İçin Birleşelim!
- İşçi Dayanışması 203. Sayı Çıktı!
- Uyanmak İçin Sabırsızlanacağımız Günler İçin
- “Hey Kızlar Siz de Katılın Bize!”
- Hak Verilmez, Alınır!
- Hüsrevlerin Değil Ferhatların Destanıdır Hatırlanan
- Büyük Resmi Görelim, Birliğimizi Örelim!
- Sendikalaşmak Türkiye’de Neden Zor?
- “Aile Yılı” İlan Edenler Neyin Peşinde?
- Katliamların Sorumlusu Kim?
- Patronlar Çok Para Kazanırken…
- Örgütlüysek Her Şeyiz, Örgütsüzsek Hiçbir Şey!
- İşçi Dayanışması 202. Sayı Çıktı!
- Onlar “Kazanalım” Dedikçe Biz Kaybediyoruz
- Ekranlar ve Çocuklarımız
- Suriyeliler Geri Dönecek mi?
- Asgari Ücret Nasıl Yükseltilir?
- Kumarla Köşeyi Dönenler Neye Dönüyor?
- İşçi Sınıfının Ortak Mücadele Dili: GREV!
Son Eklenenler
- Dünyanın pek çok ülkesinde işçi ve emekçiler, gençler eşitlik ve özgürlük talepleriyle, daha iyi bir yaşam özlemiyle bir araya geliyor, meydanlara çıkıyor. Almanya’da yapılan görkemli eylemlere katılan insanlar bu eylemlerine “iyi insanların isyanı...
- Geçtiğimiz günlerde, sigorta girişleri 1 Ekim 2008’den sonra olanların, emekli olduktan sonra çalıştıkları takdirde emekli maaşlarının kesileceği gündeme geldi. Üç kuruşluk emekli maaşıyla değil geçinmek, zorunlu gıda harcamasını bile karşılamak...
- Gece vardiyasında çalıştığımız bir gün elektrik kesildi. Biz de karanlıkta ayrı ayrı beklemek yerine üretimdeki arkadaşlarla yan yana geldik. Haliyle sohbet etme şansımız oldu. Bir ablamız iş kazası geçirmiş ve işvereni dava etmiş. İş güvenliği...
- Kapitalizm altında sağlık sistemi bolca kâr elde edilen büyük bir rant kapısı haline getirildi. Sağlık sektörü patronları için durum böyleyken sağlık çalışanları açısından tablo uzun çalışma saatleri, can güvenliğinin olmadığı iş ortamı, ağır...
- Ben Tahran Üniversitesinde öğrenciyim. Üniversiteye bağlı bir yurtta kalıyorum. Örgütlü bir şekilde hareket etmediğimiz için her gün yeni bir felaket haberiyle uyanıyoruz. Geçtiğimiz ay 14 Şubat akşamı bir arkadaşımızı kaybettik. Hem yurt hem de...
- Sağlık çalışanları 14 Mart Tıp Bayramında Türkiye genelinde iş bıraktı, hastaneler ve İl Sağlık Müdürlükleri önlerinde, kent meydanlarında basın açıklamaları yaptı.
- Suriye’nin Lazkiye, Tartus, Humus ve Hama kentlerinde 6 Martta başlayan Alevilere yönelik saldırılarda yüzlerce kadın, erkek, çocuk katledildi. “Eski rejim kalıntılarının temizlenmesi” bahanesiyle gerçekleştirilen saldırılarda cihatçı çeteler evlere...
- İstanbul Şişli Belediyesi’nde DİSK/Genel-İş Sendikasına üye işçiler, ücretleri zamanında ödenmediği ve eksik ödendiği için 12 Martta belediye önünde eylem yaptı. İstanbul Tuzla’da bulunan Kuzey Star Tersanesi’nde taşeron şirkette çalışan DİSK/Limter...
- Almanya genelinde Birleşik Hizmet Sendikası Ver.di’nin çağrısıyla 10 Martta ülke genelindeki havalimanlarında 24 saatlik bir uyarı grevi gerçekleştirildi. Grev nedeniyle Frankfurt, Münih, Berlin ve Hamburg gibi en büyük ve en işlek havalimanlarında...
- Kış neredeyse geçiyor ve şu sıralar çevremdeki herkesten “hastalandım, bir türlü geçmiyor, öksürük devam ediyor” gibi şeyler duyuyorum. Ben de bu hastalığı yakın zamanda atlattım. Sonra kafama şu takıldı: Neden hastalıklar bu kadar uzun sürüyor? Bu...
- Hepimizin bildiği gibi sağlığa erişim bizim için neredeyse imkânsız hale gelmiş durumda. Sağlıklı kalmak, yoksullar için Fizan kadar, hatta uzay kadar uzak bir mesele haline geldi. Tıp teknolojisi hızla ilerliyor, ancak sömürü düzeni biz işçileri...
- Kocaeli’nin Kartepe ilçesinde Arslanbey Organize Sanayi Bölgesi’nde faaliyet gösteren Tezcan Galvaniz’de toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine 11 Martta grev başladı. İzmir Narlıdere Belediyesi taşeron şirketi olan NAR-BEL’de...
- İşçilerin bilinç ve örgütlülük düzeyini yükseltmek için çalışan UİD-DER, bu amaçla işçi sınıfının saflarında mücadele eden sanatçıları ve eserlerini işçilere tanıtmaya devam ediyor. UİD-DER Web TV, bu kapsamda filmleriyle işçi sınıfını anlatan...