Buradasınız
“Ekonomimiz Uçuyor”dan “Acı Reçete”ye

Siyasi iktidar bin dereden su getiriyor ama ekonomik krizin varlığını kabul etmiyordu. İktidar sözcülerine göre Türkiye ekonomisi uçuyordu! Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak hiç çekinmeden toplumu aptal yerine koyan konuşmalar yapıyor; lira yaz sıcağındaki buz gibi erirken “dolarla ne işiniz var, ben dolarla ilgilenmiyorum” diyordu. Fakat ekonomik çöküşten kaynaklı birikip büyüyen sorunlar sonunda rejimin tepesinde gerilime yol açtı, Albayrak istifa etmek zorunda kaldı. Hemen ardından daha düne kadar “Türkiye’nin uçtuğunu” iddia eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “acı reçete”den söz etmeye başladı. Bu durum, iktidarın emekçilerin aklıyla alay ettiğinin, yalan söylediğinin, algı operasyonlarıyla toplumu oyalamak istediğinin itirafı değil mi?
Ancak iktidarın emekçileri aldatma, oyalama, sindirme ve bu şekilde ömrünü uzatma stratejisinde hiçbir değişiklik olmamıştır. İktidar, ekonomik verileri çarpıtmaya, gerçek işsizlik ve enflasyon rakamlarını gizlemeye, dış siyasal gerilimleri kışkırtıp gündemi işgal etmeye, “müjde” haberleriyle algı operasyonları yürütmeye devam ediyor. Bu yolla hem tabanındaki kopuşu durdurmaya hem de toplumu oyalamaya çalıştı, çalışıyor. Fakat ekonomik kriz olmadığı ve her şeyin iyiye gittiği yalanını sürdürmek artık imkânsız hale gelmiş, çanak çömlek patlamıştır. Bu yüzden iktidar, emekçileri oyalayıp aldatmak için değişim ve reform söylemini tedavüle sokmuştur. Oysa iktidarın “reform” dediği şey, ulusal ve uluslararası sermayenin arzularını yerine getirmektir. Nitekim Erdoğan acı reçeteden söz ederken, Hazine ve Maliye Bakanlığına atanan Lütfü Elvan “piyasa dostu” bir program izleyeceklerini açıklamıştır. Ardından da faizler yükseltilmiştir. Faizlerin arttırılması ya da düşürülmesi bir sermaye politikasıdır; sermaye sınıfının çeşitli kesimlerinin çıkarlarıyla ilgilidir. Gerçek olan şu ki işgücünden başka satacak bir şeyi olmayan işçi sınıfı, her durumda bedel ödemektedir.
“Piyasa dostu” olmak sermaye dostu olmaktır. Peki, bu iktidar bugüne kadar farklı bir program mı izliyordu? Elbette hayır. Teşvik, ucuz kredi, hazine garantili ihale adı altında devlet kaynaklarını sermayeye aktaran bu iktidar değil mi? İşsizlik fonunu adeta yağmalayarak sermayenin cebine dolduran, grevleri yasaklayan, sendikaları baskı altına alan, işçilerin hakları için mücadele etmesinin önüne geçen yine aynı iktidardır! Sermaye sınıfı palazlanırken, emekçiler ekonomik krizin ağır yükü altında eziliyor yani acı reçetenin bedelini ödüyor. Siyasi iktidar bugüne kadar “uçma” masallarıyla bu gerçeği gizlemeye çalıştı, yine çalışacak! Fakat durumu eskisi gibi idare edemiyor ve açıkça “acı reçete” yani “kemer sıkma programı” uygulayacağını söylüyor. Bunun anlamı yeterince açıktır: Önümüzdeki dönemde işçi sınıfı örgütlü bir karşı duruş gösteremezse, emekçilerin çalışma ve yaşam koşulları daha da kötüye gidecek!
Türkiye işçi sınıfının özellikle son iki yılda yaşadığı yoksullaşma tartışılmazdır. Ardı ardına gelen krizlerden dolayı lira uçurumdan düşercesine değersizleşmiş, fiyatlar ve enflasyon yükselmiş, reel ücretler ve alım gücümüz düşmüştür. Yoksulluk skalasının üst sıralarından altlara doğru kitlesel bir kayış yaşanıyor. Her geçen gün daha fazla emekçi, mutlak yoksulluk basamağına itiliyor. Dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 2 bin 482 lira, yoksulluk sınırı ise 8 bin 86 liradır. Yani asgari ücret açlık sınırının bile altındadır ve bir işçi ailesinin bu ücretle geçinmesi imkânsızdır. İnanılmaz ama gerçek: Yılbaşından bu tarafa asgari ücret dolarla kıyaslandığında 800 lira değer kaybetmiştir. Asgari ücret 2012’de 413 dolar, 2013’te 423 dolar ederken, 2020’nin sonunda 300 doların altına gerilemiştir. Görüleceği gibi Türkiye’de ortalama işçi ücreti haline getirilen asgari ücret, geçen yıllar içinde ileriye gideceğine bir hayli geriye savrulmuştur. Öyleyse bizim cebimizden çıkan nereye gitti? Doğada ve evrende madde kaybolmaz, yalnızca dönüşür ve yeni bir biçim alır. Aynı şekilde, bizim cebimizden çıkan paralar buhar olup uçmadı, ister yerli isterse yabancı olsun patronlar sınıfının kasasına gitti. Çünkü reel ücretlerimizin düşmesi, işgücü maliyetinin de ucuzlaması ve patronların bizi daha ucuza çalıştırarak daha fazla sömürmesi, daha fazla kâr etmesi anlamına gelir.
AKP iktidarı yıllardır Türkiye’nin büyük güç haline geldiğini, uçtuğunu, öyle ki Avrupa’nın bile bizi kıskandığını propaganda ediyor. Ne var ki gerçek bambaşkadır. Türkiye 1990’da dünya ekonomi sıralamasında 19. sıradaydı. Aradan 30 yıl geçmesine rağmen, 2019 itibariyle yine aynı sıradadır ve üstelik bu yıl daha geriye düşmesi bekleniyor. Kişi başına gelir hesabına göre ise, yine aynı yıllar karşılaştırıldığında 49. sıradan 74. sıraya düşmüştür. Oysa aynı dönemde kişi başı gelir sıralamasında Kore, 42. sıradan 30. sıraya yükselmiştir. Kuşku yok ki kişi başına gelir hesabı bir burjuva ideolojisidir; ülkenin bir yıllık gelirini kâğıt üzerinde tüm topluma eşit şekilde paylaştırmaya dayanır. Ancak yine de bir ülkenin nereye gittiği hakkında fikir verir. Tablo, egemenlerin emekçilere gerçekleri söylemediğini gözler önüne seriyor.
Kaldı ki bir ülkenin ekonomik olarak büyümesi ve büyük güçler arasına girmesi, o ülke işçi sınıfının refaha ereceği anlamına gelmiyor. Çin ekonomisi son 30 yılda tam 35 kat büyüyerek dünyada ikinciliğe yükselmiştir. Fakat işgücünün son derece ucuz olduğu Çin, sermaye için yüksek kâr, işçi sınıfı içinse aşırı sömürü ve cehennem koşulları anlamına geliyor. Elbette bir ülkenin ekonomik olarak ne kadar geliştiği önemlidir ama gerçekte işçi ücretlerini ve işçi sınıfının yaşam standardını belirleyen şey verilen mücadeledir. İşçi sınıfı örgütlenip mücadele etmeden yaşam koşullarını daha iyiye doğru ilerletemez. 1980 askeri faşist darbesi Türkiye işçi sınıfının ekonomik ve demokratik haklarına ağır bir darbe vurmuştur. O günden beri işçi sınıfının hakları gerilemektedir. Bugün fazla mesaiye kalmadan, gece gündüz çalışmadan, bankalardan kredi çekip borç yükü altına girmeden ihtiyaç duyulan geçim araçlarına ulaşmak, onları çeşitlendirmek ve geçinmek imkânsız hale gelmiştir.
Gazetemizin üçüncü sayfasında okuyacağınız gibi, siyasi iktidar salgını bahane ederek çalışma yaşamını bir kez daha yeniden düzenliyor ve orman kanunlarını egemen kılmak istiyor. Ücretsiz izin ve kısa çalışma uygulaması sermaye sınıfının elinde tam bir sopaya dönüşmüştür. Bu uygulamayla sendikalaşan, hakkını arayan işçiler cezalandırılmakta, emeklilik süresi uzatılmakta ve milyonlarca insan asgari ücretin çok altında bir gelire mahkûm edilmektedir. İktidar, 25 yaş üstü ve 50 yaş altındaki işçileri esnek ve kıdem tazminatı olmadan çalıştırmanın yolunu açmak istemiş ama işçi örgütlerinden gelen baskı üzerine şimdilik geri adım atmıştır. Ancak ilk fırsatta yeniden saldırıya geçecektir. İktidar ve sermaye sınıfı, uzun zamandır Türkiye’yi “Çin gibi yapmak” yani ücretleri alabildiğine düşürmek, iş saatlerini uzatmak, esnek ve güvencesiz çalıştırmak istiyor.
10 milyondan fazla işçi işsiz, gençler geleceksiz ve umutsuzdur. İşsizlik, derinleşen yoksulluk ve çalışma yaşamında orman kanunlarının hâkim kılınması bizi vururken, sermaye sınıfının yüzünü güldürüyor. Bilmeliyiz ki bugün içine itildiğimiz kötü koşullar biz birleşmedikçe ve haklarımız için mücadele vermedikçe değişmeyecek.
“Oğlum Ekmek de Var mı?”
- “Çingene Kızı” ve İşçi Sınıfının Birliği
- Nefes Almak İçin…
- Sadeleştirince Açığa Çıkanlar…
- Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz!
- 1 Mayıs: Gün Gelir Zorbalar Kalmaz Gider!
- İşçi Dayanışması 204. Sayı Çıktı!
- Uçurumun Kenarından Özgürlüğün Dünyasına
- Fitre Asgari Ücretliye, Emekliye Veriliyorsa…
- Fiyonklu Kazıklar Çoğalırken
- Doğru Tarafta, Bizim Safta Olabilmek…
- Arenalardan TikTok’a Uyuşturma Araçları
- Özlemini Çektiğimiz Güzel Günler İçin Birleşelim!
- İşçi Dayanışması 203. Sayı Çıktı!
- Uyanmak İçin Sabırsızlanacağımız Günler İçin
- “Hey Kızlar Siz de Katılın Bize!”
- Hak Verilmez, Alınır!
- Hüsrevlerin Değil Ferhatların Destanıdır Hatırlanan
- Büyük Resmi Görelim, Birliğimizi Örelim!
- Sendikalaşmak Türkiye’de Neden Zor?
- “Aile Yılı” İlan Edenler Neyin Peşinde?
- “Çingene Kızı” ve İşçi Sınıfının Birliği
- Nefes Almak İçin…
- Engelli de Saralı da Olsa Çalışacak!
- 1 Mayıs: Gün Gelir Zorbalar Kalmaz Gider!
- Uçurumun Kenarından Özgürlüğün Dünyasına
- Fitre Asgari Ücretliye, Emekliye Veriliyorsa…
- Fiyonklu Kazıklar Çoğalırken
- Doğru Tarafta, Bizim Safta Olabilmek…
- Arenalardan TikTok’a Uyuşturma Araçları
- Özlemini Çektiğimiz Güzel Günler İçin Birleşelim!
- “Hey Kızlar Siz de Katılın Bize!”
- Hak Verilmez, Alınır!
- Hüsrevlerin Değil Ferhatların Destanıdır Hatırlanan
- Büyük Resmi Görelim, Birliğimizi Örelim!
- Patronlar Çok Para Kazanırken…
- Örgütlüysek Her Şeyiz, Örgütsüzsek Hiçbir Şey!
- Onlar “Kazanalım” Dedikçe Biz Kaybediyoruz
- Asgari Ücret Nasıl Yükseltilir?
- Kumarla Köşeyi Dönenler Neye Dönüyor?
- Umudumuzu ve Direncimizi Güçlendirelim, Mücadelemizi Büyütelim!
Son Eklenenler
- Kocaeli’den Batman’a işçiler hakları için mücadele ediyor. Kocaeli Gebze’de bulunan Erlau Metal fabrikasında sendikalaştıkları için işten atılan işçiler direnişe geçti. TFF Başkanı İbrahim Ethem Hacıosmanoğlu’na ait ATR Yapı’nın yapımını üstlendiği...
- Gaziantep’teki Zeugma Mozaik Müzesinde dünyaca bilinen bir mozaik yer alıyor. “Çingene Kızı” adı verilen ve 1800 yıllık geçmişe sahip bu mozaiğin göreni etkileyen, güçlü bir yanı var. Farklı renk ve dokulardaki binlerce küçük taşın birleşiminden...
- 1 Mayıs yaklaşıyor. Ankara’dan emekçi kadınlar olarak sizlerle 1 Mayıs’a hangi taleplerle katılacağımızı paylaşmak istedik. Bu vesileyle tüm emekçi kadın kardeşlerimizi kendi taleplerini, ortak taleplerimizi birlikte dile getirmek için 1 Mayıs’ta...
- Geçtiğimiz günlerde yandaş medyada tam anlamıyla “yersen” cinsinden bir haberle karşılaştım. Manşeti oldukça cafcaflıydı: “60 bin maaşla çoban bulamıyorlar!” Bu “hadi canım” dedirten cinsten haber, kandırılmaya açık olanlara “köyümüze dönelim,...
- 19 Mart’tan bu yana artan baskılara, gözaltılara, tutuklamalara ve proje okullarındaki keyfi atamalara karşı protestolar devam ediyor. Bursa Demokrasi Bileşenleri ve Anne-Baba Dayanışma Ağı öncülüğünde yüzlerce kişi 19 Nisanda “Hak, Hukuk, Özgürlük...
- Tekgıda-İş Sendikasının örgütlü olduğu Sunel Tütün, Oryantal Tütün ve TTL Tütün fabrikalarında TİS görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine 1700 işçi greve çıkmıştı. İşçilerin grevi 12 Nisanda kazanımla sonuçlandı. Doruk Madencilikte çalışan...
- Gebzeli işçi, emekçi kadınlar olarak bir araya geldik ve “UİD-DER ile 1 Mayıslar” videosunu izledik. Sizlerle duygu ve düşüncelerimizi paylaşmak, tüm emekçi kadın kardeşlerimizi ortak bir mücadele duygusuyla ayağa kalkmak için 1 Mayıs’a çağırmak...
- Uçak yolculuğu yapanlar bilir. Yolculuk esnasında uçağın kabin basıncının düşmesi, oksijen seviyesinin azalması durumunda oksijen maskeleri devreye girer. Yanımızda çocuğumuz olsa böyle bir durumda çoğumuz maskeyi önce çocuğumuza takmaya çalışırız,...
- Gelsinler yoldaşlar ben hazırım/ İki satır, bir mısra şiirle hazırım/ En karanlık dönemlerde/ Ektiğim tohumlar yeter bana/ Gelsinler yoldaşlar ben hazırım
- Milli Eğitim Bakanlığının proje okul atamalarına tepkiler devam ediyor. Eğitim Sen, proje okul uygulamaları ve atamalarına karşı 18 Nisanda Cağaloğlu Anadolu Lisesi önünde basın açıklaması yaptı.
- Vezir Muhammed Nurtani… Tanıdık gelmiştir bu isim pek çoğunuza… Yine de hikâyesinin bildiğimiz kısmını bir kez daha paylaşalım sizinle: Afganistanlı göçmen işçi Vezir Muhammed Nurtani 10 Kasım 2023’te çalıştığı kaçak maden ocağında kalp krizi...
- Artık eski kuşak işçilerden sayılırım. Mücadele örgütümüz UİD-DER saflarında yaş alıp 60’a merdiven dayadığım için kendimi bahtiyar hissediyorum. İlk 1 Mayıs’a 1979 yılında, İzmir’de, ustamla birlikte katıldım. Katılım oldukça yüksekti. Kalabalıkta...
- TTL tütün işçileri, örgütlü oldukları Tekgıda-İş Sendikası ile birlikte, 41 gün önce “Bu işyerinde grev var” pankartını fabrikanın dört bir yanına asarak greve çıktılar. Grev çadırlarını fabrika önüne kurdular. Büyük çoğunluğu kadın olan işçi...