Buradasınız
Etkinliğimize Katılan İranlı Mülteci Sosyalist İşçilerle Söyleşi
UİD-DER: Merhaba etkinliğimize tekrar hoş geldiniz.
Muhammed Aşrafi: Sağ olun, merhaba. Biz de size teşekkür ederiz çağırdığınız için.
UİD-DER: İran’da işçi sınıfının durumu eskiden, molla rejimi öncesinde nasıldı, şu anda nasıl? İşçiler neler yaşıyor ve yaşanan sorunlar karşısında ne tepki veriyorlar?
Muhammed Aşrafi: İşçi sınıfı molla rejimi evvelinde, devrim zamanında çok güçlüydü. Devrimde işçi sınıfı petrol şirketlerinde, araba yapan şirketlerde, petro-kimyada, demir şirketlerinde 160 şura kurdu. İşçiler o kadar güçlüydü ki, Humeyni işyerlerine gelmek zorunda kalıyordu. Diyordu ki “peygamber de işçilerin elini öptü”, “Allah da işçiydi”, “eğer işçiler olmasa İran batar…” Humeyni bu sözleri söylüyordu, çünkü o zaman İran’da işçiler çok çok güçlüydü. Ama biz yanlış yaptık: O zaman Tahran’da 5 milyon nüfus vardı. 5 milyon nüfusun 1,5 milyonu işçiydi. Tahran’da ilk 1 Mayıs’ta, yani 1979’un 1 Mayıs’ında 1,5 milyon işçi çıktı meydanlara. Bunu komünistler örgütlemişlerdi. Bu büyük güce rağmen biz yanlış yaptık, işçileri Humeyni’nin arkasına taktık. Humeyni bütün komünistleri, partileri, işçilerin şuralarını, sendikaların hepsini kapattı; içinde yer alanların hepsini öldürdü. İşi bittikten sonra asla işçinin yüzüne de sözüne de bakmadı. O zaman işçilerin gücü fazlaydı. Yazarlarımız, şairlerimiz solcuydu. Onların hepsini yakaladılar, öldürdüler. Sağ kalanların çoğu kaçtı. Bizim yazarlarımız, devrimci işçilerimiz Avrupa’da, Amerika’da, Kanada’da mülteciler. 1986’da 2 ayda 13 bin kişiyi cezaevlerinde öldürdüler. Onları kaçırdılar, öldürdüler. Nereye götürdüler, cenazelerini nereye attılar, hiç kimse bilmiyor.
Şimdi onların anaları yaşananları, yaşadıklarını aktarıyor. Geçen sene bir kadın açıkladı. Humeyni o kadının 1’i kız, 5’i erkek 6 çocuğunu öldürtmüş. O kadın bunları söyledi diye onu da geçen sene tutup cezaevine attılar. Niye? Diyorlar ki “sen çocuklarının acısıyla yaşıyorsun”. Şimdi İran’da işçi sınıfının hiç partisi yok, sendikası yok. Son 1 Mayıs’ta, yani bundan 13 gün önce, bir şehirde işçiler 1 Mayıs’ta sokağa çıkmak, protesto gösterisi yapmak istediler. Orada bizim arkadaşlardan 7 kişiyi tutukladılar, halen cezaevindeler. Şimdi İran’da 200’e yakın işçi cezaevinde. Onların suçu, sendikaların kurulmasını istemeleriydi; işçilerin birleşmelerini istemeleriydi. Bu sebepten onları tutukladılar. Birine 11 sene ceza verdiler, birine 5 sene, birine 6 sene, birine 7 sene… Ve çok kişiyi böyle hapislere yolladılar. İran’da şimdi kim işçilerin sorunlarıyla ilgili konuşsa ona küfrediyorlar, onu “milletin güvenliğine zarar veriyorsun”, “peygambere küfrediyorsun”, “Allah’a küfrediyorsun” diyerek suçluyorlar. Onlar diyorlar ki “İslam Cumhuriyeti Allah’ın hükümetidir. İslam Cumhuriyeti’ne muhalefet eden, düşmanlık eden herkes Allah’ın düşmanıdır. Allah’ın düşmanlarını yakalayın, öldürün, vurun!”. Şimdi İranlılar, iş isteseler, aş isteseler, olanları protesto etseler, Allah’la düşman olurlar diye korkuyorlar. Bu korkudan çoğunluk hiç sesini çıkaramıyor. İran’da işçileri önceden işten çıkarmak istediklerinde, çalıştıkları her yıl için 2 aylık, 3 aylık tazminat haklarını veriyorlardı. Ama şimdi o kanun yok! O hakkı işçilerden aldılar. İstedikleri herkesi işten çıkarıyorlar ve hiç para vermeden dışarı atıyorlar. İşçileri ne kadar süre çalıştırmak istiyorlarsa ona göre hazırladıkları kâğıtları imzalatıyorlar. 5 ay, 6 ay, 1 yıl gibi sürelerle işe alıyorlar. Eğer o kâğıda imza atmazlarsa iş vermiyorlar. İmza aldıklarıyla da işleri bittiğinde “hakkını almıştır” yazısını da imzalattıkları için rahatlıkla işten atabiliyorlar.
İran’da Hatunabad Bakır Madeni var: İşçiler orada 5 ay maaş almamışlar. Maaşlarını almak için protesto ettiler. Polisler uçakla, helikopterle saldırdı işçilere. 5 işçi ve onların 2 çocukları orada öldü, 40 kişi de yaralandı. Sonra başka bir zaman da Tahran şoförleri grev yaptılar. Bir gecede 700 şoförü evlerinden aldılar. Selimi adında bir şoför vardı. Onun 3 yaşında çocuğunu askerler başından vurdular. Şimdi o çocuğun akıl sağlığı yerinde değil. Grev yapan, protesto eden işçilere çok büyük zulmediyorlar. 2009’da da İran seçiminde işçiler, öğrenciler, öğretmeler, pek çok kişi protesto etti. Hamaney’in fermanıyla sokaklarda çok kişiyi tutukladılar. Gizli cezaevleri vardı, orada gizlediler. 5-6 ay sonra belli oldu: Bu gizli cezaevindeki, kızlara, oğlanlara tecavüz ettikleri, öldürdükleri ortaya çıktı. Ölülerinin nerede olduğu da belli değil.
Yani İslam Cumhuriyeti bizi 33 senedir bu zulümle yönetiyor. Ama başka ülkeler hakkında konuşurken de “biz emperyalizmin düşmanıyız” diyor. Oysa gerçek bu şekilde değil. Emperyalist işçi işten çıkartılsın istiyor; bunlar da hepsini yapıyorlar. Emperyalist petrol almak istiyor; bunlar petrolü ona veriyorlar. Emperyalist üniversiteleri paralı yapmak istiyor. Bunlar da paralı yapıyorlar. Emperyalist hastanelerin paralı olmasını istiyor. Bunlar da paralı yapıyorlar. Emperyalist işçilere kısa süreli iş verilsin, sonra işten atılsın istiyor. Bunlar da hepsini yapıyorlar. O zaman bunun ne düşmanlığı var emperyalizme? Onun düşmanlığı şudur: O ona küfrediyor, o da ona küfrediyor. Küfretmek düşmanlık değil. Ekonomileri birbirine bağlıdır. Başka ülkelerde pek çok solcu bu konuda yanlış yapıyor. Kafaları şu şekilde çalışıyor: “Ahmedinecad, Hamaney emperyalizmin düşmanıdır. Bu yüzden onların yanında olmak gerekiyor.” Bu bize yarar değil zarar veriyor. Meselâ Venezuela ya da başka yerlerden solcular, bunları emperyalist düşmanı sayıp Ahmedinecad’tan, Hamaney’den medet umuyorlar. Biz onlardan bu fikirlerden arınmalarını istiyoruz. Bunlar emperyalizm düşmanı değil! İstiyoruz ki solcular kendilerini bunlardan kurtarsınlar.
UİD-DER: Siz İran’daki baskı ve zulümden kaçarak Türkiye’ye sığındınız. Neler yaşadınız, hangi sıkıntılar yüzünden buradasınız?
Muhammed Aşrafi: Ben 1 Mayıs 2009’da Tahran’da protestoya katılmıştım. Orada bizden 150 kişiyi yakaladılar. 150 kişiyi zindana götürdüler. Birkaç gün sonra serbest bıraktılar. Ama bizler kaldık. Ben 47 gün kaldım. Benim hakkımda iki ayrı dosya hazırladılar. Bir davadan 1 sene ceza verdiler. Diğer dosyayı açık bıraktılar. İstediler ki o dosya için de uzun seneler ceza verilsin. Beni salmak için kefalet aldılar. 9 ay sonra gece 3.30’da geldiler evimize, beni yakaladılar. Kitaplarımı, bilgisayarımı, CD’lerimi, yazılarımı, hepsini aldılar. Benim için yeni bir suç dosyası hazırladılar. O dosyada dediler ki, “sen İslam Cumhuriyeti’ne başkaldırdın, savaş açtın”. Bu suçu işlemenin cezası da ölümdü. Yine kefaletle serbest bıraktılar. Bir süre sonra 8 Martta yine beni yakalayacaklardı, ben kaçtım. Gizlendim ki yakalanmayayım. 2010 1 Mayıs’ına 2 hafta kalmıştı ben evden kaçtım, çünkü yine beni yakalamaya gelmişlerdi. İki ay İran’da gizlendim. Sonra Irak’a kaçtım, 2 ay Irak’ta gizli yaşadım. Irak’tan geldim Türkiye’ye. Türkiye’den Yunanistan’a geçtim. Yunanistan’da yakalandım, 3 buçuk ay orada tutuklu kaldım. Sonra Yunanistan beni Türkiye’ye geri gönderdi. Edirne’de de 1 ay hapiste yattım. Sonra orada mülteci olmak için başvurdum. 17 aydır Türkiye’de mülteciyim. Gitmek için Birleşmiş Milletler’in bana bir ülke tayin etmesini bekliyorum.
UİD-DER: Siz neden kaçtınız?
Hüseyin: İran’da sıkıntı çoktu, faşist hükümetten kaçtım.
Ali: İran’da herkes aynı şeyleri yaşıyor. İran’da siyasi faaliyetlerinden dolayı polis, insanları defalarca hapse atıyor. Hep sıkıntıyla, baskıyla yaşıyor o insanlar. Yakalandığın zaman hiçbir yolun kalmıyor. Tek yol canını kurtarmak ve İran’dan çıkmak! Kalmak istiyorsun ama olmuyor. Bir defa, iki defa yakalanıyorsun ama üçüncü defada kalmak imkânsız oluyor. Beni de protestoda yakaladılar. Mahkeme aynı kararları verdi. Benim de Türkiye’ye gelişim Muhammed Ağabeyle aynı oldu.
Kadir: Ben de yaklaşık 1 senedir Türkiye’de çalışıyorum. Ben buraya işçi olarak, iş bulmak için geldim. İran’da işçilere baskı var. Bu 1 Mayıs’ta da 7 arkadaşımızı tutukladılar, şu anda zindandalar.
UİD-DER: Türkiye’de yaşamak sizler için hiç kolay değil. Neler yaşadığınızdan bahseder misiniz?
Hüseyin: En büyük sıkıntımız, burada çalışmak için izin vermemeleri. İnsan çalışmadan nasıl yaşayabilir? Ben İstanbul’dayım, her yere bakıyorum. İş var ama çalışmamız için izin yok. İş olan yerde para yok. Ev sahibi para istiyor. Emniyet de bize sürekli sorun yaşatıyor. Birleşmiş Milletler bize ne zaman yer gösterecek, nasıl olacak hiç belli değil. İş izni olsaydı burada yaşamak isterdim. Burada çalışıyoruz, paramızı vermiyorlar, polise de gidemiyoruz. Çalışma iznimiz olmadan çalıştığımız için polis bizi suçluyor. Ailemle ayda 1 kere haberleşebiliyorum, onlar arıyorlar. Orada onların yaşadıkları sıkıntıların devam etmesi de bizi üzüyor.
Ali: En büyük sıkıntımız işsizlik ve polis. Biz Edirne’de yaşıyoruz. Sürekli polise imza vermeye gidiyoruz. Diğer sıkıntı, Birleşmiş Milletler. Dosyalarımıza bakmıyorlar, işler çok yavaş ilerliyor. Ben 1 senedir buradayım. 2-3 senedir burada olanlar var. Birleşmiş Milletler ülke göstermiyor; ülke gösterse yardım vermiyor. Yardım etmeyeceğini haber vermiyor. Para yardımı da vermiyor. O kadar süründürdükten sonra belki 100 lira yardım veriyor. Bana hiç vermediler. Çok az insana veriyorlar ama onunla kim yaşayabilir? Başka sıkıntılarımız da var tabii. Bizim ailemiz burada değil, haberleşmek çok zor, çok pahalı. Bu ülke zaten çok pahalı bir ülke... Bakıyorsunuz, dünyadaki en pahalı petrolü burada satıyorlar. Ne alırsan al, çok pahalı. İşe de gidiyorsun parayı az veriyorlar. Burada çalışan Türk vatandaşlar da çok zor durumda. Burada herkeste sıkıntı var. Ama bizim için zorluklar daha fazla. Elektrik için, su için, internet için, yemek için, kendine harçlık için, aileye telefon etmek için çok para gerekiyor. Çok zor durumda kalıyoruz. Ailem İran’da. Ayda 1-2 defa telefonlaşıyoruz. Onda da ben değil, onlar arıyor. Ben burada sıkıntıdayım, onlar orada. Onlar orada çok zorluk yaşıyor. İran’da fiyatlar çok arttı. 2 sene önce 10 lira olan şimdi 50 lira oldu. Her şey çok pahalı oldu. Fiyatlar da artınca yeni sorunlar çıktı onlar için. Telefonda konuştuğumuzda onlar kendi sıkıntılarını bana söylemiyor, ben kendi sıkıntılarımı onlara söylemiyorum. Çünkü söyleyince değişen bir şey olmuyor. Ailemizle de arkadaşlarımızla da sadece haberleşmek için konuşuyoruz. Onlar haber alıyorlar, bizim burada nasıl olduğumuzu soruyorlar. Ama bir haber de yok. Ne biz onlara söylüyoruz, ne onlar bize? Son iki senede İran çok değişmiş. Biz şu an orayı bilmiyoruz. Fiyatlar, baskılar… 30 senedir kimse böyle şeyler yaşamadı. İran şu an çok tehlikeli bir dönemde. İran hükümeti kapitalizme karşı olduğunu söylüyor. Ne hikmettir ki Dünya Bankası başkanı, İran’a en iyi kapitalist ülkelerden biri olduğu için ödül verdi. Dünya Bankası başkanının tebrik ettiği bir ülke nasıl kapitalizme karşı olabilir ki!
Kadir: Bizim burada yaşadıklarımızı yalnız bizler yaşamıyoruz. Gürcistan’dan da başka ülkelerden de Türkiye’de çalışan çok işçi var. Sıkıntılarımız hep aynı. Gelip kaçak çalışmak zorunda kalıyoruz. Kimsenin yapmak istemediği işleri göçmenler yapıyor. İyi maaş vermiyorlar. Ne yapmak gerektiğini düşünmek lazım...
Muhammed Aşrafi: Benim kız ve erkek kardeşlerim, annem, akrabalarım hepsi İran’da. Onlar bize telefon açıyorlar. Geçen söylediler, son 1 senede ekmeğe İran’da %500 zam gelmiş. Petrol %700 artmış, şehir otobüsleri %400 pahalanmış, taksiler %300 zamlanmış. Yani bir senede her şeye ortalama %400 zam gelmiş. Ama işçinin maaşı %18 arttı. Benim kardeşlerimin hepsi çalışıyor. Hepsinin aldığı annemin maaşına denk gelebiliyor. İran’da İslam Cumhuriyeti neoliberal saldırı politikalarını uyguluyor. Geçen yıl ailem bana para gönderebiliyordu ama şimdi gönderemiyor. Ben mecburen Avrupa’daki arkadaşlardan yardım istedim. Onlar da ayda bir, bir miktar gönderiyorlar. Fazla gönderemiyorlar çünkü hem bana hem benim gibi başka arkadaşlarıma gönderiyorlar. İran’da cezaevinde olan arkadaşlarımızın ailelerine de Avrupa’daki arkadaşlar para gönderiyorlar. Onlar hepimize yetemiyor, çünkü onlar da Avrupa’da mülteciler. Bizim gibi kaçak çalışıyorlar. Orada bir kişiye günde 20 avro veriyorlarsa, onlara 7 avro veriyorlar. Bundan 40 gün önce Türkiye polisi bana dedi ki, “sen Edirne’de kal, eşin ve çocukların gitsin Ardahan’a”. Edirne Yunanistan sınırında, Ardahan Gürcistan sınırında. Ben de dedim ki “bu olmaz, burada ve orada iki ev kirasını nasıl karşılayayım?”. Polis, “bizim sorunumuz değil” dedi. Avrupa’daki arkadaşlardan yardım istedim. Bana yardım ettiler. Gittim Ardahan’a, Ardahan’da ev bulamadık. Şimdi de 40 gündür avareyiz, yersiz yurtsuzuz. Evimiz yok dedik, polis de “bizim sorunumuz değil, nerede yaşarsan yaşa” dedi. Gittik birkaç gün otelde kaldık. Otel her gece için bizden 100 lira aldı. Polise dedim, “siz kiralık ev bulun bize, ben parasını vereyim”. “Ev yok, otelde kal” dediler. Ben, “otel benden ayda 3 bin lira para istiyor, ben nereden bulayım” dedim. Şimdi yeniden Edirne’ye geldik. Ama ne olacağımız belli değil, polis yeniden gelirse, bizi nereye gönderecek belli değil. Bizim bazı arkadaşlarımız para yardımı istiyorlar. Polis “bizi ilgilendirmiyor, biz vermeyiz” diyor. Birleşmiş Milletler de bazı yardım taleplerini kabul ediyor ve ayda 100 lira veriyor. Yemeği-suyu orada kalsın, adam ayda 300 lira ev kirası veriyor. Bir insan 100 lirayla nasıl yaşayacak? Polis “çalışma hakkınız yok” diyor. Ben polise dedim; “ben çalışmayayım, sen de para vermiyorsun, ben nasıl geçineyim?” Polis “bize ne, gidin İran’a” diyor. Ben de polise, “bilsem ki gidip 11 sene cezaevinde kalacağım ve 11 sene sonra İslam Cumhuriyeti beni serbest bırakacak, gidip 11 sene cezaevinde kalırım, bir sene Türkiye’de kalmam. Ama biliyorum ki İslam Cumhuriyeti’nin 11 seneden sonra beni bırakacağı belli değil” dedim. Çünkü İslam Cumhuriyeti çok insanı tutukladı, cezası bittikten sonra öldürdü. Bugün bileyim ki, beni 11 seneden sonra serbest bırakacaklar, Türkiye’yi bırakıp giderim. Çünkü burada yaşamak bizim için iyi değil. Şöyle söyleyeyim: Biz güzelliğin, rahatın olduğu yerden gelmedik. Biz cehennemden kaçtık. Burası da, Avrupa ülkeleri de bize cennet değil. Biz cennet aramıyoruz! Biz cehennemden kaçıp geldik buraya. Ama burada çaresiziz. Şayet yaşarsak, sağ kalırsak İslam Cumhuriyeti gidecek, döneceğiz ülkemize.
UİD-DER: Sizler baskılardan, zulümden kurtulmak isteyen, bunlara karşı isyan eden, mücadeleci, onurlu işçilersiniz. Dünyanın dört bir yanında işçiler mücadeleye yüzünü çevirdiler. Siz dünya işçi sınıfının bu durumunu nasıl yorumluyorsunuz? Sizce enternasyonal dayanışmanın önemi nedir?
Muhammed Aşrafi: İşçi sınıfıyla kapitalistler sınıfının mücadelesi, işçi sınıfı kendi iktidarını kurana dek bitmeyecek. Biz kendi problemlerimizden söz ettik, sıkıntılarımızı dile getirdik, ama asla mücadeleden kaçmıyoruz. İran’da mücadele ettik, yaşayamadık, kaçmak zorunda kaldık. Ama burada da sermayeyle mücadele edeceğiz. Çünkü biliyoruz ki, İran kapitalistleriyle Türk kapitalistlerinin hiç farkı yoktur. Onlar birbirlerinin yanındadırlar, biz de gerek Türkiye işçileriyle gerekse dünya işçileriyle kardeşiz, biriz. Onlar, yani kapitalistler nasıl birbirlerine el veriyorlar ve birleşiyorlarsa, bizler de dünya işçileriyle birleşmeliyiz. Onların karşısında durabilelim ve kafalarına vuralım, iktidardan indirelim. Bu nedenle biz 1 Mayıs’ta geldik Türkiye işçilerinin yanına. Onlarla birlikte protesto ettik. Çok da sevindik, burada da arkadaşlarımız bizim gibi mücadele ediyorlar. Dünyadaki 1 Mayıs gösterilerini gördük, çok çok sevindik. Ama bu mücadeleler eğer örgütlü olmazsa bir yere varmayacak. Onun için söylemek isterim ki işçiler, işçilerin kurtuluşunun hangi yolla olacağını bilmeli ve bunun için çok çalışmalılar. Başka işçilere de kurtuluşun yolunu anlatmalılar. Hem benim arkadaşlarım, hem Türkiye işçileri aynı yoldan gitmeliyiz ki, öz iktidarımızı kurabilelim. Ben pek çok ülkede işçi mücadelesinin gücünün ve örgütlülüğünün kapitalizmi yıkacak duruma geldiğini söyleyebilirim. Yunanistan o duruma geldiğini gösteriyor; Almanya’da gördük nice insan yollara düştü bu 1 Mayıs’ta; bu gösteriyor ki devrimci potansiyel orada var. Amerika’nın 300 şehrinde işçiler 1 Mayıs’ta protesto gösterileri yaptılar. 300 şehirde işçiler, mücadele potansiyellerinin ne kadar yüksek olduğunu gösterdiler. Arap ülkelerinde, Mısır’da işçiler şimdi de mücadele ediyorlar. İşçi birlikleri, işçi sendikalarını kurmak istiyorlar. İstediklerini elde etmek için Askeri Şura’yla mücadele ediyorlar. Bunların hepsi gösteriyor ki, dünyanın pek çok ülkesinde işçilerin kapitalizmi yıkacak durumu var. Ama bu durumu devrime döndürecek güç, o yok. O gücü oluşturamazsak, bu potansiyel devrime dönmez.
UİD-DER: Peki, sizce ne lazım?
Muhammed Aşrafi: Ben şunu düşünüyorum: İşçilerin örgütlenmesi ve örgütlü çalışmaları gerek. Platformlar kurarak mücadeleyi ileriye taşımalılar. İşçiler öz partilerini kurmalılar. O parti öncelikle işçi iktidarını kurmayı istemeli. Parti olmazsa işçiler amaçlarına ulaşamazlar. Şayet sadece ücretlerini yukarıya çekmeyi isterlerse, ücretleri tekrar aşağıya inecek ve bunun nasıl olduğunu işçiler hiç anlayamayacaklar bile. İşçiler partilerini kurmalı ve bildirilerine yazmalılar; demeliler ki biz öz iktidarımızı kurmak istiyoruz.
UİD-DER: Enternasyonal dayanışma hakkında ne düşünüyorsunuz?
Muhammed Aşrafi: İşçiler zamanında, hepsi enternasyonalistti. Ama işçiler kapitalist ideolojinin sultası altında yaşadıkları için bunu gösteremiyorlar. İşçilerin enternasyonal bağlarını, işçilerin partisi kuracak. Şimdi İran’da, bu 1 Mayıs’ta devlet adamları işçilere konuşma yapıyorlar. Göçmen işçileri (Afganistan’dan gelenler de var) dışarı atalım diyorlar. Bu, burjuvazinin açıklamasıdır. İşçilerin öz partisi olmadığı için burjuvazinin söylediklerine kulak asıyorlar. Ama işçi zaten enternasyonalisttir, işçinin vatanı yoktur. İşçi, o toprak senin, bu toprak benim diye bakmaz. İşçi patronuna bakar ve der ki, “o benim düşmanımdır, ben de onun düşmanıyım”. Ama parti ve platform olmadığı için, örgütlü çalışma olmadığı ve mücadele edemediğimiz için, gelip bizi paramparça ediyorlar. İşçileri birbirine düşürüyorlar, düşman ediyorlar. Bu nedenle, enternasyonalizmin yolunda yürümeli ve başarılı olmalıyız. Fakat bunun için de örgütlü çalışmalıyız, bunun için de partimiz olmalı.
UİD-DER: 1 Mayıs mitingiyle ilgili duygu ve düşüncelerinizi alabilir miyiz?
Muhammed Aşrafi: Bu 1 Mayıs’a katılmamızın nedeni, birincisi enternasyonalist olmamızdır. İşçiler dünyanın her neresinde olurlarsa olsunlar, birleşmeliler. Bu 1 Mayıs’ta geldik ve Türk işçi kardeşlerimizle birleştik. Geçen sene de Türkiye’deydim, ama Edirne’de kaldım. Bu 1 Mayıs’ta coşkuyu gördüm ve çok sevindim, işçiler bir araya gelebiliyor ve istedikleri taleplerini haykırabiliyorlar. Ama bir taraftan da sıkıntı duydum, gördüm ki işçiler burada da çok parçalanmış durumdalar. Düşündüm, acaba biz ne yapmalıyız ki, parçalanma dursun ve işçiler tek merkezde birleşsinler. Taksim’de 1 milyondan fazla kişinin toplandığını düşündük, gelenler gidenler vardı, ama bunların aileleri ve arkadaşları da var, oraya gelmemişlerdi. Dedik ki, bu sayı 1 milyon değil, belki on milyondur. Burada çoğuz, o zaman neden birbirimizden ayrı olalım? Neden düşmanımızı iyi tanımayalım? Çünkü ben gördüm ki, Türkiye’de de siyasi çevreler ayrı ayrı gelmişlerdi, bazılarının içinde işçi de yoktu. Bu arkadaşlarımız çok düşünmeli, kafa patlatmalı ve işçilerin arasına gitmeli ve onlara yol göstermeliler. Lenin diyor ki, işçi, burjuvazinin ideolojik baskısı altındadır ve her ne öğreniyorsa burjuvaziden öğreniyor. O nedenle, işçilerin çalıştıkları yerlerde işçilere sosyalizmi anlatmak gerek. İşçiler sosyalizmi anlayıp isteseler devrim yaparlar. 1 Mayıs’ta dünya genelinde çok büyük bir mücadele verildi. Ama benim beklentim, daha çok örgütlülük ve mücadele olması yönündedir.
UİD-DER: Sizler de 1 Mayıs’a katıldınız, ne düşündünüz, ne hissettiniz?
Hüseyin: 1 Mayıs’a katılmamız çok iyi oldu bizim için. Size de teşekkür ediyorum, çünkü başkaları enternasyonalist temelde çalışmıyor. İstanbul Taksim’de partiler vardı, ben onları gördüm, ama onlar bir şey yapmadılar. Sizdiniz, İran’da cezaevindeki işçilerin fotoğraflarını taşıyan, onların seslerini dünyaya duyuran, İran’da işçilerin çok sıkıntı çektiğini gösteren. Bizden de önce siz bu işi üstlenmişsiniz, bunun için size teşekkür ederim. Enternasyonalist olduğunuz için de teşekkür ederim. 1 Mayıs çok iyiydi, çok coşkuluydu. Çok memnun oldum.
Ali: Bizim amacımızı, neden 1 Mayıs’a katıldığımız Muhammed Ağabey söyledi. Bizim katılmamızın amacı protesto etmekti. Ama sadece İran’da cezaevindeki işçiler için gelmedik, biz enternasyonalist dayanışmaya geldik. Türkiye’deki işçilerin de sıkıntılar var, biz bunu da anlıyoruz. Türkiye’de işçilerin eskiden nasıl mücadele ettiğini, neler kazandığını biliyoruz. Bizim amaçlarımız belli: Enternasyonal dayanışma için geldiniz, İranlı tutuklular için geldiniz, Türkiye işçileri için geldiniz, İran işçileri için geldiniz. Ama çok iyi oldu, orada olmaktan gurur duydum. Sınıfdaşlarımı gördüm, özgür olduklarını ve ne kadar güçlü konuştuklarını gördüm. Sizin burada olanlar, toplanma ve gösteri İran’da yok. Bu kadar işçi, bu kadar parti mücadele ettiler, protesto gösterileri yaptılar. Burada olmak benim için büyük bir fırsattır. Size teşekkür ediyorum, bize yardım ettiniz, yanımızda oldunuz.
UİD-DER: Kadir, sen neler söylemek istersin, sen de 1 Mayıs’ta yanımızdaydın.
Kadir: Ben çok mutlu oldum, burada sizin yanınızda olmaktan. Bu mutluluğumu anlatamam. Çünkü İran’da çok baskı var, 1 Mayıs’ta çok baskı var. Biz 1 Mayıs’ı hep evlerin bodurum katlarında, dağda, bağda kutlardık, korkardık. Taksim Meydanı’nı görünce çok mutlu oldum, çok sevindim. Bir de başka bir şey anlatmak istiyorum. Belki Türk halkı İran İslam hükümetini çok İslami biliyor, Ahmedinecad ABD’ye kafa tutuyor gözüküyor. Bu nedenle Ahmedinecad’ı belki de seviyorlar. Ama gerçek bu değil. O da bir burjuva hükümetidir, burjuvaziden farklı çıkarları yok. İşçilerin üzerinde sürekli baskı var.
Mehdi: Şunu söylemek isterim, geçmişte hiç böylesine büyük bir toplantı görmedim. Taksim Meydanı’na gelince bu büyük kitleyi gördüm. Sizi görünce mutlu oldum, gördüklerim benim için çok büyük bir tecrübe.
Mohsin: Benim eskiden çok az Türk arkadaşım vardı, insanların ve polisin olumsuz, kötü hareketlerini gördüm. Bazı şeylerden dolayı kendimi iyi hissetmiyordum. Türk halkına karşı iyi duygular beslemiyordum. Benim burada çalışmam için polis izin vermedi, çok sıkıntı çektim. Düşündüm ki, Türkiye’nin de İran’dan farkı yok, burası da kötü. Bunları yaşamış ve hissetmiş biri olarak Taksim Meydanı’na sizin yanınıza geldim. Orada, o zaman başka bir şey gördüm. İnsanların çok yakın olduğunu, arkadaş olduğunu ve paylaştığını gördüm. Tüm bunlardan dolayı benim düşüncelerim değişti. Çok yakın şeyler hissettim. İyilikler gördüm ve sizinle birlikte nefes aldım. Sizinle birlikte bakış açım değişti. Aynı bizim insanlarımızı gördüm, hükümetin baskılarını protesto ediyorlardı. Benim duygularımı, benim hissettiklerimi ve düşüncelerimi dile getiriyorlardı. 1 Mayıs’a katıldığım için çok mutluyum. Düşüncelerim değişti. 13 aydır buradayım, arkadaşım yoktu, konuşamıyordum. Ama şimdi yalnız değilim.
UİD-DER: Tekrar söylemek isteriz, sizi ağırladığımız için çok mutlu olduk. Bundan sonra da görüşmek istiyoruz, sizi misafir etmek istiyoruz. Sizinle mücadele alanlarında yan yana bulunmak istiyoruz. 1 Mayıs’ta bizimle beraber oldunuz, bugün de etkinliğimizde beraber olduk. Siz neler hissediyorsunuz? Ne düşünüyorsunuz?
Nerges: Sizi gördüğüm için çok çok mutlu oldum, bundan sonra da görüşmeyi temenni ediyorum.
UİD-DER: Daha önce 1 Mayıs’a katılabilmiş miydiniz?
Nerges: 1 Mayıs, beni çok etkiledi. Çok büyük bir heyecan vardı. Çünkü İran’da 1 Mayıs kutlamaları yasak. Ben ilk kez böyle bir 1 Mayıs görüyorum.
Kadir: Son olarak bir şey söylemek, tutuklu arkadaşlarımızın isimlerini açıklamak istiyoruz. İran’da bu 1 Mayısta baskın yaptılar ve 7 arkadaşımızı tutukladılar. Ferhadi Zendi, Hamide Tanrımuradi, Zahide Benefş, Ferzadi Hüseyinpenahi, Muhammedi Latifi, Şirku Kurdi ve Hurşiyar arkadaşlarımızın nerede oldukları belli değil. Muhtemelen cezaevindeler, ama kimseye bilgi vermiyorlar.
Muhammed Aşrafi: Bu arkadaşlarımız 1 Mayıs’ta gözaltına alındılar ve şimdi de nerede oldukları belli değil.
Yarın Sıra Sizde Olabilir!
- Grevci Tarkett İşçileri: “Birliğimizi Güç Haline Getirelim!
- Grevdeki MKB Rondo İşçileriyle Söyleşi
- Durak Tekstil İşçileriyle Söyleşi
- Bursa’dan Bir Özel Okul Öğretmeniyle Söyleşi
- Malatyalı Kadın Tekstil İşçisi İle Deprem ve Kadın İşçiler Üzerine Söyleşi
- Nilgün Soydan ile Kemal Türkler Söyleşisi
- Genel-İş İzmir 8 No’lu Şube Başkanı Gümüştekin ile Söyleşi
- İş Güvenliğimiz İçin 1 Mayıs’ta Sınıfımızın Saflarındayız
- Avukatlar Anlatıyor: Yasalar Yetmez, İşçi Sınıfını Örgütlülük Kurtarır
- Bir Afgan Göçmen İşçiyle Söyleşi: “Ölmek ya da Özgürce Yaşamak”
- Ekmekçioğulları İşçileri ve Anadolu Şube Başkanı Deniz Ilgan’la Direniş Üzerine
- Söz Hakları İçin Direnen Ekmekçioğulları İşçilerinde
- Trelleborg İşçileriyle Grev Üzerine Söyleşi
- Cargill İşçileriyle Sohbet
Son Eklenenler
- Ankara’dan UİD-DER’li işçiler olarak özelleştirmeye ve hak gasplarına karşı eyleme geçen Çayırhan Termik Santrali ve Linyit İşletmesi işçilerini eylem alanlarında ziyaret ettik. 20 Kasımda maden işçileri iş bırakarak direnişe başlamış, ardından...
- “Eğer öleceksem, burada size karşı mücadele ederken öleceğim. Benim düşmanım sizsiniz. Vietnamlılar ya da Çinliler, Japonlar değil. Benim düşmanlarım ben özgürlüğümü istediğimde buna karşı duranlardır. Adalet istediğimde buna karşı duranlardır....
- Adana’da SASA Polyester’in PTA tesis şantiyesinde Gemont Endüstri adlı taşeron şirket bünyesinde çalışan inşaat işçileri gasp edilen 2 aylık ücretleri ve tazminatları için 20 Kasımdan beri fabrika önünde eylem yapıyor. Yapı ve Yol İşçileri...
- Hatay’ın Payas ilçesinde bulunan Atakaş Çelik fabrikasında Birleşik Metal-İş üyesi üç işçi, geçtiğimiz günlerde işten çıkarılmıştı. UİD-DER’li işçiler olarak fabrika önünde direniş başlatan işçilere direnişin beşinci gününde dayanışma ziyaretinde...
- “Her şeyin içinde ve her şeyin dışındayız”. Bu söz bir market çalışanı arkadaşımın ağzından işçilerin yaşamını özetleyen bir söz olarak döküldü. Uzun zamandır büyük bir mağazada çalışan arkadaşım, marketin günlük cirosunun rekorlar kırmasına rağmen...
- 40 yıllık kısacık yaşamına yüzlerce hikâye ve roman sığdıran Amerikalı sosyalist yazar Jack London 22 Kasım 1916’da hayatını kaybetti. Aradan geçen uzun yıllar London’ın eserlerinin güncelliğinden hiçbir şey kaybettirmedi. Çünkü o işçi sınıfının...
- Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Kömür İşletmeleri AŞ (KİAŞ) bünyesindeki Çayırhan Termik Santralinde çalışan madenciler, madenin özelleştirilmesine karşı 20 Kasımda direnişe başladı. Sabah 08.00’de gece vardiyası dışarı çıkmadı, gündüz...
- Emperyalist savaş Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın her yerinde kendini hissettiriyor. Egemenler yıllık bütçelerin büyük kısmını “savunma” adı altında savaş sanayisine ayırıyorlar. Burjuva siyasetçilerin politikaları hızlı bir şekilde sertleşiyor...
- Fotoğraftaki reklam panosu kaldırımın ortasında duruyor, gündüz gece. Arka tarafında medya maymunu Hülya Avşar sanki “hadi EYT’liler koşun, sakın geç kalmayın” dercesine sırıtıyor. Mağazada çalışan genç işçi kızımıza EYT reklamını sordum. Kendine...
- Bağımsız Maden-iş üyesi Fernas Madencilik işçilerinin direnişi çeşitli sendika ve işçi örgütlerinin desteği ile kazanımla sonuçlandı. Fernas patronu Ocak 2025’te işçilerin ücretlerine zam yapılmasını ve atılan işçilerin hak kaybı olmadan işe geri...
- Fransa’da devlet demiryolu şirketi SNCF’de örgütlü CGT-Cheminots, UNSA-Ferroviaire, SUD Rail ve CFDT-Cheminots sendikaları, 11 Aralıkta süresiz grev kararı aldı. Dört demiryolu sendikası, grev kararını SNCF’nin yük taşımacılığı birimi olan SNCF Fret...
- Gürcistan’ta madencilik şirketi Georgian Manganese’e ait Zestafoni ferroalyaj tesisi ve Chiatura manganez madeni 1 Kasımdan Nisan 2025’e kadar üretimi durdurduğunu açıkladı. Gürcistan’ın en büyük madencilik şirketi Georgian Manganese’in tesislerinde...
- Çocukların mutlu olduğu, gelecek endişesi taşımadığı, ayrımcılığa maruz kalmadığı; eşitlik, özgürlük, barış dolu bir dünyada yaşamalarını kim istemez ki? Fakat biliyoruz ki dünyamız çocuklar için sıcak bir yuva değil. Kol kanat gerdiğimiz...