Buradasınız
İşçi Sınıfı Alternatifsiz Değil!
Ekonomik kriz her geçen gün, üreten ve alın teri döken emekçilerin canını daha fazla yakıyor. Şu ana kadar yüz binlerce işçi işini kaybetti. İşsiz sayısı son bir yılda bir milyondan fazla arttı. Resmi işsizlik oranı yüzde 13,5’a fırlarken, işsizlerin sayısı 4 milyonu aştı. Bu rakamlar TÜİK’e aittir ve iktidarın denetimindeki bu kurum işsizlik rakamlarını düşük gösteriyor. Gerçekte ise işsizlerin sayısı 7 milyondan fazladır. Yüz binlerce gencimiz, hayatlarının en verimli döneminde işsizlik bunalımıyla boğuşuyor. Evine ekmek götürmek, evin geçimine ortak olmak isteyen milyonlarca kadın çalışacak iş bulamıyor. Urfa’da geçici iş için açılan bin kişilik kadroya 44 bin kişinin başvurması, bunun için şehir stadyumunda kura çekilmesi, işsizliğin nasıl can yakıcı bir sorun haline geldiğini gözler önüne seriyor.
İşçiler, emekçiler, kardeşler!
Üstelik ekonomik veriler, önümüzdeki dönemde işsizliğin daha da artacağını gösteriyor. Krizden dolayı ekonomi küçülmeye başlamıştır ve 31 Mart seçimlerinden sonra krizin etkisinin daha da artacağı bir sır değildir. Ücretlerimiz artan enflasyon karşısında eridikçe eriyor. Bu yüzden evimize giren gıdanın miktarı azalmakla kalmıyor, kalitesi de düşüyor. İktidarın politikaları yüzünden tarım çökmüş durumda! Patatesi bile evimize götürmekte zorlanıyoruz, bibere ise camekânın arkasındaki pırlanta gibi uzaktan bakıyoruz. Bildiğimiz acı soğanı baş tacı eder hale geldik!
Üreten, alın teri döken milyonlar bu halde yaşarken, siyasi iktidar sorumluluğu üzerine almayarak, kendisinden başka herkesi suçluyor. Yıllarca “kuyrukları bitirdik” propagandası yapıp oy isteyenler, utanıp sıkılmadan tanzim satış kuyruklarına “bereket kuyruğu” diyebiliyorlar. Ancak iktidarın üreticiyi, halcileri, pazarcıyı, kendisini eleştiren muhalefeti suçlamasıyla, hatta “terörist” demesiyle sorun çözülmüyor. Mızrak çuvala sığmıyor. Bu yüzden, sıkışan ve toplumsal desteği eriyen iktidar, tüm gücüyle gündemi değiştiriyor ve gerçeklerin üzerini kapatmaya çalışıyor.
Kardeşler!
Her türlü yalanın bağıra bağıra söylendiği, gerçeklerin katledildiği, utanma arlanma duygusunun ayaklar altına alındığı, emekçilerin sahte gündemler etrafında kutuplaştırıldığı bir dönemden geçiyoruz. ABD’den Türkiye’ye kadar egemenler, dini inançlarımızı, ahlâk anlayışımızı, duygularımızı kendi çıkarları için tepe tepe kullanmaktan çekinmiyorlar.
İktidar sahipleri yalan söylerken son derece rahatlar. Çünkü toplumun ve emekçilerin örgütsüz olduğunu biliyorlar. Gazete ve televizyonlardan sosyal medyaya kadar muazzam bir gücü ellerinde tutuyorlar. Medyayı kullanarak aklımıza ket vurmak, her türlü düşünce sürecinin önünü kesmek ve hiçbir şeyi sorgulamayan robotlara dönüştürmek istiyorlar. Toplumdaki gerilimi tırmandırıyor, emekçileri kutuplaştırıyor, böylece krizin, işsizlik ve yoksulluğun üzerini kapatıyorlar. “Ben olmazsam kaos olur” diyerek bizi korkutmak, başka bir alternatif olmadığına bizi inandırmak, yoksulluğu ve zorbalığı gönüllüce kabullenmemizi istiyorlar. Peki, başka bir alternatif yok mu?
Ne yazık ki işçi sınıfı şu anda örgütlü olmadığı için siyaset sahnesine bir sınıf olarak çıkamıyor. Bu yüzden işçiler kendilerini yalnız hissediyorlar. İşsizliğe, hayat pahalılığına, yoksulluğa, demokratik hakların yok edilmesine tepkililer, ama “alternatif yok” diyorlar. Pek çok işçi, çıkışsız olduğunu düşünerek ve korkutma politikasının etkisinde kalarak iktidarı destekleyebiliyor. Oysa kardeşler, mesele oy verilecek alternatif bir parti bulma meselesi değildir. Asıl mesele, işçi sınıfının örgütlenmesi, dayanışmasını güçlendirmesi, bir sınıf olarak hareket etmeyi başarmasıdır. Alternatif işçi sınıfının bizzat kendisi, örgütlü gücüdür!
Bugün “yapacak bir şey yok” diyerek alternatifsizlikten şikâyet eden, örgütlenmekten uzak duran bir işçi, on yıllar geçse de sömürülmekten ve yoksulluktan kurtulamaz! Babası, dedesi, nenesi kurtulamadığı gibi! Kapitalist düzende zenginler daha fazla zenginleşirken, üreten milyonlar sömürülmeye ve yoksulluk koşullarında yaşamaya devam eder. Ta ki işçi sınıfı bu düzeni değiştirene kadar!
Kardeşler!
Dünya işçi sınıfının muazzam bir deneyimi var. İşçi sınıfı geçmişte büyük kavgalar verdi, direnişler sergiledi ve bu sayede pek çok hak kazandı. “Hak verilmez, alınır” özdeyişini tarihe kazıdı. Bir sınıf olarak hakları olduğunu patronlar sınıfına zorla kabul ettirmeyi başardı. Avrupa ve Amerika işçi sınıfı 14 saatlik işgününü önce 12 saate, sonra 10 saate ve daha sonra da 8 saate indirdi. Sermaye sınıfı “batıyoruz” diyerek kıyameti kopartıyordu ama işçi sınıfı bu yalana aldırmıyor, koşullarını düzeltmek için mücadeleyi sürdürüyordu. Bu sayede oy kullanma, sendika kurma, grev yapma haklarını dişiyle tırnağıyla kazandı. Sosyal sigorta sistemi oluşturulmasını sağladı, emeklilik hakkını elde etti. Ağır çalışma koşullarını ve kötü yaşam koşullarını düzeltmeyi başardı. Ücretlerini yükseltti, sosyal haklarını genişletti. Bugün tüm dünya işçi sınıfı, hâlâ geçmiş kuşakların verdiği bu destansı mücadelelerin mirasını yiyor.
Eğer işçi sınıfı oturup iktidardan kendisine bir şeyler vermesini bekleseydi, hiçbir şey alamazdı. Çünkü hangi ülkede olursa olsun sermayeden yana hükümetler, kapitalist sömürü düzenini savunurlar. Hükümetleri işçi haklarını tanımak üzere harekete geçiren işçi sınıfının örgütlü gücüdür, baskısıdır. Bugün işçi sınıfı güçlü olmadığı, AKP hükümeti işçilerin örgütlü basıncını hissetmediği için bu kadar keyfi davranabiliyor. Bizleri horlayıp aşağılayabiliyor. Milyonlarca EYT’linin haklarını gasp edip “türedi” diyebiliyor. Kutuplaştırıcı siyasetiyle emekçileri bölüp parçalamayı başarabiliyor. Krizin faturasını bize kesebiliyor.
Kardeşler, artık gözlerimizi açmanın ve yeter demenin zamanı geldi, geçiyor. “Alternatif yok” diyerek çaresizce beklemek yerine sendikalarımızda ve diğer işçi örgütlerimizde bir araya gelmeli, örgütlenmeli, dayanışmamızı güçlendirmeliyiz. Bunu yaparken, krizin faturasını bize kesen, haklarımızı gasp eden bu iktidara tepkimizi göstermekten geri durmayalım! İşsizliğe, yoksulluğa, tanzim satış kuyruklarına, aşağılanmaya, demokratik hakların yok edilmesine, kadına şiddete, iş cinayetlerine HAYIR diyelim!
Şerefeden Yükselen Ses!
- Senin Memleket Nere?
- Düşmanlığı ve Savaşları Nasıl Meşrulaştırıyorlar?
- İşçi Sınıfının Sömürüye Karşı Mücadelesi Durdurulamaz!
- İşçi Dayanışması 196. Sayı Çıktı!
- Zulme Karşı Çıkmanın Mutlaka Bir Yolu Vardır
- “Kendimiz İçin Yürüdük…”
- Umut Şarkılarını Birlikte Söyleyelim!
- Bahis Oyunu Aslında Kimin Oyunu?
- Depremin Yaraları Kanamaya Devam Ediyor
- Ne Kadar Vergi Veriyoruz, Karşılığında Ne Alıyoruz?
- Dert Bizde Derman Ellerimizde, Birliğimizdedir!
- İşçi Dayanışması 195. Sayı Çıktı!
- Direnç Çiçekleri İşçi Sınıfının Bağrında Filizlenir
- Anne Karnında Başlayan Eşitsizlik
- Sendikal Örgütlülük Kâğıt Üstünde Kalmasın
- Tarihin Bir Yankısı: Sınıfına İnan, Gücüne Güven!
- Bu Fikirleri Kimler Üretiyor?
- Kamuda Tasarruf Paketinden Payımıza Düşenler
- Kapitalizm Yıkılmadan İnsanlık Nefes Alamaz!
- İşçi Dayanışması 194. Sayı Çıktı!
Son Eklenenler
- İngiltere’de geçtiğimiz haftalarda üç çocuğun öldürülmesinin ardından bu cinayetlerden göçmenleri ve Müslümanları sorumlu tutan güruhlar sokaklara dökülmüştü. Ülkede göçmen ve Müslümanları hedef alarak ırkçı saldırılar başlatan faşist çetelere karşı...
- İstanbul Bakırköy Metro şantiyesinde Bayburt Group taşeronu Modüler Teknik firmasında çalışan DİSK Dev Yapı-İş üyesi inşaat işçileri ücretleri aylardır ödenmediği için 12 Ağustosta Bayburt Group önünde eyleme başladı.
- Herkesin dilinde olan basit, masum bir soru… Ama aynı zamanda soranın da cevaplayanın da belli düşünce kalıplarına hapsolduğunu gösteren bir soru: Senin memleket nere? Fabrikada yeni işe başlayan birine, sokakta, otobüste, parkta tanıştığımız birine...
- İki kız kardeş, 15 yaşındaki Esmanur Argun ve 18 yaşındaki ablası Elif Argun, Urfa Viranşehir’den tarım işçisi olarak Bursa’ya gelmişlerdi. İşe giderken onları taşıyan traktörün devrilmesi sonucu hayatlarını kaybettiler. Kısacık yaşamları gibi...
- Tekgıda-İş Sendikasına üye oldukları için işten atılan Polonez işçilerinin sendikalı çalışma hakkı ve işe iade talebiyle başlattıkları direniş sürerken 9 Ağustosta İstanbul Valiliği önüne giderek seslerini duyurmaya çalıştılar. Türk Harb-İş...
- Geçtiğimiz günlerde Cerrahpaşa Üniversitesine bağlı Murat Dilmener Hastanesinin su tesisatının patlaması üzerine, yeni doğan yoğun bakım ünitesinin tavanı çöktü. Solunum cihazına bağlı bir bebek hayatını kaybetti. Solunum cihazına bağlı olan ve...
- UİD-DER’e gelmeden önce de bu dünyada olup bitenlere karşı öfkeliydim. Bir şeyler yapmak istiyordum fakat ne yapacağımı bilmiyordum. Yani öfkemi doğru yerekanalize edebilmiş değildim. UİD-DER sayesinde kapitalist bir sistemde yaşadığımızı ve tüm...
- 31 Mart yerel seçimleri sonrası belediye işçilerine yönelik işten atma ve ücret gaspı saldırıları devam ediyor. İşten atılan işçiler işe iade talebiyle direnişe başlarken ücretleri gasp edilen, düşük ücret dayatılan işçiler de çeşitli eylemlerle hak...
- Sokak köpeklerinin katledilmesinin önünü açan yasa geçtiğimiz günlerde AKP’li ve MHP’li vekillerin oylarıyla Meclisten geçti. Yasa hazırlanırken ve oylanırken yaşananlara baktığımızda nasıl bir düzende yaşadığımızı daha iyi anlıyoruz. Yasa gündeme...
- 6 Şubat depremlerinin üzerinden bir buçuk yıl geçmesine rağmen deprem bölgelerinde barınma sorunu bile çözülmüş değil. Depremden sonra TOKİ, 18 ilde 674 bin 238 konut yapılmasını hedeflediğini açıklamıştı. Şimdiye kadar teslim edilen konut sayısı...
- İkinci Dünya Savaşının son aylarında ABD’nin Hiroşima’ya atom bombası atması ve yüzbinlerce insanın ölümüne neden olması insanlık tarihinin en büyük katliamlarından biri olarak acıyla hatırlanmaya devam ediyor. Bu büyük katliamın 79. yıldönümü olan...
- 28 Temmuz 1914’te dünyanın o güne kadar gördüğü en kanlı savaş başladı. Tam dört yıl süren ve 20 milyon insanın ölümüne, milyonlarcasının yaralanmasına ve sakatlanmasına, kentlerin yakılıp yıkılmasına yol açan bu savaş tarihe Birinci Dünya Savaşı...
- İspanya’da bir duvarda şöyle yazıyor: “El que nos roba es de aqui y rico no inmigrante y pobre.” Yani “Bizi soyanlar göçmen ve yoksul değil, buralı ve zengin.” Bu kısacık bir duvar yazısı içinde bulunduğumuz durumu çok çarpıcı bir şekilde anlatıyor...