Buradasınız
John Q.
Fatih’ten kadın sağlık işçileri
Bizler kamuda çalışan kadın sağlık işçileri olarak yazıyoruz bu mektubu. Koronavirüs salgını ile gecemizin gündüzümüzün dolu olduğu günlerden geçiyoruz. Ancak birbirimizle oldukça nefes alabiliyoruz. Geçtiğimiz günlerde “John Q.” filmini izledik. Yakın zamanda bizler de hasta yakını olmuştuk ve sağlık sisteminin sorunlarıyla, bu kez sağlık çalışanı değil hasta yakını olarak karşı karşıya kalmıştık. İzlediğimiz bu film de hem sağlık çalışanı hem hasta yakını olarak olayları yorumlamamızda bize yardımcı oldu. Aslında ne kadar yabancılaşmıştık insanların acılarını görmeye! Kimi zaman sağlık çalışanlarını bu sistemin arzu ettiği şekilde duygusuzlaşmış, yabancılaşmış bulabiliyoruz. Bu durumun sebeplerine, çalışma koşullarının, sağlık sisteminin davranış biçimlerimizi nasıl değiştirdiğine dair sohbet etme fırsatı bulmuş olduk.
Aslında filmin ilk anından itibaren Amerikalı bir işçi ailesinin yaşamıyla bizim yaşamlarımız ne kadar benzer diyerek başladık söze. Onlar da fatura ödeme derdi ile meşgul biz de. Onlar da ev kredisi ödemek zorunda biz de. John bir metal işçisi ve ekonomik kriz bahanesiyle haftada sadece 20 saat çalıştırılıyor, haliyle aldığı ücret ancak karın doyurmaya yetiyor. Bir arkadaşımız da bu durumun işçilerin koronavirüs bahanesiyle kısa çalışma ödeneğine mahkûm edilmesine ne kadar benzediğinden bahsederek sohbeti günümüze taşıdı. Diğer sağlık çalışanı arkadaşımızın annesi yakın dönemde ameliyat olmak zorundaydı ve işlemler konusunda ne kadar zorlandığından bahsetti. Biz sağlık çalışanı olduğumuz halde yakınlarımız için bu denli zorlanıyorsak diğer emekçiler için durum daha zor, bu bataklıktan kurtulmanın yolunu bulmalıyız. Sözüne şöyle devam etti arkadaşımız: “Doğuştan gelen haklarımız vardır demişti ilkokul öğretmenim. Yaşam, sağlık, eğitim. Ama sanırım bir kısmını söylemeyi atlamış, bu bahsettiğimiz hakları sistem altın tepside sunmuyor. Gerçek şu ki bunlar mücadele etmeden alamayacağımız haklar. Hepimizin ortak bir derdi var. Sağlığa ulaşma zorluğu ya da hiç ulaşamama. Tüm bunlar insanı düşündüren, düşündükçe bir şeyler yapmaya iten olaylar.” İşte John Q. filminde şahit oluyoruz ki oğlunu yaşatmaya çalışan bir baba da bizimle aynı sorunlarla boğuşuyor. Kapitalizm altında sağlığa ulaşmak için, yaşamak için insan olmanın yetmediğinin, paranın ana unsur olduğunun farkına varıyor. Paran yoksa ölüme terk edilebileceğini acı bir şekilde anlatıyor. Babanın çocuğu için verdiği mücadeleye tanık olan sağlık çalışanları da filmi izledikçe değişime uğruyor ve mesleklerini kaybetme pahasına destek olup sağlık hizmeti vermeye başlıyorlar. Bu yaptıklarıyla beraber asıl kimliklerini buluyorlar bir yerde. Temelde hepimiz, hangi sektör olursa olsun üretenleriz, emekçileriz. Ortak paydamız eşitlik, güzellik, adaletin kol gezdiği bir dünyada kardeşçe yaşamak özlemi. Gelin özümüze dönelim, kardeşliğimizi hatırlayalım ve insanın insanca yaşadığı günleri kuralım.” Bir arkadaşımız da annesini hatırlayarak başladı sözüne: “Annem hep derdi sana bir şey öğreten insanlarla beraber ol diye, ben de bugün sizlerle beraber çok şey öğrendim, doğru yerdeyim. Filmden sonra ne hissettiğimi söylersem de en başta birlikten kuvvet doğar bunu anladım. John tek başına olsaydı başaramazdı. Dışarıda onu destekleyen binlerce insan toplanmıştı. Çünkü bütün emekçiler aynı durumu yaşıyordu. Paran varsa yaşayabilirsin demişti bu sistem onlara. Bir kişi cesaretle bir adım atınca nasıl da binlerce olmuşlar, düzene karşı seslerini çıkarmaya başlamışlardı. Koşullar ağırlaştıkça emekçilerin hoşnutsuzluğu da artıyor. Bir baba oğlunun yaşamı için mücadele etti ve mucize gerçekleşti.”
Yaşadığımız topraklarda da hep bahseder büyüklerimiz kuyruklardan. Hastane kuyruğu, tüp kuyruğu, yağ kuyruğu… Filmde sağlık sigortası işlemleri için metrelerce kuyruklarda bekleyen siyah ve beyaz emekçileri görüyoruz. Buna dikkat çekerek sözü alıyor diğer arkadaşımız: “Demek ki Amerikan işçi sınıfı da uzun kuyruklarda beklemek zorunda kalıyor. Yoksul emekçi halk dünyanın neresi olursa olsun sağlık hizmetine erişimde zorluk çekiyor. Bir de film 2001 krizi döneminde geçiyor, ağır yaşam koşullarının emekçilerin sırtına yüklendiğini görüyoruz tıpkı günümüz gibi. Özel sağlık sigortasının olduğu Amerika’da geçen filmde kısaca paran kadar sağlık deniyor.” Bir diğer sağlık çalışanı arkadaşımız ise; “tüm yaşamımız boyunca çalışıyoruz, emekli olduğumuzda ömrümüzün çoğunu zaten çalışmaya harcamış oluyoruz. Filmdeki karakter de bir metal işçisi. Patronu tarafından sağlık sigorta fonu değiştiriliyor. Ancak bundan haberi bile olmuyor. Ancak oğlu için ihtiyacı olup araştırdığında farkına varıyor. İşverenin umurunda bile değil, onun tek düşündüğü kendi kazandığı para, kazandığı kâr. John’un yapmaya çalıştığı oğlunun yaşamını kurtarmak. Sistem onu bir cinnet haline sokuyor. O içerdeyken dışarda binlerce emekçi ona destek verdiğini haykırıyor. Aslında tek başına değil ancak birlikte olursak neler yapabileceğimizi güzel anlatmış” diyerek düşüncesini dile getirdi.
Sohbetimizin sonunda herkes birbirine teşekkür etti ve yan yana gelmemizin türlü engellerle önüne geçilmeye çalışıldığı şu günlerde birlikte olmanın umudumuzu dinç tuttuğunu hatırlatıyoruz. Bizler örgütlü işçiler olarak yaşadığımız sorunların kaynağını iyi kavramalıyız, kavrayalım ki dönüp değiştirme gücü ve inancını bulabilelim. Peki, bu yeter mi? İş yerinde, evimizde, ailemizde, mahallemizde gücümüzün yettiği her yerde yan yana gelebilmeli ve nefes alabilmenin yollarını birlikte aramalıyız. Hayatımızın her yanını sarmış, bizi boğan sisteme karşı sağlık işçileri olarak bir kez daha diyoruz ki; güç bizde, derman ellerimizdedir! Sağlıklı kalmanın reçetesi örgütlü mücadeledir!
- Onlar Zevk-ü Sefa İçinde, İşçiye Gelince?
- “İstanbul’da Mezar Yeri Alamayız”
- Battaniyelere Değil Sınıfımıza Sarılalım
- Sağlıksız Gıdalara Mahkûm muyuz?
- Emekli Maaşı Ne Zaman Ödenecek?
- Hani Bu Topluma Güven Olmazdı!
- Sabancı’nın Mutlu Yaşam Sırları
- Rahat Yaşamın Sırrı
- Kent Ekmek Kuyruğu: “Ben Öyle İstediğim İçin”
- Sistem Ne Ölümüze, Ne de Dirimize Saygı Duyuyor!
- “7 Kitap, 7 Defter, 1 Litre Su, Yarım Ekmek”
- Siz Kimi Taşıyorsunuz Sırtınızda?
- Yalanlara Değil Birleşmeye İhtiyacımız Var
- Kupona ve Kuraya Bağlanan Umutlarımız
- “Artık Kiracı Kalmaz”, TOKİ’ye Hücum!
- Yoksulluk Utanılacak Bir Şey Değil!
- İşçi Aileleri ve Kreş Çilesi
- Yaz Tatilinde Kriz Var!
- “Yok mu Arttıran?”
- Bakan Nebati’den “Işıl Işıl” Yorumlar ve Uçurumlar
Son Eklenenler
- Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) 30 Kasımda Ankara Tandoğan Meydanında “Geçinemiyoruz! Yoksulluğa Karşı Mücadelede Birleşiyoruz” şiarıyla miting düzenledi. Mitinge Türkiye’nin onlarca kentinden KESK’e bağlı sendikalara üye emekçiler...
- Lübnan Ulusal İşçi ve Çalışan Sendikaları Federasyonu (FENASOL), İsrail’in Lübnan’a yönelik saldırılarının yoğunlaşmasının ardından uluslararası dayanışma çağrısı yükseltmişti. UİD-DER, FENASOL’un dayanışma çağrısının ardından Lübnanlı emekçilerin...
- Filistin halkıyla dayanışma eylemlerini aralıksız sürdüren İngiltere işçi sınıfı emperyalist savaş karşıtı mücadelesine devam ediyor. 28 Kasım gününü “Filistin için İşyeri Eylem Günü” ilan eden işçi, emekçi ve öğrenciler ülke çapında kitlesel...
- 30 Kasımda KESK tarafından Ankara’da düzenlenecek miting öncesi 2021 Tüm Emekliler Sendikası çeşitli kentlerde “Emekliler Ankara’ya Yürüyor” başlıklı basın açıklamaları gerçekleştirdi. Tekirdağ’da Hasan Ali Yücel Meydanı’nda gerçekleştirilen...
- Çayırhan Termik Santrali ve maden sahalarının özelleştirilmesine karşı yeraltında ve yer üstünde eylemler yapan Türkiye Maden İşçileri Sendikası ve Tes-İş Sendikası üyesi işçiler, Enerji Bakanlığıyla yapılan görüşmelerden olumlu sonuç alınamaması...
- Emek, Barış ve Demokrasi Güçleri’nin çağrısıyla, başta İstanbul olmak üzere pek çok kentte, sendika yöneticilerinin, siyasi parti ve demokratik kitle örgütü üyelerinin, gazeteci ve yazarların aralarında olduğu 200’den fazla kişinin gece yarısı...
- Türkiye’nin dört bir yanında, ücretlerini yükseltmek, sendikalaşmak istedikleri için mücadele eden işçiler çeşitli engellerle karşılaşıyor, işten atılıyor, baskıyla sindirilmek isteniyor. Siyasi iktidarın desteğini arkasına alan patronlar işçilerin...
- İspanya’nın Barcelona kentinde on binlerce emekçinin katılımıyla 23 Kasımda yüksek kira fiyatlarına karşı bir protesto gösterisi düzenlendi. Konut kiralarının düşürülmesi ve daha iyi yaşam koşulları talepleriyle bir araya gelen işçi ve emekçiler,...
- 25 Kasım Kadına Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında 23 ve 25 Kasımda dünyanın dört bir yanında emekçi kadınlar meydanlara çıkarak öfkelerini haykırdı. Kapitalizm altında çifte ezilmişliğe maruz kalan emekçi kadınlar, kadına şiddetin...
- Bizim mahallenin gençlerinin her birine okuyacakları kitaplar almak için Konak’tan Kemeraltı’na girdim. Kitabın adı Küçük Kara Balık, yazarı Samed Behrengi. Kitap her yaştan işçilere ve işçi çocuklarına dereden çaya, çaydan ırmağa, ırmaklardan...
- Yıllar önce çok sevdiğim, dertlerimizi, sevinçlerimizi paylaştığımız ama hayata dair fikirlerimiz ayrı olan bir arkadaşımla aynı dönemde hamile kaldık. Onu hamile olduğu için işten çıkardılar ve buna karşı çok fazla direnemedi. Patron bana da,...
- DİSK Genel Başkan Yardımcısı ve Genel-İş Sendikası Genel Başkanı Remzi Çalışkan ile Genel-İş Sendikası Mersin Şube Başkanı ve DİSK Çukurova Bölge Temsilcisi Kemal Göksoy’un 26 Kasımda sabaha karşı bir ev baskınıyla gözaltına alınmaları üzerine DİSK...
- Türkiye’deki grev ve direnişlere her geçen gün yenileri eklenirken işçilerin mücadelesi dayanışmayla büyüyor. Çayırhan Termik Santrali ve Linyit İşletmelerinin özelleştirilmesine karşı işçilerin başlattığı direniş devam ediyor. Genel Maden İşçileri...