Buradasınız
“Sofi’ye Gösterilen İlginin Yüzde Birini Görmedim!”
İstanbul’dan bir işçi
Hastanede sıramın gelmesini bekliyorum. Her muayene odasının kapısının üzerinde bir ekran var. Nedense bu ekranların çoğu çalışmaz. Kulağım kapıda. Adım okunur da duymam, sıramı kaçırırım diye. İki kadın aralarında konuşuyorlar. Ya tanışlar ya da sıra beklerken tanışmışlar. En az bir saattir bekliyorum. Dertleşen iki kadından birinin adının okunduğu anlaşıldı. Yerinden fırladığı gibi odaya daldı. Sırasının gelmesini bekleyen diğer kadının da benim gibi gözü ekranda. Muayene odasına giren diğer kadının odaya girmesiyle çıkması bir oldu. El kol hareketleri eşliğinde ne dediğini duyamadım uğultulu ortamda. Diğer kadının yanına geldi. “Ay abla, Sofi’ye gösterilen ilginin yüzde birini görmedim. Sofi’yi veterinerine götürdüğümde, adam önce kediyi seviyor, onunla oynuyor. Öyle bir şekilde kan alıyor ki, kedi yüzünü bile asmıyor. Bir de bizim halimize bak? Doktor yüzüme bile bakmadı” diyerek dert yandı. Sofi’nin bir kedi olduğu anlamıştık. Muayene odasına girip çıkan herkes benzer tepkiler veriyordu.
Herhalde temizlikçi olarak çalıştığı evin kedisiydi Sofi. İki saat sonra çağrıldım. Ayakta dikilmekten, ayaklarıma karasular inmişti. Doktorun masasının karşısındaki koltuğa oturdum. Doktor, yüzüme bakmadan “neyiniz var?” diye sordu. “Göğsümün sol…” dedim, gerisini getirmeme fırsat vermedi. Yine yüzüme bakmadan, “MR, BT çektir. Kan, idrar ver. İki hafta sonra gel” dedi. Abartısız toplam en fazla bir dakika oturabilmiştim. “MR birçok ülkede yasaklandı. Siz yüzümüze bile bakmadan ‘MR, BT çektir’ diyorsunuz. Bir muayene edin, ağrıyan yerimize bakın. Yüzümüze bile bakmıyorsunuz” dedim kapı ağzında. Doktor, bana uzun uzadıya vereceği cevabı bile zaman kaybı olarak gördüğünden, “daha kaç hasta var biliyor musun?” dedi, yine yüzüme bakmadan. Charlie Chaplin’in fabrikada somun sıkarken sürekli aynı hareketleri yapması gibi, bizim doktor da zamanla yarışır gibiydi. Benim “MR, BT yasaklanmış” dediğimi duymamış gibi davrandı.
Zenginin kedisinin gördüğü ihtimam, dinleyen herkeste bir kıskançlık yaratmış gibi bir hava dolandı. Oturabilme mutluluğuna nail olmuş, yerini kaptırmaya hiç niyeti olmayan biri “Allah acısın halimize, parası olanın kedisi, köpeği kadar bile değerimiz yok. Ne olacak halimiz?” dedi. Başka biri, “Allah ne eksikliğini versin, ne de düşürsün” dedi. Bir başkası söze karıştı “Eksik olsun, var da ne faydasını görüyoruz? İnsan yerine bile konmuyoruz?” dedi. Başka biri parmağıyla sus işareti yaparak, “susun, susun, toğtor gızar, daha heç bahmaz. Nere gedek?” dedi.
Önce ta çocukluğuma gittim. Bizim mahallenin sütçüsü Altan amcanın bir beygiri vardı. Zavallı beygirin hiç kırlarda sırtı boş, keyfince koşup şahlandığını, özgürce kişnediğini görmedik. Tüyleri soluktu. Sanki yüz yıllık kış yaşamış, hiç yaz yaşamamış gibiydi. Günün birinde yaşlanıp, artık süt taşıyamaz hale geldiğinde Altan amca onu “özgür” bırakmıştı. Yerine sağlam yeni bir beygir almıştı. Bir gün dereye sırtüstü düştüğünü gördük. Sırtüstü düşmüştü, ama takatsizlikten ayaklarını kımıldatamıyordu. Yalnız gözlerinde hâlâ bir yaşama umudu olduğu belliydi. Daha fazla acı çekmemesi için Altan amca acısına son vermişti.
Sonra yıllar önce işbaşı yaptığım fabrikada beni muayene eden işyeri doktorunu hatırladım. İşyeri doktoru, at tüccarının seyisi gibi muayene etmişti beni. Atların dişlerine bakarlar yaşını anlamak için. Ama patrona gerekli olan ellerim, kollarım ve bacaklarımdı. Doktor önce ellerimi evire çevire elden geçirmişti. Kollarımı sıka sıka kontrol etmişti. O an kendimi Altan amcanın beygiri gibi hissetmiştim. Ameliyat dikişlerimi görmemesi için işyeri tulumunu göbeğimin üzerine kadar çekmiştim. Çünkü ameliyat geçirdiğim belli olsa işten çıkartılacağımı biliyordum. Doldurttukları başvuru formunda “ameliyat geçirdin mi?” bölümüne “hayır”, “hapis yattın mı?” kısmına da “hayır” yazmak zorundaydım. İşe alırken sapasağlam olmamızı istiyorlar, efendiler. Çalıştırıp hasta ettikten sonra ise kapının önüne koyuyorlar. Hastaneye iyileşmek için gideriz daha çok hasta olarak döneriz. Yüz hatları kurumuş toprak gibi, keder çizgileriyle dolu yaşlı kadının, “eksik olsun, var da, insan yerine konmuyoruz” dediği gibi. Sırtımıza yapışmış bir kene gibi kanımızla beslenenlerin kedisi, köpeği kadar bile değerimiz yok bu kapitalist düzende. Burjuvalar dünyanın en gelişmiş hastanelerine gidebiliyor ve istedikleri şekilde tedavi olabiliyorlar. Örneğin sanatçı Sadri Alışık siroz hastasıydı. Aynı dönemde bir yakınım da siroz hastasıydı. Yakınım 6 ay içerisinde ölüp gitmişti. Turgut Özal, Sadri Alışık’ın karaciğer nakli için devlet bütçesinden binlerce dolar verdirmişti. ABD’de nakil yapıldı ve Sadri Alışık bu nakilden sonra 15 yıl yaşadı. Bir de Sadri Alışık’ı değil de burjuvaların aldığı tedaviyi düşünün… İşçiler, emekçiler olarak bizler de aynı burjuvaların yararlandığı sağlık hakkına niçin sahip değiliz? Sahi, bu sömürü düzeni biz işçilere ne veriyor, kahırdan, çileden, yoksulluktan ve yaşamadan ölüp gitmekten başka?
Bu Şiir Kömür Kokar
- Emekliler “AÇIZ” Diyor, Onları Kim Duyuyor?
- Geleceğimizi Kurmak İçin Birliğimizi Büyütelim
- “Asıl Haber Biziz Be Abla”
- Sağlık Çalışanlarına Sağlıksız Yemekler
- Sorunlar Mücadeleyle Çözülür
- İşyerinde “Paralı Eğitim!”
- Onların İnsafına Bırakmayalım!
- “Sana Ceza Veriyorum Tayfun!”
- Emekli Maaşı Ne Zaman Ödenecek?
- “Çalışanlarımıza Rapor Vermeyin!”
- “Kırtasiye Ürünleri İkinci Ele Düştü”
- Örgütlü Olmak ve Toplu İş Sözleşmeleri
- Alo 170: Yanlış Numara Çevirdiniz!
- Turgut Özal, Gökova Santrali ve Sonrası
- TÜİK Kimin Hizmetinde?
- Emekliler Sendika Kuramazmış!
- Sorumluluk Almadan Kazanım Elde Edemeyiz
- Topluma Fildişi Kulelerden Bakmak
- Mücadele Edenler Mutlaka Kazanır!
- “Geçmiş Olsun” Yerine “Rapor Almayın”
Son Eklenenler
- Mersin Çevre Platformu, MIP AŞ’nin limanı genişletmek amacıyla Atatürk Parkını kapatmasını Özgür Çocuk Parkında basın açıklaması ile protesto etti. Mersin halkı, şehir merkezinde bulunan Atatürk Parkının MIP A.Ş tarafından liman genişletme...
- 28 Nisan birçok ülkede iş kazalarında ve meslek hastalıklarında yaşamını yitirmiş işçileri anma günü olarak kabul edilmiş durumda. İlk defa Kanada Kamu Çalışanları Sendikası (CUPE), 1984’te kendi üyeleri için 28 Nisanı Yas Günü olarak ilan etti. Bir...
- ABD’nin New York şehrindeki Columbia Üniversitesi öğrencilerinin başlattığı Filistin halkıyla dayanışma eylemleri ülke çapındaki diğer üniversitelere de yayılarak büyüyor. ABD’nin 22 eyaletinde 40’tan fazla kampüste öğrenciler aynı taleplerle...
- Aralık 2023’te iktidara gelen faşist Javier Milei ve hükümeti, kemer sıkma politikalarıyla krizin faturasını Arjantinli emekçilerin sırtına yıkmaya devam ediyor. İktidara geldiği günden bu yana birçok protesto gösterisiyle Milei hükümetine...
- İşçi sınıfının kadınları olarak birçok sorun yaşıyoruz ve bu 1 Mayıs’ta bizim de yükselteceğimiz taleplerimiz var. Sohbetimiz sırasında emekçi kadın kardeşlerimiz hangi taleplerle 1 Mayıs’a katılacaklarını anlattılar.
- Bizler bir grup petrokimya işçisiyiz. Tüm sınıf kardeşlerimizi 1 Mayıs’ın birlik, mücadele ve dayanışma coşkusuyla selamlıyoruz.
- İşçilerin sendikalaşma hakkı, ücretleri patronlar tarafından gasp edilirken bu duruma itiraz eden, hakkını arayan işçiler cezalandırılıyor, darp ediliyor. Ancak saldırılara, baskılara boyun eğmeyen işçiler mücadeleyi sürdürüyor. İstanbul Finans...
- Tekirdağ Çorlu’da 8 Temmuz 2018’de meydana gelen tren katliamında 7’si çocuk 25 kişi yaşamını yitirmiş, 300’den fazla kişi yaralanmıştı. Katliama ilişkin davanın karar duruşması 25 Nisanda Çorlu Halk Eğitim Merkezi’ne kurulan 1. Ağır Ceza...
- Emekçi kadınlar olarak hayatın her alanında çeşitli sorunlarla karşılaşıyoruz. Bu sistem bizi sokakta katledip, savaşlarda öldürüyor. Emeğimiz yok sayılıp hayatımız değersizleştiriliyor. Bizler işçi sınıfının kadınlarıyız, ellerimizdeki hünerle...
- Biz işçilerin yaşadığı sıkıntılar, zorluklar gün geçtikçe artıyor. Aldığımız ücretler açlık sınırına denk durumda. Üstelik ücretlerimizin enflasyon karşısında erimesi belimizi iyice büküyor. Çalıştığımız işyerlerinde, fabrikalarda çalışma...
- Her geçen gün yoksullaşan, hayat pahalılığıyla beli bükülen işçiler olarak vergi rekortmeni olmamız pek mümkün görünmeyebilir. Ancak gerçek bu. Milyarlarca dolarlık servetlere sahip patronlar servetleriyle kıyaslayınca tabiri yerindeyse bir kuruş...
- Bizler, Avcılar’dan genç işçi ve öğrencileriz. Kimimiz fabrikalarda saatlerce çalışıyor, kimimiz ise okul sıralarında dirsek çürütüyor. Hepimiz işçi çocuklarıyız ve bizi birleştiren, bir araya getiren ortak sorunlara sahibiz. Çünkü içinde...
- 1 Mayıs’a sayılı günler kaldı ve biz emekçi kadınlar böylesine anlamlı bir güne hep birlikte hazırlanmak üzere yan yana geldik. Sınıfımızın birlik, dayanışma ve mücadele günü için UİD-DER’de birleştik. Hep birlikte coşkulandık, umutla dolduk. 1...