Buradasınız
Şaşaalı Restoranların Mutfakları ve Göçmen İşçiler
Tuzla’dan bir kadın işçi
İşsizlik sürecim boyunca birçok kafede çalıştım. Daha önce hiç kafelerde çalışmadığım için haliyle birçok durumu ilk defa gözlemleme imkânım oldu. Kafelerde düşük ücret, sigortasız çalışma ve uzun iş saatleri normalleşmiş durumda. Kafe ve restoranlarda yaygın bir şekilde göçmen işçiler, mesela Özbekler, Gürcüler çalıştırılıyor. Ama en çok karşılaştığım Özbek işçiler oldu. Yaşadıkları ülkede iş imkânı olmadığı için senelerce, ailelerinden uzakta, Türkiye’de güvencesiz koşullarda çalışmak zorunda kalıyorlar. Birçok yerde göçmen işçilerle karşılaşmak mümkün, özellikle kafelerin mutfaklarında. Müşteri olarak gittiğiniz o şaşaalı restoranların ön tarafı değil de genelde arka taraflarında.
Son çalıştığım kafede Özbek bir ablayla tanıştım, Gülbahar abla. Ama yüzü adı gibi gülmüyor. Çok az Türkçe bilmesine rağmen çok iyi anlaşıyoruz. İki işyerinde birden çalışıyor. Gece 11.00’dan sabah 04.00’a kadar bir çorbacıda, öğlen 12.00’dan akşam 22.00’ye kadar ise beraber çalıştığımız kafede bulaşıkçılık yapıyor. “Memlekette ev aldım, borcum çok” diyor. Gülbahar abla üç çocuk annesi, çocukları memlekette, onları çok özlemiş. Tek tek resimlerini gösterdi, sonra gözleri doldu. Ben de pek sulu gözlüyüm zaten, beraber biraz ağlaştık. Bir yıldır çocuklarını görmüyor. Çalışmadığı zaman geceleri, çalıştığı zamanlarsa sabahları uyku uyuyamadığını söyledi. “Sizin buralarda hocalar varmış, ilaç verip okuyup üflüyorlarmış. Var mı tanıdığın?” diye sordu. Bu soru üzerine beni bir gülme aldı. Sonra ona iki işte birden çalıştığını, bunun çok yorucu olduğunu, çözümün hocada olmadığını söyledim. “Zaten çocuklarından da uzaktasın, psikolojik olarak bu süreçten etkileniyorsun. Hocalara inanma” deyince güldü. Beraber 22.30 gibi işten çıkıyoruz. Beni otobüsüme bindirmeden gitmiyor. “Sen bin, ben göreyim giderim” diye yarım Türkçesiyle kızıyor bana. Bir de bindirince otobüse, annene babana selam söyle diyor. Yani kısa sürede abla-kardeş olduk.
Ertesi günü mutfağın ustası bizi çağırdı, “gündüzde iki eleman fazla, birinizi akşam 16.00’ya yazmalıyım, geceye geçen benimle gece ikide çıkacak” deyince Gülbahar ablayla birbirimize baktık. Bu şu anlama geliyordu; kabul etmezsek birimizden biri işinden olacaktı. Gülbahar ablanın yüzü kaygıyla doldu. İki işte birden çalıştığı için o vardiya diğer işyerinin saatleriyle çakışıyordu. Kabul edemezdi. Benim de bu saatleri kabul etmem mümkün değildi. Ustaya, “saatlerimizin değişeceğini bilseydim işe başlamazdım, ayrıca benim otobüsüm o saatte yok” deyince Gülbahar ablaya baktı. Usta “neyse sonra konuşuruz” dedi, mevzu 15 dakikalığına unutuldu. 15 dakika sonra usta, Gülbahar abladan gizli beni çağırdı. “Sen bizimle aynı saatler diliminde çalışmaya devam edeceksin, Gülbahar Hanım bayrama kadar çalışsın, sonrasında çıkaracağım” deyince gözlerim dolu dolu oldu. Çıkaracağım derken bütün insani duygularını kaybetmiş ve bana hakaret ediyormuş gibiydi. Üzüntüm dağ olmuştu. Ben bunu Gülbahar ablaya nasıl söylerim. Bir saat Gülbahar ablanın gözlerinin içine bakamadım. Hissetmişti sanki “beni çıkarırlar” diyordu. Yabancı olduğu için umursanmıyor, insan gibi görülmüyordu adeta. Ben öyle hissetmiştim ki sanki Türkiyeli olduğum için beyazdım ve imtiyazlıydım; o ise siyahî bir köleydi sanki!
Yoksulluk, işsizlik Özbek işçilerin ülkelerinde de ağır bir kamçı adeta. Kendi ülkelerinde iş bulamayan Özbek kadın işçiler yıllarca çocuklarından, ailelerinden uzakta düşük ücrete köle gibi çalıştırılıyorlar, dilini, kültürünü hiç bilmedikleri ülkelerde. Çalıştıkları yerlerde insan yerine konmuyorlar. Sigortasız ve güvencesiz çalışan göçmen işçiler, şaşaalı restoranların arkasındaki mutfaklarda, yani gözümüzün görmediği yerlerde, düşük ücrete bulaşık yıkayarak, temizlik yaparak yaşamaya çalışıyorlar. Dilimiz farklı ama çilelerimiz ne kadar da benziyor birbirine. Çok bir isteği yok Gülbahar ablanın bu hayattan, sadece yeni aldığı evinin borcunu bitirmek ve çocuklarına kavuşmak istiyor. Güvenceli bir iş, barınma biz işçilerin en temel hakkı. Bu haklarımızı almanın yolu Özbekiyle Türküyle, Gürcüsüyle Arabıyla dayanışma içerisinde olmaktan ve birlikte mücadele etmekten geçiyor.
2 Lira 25 Kuruş!
Ekmek, Çorba ve Kapitalizm
- Göçmen Düşmanlığı Kimin İşine Geliyor?
- Maden Ruhsatsız, Göçmen Sahipsiz!
- Göçmen İşçilerin Katili Sermaye Düzenidir!
- Hiçbirimiz Yerli Değiliz, Hepimiz Göçmeniz...
- Umut Tekneleri Ölüm Tekneleri Olmaya Devam Ediyor
- Hem Yurtdışına Gitmek İste Hem de Göçmenlere Demediğini Bırakma!
- Genç Bir Göçmen, Eziklik Duygusu ve Yitirilen Vicdanlar!
- Göçmen Kıyımı Bu Kez de Teksas’ta Yaşandı
- Kapitalizmde Güvenli Liman Yoktur!
- Bir Afgan Göçmen İşçiyle Söyleşi: “Ölmek ya da Özgürce Yaşamak”
- İki Yıl Önce Bugün ve Kapitalizmin Fotoğrafı
- Fas Sınırında İnsanlık Trajedisi: Umut Tekneleri Ne Zaman Kıyıya Varacak?
- Umut Yolculuğu
- Hindistanlı Göçmen İşçilerin Eve Dönüş Mücadelesi
- Yunanistan’da ve Almanya’da Mültecilerle Dayanışma Eylemleri
- Bu Sistem Acı Üretiyor!
- Önyargı ve Suriyeliler Meselesi
- Fakir Baykurt’un Gece Vardiyası; Türk, Alman ve Suriyeli İşçiler
Son Eklenenler
- DİSK Genel Başkan Yardımcısı ve Genel-İş Sendikası Genel Başkanı Remzi Çalışkan ile Genel-İş Sendikası Mersin Şube Başkanı ve DİSK Çukurova Bölge Temsilcisi Kemal Göksoy’un 26 Kasımda sabaha karşı bir ev baskınıyla gözaltına alınmaları üzerine DİSK...
- Türkiye’deki grev ve direnişlere her geçen gün yenileri eklenirken işçilerin mücadelesi dayanışmayla büyüyor. Çayırhan Termik Santrali ve Linyit İşletmelerinin özelleştirilmesine karşı işçilerin başlattığı direniş devam ediyor. Genel Maden İşçileri...
- 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Gününde her yıl olduğu gibi bu yıl da emekçi kadınlar alanları doldurdu. Dünyanın dört bir yanında olduğu gibi Türkiye’de de kadınlar onlarca kent ve ilçede protesto yürüyüşleri, nöbet eylemleri...
- Yunanistan’da 20 Kasımda pek çok sektörden on binlerce işçi genel greve çıktı. Yunanistan İşçi Sendikaları Konfederasyonu (GSEE) ve Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu’nun (ADEDY) çağrısıyla gerçekleşen grevle birlikte 70 şehirde protesto...
- Ankara’dan UİD-DER’li işçiler olarak özelleştirmeye ve hak gasplarına karşı eyleme geçen Çayırhan Termik Santrali ve Linyit İşletmesi işçilerini eylem alanlarında ziyaret ettik. 20 Kasımda maden işçileri iş bırakarak direnişe başlamış, ardından...
- “Eğer öleceksem, burada size karşı mücadele ederken öleceğim. Benim düşmanım sizsiniz. Vietnamlılar ya da Çinliler, Japonlar değil. Benim düşmanlarım ben özgürlüğümü istediğimde buna karşı duranlardır. Adalet istediğimde buna karşı duranlardır....
- Adana’da SASA Polyester’in PTA tesis şantiyesinde Gemont Endüstri adlı taşeron şirket bünyesinde çalışan inşaat işçileri gasp edilen 2 aylık ücretleri ve tazminatları için 20 Kasımdan beri fabrika önünde eylem yapıyor. Yapı ve Yol İşçileri...
- Hatay’ın Payas ilçesinde bulunan Atakaş Çelik fabrikasında Birleşik Metal-İş üyesi üç işçi, geçtiğimiz günlerde işten çıkarılmıştı. UİD-DER’li işçiler olarak fabrika önünde direniş başlatan işçilere direnişin beşinci gününde dayanışma ziyaretinde...
- “Her şeyin içinde ve her şeyin dışındayız”. Bu söz bir market çalışanı arkadaşımın ağzından işçilerin yaşamını özetleyen bir söz olarak döküldü. Uzun zamandır büyük bir mağazada çalışan arkadaşım, marketin günlük cirosunun rekorlar kırmasına rağmen...
- 40 yıllık kısacık yaşamına yüzlerce hikâye ve roman sığdıran Amerikalı sosyalist yazar Jack London 22 Kasım 1916’da hayatını kaybetti. Aradan geçen uzun yıllar London’ın eserlerinin güncelliğinden hiçbir şey kaybettirmedi. Çünkü o işçi sınıfının...
- Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Kömür İşletmeleri AŞ (KİAŞ) bünyesindeki Çayırhan Termik Santralinde çalışan madenciler, madenin özelleştirilmesine karşı 20 Kasımda direnişe başladı. Sabah 08.00’de gece vardiyası dışarı çıkmadı, gündüz...
- Emperyalist savaş Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın her yerinde kendini hissettiriyor. Egemenler yıllık bütçelerin büyük kısmını “savunma” adı altında savaş sanayisine ayırıyorlar. Burjuva siyasetçilerin politikaları hızlı bir şekilde sertleşiyor...
- Fotoğraftaki reklam panosu kaldırımın ortasında duruyor, gündüz gece. Arka tarafında medya maymunu Hülya Avşar sanki “hadi EYT’liler koşun, sakın geç kalmayın” dercesine sırıtıyor. Mağazada çalışan genç işçi kızımıza EYT reklamını sordum. Kendine...