Buradasınız
Ekmek, Çorba ve Kapitalizm
Mersin’den bir öğrenci
“Olan biten her şeyden hepimiz sorumluyuz. Sokakta üşüyenin de, karnı aç olanın da vebali hepimizin üzerinde. Mensubu olduğumuz toplum, içinde binlerce güzellik barındıran bir toplumdur. Yiğit düştüğü yerden kalkacak ve yürüyecek! Haydi, sizler de bu yürüyüşe katılın. Bir evsiz elinizden bir bardak çorba içsin ve içtiği çorba içimizi ısıtsın…”
Bu sözler “aşhane” adıyla sosyal sorumluluk projeleri yürüten bir akademisyene ait. Aşhane ile “komşum aç yatmayacak” denilerek evsizlere, açlara çorba ve ekmek dağıtılıyor. “Bu tip projeler gerçekten açlığa çare midir?” diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Anneannem bazen şöyle derdi: “Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz.” Şimdi büyüdüm, ne demek istediğini daha iyi anlar oldum. Yoksullukla, işsizlikle boğuşurken, kazandığımız üç kuruşla karnımızı doyuramazken, kapitalizm yüz milyonlarca insanı açlığa itmişken, yoksulluk ve açlık her geçen gün daha da büyürken bu kampanyalar övgüyle karşılanıyor, açlığı çözeceği düşünülüyor. Aslında biz işçi, işsiz, yoksul insanların bu düzeni yıkmak için birlik olmasının ve gerçek bir dayanışma göstermesinin önüne engeller konuluyor. Böyle projelerde yer alan insanlar iyi niyetleriyle yardım ediyor olabilirler. Fakat günlük gelecek bir öğün çorba ve ekmekle bir kısım insanın hayatı geçip gider, geriye kalan aç yüz milyonlara çare ne olacak? Açlığın temel sebebine, sorunun köküne inmeliyiz. Üstelik mesele sadece açlık meselesi değildir.
Yaklaşık 1,2 milyara yakın insan “sürdürülebilir ve karşılanabilir barınma garantisinden mahrum” yani evsiz ve ya da son derece sağlıksız koşullarda geçici olarak barınıyor. Üstelik bu sayı giderek artıyor ve 2025’te 1,6 milyara ulaşacağı tahmin ediliyor. İnsanlar otobüs duraklarında, metro duraklarında ya da köprü altlarında yaşamaya çalışıyorlar. Etrafımızda ise her bir taraftan yükselen binalar, rezidanslar… Milyonlarca boş konut varken ve yapılmaya devam ederken, insanlar kışın sokaklarda donarak ölmeye devam ediyor. Boş evler orada dururken bu büyük soruna geçici barınaklar ve çadırlarla “çözüm” aranıyor. Fakat bu sorunların temel nedeni görülmeden maddi desteklerle sosyal sorunların biteceği algısı yaratılıyor. Bu durum sorgulanmak yerine sanki evsizlik kadermiş gibi bir algı yaratılıyor. Sadece bununla da bitmiyor! Bazı projeler büyük patronlar için reklam aracı olmuş durumda.
Petrol firmalarının yüzsüzce çevreyi koruma projeleri tasarlamalarına ne demeli! Gerçekten doğayı korumak niyetiyle mi yapıyorlar bunu? Petrol atıklarının, petrol türevlerinin okyanuslara, denizlere atılması, canlıları yok etmesi ya da yanan petrolün atmosfere salınarak azot-oksijen dengesini bozması, ekosisteme verdikleri bunca zarar, canlılarda bıraktıkları kalıcı hasarlar… Bütün bunların üstü birkaç yüz ağaç dikmekle örtülebilir mi? Kapitalizm doğanın dengesini bozarken; kârı azaltır diye fabrikalarına filtre takmayarak, atıklarını denizlere dökerek, temiz su kaynaklarını yok ediyorlar. Üstüne üstlük bir de duyarlı görünmeye çalışıyor!
Sözde “genç kadınları iş hayatına katma amacıyla” tekstil firmalarının hazırladığı projelerin ucuz işgücü elde etme projeleri olduğu da görülüyor. Kadınlar elbette iş hayatında olmalı bunun aksini düşünmek mümkün değildir. Biz kadın işçileri hangi koşullarda çalıştırdıklarını hepimiz biliyoruz. Uzun iş saatleri, gece vardiyaları, insani olmayan çalışma koşulları… emzirme izni olarak yarım gün çalışan kadının servis sorununun bile çözülmemiş olması, çalıştıkları fabrikada kreş olmaması gibi ardı kesilmeyen sorunlar sıralamak mümkündür. Hepimiz biliyoruz ki çoğu kadın işçi çalıştığı için bebeğini emziremiyor.
Bu düzende açlıktan ölen insanların, iş bulamayıp sokaklarda yatanların, çölleşen çevrenin, eriyen buzulların, iş bulamayan, iş bulsa bile ağır ve insani olmayan koşullarda çalışmaya zorlanan insanların, haksız savaşlarda can veren insanların sorumlusu biz ezilen ve sömürülenler değiliz. Sorumlu olduğumuz tek bir şey var, o da bu haksızlığa göz yummamaktır. Kapitalizm bir bataklık gibi. Bu bataklıktan çıkıp onu kurutmalıyız. Daha güzel bir dünya ve daha güzel bir yaşam var etmeliyiz.
- Adres Doğru mu?
- Emekliler “AÇIZ” Diyor, Onları Kim Duyuyor?
- Geleceğimizi Kurmak İçin Birliğimizi Büyütelim
- “Asıl Haber Biziz Be Abla”
- Sağlık Çalışanlarına Sağlıksız Yemekler
- Sorunlar Mücadeleyle Çözülür
- İşyerinde “Paralı Eğitim!”
- Onların İnsafına Bırakmayalım!
- “Sana Ceza Veriyorum Tayfun!”
- Emekli Maaşı Ne Zaman Ödenecek?
- “Çalışanlarımıza Rapor Vermeyin!”
- “Kırtasiye Ürünleri İkinci Ele Düştü”
- Örgütlü Olmak ve Toplu İş Sözleşmeleri
- Alo 170: Yanlış Numara Çevirdiniz!
- Turgut Özal, Gökova Santrali ve Sonrası
- TÜİK Kimin Hizmetinde?
- Emekliler Sendika Kuramazmış!
- Sorumluluk Almadan Kazanım Elde Edemeyiz
- Topluma Fildişi Kulelerden Bakmak
- Mücadele Edenler Mutlaka Kazanır!
Son Eklenenler
- DİSK Genel Başkan Yardımcısı ve Genel-İş Sendikası Genel Başkanı Remzi Çalışkan ile Genel-İş Sendikası Mersin Şube Başkanı ve DİSK Çukurova Bölge Temsilcisi Kemal Göksoy’un 26 Kasımda sabaha karşı bir ev baskınıyla gözaltına alınmaları üzerine DİSK...
- Türkiye’deki grev ve direnişlere her geçen gün yenileri eklenirken işçilerin mücadelesi dayanışmayla büyüyor. Çayırhan Termik Santrali ve Linyit İşletmelerinin özelleştirilmesine karşı işçilerin başlattığı direniş devam ediyor. Genel Maden İşçileri...
- 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Gününde her yıl olduğu gibi bu yıl da emekçi kadınlar alanları doldurdu. Dünyanın dört bir yanında olduğu gibi Türkiye’de de kadınlar onlarca kent ve ilçede protesto yürüyüşleri, nöbet eylemleri...
- Yunanistan’da 20 Kasımda pek çok sektörden on binlerce işçi genel greve çıktı. Yunanistan İşçi Sendikaları Konfederasyonu (GSEE) ve Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu’nun (ADEDY) çağrısıyla gerçekleşen grevle birlikte 70 şehirde protesto...
- Ankara’dan UİD-DER’li işçiler olarak özelleştirmeye ve hak gasplarına karşı eyleme geçen Çayırhan Termik Santrali ve Linyit İşletmesi işçilerini eylem alanlarında ziyaret ettik. 20 Kasımda maden işçileri iş bırakarak direnişe başlamış, ardından...
- “Eğer öleceksem, burada size karşı mücadele ederken öleceğim. Benim düşmanım sizsiniz. Vietnamlılar ya da Çinliler, Japonlar değil. Benim düşmanlarım ben özgürlüğümü istediğimde buna karşı duranlardır. Adalet istediğimde buna karşı duranlardır....
- Adana’da SASA Polyester’in PTA tesis şantiyesinde Gemont Endüstri adlı taşeron şirket bünyesinde çalışan inşaat işçileri gasp edilen 2 aylık ücretleri ve tazminatları için 20 Kasımdan beri fabrika önünde eylem yapıyor. Yapı ve Yol İşçileri...
- Hatay’ın Payas ilçesinde bulunan Atakaş Çelik fabrikasında Birleşik Metal-İş üyesi üç işçi, geçtiğimiz günlerde işten çıkarılmıştı. UİD-DER’li işçiler olarak fabrika önünde direniş başlatan işçilere direnişin beşinci gününde dayanışma ziyaretinde...
- “Her şeyin içinde ve her şeyin dışındayız”. Bu söz bir market çalışanı arkadaşımın ağzından işçilerin yaşamını özetleyen bir söz olarak döküldü. Uzun zamandır büyük bir mağazada çalışan arkadaşım, marketin günlük cirosunun rekorlar kırmasına rağmen...
- 40 yıllık kısacık yaşamına yüzlerce hikâye ve roman sığdıran Amerikalı sosyalist yazar Jack London 22 Kasım 1916’da hayatını kaybetti. Aradan geçen uzun yıllar London’ın eserlerinin güncelliğinden hiçbir şey kaybettirmedi. Çünkü o işçi sınıfının...
- Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Kömür İşletmeleri AŞ (KİAŞ) bünyesindeki Çayırhan Termik Santralinde çalışan madenciler, madenin özelleştirilmesine karşı 20 Kasımda direnişe başladı. Sabah 08.00’de gece vardiyası dışarı çıkmadı, gündüz...
- Emperyalist savaş Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın her yerinde kendini hissettiriyor. Egemenler yıllık bütçelerin büyük kısmını “savunma” adı altında savaş sanayisine ayırıyorlar. Burjuva siyasetçilerin politikaları hızlı bir şekilde sertleşiyor...
- Fotoğraftaki reklam panosu kaldırımın ortasında duruyor, gündüz gece. Arka tarafında medya maymunu Hülya Avşar sanki “hadi EYT’liler koşun, sakın geç kalmayın” dercesine sırıtıyor. Mağazada çalışan genç işçi kızımıza EYT reklamını sordum. Kendine...