Buradasınız
Sömürü Düzeninde İşçi Çocuklar
Sefaköy’den bir grup işçi
Çocuk denildiğinde muhtemelen hemen herkesin aklına masumiyet ve saflık gelir. Çocukluk leke tutmaz bir dönemidir insanın. Çirkinlikler, kötülükler çocuklara yakıştırılmaz, çocuk hep hoş görülür. Oynanan oyunların etkisiyle yıpranmış, kirlenmiş kıyafetler, al al olmuş yanaklar ve gülümseyen yüzlerle çocukluk her yetişkinin hatıralarında tatlı bir yer tutar. Bazı yaraların acısı yıllar sonra bile insanın yüreğinde korkuya neden olurken, çocukluğun kırılmışlıkları bile zamanında fazlasıyla ağlanıldığından mıdır bilinmez, yüzde hep bir tebessüm bırakır. “Nerede o eski günler” diye başlanan cümlelerde de aslında özlenen şey çocukluktur.
Biz işçi ve emekçiler, çocuk denildiğinde masumiyet ve temizliğin beden bulmuş halini düşlerken, sermaye sahipleri için çocuklar kayıtsız, ucuz, savunmasız işgücüdür. Hele hele yetim ve öksüz olanları sermaye için en makul işçilerdir. Patronların işçi sınıfının evlatları olan çocuklara nasıl bir hayatı reva gördüklerini gelin geçmişten günümüze fotoğraflarla inceleyelim. Bu sayede kapitalist düzenin değişmez yasalarını görelim. Patronlar sınıfının algı yöneticilerinin her türlü yalanına rağmen, kapitalizmin biz işçiler için sömürü demek olduğunu hatırlayalım.
Bu fotoğrafı sosyolog ve öğretmen olan Amerikalı Lewis Wickes Hine toplumun çocuk işçiliğine karşı duyarlılığını arttırmak için çekti. Yüzlerindeki kömür lekeleri ve kirli tulumları onların çocukluğunu gizleyememiş. Patronlar göre, küçük olmaları onları yerin yüzlerce metre altındaki daracık maden damarlarında çalışmak için biçilmiş kaftan yapıyordu. Çocuk işçi çalıştırmak geniş maden yarıkları açmaktan daha ucuzdu. Dizlerindeki yırtıklar süründüklerinin, ceketleri üşüdüklerinin, ağızlarından ve burunlarından akan siyahlıklar ise soludukları zehrin göstergeleridir. Bir de acı bir gerçek olarak fotoğrafta olamayanlar var. Bünyeleri 14-15 saat çalışmaya dayanamayıp çocuk yaşta ölenler, sakat kalıp açlığa mahkûm bırakılanlar var…
Sınıfımızın penceresinden bakan bir işçi gözüyle şu resimlere baktığımızda bizim ve çocuklarımız için değişen nedir? Teknolojinin sunduğu imkânlarla renklenmiş fotoğraflar. Gökyüzü mavi olsa ne değişir ki? Beyaz aynı beyaz, pamuk aynı pamuk, sömürü aynı sömürü. Farklı memleketler, iki ayrı zaman, iki farklı çocuk. Değişmeyen nedir acep? Değişmeyen, sömürülen ucuz emektir. Değişmeyen, kapitalist kâr düzenidir. Yüzlerce yıllık “gelişmişlikten”, onca üretilmişlikten biz işçi sınıfına düşen sömürünün renkli halidir. Fotoğraflar renklendi ama biz ve patronlar hâlâ siyah ve beyaz kadar ayrıyız. Kaderlerimiz ayrı, çıkarlarımız ayrı, yaşamlarımız ayrı… Patronlar ve işçiler ak ve kara gibidir. Uzlaşamaz bizim çıkarlarımız. Onlar sermayeleri için emeklerimizden çaldıkça var olurlar. Biz ise ancak ve ancak emeğimize sahip çıkarak… Biz bu sömürü düzenini değiştirmek istiyoruz, onlar ise ayakta tutmak, sömürüyü devam ettirmek! Ya onlar kazanacak ya da biz! Ama “başka türlüsü mümkün değil!” demiş şair:
Başka türlüsü kurtarmaz bizi
Ya biz kazanacağız … ya da … gene biz
Çünkü
Yok başka seçeneğimiz
(Ziya Egeli)
Nerede bizlere masallarda anlatılan şen çocuklar? Egemenlerin yazdığı uyku masalları, anlaşılıyor ki işçi sınıfının çocukları için fazlasıyla uzak. Dünyanın dört bir köşesinde sermaye denilen koca canavara kurban edilen küçük yüreklerdir bu kapitalist toplumun gerçeği. Çocuklukları çalınmış milyonlarca işçi, bugün halen küçük bedenlerinde tedavisi imkânsız hasarlarla hayatlarını sürdürmek zorunda. Masallarda işçi çocukları yok. Küçük bedenleriyle koca koca sermayeleri yaratan çocuklar yerine iki okul yaptırdığı için mahallelere, caddelere isimleri yazılan muktedirler kahraman diye anlatılıyor. Oysa onların masallarına karşılık biz sınıf bilinci edinmiş işçilerin gerçekleri var. Onların masalları uyutur, biz işçilerin gerçekleri diri tutar. Çocuk işçiler sessiz ve kimsesiz değiller. Onlar bizlerin, işçi sınıfının evlatları ve sınıfımızın parçasıdırlar. Tam da bundan dolayı UİD-DER’in saflarında ellerinde pankartlarıyla işçi çocuklarını da görürsünüz.
Bu köhnemiş kapitalist sömürü düzeni son bulmadıkça çocuklarımız için mutlu bir gelecek hayali masaldan ibaret olacaktır. Oysa kurtuluş ellerimizde! Gelin hep birlikte sınıf bilinciyle örgütlenelim. Sınıfsız, sömürüsüz bir dünya kurmak için mücadele edelim. Yaşasın işçi sınıfının birliği, yaşasın işçi sınıfının örgütlü mücadelesi!
TPI Kompozıt’te İşten Atma Saldırısı
Hesap Makinesinin Gösterdikleri
- Yalnız Taştan Duvar Olmaz
- Köşemize Çekilmiyoruz, Emekçi Gençlik Köşemizle Güçleniyoruz!
- Muhammed Ali’nin Haykırışı ve Gerçek Düşmanlar
- Özgür Olmak Demek…
- Asıl Sorumlular Kim? Emekliler mi? Egemenler mi?
- Yaşadım Diyebilmek İçin!
- Milletvekili Maaşları Seni de Kızdırıyor mu?
- Biz Yeni Bir Dünya Kuracağız!
- “İşçiye Verilen Değer” Bu mu Olmalı?
- Cep Telefonu, Okul Gezisi ve Hayatın Gerçekleri
- İyi ki UİD-DER’liyim…
- Zulme Karşı Çıkmanın Mutlaka Bir Yolu Vardır
- Bizi “Biz” Yapan Şarkılarımız…
- Nasırlı Ellerin Yumruğu Bugün!
- Kariyer Gelişim Masallarıyla Geleceği Çalınan Gençler
- Bir Şarkının İzinden: Bir Yere Gitmiyoruz!
- “Neyin Yoksa Ondan Sakın Vazgeçme Oğlum”
- Yarına Gidenler, Yarınlar İçin Mücadele Edenler
- “Yarın Ölmek Dün Ölmekten Daha Saçma”
- Okuyan Bir İşçi Soruyor
Son Eklenenler
- İşçi Dayanışması yayınlandığı ilk günden bu güne biz işçilere kocaman bir sınıf olduğumuzu, yaşamlarımızın, sorunlarımızın ve çözüm yollarının ne kadar yakın olduğunu anlatmaya devam ediyor. Yazıların kaleme alınmasından görsellerin hazırlanmasına,...
- İstanbul Planlama Ajansının (İPA) Ekim ayı araştırmasına göre, İstanbul’da ortalama stres seviyesi 10 üzerinden 6,9 çıktı. Aslında bu veri sadece İstanbul’u yansıtmıyor. Mersin olsun, İstanbul olsun hiç fark etmiyor: Stres seviyemiz artıyor,...
- Sevgili işçi kardeşlerim, başlıktaki sözlere gelmeden meramımın tamamını anlatmak için 6 ay geriye gitmem gerekiyor. Mayıs ayının son haftasında iki azı dişime kanal tedavisi için Dokuz Eylül Üniversitesi diş bölümüne randevu alarak gitmiştim. İki...
- “Zeytinyağlı yiyemem aman/ basma da fistan giyemem aman…” Kütahya ya da Bursa yöresine ait olduğu düşünülen bu türkü düğünlerde, keyifli eş dost toplantılarında hep bir ağızdan söylenir. Hatta eğlenceli ritmi karşılıklı oynamaya da teşvik eder....
- Hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı korkunç boyutlara ulaştı. Emekçiler olarak temel ihtiyaçlarımız olan barınma, beslenme gibi ihtiyaçlarımızı karşılamakta zorlanıyoruz. Aldığımız maaşlarla kirayı mı ödeyelim, karnımızı mı doyuralım diye kara kara...
- Kapitalist sistemde yaşıyoruz ve bu sistemin yol açtığı büyük-küçük pek çok sorunla boğuşuyoruz. Peki sorunlarımızı çözmek için ne yapıyoruz? Örneğin pek çoğumuzun ailesinde çocuk, hasta, yaşlı ya da engelli olduğu için bakıma muhtaç yakınlarımız...
- İşçi Dayanışması çıktığında her birimiz ilk görüşte etkilendiğimiz yazıyı seçiyoruz. Neden etkilendiğimizi, yazının bizi nasıl etkilediğini, neyi düşünmemizi sağladığını anlatıyoruz birbirimize. Bu yazıyı herhangi bir arkadaşımıza nasıl ve neden...
- Mutsuzluk ve umutsuzluk gençler arasında adeta bir salgın gibi yayılıyor. Etrafımıza, arkadaşlarımıza bakıyoruz, yaşamdan tat alamadığını söyleyenlerin sayısı her geçen gün artıyor. “Her günüm bir öncekiyle aynı”, “yarından bir beklentim yok”, “bana...
- Biz işçiler haftanın her günü vardiyalı bir şekilde 24 saat çalışırız. Yeri gelir Pazar mesai yaparız. Dinlenmeye, ailemize vakit ayırmaya zaman bulamayız. Sanki biz işçiler için hayat sadece çalışmaktan ibaretmiş gibi. Fabrikada mühendis bir...
- Eskiden her sorunun beni bulduğunu, bu sorunları yaşayan tek kişinin ben olduğumu düşünüyordum. Sonra UİD-DER ile tanıştım ve İşçi Dayanışması’nı düzenli olarak okumaya başladım. Bir genç olarak, gençlik yazılarını okudukça bu sorunları yalnızca...
- Ben büyük bir tekstil fabrikasında çalışıyorum. Başta Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek olmak üzere siyasi iktidar sözcülerinin, asgari ücret zammının hedeflenen enflasyon oranına göre yapılacağını her fırsatta söylemelerine rağmen asgari ücrete...
- Son günlerde sohbet edebildiğim her insana Türkiye’deki Suriyeliler hakkında ne düşündüklerini soruyorum. Devamındaysa nerede dünyaya geldiklerini, neden göçüp büyük kentlere geldiklerini soruyorum. Son olarak aile büyüklerinin nerelerden göçerek...
- Sevgili işçi kardeşlerim, 8 yaşına kadar babasız, 8 yaşından sonraysa hem anasız hem de babasız büyümüş sayılırım. 12-13 yaşıma kadar mahallede ve çalıştığım fabrikada anası-babası yanında olan arkadaşlarıma imrenmiş, onları kıskanmışımdır. O halimi...