Buradasınız
“Asrın Felaketi” mi, Asrın Kötülüğü mü?
Yaklaşık iki yıl önce İşçi Dayanışması’nın 159. sayısının başyazısında şunları yazmıştık: “Öyle zamanlar gelir ki siyasal ve toplumsal alanda yaşananları anlatmakta kavramlar kifayetsiz kalır, olup biteni tam olarak açıklamaya yetmez. Bugün Türkiye’de olan da budur. Yolsuzluk, rüşvet, para ve mevkii üzerine kurulu kirli ilişkiler, yozlaşma ve çürüme iktidar koalisyonunun tüm katmanlarını/hücrelerini sarmış durumda. Kirli ilişkilerin nasıl bir boyut aldığını anlatmak için haklı olarak «lağım patlaması» benzetmesi yapmak zorunda kalıyoruz. Üstelik henüz buzdağının ucunu görüyoruz. Bakanlardan tutun da Türkiye’nin en önde gelen patronlarına, mafya liderlerinden devlet bürokrasisine ve gazetecilere kadar geniş yelpazede bir kesim, bu kirli yumağın içinde yer alıyor.”
Bu satırların özeti çürümedir. Bu denli çürümüş bir iktidar işbaşındayken 6 Şubat depremleri meydana geldi. On binlerce insanımız yaşamını kaybederken ve çok daha fazlası sakatlanırken, 14 milyon nüfusun yaşadığı bölgede birçok kent devasa bir enkaza dönüştü. Kentlerin ekonomisi, alt yapısı, eğitim ve sağlık sistemi de çöktü. Milyonlarca insanın nasıl barınacağı, nasıl iş bulacağı, yaşamını nasıl sürdüreceği belli değil. Gerçek durumu anlatmak için kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir zamandayız. 21 yıldır iktidarda olanlar, sanki hiç sorumlulukları yokmuş gibi konuşuyor, “devlet neden üç gün boyunca deprem bölgesine gitmedi?” diye soranlara hakaret ediyor, tehdit savuruyorlar. Söz konusu yazımızda; “AKP-MHP iktidarı altında utanıp arlanmanın tüm sınır duvarları yerle bir edilmiştir” diye yazmıştık. Çürümüş iktidarın temsilcileri utanmadıkları gibi, sorumsuzluklarının yol açtığı felaketi de iktidarda kalmak için kullanıyorlar. On binlerce insan enkaz altında can çekişirken, tek adam rejiminin kara propaganda dairesi zihinleri bulandırıp toplumda algı oluşturmak üzere harekete geçti. İktidar ve aparatları, “asrın felaketi” sloganını öne sürerek depremlerin yol açtığı yıkımın büyüklüğünü mazur göstermeye çalışıyorlar. Elbette deprem bir doğa olayıdır ama onu felakete dönüştüren şey hazırlıksızlık, umursamazlık, depreme uygun olmayan yapılaşmadır. Yani depremin kendisi doğal bir olayken, felaket toplumsal/siyasal bir süreçtir. “Asrın felaketi”nin arkasında 21 yıldır süren asrın yağması, ihmalkârlığı, yolsuzluğu, liyakatsizliği vardır. Örgütlü kötülük vardır.
Asrın yağması!
Depremlerde sadece eski binalar değil, kentsel dönüşüm adı altında yapılanlar dâhil olmak üzere yeni yapılan çok sayıda bina da yıkıldı. Keza “deprem yönetmeliğine uygun” olduğu söylenen, “cennetten bir köşe” sloganıyla reklâmı yapılan lüks konutlar, rezidanslar da var yıkılan binaların arasında. Daha da vahim olanı ise kamu binalarının da çökmesi oldu. Antakya ve İskenderun’da devlet hastaneleri, Adıyaman ve Maraş’ta belediye binaları çöktü. Okullar, KYK yurtları, hastaneler, adliye binaları, camiler, otoyollar, köprüler, havaalanları ağır hasar aldı. Peki depremler neden bu kadar büyük bir yıkıma yol açtı? Neden eski-yeni binlerce bina moloz yığınına döndü? Aşağıda birlikte okuyalım:
AKP, iktidarı boyunca ekonomiyi büyütmenin ve özellikle yandaş sermayeyi semirtmenin en kestirme yolu olarak inşaat kapitalizmine ağırlık verdi. Çünkü devlet kaynaklarını sınırsızca yağmalayabileceği alan inşaattı. Fay hatlarının geçtiği bölgeler, tarım arazileri, dere yatakları, dolgu alanları gibi alanlar elverişli olmadığı halde yapılaşmaya açıldı. Duble yol, tünel, baraj, hastane, okul, metro, köprü, havaalanı gibi kamu yapıları, proje süreci de dâhil olmak üzere yandaş şirketlere verildi. Başta İstanbul olmak üzere deprem riski olan kentlerdeki kentsel dönüşüm ihtiyacı rant sevdasına kurban edildi. Kentsel dönüşüme ihtiyaç duyulan yapılar değil rant/kâr getirisi yüksek olan bölgelerdeki yapılar yıkılarak yenileri inşa edildi. Kısa yoldan zenginleşmek dışında hiçbir dürtüsü olmayan inşaat sermayesi, siyasi iktidarın da önünü açmasıyla kural kaide tanımadan, malzemeden çalıp çırparak, tehlikeli zeminlerde, deprem faktörünü zerrece dikkate almadan gösterişli ama çürük yapılar inşa etti.
Tüm bu projelerin ve inşaatların denetimlerinin kâğıt üzerinde kaldığının altını da çizelim.
Depremin geleceği biliniyordu!
Türkiye’nin büyük bölümünün fay hatları üzerinde olduğunu bildikleri halde bu gerçeği umursamadılar ama umursuyormuş gibi yaptılar. Çevre ve Şehircilik Bakanlığından AFAD’a sayısız rapor hazırlattılar. Ancak bu raporlar kâğıt üstünde kaldı, somut hiçbir adım atılmadı. Örneğin AFAD ve Maraş Valiliği, 2020’de Maraş için kapsamlı bir İl Afet Risk Azaltma Planı hazırlamış. Raporda şunlar söyleniyor: “Maraş yöresi ve çevresi, tektonik yapısı bakımından sismik aktivitesi yüksek olan birinci derecede deprem bölgesi içinde kalmaktadır. Bölge, diriliğini koruyan Doğu Anadolu Fayı ile Ölü Deniz Fayı’nın etkisi altındadır. Bu faylarda 200 yıllık bir enerji birikiminin olduğu ve sismik olarak oldukça yüksek bir potansiyel tehlikenin bulunduğu anlaşılmaktadır… Bunun yanında yerleşmelerin büyük çoğunluğunun çok zayıf zeminler üzerinde yer alması bu endişeyi daha da kuvvetlendirmektedir.” Oldukça ayrıntılı hazırlanan raporda mahalle mahalle risk alanları sıralanıyor, alınması gereken önlemler belirtiliyor.
Aynı raporda, 2001 yılında hazırlanan bir başka rapordan bir bölüm de yer alıyor: “Bölgenin çok uzun sayılabilecek bir durgunluk dönemi geçirmekte oluşu nedeniyle halk, olası bir deprem tehlikesinden habersizdir. Bu durum tehlikenin boyutunu bir kat daha artırmaktadır. (…) Aktif faylardan uzak ve sağlam zeminler üzerinde, betonarme ve statik hesapları doğru olan, depreme dayanıklı binalar yapılmalıdır.” Anlaşılacağı üzere, şimdi “asrın felaketi” diyerek suçlarının üzerini kapatmaya çalışanlar her şeyi biliyorlardı.
Tüm ülkenin enkaz altında kalmasını mı bekleyeceğiz?
AKP-MHP iktidarı döneminde, bakanlıklardan üniversitelere tüm kurumlar hiçbir liyakati/kabiliyeti, altyapısı, bilgisi, eğitimi, uzmanlığı olmayan bürokratlarla, yiyicilerle, tarikatların kadrolarıyla dolduruldu. Örneğin AFAD’ın Afetlere Müdahale biriminin başındaki kişi Diyanet İşleri Başkanlığında çalışmaktaydı ve konunun uzmanı değil. Depremin yıkıcı bir felakete dönüşmesine yol açan iktidar, sorumluluktan kaçmak için büyük bir manipülasyon ve algı operasyonu başlatmıştır. İktidar sözcülerinin açıklamaları, sosyal medya trolleri, yazarlar, sözde uzmanlar, cami hocaları, siyasetçiler ve medya aracılığıyla yoğunlaştırılmış bir algı operasyonu yürütülüyor, tehditler savruluyor. En basitinden yandaş medyanın (a haber) çadır güzellemesi mide bulandırıcı değil mi? Kirli siyasetin en âlâsını yapanlar kendilerini eleştiren, hesap soran herkesi siyaset yapmakla “suçluyor.”
Soma, Ermenek, Amasra madenci katliamları, Elazığ, Van, İzmir depremleri, orman yangınları, seller, doğanın dizginsiz talanı, açığa çıkan yolsuzluklar, kirli ilişkiler, ekonomik yıkım, büyüyen yoksullaşma… Hayatlarımızı derinden sarsan onca acı, yıkım, felaket… Bir düşünelim, hangisinin hesabını verdiler? Hiçbirinin! Emekçiler olarak hesap soramadığımız her felaket bir başkasını getirdi. Siyasi iktidarın ve sermaye sınıfının pervasızlığı, utanmazlığı, had bilmezliği her seferinde arttı. Çünkü karşılarında kendilerinden hesap soran örgütlü bir güç görmediler. Şimdi de 6 Şubat depremlerinin hesabını vermemek için akla hayale gelmeyecek her şeyi yapıyorlar. Ama artık yeter! Daha fazla bedel ödememek için birleşmek, örgütlenmek ve bu yağma ve rant düzeninden hesap sormak zorundayız. Tüm ülkenin enkaz altında kalmasını mı bekleyeceğiz?
- Her İşyerine, Her Mahalleye Kreş İstiyoruz!
- Hayat Pahalı Ama Hayatımız Çok Ucuz!
- “Neyin Yoksa Ondan Sakın Vazgeçme Oğlum”
- Yarına Gidenler, Yarınlar İçin Mücadele Edenler
- Büyüyen Yoksulluk ve Sosyal Yardımlar
- Rakamların Ardına Gizlenen Gerçekler
- Sermayenin ve İktidarın Saldırılarını Püskürtmek İçin 1 Mayıs Ruhuyla Birleşelim
- İşçi Dayanışması 192. Sayı Çıktı!
- Bumerang Geri Döner!
- Engelli Koşu ve Örgütlülük
- “İş Barışı” mı Hak Arayışı mı?
- Dünden Bugüne Barış ve Adalet Özlemimiz İçin
- Yoksulluk Azaldı mı?
- Sermayenin Saldırılarına Karşı Birliğimizi Örgütleyelim!
- İşçi Dayanışması 191. Sayı Çıktı!
- Bir Ana ile Tanışmak…
- Sağlığımızı Mucizelerle Değil Birliğimizle Koruyabiliriz
- Koca Yusuf’tan Köroğlu’na, Onlardan Bize Kalan
- MESS Sözleşmesinden Çıkardığımız Bir Ders Var
- Patron Haklı mı?
Son Eklenenler
- Sarayları süsleyen altın, sultanların ve soyluların yaşamında zenginliğin en önemli ölçüsü olmuştur. Fakat bu zenginliği üreten zamanın köleleri ve günümüzün işçileri için bu maden her zaman acı, gözyaşı ve ölüm getirmiştir. Altın madenlerinde...
- Çalıştığım işyerinde uzun yıllardır çalışan ve EYT yasası çıktıktan sonra SGK’ya başvurup emekli olanlar var. Malûm, emeklilik maaşı iktidar eliyle kuşa çevrildi. Bizim patron da sayıları azımsanmayacak kadar çok olduğu için EYT’li işçileri bir an...
- DİSK, 3 Mayısta Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) Ankara’daki merkez binası önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. Burada konuşan DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, TÜİK’in enflasyon sepetindeki maddelerin fiyat listesini 2 yıla yakın bir...
- Geçenlerde yeğenimle sohbet ederken “kolajenlerin içerisinde en kalitelisi hangisi bilgin var mı?” diye sordu. Ben de doğal olarak “bir sağlık sorunun mu var, neden kolajen kullanma gereği duyuyorsun?” diye sordum. O da yarı utanarak “hep güzel...
- Dünya genelinde yoksulluk ve baskılar büyüyor, emperyalist savaşın alevleri gün geçtikçe yayılıyor. Kapitalist sömürü düzeninin yarattığı sorunlar, krizler derinleşiyor. İşçi sınıfı ise kapitalist sömürüye karşı mücadele etmekten, birlik olup...
- İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs’ta Türkiye’nin dört bir yanında yüzbinlerce işçi ve emekçi alanlara çıktı, ekonomik yıkımın bedelini ödemek istemediklerini haykırdı. Sendikaların ve demokratik kitle...
- İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs’ta bir kez daha dünyanın ve Türkiye’nin dört bir yanında işçiler meydanlara çıktılar. Kapitalist sömürüye, emperyalist savaşa, yoksulluğa, baskılara, eşitsizliğe, adaletsizliğe...
- İngiltere’de 7 Ekimden bu yana her Cumartesi ulusal çapta eylemler düzenleyerek Filistin halkının yanında yer alan işçi ve emekçiler, egemenlerin savaşına karşı meydanlarda yerlerini almaya devam ediyor. 20 Nisanda ülke çapında çeşitli kent...
- İtalya’da büyük işçi sendikaları iş cinayetlerine karşı binlerce işçinin katıldığı kitlesel bir miting düzenledi. 20 Nisan’da işçiler “Artık Yeter!” sloganıyla işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği, kamu sağlığı hakkı, adil vergi reformu ve...
- İşyerinde, sokaklarda, toplu taşıma araçlarında insanların yüzlerinden okunan yorgunluk ve mutsuzluk dikkatimi çekiyor. Öfke, mutsuzluk, umutsuzluk bir virüs gibi yayılmaya başladı. “Ama insanlar neden bu kadar mutsuz?” diye düşündüm kendi kendime....
- 1 Mayıs’ın gelmesiyle emekçiler, kadınlar, üniversiteli gençler, emekliler kendi taleplerini haykırmak için alanları doldurmaya hazırlanıyor. Ben de genç bir işçi olarak kendi talebimi haykırmak için alanda yerimi alacağım. Benim talebim çalışma...
- İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs yaklaşırken UİD-DER Mersin temsilciliğinde de “Sermayenin ve İktidarın Saldırılarına Karşı 1 Mayıs Ruhuyla Mücadeleye!” başlıklı etkinlik gerçekleştirildi. Etkinliğe çeşitli...
- Bugünün stajyer öğrencileri, yarının sağlık işçileri olarak 1 Mayıs’ta sesimizi duyurmaya geliyoruz. Kimimiz ailelerinden uzakta farklı şehirlerden gelip yurtlarda kalan, kimimizse aileleriyle İstanbul’da yaşayan öğrencileriz. Biliyoruz ki stajyer...