Buradasınız
İşçi Sınıfının Sömürüye Karşı Mücadelesi Durdurulamaz!
Uzun yıllar evvel bir Alman şair, “halkın ekmeğidir adalet” demişti bir şiirinde ve ekmek nasıl her gün gerekliyse, adaletin de her gün gerekli olduğunu anlatmıştı. Adaleti yalnızca ekmeği pişirenlerin, yani üretenlerin pişirebileceğini, adalet yoksa ekmeğin de olmayacağını söylemişti. Gerçekten de söz konusu işçiler, emekçiler olunca ekmeğe de adalete de ulaşmak hiç kolay değil ve ekmek için de adalet için de birlikte mücadele etmek zorundayız. Çünkü sömürü ve adaletsizlik üzerine kurulu, eşitsizlik, savaş, acı ve yıkım üreten bir düzen altında yaşıyoruz. Dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun sermaye sınıfı işçi ve emekçilerin taleplerini, haklarını yok sayıyor, onlara kuru ekmeği reva görüyor. Buna itiraz edenleri baskıyla, işsizlikle, polis şiddetiyle cezalandırmaya çalışıyor. Zulme isyan eden emekçileri, teröristlikle, nankörlükle, dış mihrakların oyununa gelmekle suçluyor. Gösterilere katılanlara polis kurşunu sıkmaktan, insanları katletmekten çekinmiyor. Ama emekçileri korkutmayı da püskürtmeyi de başaramıyor.
İngiltere’de emekçiler ve ABD’de gençler bir yıldır İsrail’in Filistin’deki katliamlarını protesto ediyorlar. Dünyanın gözü önünde sürdürülen katliamlar karşısında dünya emekçilerinin vicdanı, Filistin halkının sesi olduklarını ortaya koyuyorlar. Öte yandan geçtiğimiz iki ayda bize çok uzak olan üç ülkede işçiler, emekçiler, gençler ayağa kalktı. Haziran ayında Doğu Afrika ülkesi Kenya’da emekçiler vergilerin arttırılmasını, tüm vergi yükünün kendilerinin sırtına yıkılmasını, yoksulluğu, işsizliği protesto ettiler, adalet istediler. Ardından Temmuz ayında Güney Asya ülkesi Bangladeş’te gençler ayaklandılar. İktidara yakın olanların işe yerleştirilmesine olanak veren kamuda istihdam kotası uygulamasının geri getirilmek istenmesi bardağı taşıran son damla oldu ve yüzbinlerce genç işsizlikle, açlıkla, geleceksizlikle karşı karşıya bırakılmaya tepkisini ortaya koydu. Bangladeş’ten sonra bu sefer Batı Afrika ülkesi Nijerya işçi ve emekçilerin isyanına sahne oldu. Nijeryalı emekçiler, artık hayat pahalılığı altında ezilmek, daha fazla yoksulluk ve kahır çekmek istemediklerini haykırdılar. Bu ülkelerle aramızda binlerce kilometre var, derilerimizin rengi de konuştuğumuz dil de farklı. Fakat sorunlarımız ve öfkemizin kaynağı birebir aynı: Emperyalist savaşlar, tahammül edilemez hale gelen hayat pahalılığı, vergi yükü, düşük ücretler, yoksulluk, gelecek kaygısı, bitmez tükenmez haksızlıklar, yolsuzluklar, adaletsizlikler…
Egemenler bu zulüm düzenini ne pahasına olursa olsun ayakta tutmak istiyorlar. İşçi sınıfını sömürerek elde ettikleri zenginlik ve ayrıcalıklarını korumak istiyorlar. Bu uğurda milyarlarca insanın yaşamını cehenneme çeviriyor, savaşlarla kentleri, ülkeleri yıkıyor, doğayı talan ediyor ve yaşattıkları acıları zerre kadar umursamıyorlar. Fakat sömürenle sömürülenin, ezenle ezilenin, zulmedenle zulüm görenin olduğu yerde zulme başkaldıranların olmaması düşünülemez. Nitekim işçi sınıfının önderleri yüzyıllar evvel bu mücadeleyi “sınıf savaşı” olarak adlandırdılar ve sınıflar ortadan kalkıncaya kadar sınıf mücadelesinin devam edeceğine işaret ettiler. İşçi ve emekçilerin isyanlarının ülkeden ülkeye sıçraması gösteriyor ki sınıflar mücadelesi keskinleşiyor ve daha da keskinleşecek.
Bu anlattıklarımız üzerine pek çok işçi kardeşimiz “peki, neden Türkiye’de bir şey olmuyor, neden insanlar her şeye boyun eğiyor, isyan etmiyor?” diye sorabilir. Fakat böyle düşünmek meseleye doğru açıdan bakmamak anlamına gelir. Çünkü Türkiye işçi sınıfının tarihinde de görkemli mücadele deneyimleri var ve bugün de Türkiye’nin pek çok kentinde, neredeyse her sektörde işçilerin yükselen mücadelelerine tanık oluyoruz. Daha geçtiğimiz haftalarda Eti Krom ve Polonez’de yaşananları hatırlayalım. Eti Krom patronu, geçinemedikleri için ücretlerinin arttırılmasını, promosyon ve ikramiye haklarının verilmesini isteyen işçilerin tüm taleplerine kulak tıkadı. İşçiler iş bırakıp direnişe geçince onları toplantıya çağırdı fakat işçileri dinlemek yerine büyük bir kibir ve küstahlıkla tehditler savurdu. “Şartlar böyle, beğenmeyen çeksin gitsin” dedi. İşçiler çekip gitmek yerine mücadele yolunu seçtiler ve taleplerini kabul ettirmeyi başardılar. Polonez patronları ise işçilere asgari ücretin de altında ücret verdiler. Bu duruma tepki gösterip sendikaya üye oldukları için işçileri işten attılar. Polis işçilere saldırdı, Kaymakam işçileri azarladı, sendika temsilcilerini şov yapmakla, kanunun dışına çıkmakla suçladı. Ama hukuku açık açık çiğneyen Polonez patronlarına tek laf etmedi. Tüm bunlara rağmen Polonez işçileri direnişlerini daha da büyüttüler. Bunun gibi daha pek çok örnek sıralamak mümkün ve giderek daha çok işyerinde işçiler mücadele yolunu seçiyor. Yani Türkiye’de de “bir şeyler oluyor” ve zaten bunun tersini düşünmek mümkün değildir.
Eti Krom örneğinde olduğu gibi, sermaye sahiplerinin “beğenmeyen çeksin gitsin” dediği şartları düşünelim. Çok uzun saatler boyunca tükenircesine çalışmanın karşılığında asgari ücret düzeyinde yani açlık sınırının bile altında bir ücret! Yani kuru ekmek! Bu şartlarda zaten işçiler için talepleri ve hakları için mücadele yolunu tutmaktan başka bir çıkar yol yoktur. Zorluklara, patronların baskılarına, örgütlülük ve dayanışmanın zayıf olmasına bakarak işçilerin içine itildikleri koşullara topyekûn boyun eğeceğini düşünmek yanlıştır, yanıltıcıdır. 12 Eylül’ün mirasını devralan ve her ne pahasına olursa olsun sermayeyi büyütmeye odaklanan siyasi iktidar işçilerin grevlerini yasaklıyor, direnişlerini polis şiddetiyle ezmeye çalışıyor. İşçi ve emekçileri yapay temellerde bölmeye, kutuplaştırmaya, güçsüz düşürmeye, seslerini boğmaya çalışıyor. Hak aramayı, itiraz etmeyi en büyük suç sayıp cezalandırıyor. Bize hangi koşulları, ücretleri, hakları reva görürse bunu ihsan olarak görüp boyun eğmemizi istiyor. Fakat tüm çabasına rağmen işçilerin mücadeleye atılmasını, haklarını aramasını, adaletsizliğe, ekmeğinin elinden alınmak istenmesine, sömürüye başkaldırmasını engelleyemiyor. Nitekim Agrobay’dan Eti Krom’a, Özak Tekstil’den Polonez’e, özel okul öğretmenlerinden hastane çalışanlarına, metalden petrokimyaya işçiler işyeri işyeri, sektör sektör mücadele ediyor.
Hem dünyadaki protestolar hem de Türkiye’deki mücadeleler işçi sınıfının mücadelesinin durdurulamayacağını gösteriyor. Fakat Türkiye işçi sınıfı olarak karşı karşıya kaldığımız saldırıların büyüklüğü düşünüldüğünde tekil işyerlerindeki mücadelelerin bu saldırıları püskürtmeye yetmediği, yetmeyeceği açıktır. Çünkü ne yazık ki işçilerin kararlılığına rağmen mücadeleler tek tek işyerlerinde parçalı ve yalıtık kalıyor, tekil kalan eylemlerin etkisi de sınırlı oluyor. Üreten, alın teri döken on milyonlarca işçinin talepleri, hak arayışı, mücadelesi adeta görünmez kılınıyor, gündeme gelmesi engelleniyor. Oysa işçiler birlik ve dayanışma içindeyse, örgütlüyse güçlüdür ve ancak güçlüyse sermayenin ve iktidarın saldırılarını püskürtebilir. UİD-DER, işte tam da bu nedenle işçilere “Sermayenin ve İktidarın Saldırılarına Birlikte Karşı Duralım!” çağrısında bulunuyor. Uluslararası bir sınıf olmasından hareketle işçi sınıfının uluslararası birliğini, mücadelesini, dayanışmasını güçlendirmeye, sermaye cephesi karşısında emek cephesi olarak örgütlenmesine katkı sunmaya çalışıyor. İşçileri din, dil, ırk, milliyet, cinsiyet, sektör farkı gözetmeksizin birlik olmaya çağırıyor. Çünkü ne kadar zor bir hedef olarak görünürse görünsün işçi sınıfı olarak sömürüden kurtulmamızın tek yolu budur.
Dünya işçileri olarak birlik olmamızın önündeki engel farklı diller konuşmamız, farklı ülkelerden olmamız, farklı çıkarlara sahip olmamız, farklı sorunlar yaşamamız değildir. Bir sınıf olduğumuzu unutturmaya, bizi yapay ayrımlarla bölüp parçalamaya çalışan egemenlerin oyunlarına kanmamızdır. O halde işe egemenlerin oyunlarını bozmakla başlayalım, işyerlerimizde, sendikalarımızda, mahallelerimizde, mücadele örgütlerimizde ve alanlarda birlik ve dayanışmamızı güçlendirelim.
- Her Şeyi Paraya Bağlayanlar Kim?
- Devlet Bütçesi Kimin Bütçesi?
- İşçilerin Tek Çıkış Yolu Birlik, Dayanışma ve Mücadeledir!
- İşçi Dayanışması 200. Sayı Çıktı!
- Muhammed Ali’nin Haykırışı ve Gerçek Düşmanlar
- Kapatılan Ocakların Susmayan Bandosu
- Umut Sende Bende Bizde...
- “Ne Olacak Bu Memleketin Hali?”
- Anastasya, Dilan ve Hafızamız
- Ülkeyi Şirket Gibi Yönetmek…
- İşçilerin Birliği ve Dayanışması Güçlendikçe Umut da Büyür!
- İşçi Dayanışması 199. Sayı Çıktı!
- Gerçek Adalet Mücadelemizle Gelir
- Özgür Olmak Demek…
- Hangisi Daha Zor?
- Olur Kardeşim Olur!
- Yiyorlar, İçiyorlar Hesabı Bize Ödetiyorlar
- 2025, 2024’ten Daha mı İyi Olacak?
- Ters Yüz Edilen Gerçekler: Suç Ne? Suçlu Kim?
- Dünya İşçi Sınıfının Birliği Yolunda Mücadelemizi Büyütelim!
- Muhammed Ali’nin Haykırışı ve Gerçek Düşmanlar
- Kapatılan Ocakların Susmayan Bandosu
- Umut Sende Bende Bizde...
- “Ne Olacak Bu Memleketin Hali?”
- Anastasya, Dilan ve Hafızamız
- İşçilerin Birliği ve Dayanışması Güçlendikçe Umut da Büyür!
- Gerçek Adalet Mücadelemizle Gelir
- Özgür Olmak Demek…
- Hangisi Daha Zor?
- Yiyorlar, İçiyorlar Hesabı Bize Ödetiyorlar
- 2025, 2024’ten Daha mı İyi Olacak?
- Ters Yüz Edilen Gerçekler: Suç Ne? Suçlu Kim?
- Dünya İşçi Sınıfının Birliği Yolunda Mücadelemizi Büyütelim!
- Artan Zenginliğin Arkasında Büyüyen Yoksulluğumuz
- Kaynakları Tüketen Kim?
- Yaşadım Diyebilmek İçin!
- Sınır Tanımayan Irmaklar Gibi
- İşçinin Değeri Yok mu?
- Geleceğe Dönüşmek, Geleceği Büyütmek
- Esirler Dünyasına Özgürlük Çağrısı: Enternasyonal!
Son Eklenenler
- İşçi Dayanışması biz genç işçilerin adeta başucu kaynağı. Her konuda, hayatın her alanında fikirlerimizi besleyen, zihnimizi açan bir eğitim kaynağı niteliğinde.
- Birleşik Metal-İş Sendikası, Çalışma ve Toplum Dergisi değerlendirme toplantılarının yedincisini “Toplu İş Sözleşmesi Yetki Sistemi, Sorunlar ve Çözüm Arayışları” başlığıyla 21 Aralıkta gerçekleştirdi. İstanbul Barosu konferans salonunda düzenlenen...
- Sevgili işçi kardeşlerim, Selçuk İzmir’in güney tarafında son ilçesidir. Daha Selçuk merkeze vardığımızda, gördüğümüz tarihi kalıntılardan pek çok medeniyete beşiklik ve ev sahipliği ettiğini anlarız. Selçuk merkezden sol tarafa gittiğimizde masmavi...
- İşçi Dayanışması’nın 200. sayısı yayımlandı. Heyecanlıyız, mutluyuz, gururluyuz. UİD-DER’in aylık yayını olan İşçi Dayanışması’nın her sayısında haberin kaynağından yazanına, yazıları kaleme alanından kontrolünü yapana, tasarımından baskısına,...
- Kasım ayı boyunca İstanbul ve İzmir’in ilçe belediyelerinde TİS görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması nedeniyle grevler yaşandı. İstanbul’da Hizmet-İş’in örgütlü olduğu Bayrampaşa ile Genel-İş’in örgütlü olduğu Ataşehir, Kadıköy ve Maltepe...
- Güney Kore’de sıkıyönetim ilan etme girişiminin ardından devlet başkanının azledilmesine yönelik önerge 14 Aralıkta mecliste kabul edildi. Devlet başkanı Yoon Suk Yeol görevinden uzaklaştırıldı. Başkent Seul ve diğer şehirlerde önergenin görüşüldüğü...
- Çalıştığım işyerinde bazı işçi arkadaşlarım aldıkları düşük ücretin sebebinin yaptıkları işten kaynaklandığını, daha iyi maaş alabilecekleri bölümlere, görevlere veya mesleklere gelerek maddi sorunlarının çözüleceğini düşünüyorlar. Bu yolla hem iş...
- Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), 19 Aralıkta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı önünde, DİSK’in 2025 yılı için belirlenecek asgari ücrete dair görüş ve önerilerini içeren bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Basın açıklamasına DİSK...
- Birleşik Metal-İş Sendikası ile Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) arasında süren toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin anlaşmazlıkla sonuçlanması üzerine Birleşik Metal-İş Sendikası kademeli grev kararı almıştı. 4 Aralıkta Hitachi Energy’nin...
- Son zamanlarda her şey pahalanırken işçi ve emekçilerin hayatının ne kadar ucuzladığını hep birlikte görüyoruz. İzmir’de bir anne 5 çocuğunun üzerine kapıyı kilitleyip işe çıktığında, elektrikli sobanın devrilmesiyle çıkan yangında 1 ilâ 5 yaşındaki...
- Filistin’de bir yıldır süren savaşta 43 binden fazla insan katledildi. Sokaklarda çocukların sesleri yankılanırken şimdi bombaların gürültüsü ve sessiz çığlıklar yankılanıyor. Peki, Filistin’de bu kahredici savaşın tek sorumlusu Siyonist İsrail...
- Merhaba arkadaşlar. Geçtiğimiz günlerde gerek kamuda gerekse de özel sektörde çalışan, farklı sendikalara üye doktor, hemşire, tıbbi sekreter, temizlik işçisi, paramedik, ATT gibi sağlık emekçileri olarak bir araya geldik. UİD-DER’de daha önce...
- DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası ile Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) arasında yürütülen TİS görüşmelerinde MESS’in yüzde 40 oranında zam dayatması üzerine 4 Aralıkta Hitachi Energy’nin 4 fabrikasında, 13 Aralıkta GE Grid...