Buradasınız
Petrol-İş Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın’la Söyleşi
İşçi Dayanışması: Petrol-İş olarak uzun bir süredir “Sendikalı Ol!” sloganıyla bir kampanya yürütüyorsunuz. Sendikasızlaştırmanın başını alıp yürüdüğü bir ortamda bu kampanya çok anlamlıdır. “Sendikalı Ol!” kampanyasının, Petrol-İş’in tanınmasında ve yeni işyerleri örgütlemesinde ne gibi faydaları oldu? İşçiler bu kampanyayı nasıl karşılıyorlar?
Petrol-İş Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın: Kampanya, yürütüldüğü Düzce, Bursa, Gebze gibi işçi bölgelerinde geniş bir ilgi ve sempatiyle karşılandı. Kampanya stantlarımıza, şube ve temsilciliklerimize çok sayıda işçi gelerek bizimle iletişime geçti, sadece işkolumuzda değil başka işkollarından emekçiler açısından da Petrol-İş bir danışma merkezi, bir umut odağı olma özelliği kazandı. Aynı zamanda hedef kitlemizdeki işçilerle temaslarımız yoğunlaştı, birçoğu kampanya sayesinde geçmiş deneyimlerinden veya duyduklarından edindikleri sendikalara yönelik güvensizlik yaratıcı önyargılarını aştılar. Özellikle genç işçiler için kampanya enerji, umut ve kendine güven yaratan bir ortam oluşturdu.
Petrol-İş, “Sendikalı Ol!” kampanyasını ancak bir başlangıç olarak görmektedir. Kendi girişiminden edindiği deneyim ve umutla diğer sendikalarımıza da, emekçilerin ve kamuoyunun bizlerden beklentisine uygun olarak; birlikte ve geniş kapsamlı, sendikal örgütlenmeyi genişletmeyi, sınırları aşmayı hedefleyen bir ulusal çaplı kampanyayı birlikte oluşturmayı ve yürütmeyi önermektedir.
Sizin de bildiğiniz üzere, sendikal hareketin durumu son derece kötü. Sendikalı işçi sayısı 850 bine kadar gerilemiş bulunuyor. Buradan güç alan patronlar ve hükümet sendikaları yeterince ciddiye almıyor. Hatta Çalışma Bakanı çıkıp patronlara “korkmayın, yetkileri düşecek zaten” diyebiliyor. Sendikal hareketin durumu hakkında ne düşünüyorsunuz?
M.Ö: 12 Eylül 2010 Anayasa Referandumunda beklediği desteği arkasına alan AKP hükümeti, emeğin haklarını eriten, yok eden yasal düzenlemeleri ardı ardına gündeme getirirken, daha da pervasızlaştı. Sendikal hareketin bağımsızlığını koruyan, sağduyulu kesimlerinin Referandumda hayır oyu kullanılması yönünde yürüttükleri kampanyanın ne kadar isabetli olduğu görüldü. Anayasada istenen değişikliklerin yaptırılabilmesi için işçi sınıfına yönelik olarak ortaya atılan vaatlerin, müjdelerin hiçbiri yaşama geçmediği gibi; torba yasalarla, ulusal istihdam stratejisiyle, kıdem tazminatı fonu tartışmalarıyla yeni kayıpların zemini hazırlandı. İşsizlik sigortası fonunun işsizler için kullanılması gereken fonları sermayeye devredildi, devletin 4/C statüsünde güvencesiz işçi çalıştırması onaylandı, sendikalar kapatıldı. Özetle hükümet, esası emeğin haklarını sistemli olarak sınırlandırmak olan neo-liberal politikalarını daha da çeşitlendirerek sürdürdü ve bunun devam edeceğini de gösterdi.
İktidarın bu kadar kendine güvenli hareket edebilmesi kuşkusuz karşısındaki işçi direncinin zayıflığıyla ilgili. En büyük işçi konfederasyonu olan Türk-İş’in giderek derinleşen suskunluğu, eylemsizliği işçi hareketinin görünür, ciddi bir muhalefet odağı olmasını engelledi. Türkiye’nin her tarafında ve birçok işkolunda sürdürülen direnişlerin, mücadelelerin ortaya çıkardığı enerji konfederasyonun Ankara’daki merkezine hiç ulaşamadı. Oysa bu dönemde işçi sınıfı olağanüstü direnişlerle örgütlenme iradesini ortaya koydu.
Örneğin, sendikamızın üyeleri Çorlu’da Polyplex, Gebze’de Bericap işyerlerinin önünde zorlu kış ayları boyunca özverili direnişlerle sendikal örgütlenme haklarını aradılar. Direnişlerin birleştirilmesi, güçlendirilmesi ve büyütülmesi için konfederasyonun ciddi bir çabası olmadı. Direnişçi işçiler ve sendikalar her şeye rağmen aralarındaki dayanışmayı geliştirmesini bildi; konfederasyon ve sendika ayrımlarını aşan ortak eylemlerle sınıf dayanışmasının anlamlı örnekleri yaratıldı.
2011 1 Mayıs’ında Taksim Meydanı’nda bir araya gelen yüz binlerce emekçinin oluşturduğu görkemli tablo emek hareketimiz açısından umut vericiydi. Genç ve dinamik bir emekçi kitlesi uzun yıllar boyunca sürdürülen bir mücadeleyi birlikte kazanmış olmanın verdiği gururu, coşkuyu yaşadılar. İşçi hareketinin ve sınıf dostlarının mücadele birikimlerini ve güçlerini göstermesi açısından bu tablo dikkatle değerlendirilmelidir. Ortaya çıkan gerçek şudur: Türkiye işçi sınıfının her şeye, tüm zaaflarına karşın küçümsenmeyecek bir örgütlenme iradesi, kitlesel gücü vardır. Eksikliği gözlenen; ciddi, tutarlı, ufku açık ve mücadele perspektifi olan bir sendikal önderliktir.
10 sendikanın bir araya gelmesiyle Sendikal Güç Birliği Platformu kuruldu. Platformun bildirisinde oldukça anlamlı tespitler ve hedefler var. Güç Birliği Platformu sendikal harekette bir kıpırdanma yaratabilecek mi?
M.Ö: 2011 yılının bizce sendikal hareket için en önemli kazanımlarından birisi olan Sendikal Güç Birliği Platformu (SGBP), yukarıda söz ettiğimiz öncülük ihtiyacından doğdu. Demokratik, mücadeleci ve güçlü bir sendikal hareket yaratmak için bir araya gelen Türk-İş’e bağlı sendikalar, 1 Temmuz 2011’de Taksim’de yaptıkları kitlesel bir açıklama ile yürüyüşlerini başlattılar. Ardından Türkiye’nin birçok bölgesinde yapılan bölge toplantıları ile işçi sınıfı içinde yeni bir umudun tohumları atıldı. Sendikal hareketin hem yapısında hem de mücadele yöntemlerinde yaratılması kaçınılmaz hale gelen değişimin öncülüğüne soyunan SGBP kendisini bir kongre hareketi olmakla sınırlamadığını ilan etti ve kendisini tabandan inşa etmek için çaba harcadı. Aralık 2011’deki Türk-İş Genel Kurul’unda Platformun kendi listesiyle ve tümüyle kendi özgücüne dayanarak yürüttüğü mücadelenin uzun yıllar sonra sendikal hareketimizde yeniden bir canlanma yarattığını heyecanla gözlemledik.
Sendikal güç birliği, Türk-İş de muhalefet anlayışının değişmesine yol açan uygulamaları, kürsüden yapılan konuşmaların içeriği ve genel kurul salonuna delegelerle birlikte taşımış olduğu heyecanla nitelik kazandırdı. Kısır liste tartışmaları dışına çıkarak, önermelerde bulundu, sınıf sendikacılığını öne çıkardı. Sendika içi demokrasiye olan ihtiyaca değindi, güçlü sendikal harekete olan ihtiyacı ortaya koydu. Kadına yönelik şiddet uygulamalarına karşı duyarlılığı artırıcı çalışmalar yaptı. Tutuklu gazeteciler başta olmak üzere, cezaya dönüşen uzun tutukluluk sürelerinin barış ve adalet duygularını yaraladığını söyleyerek bu uygulamalardan vazgeçilmesi çağrısında bulundu.
Konfederasyon çatısı altında bulunan sendikalara eşit davranılması, eylemlere sahip çıkması, kıdem tazminatı başta olmak kaydıyla haklarımıza yönelik saldırılarda, genel grev kararı almalı ve hayata geçirmelidir önerisini somutlaştırarak genel kurul kararına dönüştürdü. Toplumsal muhalefetin ana nüvesini oluşturması ve demokrasi ve özgürlükler mücadelesinin içerisinde olarak tarihi misyonuna uygun davranması konusu hatırlatılarak, sessiz kalmak gibi bir lüksünün olmayacağı mesajını verdi. Sendikal Güç Birliği Platformu, Türk-İş Genel Kurulu’nda sergilediği duruşla, verdiği mesajlarla tüm ülke sathına yayılmış, rüştünü ispatlamıştır. 1 Temmuz 2011 duyurusunda söylediği gibi, Türk-İş içindeki muhalif duruşunu devam ettirecek, sokaklarda birleşerek büyümesini sürdürecektir. Türkiye bu harekete ihtiyaç duymaktadır, sendikal yapılar bu hareketin varlığını sürdürmesiyle sorunlarını aşacak ve güçlenecektir.
Siz, Türk-İş Genel Kurulu’nda Güç Birliği’nin adayı olarak seçimlere katıldınız. Ancak eski Kumlu yönetimi bir kez daha kazandı. İşçi hareketi önüne bir barikat kuran Türk-İş üst yönetiminin izlediği çizgi hakkında ne düşünüyorsunuz? Türk-İş’te mücadeleden yana bir dönüşüm gerçekleştirmek için sizce ne yapılmalı?
M.Ö: Yıllardır Türk-İş’in politikalarının değişmesi gerektiği yönünde tabandan, işçilerden, emekçilerden, sendikal hareketten gelen bir talep vardı. Bizler, onaylanmayan, eleştirilen bu politikaların değişmesi için mücadele ettik. Sendikal Güç Birliği Platformu’nu oluşturarak Türk-İş’te yenilenme, değişim ve dönüşüm için Türk-İş delegelerinin önüne bir seçenek koyduk. Ancak Türk-İş’te bu değişim ve yenilenme gerçekleşmedi. Değişim, demokrasi ve yenilenme şiarı ile yola çıkan Sendikal Güç Birliği Platformu yoluna devam edecek.
Biz görüş ve düşüncelerimizi, önerilerimizi, alınması gereken kararları bundan sonra da, önce Türk-İş’in Yönetim Kurulunda, sonra da Başkanlar Kurulu’nda gündeme getireceğiz. Genel Kurul’da, Başkanlar Kurulu’nda alınan kararların uygulanmasına çalışacağız. Ancak gerek Türk-İş Yönetim Kurulu’nda, gerekse Başkanlar Kurulu’nda önerilerimiz kabul edilmediği veya alınan kararlar uygulanmadığı takdirde biz de bunun gereklerini yapacağız. Biz bugüne kadar Türk-İş’in aldığı eylem kararlarının arkasında durduk. O kararlara sahip çıktık ve sonuna kadar da sahip çıkacağız.
Patronlar ve AKP hükümeti işçi sınıfının kazanılmış haklarına saldırmaya devam ediyor. “Ulusal İstihdam Stratejisi” saldırısı kıdem tazminatının gaspını da içeriyor. Türk-İş Genel Kurulu’nda, Güç Birliği’nin bastırmasıyla “kıdem tazminatına dokunmak genel grev nedenidir” kararı alındı. Bu kararı yaşama geçirme konusunda ne düşünüyorsunuz? Hükümetin işçi haklarına saldırılarını geri püskürtmek için Güç Birliği Platformu ve Petrol-İş ne gibi çalışmalar yürütüyor?
M.Ö: Ulusal İstihdam Stratejisi başlığı altında gündeme getirilen esnekleşme ve hak kaybı yaratacak düzenlemelerin yanı sıra, geçtiğimiz günlerde netlik kazanan Toplu İş İlişkileri Kanun Taslağı’nın yasalaşması durumunda ortaya çıkacak yeni çalışma yaşamı tablosu, önümüzdeki en kritik gündemleri oluşturuyor. Son Genel Kurul’da, Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu’nun da söylediği gibi; “Hükümetin emeğe karşı bitmez tükenmez saldırılarının önümüzdeki dönemde devam edeceği açık.” O halde bizim de “bitme tükenmez bir enerjiyle” karşı koymamız gerekiyor. Türkiye sendikal hareketinin artık uyanık ve enerjik bir hale gelmesi, bu gündemler karşısında ortak, güçlü tavırlar geliştirmesi gerekiyor.
Yeni dönemde mücadeleci olmayan bir sendikal hareketin hiçbir şansı olamayacağı, iktidar ve sermaye ile uyumlu sendikacılık pratiklerinin mevcut durumu bile korumaya hizmet edemeyeceği çok açık olarak görülecektir. Örgütlenme öncelikli, mücadeleleri ortaklaştıran, ilkeli ve programlı bir emek hareketi yaratma görevinin ilk ciddi adımları 2012 yılı içinde atılmak durumundadır. SGBP daha önce ilan ettiği gibi Türk-İş Genel Kurul’u sonrasında çalışmalarını bu yönde sürdürecek. Diğer emek örgütleriyle ve emek dostlarıyla dayanışma içinde başka türlü bir sendikal hareketin bugünden inşa edilmesi için çalışacak. Türk-İş Genel Kurul’unda alınan kararların öncelikli takipçisi bizler olacağız.
Yaptığımız bölge toplantıları ve Türk-İş Genel Kurul salonunda yaşananlar bize Türkiye işçi sınıfının arayış içinde olduğunu, yaşananlar karşısında ciddi bir tepki biriktirdiğini gösterdi. Şimdi sendikalara düşen bu arayışları somut mücadele hedeflerine yöneltmek ve tepkileri örgütlü hale getirmek olmalıdır. Bu çerçevede öncelikle 1 Mayıs’a çok güçlü bir katılım göstermeyi, öncesinde de yaygın çalışmalarla emekçilere ulaşmayı hedefliyoruz. Önümüzdeki aylar bizim için yoğun ve sistemli örgütlenme çabalarıyla geçecektir. Aynı zamanda gazetecilerle, akademisyenlerle ve toplumun farklı kesimleriyle temaslarımız, görüş alış verişlerimiz devam ediyor. Emek cephesini genişletmeye çabalıyoruz.
Kapitalist kriz tüm dünyayı sarmış durumda ve krizin faturası işçi sınıfına kesiliyor. Ama saldırılara karşı dünyada işçi mücadelesi de gelişiyor. Yunanistan’da işçi sınıfı, grev üstüne grev yaparak mücadelede öne çıkıyor. Krize karşı yükselen mücadelede uluslararası sınıf dayanışması nasıl sağlanabilir? Bu konularda ne düşünüyorsunuz?
M.Ö: Krize karşı dünya işçi ve emekçilerinin eyleme geçmesi gerekiyor. Sendikal stratejileri üretim süreçleri ile ilgili ve bu bağlamda üretim zinciri uluslararası olurken, artık hiçbir mamul madde tek bir fabrikada ve ülkede üretilmiyor. Bu zincirleme üretim ağının tamamında örgütlenmeye yönelik sendikal stratejilerimiz olmalı. Ulusal sınırlar içerisinde mücadele yürütürken aynı zamanda evrenselleşmek zorundayız. Dayanışmanın içeriği dolu ve hedefleri belli olması gerekiyor.
Örneğin, sendikamız Petrol-İş’in de üyesi olduğu Güneydoğu Avrupa Enerji Sendikaları Bölge Ağı RETUNSEE’nin 11 Şubat 2012 günü Yunanistan’ın Kavala kentinde yapılan 4. Genel Kurulu’nda oybirliğiyle aldığı Yunanistan İşçileriyle Dayanışma Kararı’na 7 Martta sendikamızın örgütlü olduğu tüm işyerlerimizde destek verdik. Petrol-İş Sendikası olarak bizler Yunanistan’daki işçi kardeşlerimizle dayanışmamızı dile getirdik, örgütlü olduğumuz rafinerilerde ve fabrikalarda dayanışma eylemleri, açıklamaları gerçekleştirdik.
Yine üst örgütümüz ICEM’le sürdürdüğümüz etkin işbirliği çerçevesinde işçi hareketinin küresel düzeyde güçlenmesi için birçok faaliyet yürütüyoruz. Yayınlar, ortak örgütlenme projeleri, sendikal deneyim alış verişi, küresel eylem günleri, dayanışma mesajları, ortak toplantılar, eylemler vb. ile uluslararası işçi dayanışmasını daha somut ve görünür kılmaya çalışıyoruz ve bunu daha da geliştirerek sürdürmeye kararlıyız.
Petrol-İş olarak küresel kapitalizmin emek hareketine yönelik saldırılarına karşı, işçi sınıfının uluslararası dayanışmasının büyük önem taşıdığını düşünmekteyiz ve bu anlayıştan hareketle küresel ve bölgesel sendikal örgütlenmelerin daha etkin çalışmasına öncelik veriyoruz. Bağlı olduğumuz işkolu federasyonu İCEM’in de içinde yer aldığı üç uluslararası federasyonun güçlü bir imalat işçileri federasyonu çatısı altında birleşme çabalarını umut verici bir girişim olarak görüyoruz ve tüm gücümüzle destekliyoruz.
Sorularımızı cevapladığınız için teşekkür ederiz.
Performansım Düşükmüş!
- Grevci Tarkett İşçileri: “Birliğimizi Güç Haline Getirelim!
- Grevdeki MKB Rondo İşçileriyle Söyleşi
- Durak Tekstil İşçileriyle Söyleşi
- Bursa’dan Bir Özel Okul Öğretmeniyle Söyleşi
- Malatyalı Kadın Tekstil İşçisi İle Deprem ve Kadın İşçiler Üzerine Söyleşi
- Nilgün Soydan ile Kemal Türkler Söyleşisi
- Genel-İş İzmir 8 No’lu Şube Başkanı Gümüştekin ile Söyleşi
- İş Güvenliğimiz İçin 1 Mayıs’ta Sınıfımızın Saflarındayız
- Avukatlar Anlatıyor: Yasalar Yetmez, İşçi Sınıfını Örgütlülük Kurtarır
- Bir Afgan Göçmen İşçiyle Söyleşi: “Ölmek ya da Özgürce Yaşamak”
- Ekmekçioğulları İşçileri ve Anadolu Şube Başkanı Deniz Ilgan’la Direniş Üzerine
- Söz Hakları İçin Direnen Ekmekçioğulları İşçilerinde
- Trelleborg İşçileriyle Grev Üzerine Söyleşi
- Cargill İşçileriyle Sohbet
Son Eklenenler
- İşyerinde, mahallede, parkta, sokakta, kahvede… Sohbetler döner dolaşır hep aynı soruya bağlanır: “Ne olacak bu memleketin hali?” Soru bakidir, cevabı ise yaşadığımız koşullara, ait olduğumuz sınıfa göre değişiklik gösterir. Çünkü işçi ve...
- Şair “Kuşların vurulduğu zamandır şimdi” demiş. Gerçekten de haksızın haklı, hırsızın namuslu, haydudun yiğit sayıldığı zamandır şimdi. Her gün yeni bir “bu kadarı nasıl olur?” sorusuyla başlıyoruz güne. Geçtiğimiz günlerde Bursa’da bir tekstil...
- Yaklaşık iki ay boyunca hakları için mücadele eden, bu süreçte polisin ve jandarmanın saldırısına maruz kalan, gözaltına alınan Fernas işçilerinden biri arkadaşlarından birinin çocuğunun ilk adımını direniş alanında attığını söylemişti. Bir başka...
- Bir an için hafızamızı kaybettiğimizi düşünelim. Annemizin, babamızın, kardeşlerimizin, evlatlarımızın kim olduğunu, nereli olduğumuzu, yaşadığımız evi, ne iş yaptığımızı hatırlamadığımızı hayal edelim. Bütün yüzlerin, sokakların yabancı olduğunu...
- Bugünlerde kiminle konuşsak, herkes sorunlardan bahsediyor. Tezgâh başında, sokakta, pazarda, toplu taşımada, markette, bir hastanenin ya da bir okulun bahçesinde… Eğitimden sağlığa, kira derdinden geçim sıkıntısına, işçi ve emekçilerin gündemleri...
- İstanbul’da Maltepe Belediyesi ile İzmir’de Buca Belediyesi işçileri, Denizli’de Pamukkale Üniversitesi İktisadi İşletmelerde çalışan işçiler, toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine greve çıktılar. Çeşitli illerden gelerek...
- “Benim derdim ne biliyor musunuz? Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa, Türkiye de öyle yönetilmelidir. Yoksa bileklerine bağlıyorlar prangayı, yürü yürüyebilirsen. Bu ülke bu şekilde sıçramaz.” Erdoğan’ın 2015’te söylediği bu sözlerin amacı işçi...
- İspanya’da 29 Ekimde yaşanan sel felaketi Valencia bölgesinde 250 insanın yaşamını yitirmesine neden oldu. Onlarca insan hâlâ kayıp. Şehir, evler harap olmuş durumda. Felaket boyunca kendi başının çaresine bakmak zorunda kalan, sevdiklerini,...
- Kanada’nın batı eyaleti Britanya Kolumbiyası limanlarında işçiler, 4 Kasım itibariyle 72 saatlik grev kararı aldılar. Geçtiğimiz yıldan bu yana Kanada’nın çeşitli limanlarında gerçekleştirilen kısmi grevlerin ardından gelen yeni grev kararı, devam...
- Son zamanlarda siyasi iktidar vergi düzenlemeleri konusunda sınır tanımayan bir performans sergiliyor. O kadar ki hiç harcamadığımız ya da hiç almadığımız şeylerden bile vergi almak için kolları sıvadı. 100 bin liranın üzerinde kredi kartı limitine...
- “N’olmuş yani, yarın süte daha fazla su karıştırır satarsın, yapmadığın iş sanki!” Kemal Sunal’ın oynadığı “Yüz Numaralı Adam” filminde geçen bu cümle trajikomik bir durumu ifade ediyor. İzlerken gülüyoruz ama yaşadığımız tam da bu. Soralım...
- Tarih boyunca gelmiş geçmiş tüm sultanlar, komutanlar, yöneticiler, iktidarlar insanların ve toplumların algılarını şekillendirmeye, psikolojilerini yönetmeye odaklanmışlardır. Başka türlü egemenliklerini koruyamayacaklarını bildiklerinden toplumun...
- Japonya’da çeşitli sendikalar, 2-3 Kasımda yaptıkları eylemlerle derinleşen kapitalist sömürüye ve emperyalist savaşa karşı mücadele çağrısında bulundular. İnşaat ve Taşımacılık İşçileri Dayanışma Sendikası Kansai Bölgesi Şubesi (Kan-Nama), Metal ve...