Buradasınız
Türkiye Ekonomisi Büyürken İşçilerin Payına Ne Düşüyor?
Başta ABD ve Avrupa ülkelerini kasıp kavuran küresel krizin etkileri 2008-2009’da Türkiye’de çok şiddetli bir şekilde hissedildi. Türkiye ekonomisi %15 düzeyinde küçüldü. Bu küçülmenin bedelini yine her zaman olduğu gibi biz işçiler ödedik: Bir milyonun üzerinde işçi işten atıldı, kriz bahane edilerek ücretler yükseltilmedi, iğneden ipliğe her şeye zam gelirken, iş saatleri uzatıldı ve iş temposu arttırıldı. Kriz bu denli etkili olmasına rağmen AKP hükümeti “kriz bizi teğet geçti” demişti. Krizin patronları teğet geçtiğini, ama işçileri kalbinden vurduğunu her işçi kardeşimiz kendi yaşamına bakarak anlayabilir. Tüm bunları da aklımızın bir köşesinde tutalım.
Şimdi gelelim büyüyen ekonomiye: AKP hükümeti, 2023’te Türkiye’nin dünyada 10. büyük ekonomi düzeyine yükseleceğini, hedeflerinin bu olduğunu söylüyor. Bu da demektir ki, işçiler patronların kârı için daha çok çalışacak, daha çok ter akıtacak, daha çok yorulacak, daha çok iş kazası geçirecek, sakat kalacak veya ölecekler. Bu dünyanın her yerinde böyledir. Patronlar için kâr önemlidir. Üzerinde yaşadığımız toprakların kapitalistleri de farklı değil. Onların da derdi işçileri sömürerek büyümektir. İşçi sınıfının ürettiği toplumsal değerden kendi payına yalnızca kuru bir asgari ücret düşüyor, üstelik de bu ücret asgari en temel ihtiyaçlarına bile yetmiyor. Demek ki ekonominin büyümesi kapitalist sistemde esas olarak patronları sevindiriyor.
Meseleyi biraz daha açalım: Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun açıklamasına göre Türkiye’de son bir yılda 10 bin kişi daha milyoner (eski paraya göre trilyoner) düzeyine yükselmiş. Böylece Türkiye’de toplamda milyoner sayısı yaklaşık 42 bin kişiye çıkmış. Amerikan Forbes dergisi ise, 2011 yılında Türkiye’deki milyarder (eski parayla katrilyoner) sayısının 28’den 38’e yükseldiğini açıkladı. Yani Türkiye, Afrika ve Ortadoğu’da en çok milyarder sayısı olan ülke konumuna yükseldi. Görüldüğü üzere patronlar sınıfı, 75 milyonluk Türkiye nüfusunun küçük bir kısmını oluşturmalarına rağmen, toplam zenginliğin çok büyük bir kısmını ellerinde topluyorlar. Evet, Türkiye ekonomisi sadece ve sadece patronlar için büyüyor, işçi ve emekçilerin ekonomideki payı ise her geçen gün küçülmeye devam ediyor. Şimdi biz işçiler bu büyümenin neyine sevinelim?
Biraz da kendi durumumuza bakalım: İşçilerin alınteri ve göznuru sermaye olup kapitalistlerin kasasına girerken, işçilerin yaşamında bir rahatlama oluyor mu? Senelerdir süren saldırılar sonucunda işçi sınıfının sosyal hakları ortadan kaldırıldı; şimdi ise elimizde kalan kıdem tazminatını da içeren yeni bir saldırı paketi var sırada. Yakında meclis gündemine gelecek saldırı paketi hayata geçerse şunlar olacak: Kıdem tazminatı fona devredilecek, esnek ve taşeron çalışmanın önü daha da açılacak, daha önce hayata geçirilemeyen kölelik büroları hayata geçirilecek. Aslında taşeronlaştırma oldukça yaygınlaşmış durumda. Gerek kamu sektöründe gerekse özel sektörde yaygınlaşan taşeronlaştırma sonucunda işçilerin sendikalaşması da zorlaştırılmış oluyor. Sendikalı işçi sayısı giderek düşüyor. Patronlar işçilerin örgütlü olmasını ve haklarını topluca aramasını istemedikleri için sendikalaşmanın önüne geçiyorlar.
Beri taraftan iş saatleri fiilen uzatılmış durumda. İşsizlik kırbacı kullanılarak ve ücretler düşük tutularak işçiler zorla fazla mesaiye bırakılıyor. Bu nedenle neredeyse tüm fabrikalarda çalışma saatleri 12 saate çıktı. Bu uzun çalışma saatlerine arttırılan iş temposunu da eklemek gerek. Uzun ve yorucu çalışmanın getirdiği yorgunluk, gerekli iş güvenliği önlemlerinin alınmamasıyla da birleşince iş kazaları kaçınılmaz oluyor. Türkiye, iş kazalarında ve meslek hastalıklarında dünya üçüncüsü. Şimdi bir daha soralım: Türkiye ekonomisi ya da daha doğrusu patronların sermayesi ne pahasına büyüyor? Bu büyümede işçilerin alınteri var, canı var, kanı var! Kapitalist sistem işçilerin kanı ve canı pahasına ayakta durmaktadır.
Burada işsizlik, yoksulluk ve zam yağmuruna da dikkat çekelim: 2,5 milyon kişi işsizken, 12 milyon insan yoksul durumda. Bu rakamlar resmi verilerden oluşuyor, sendikalara göre gerçek işsiz sayısı 5 milyonun üzerine çıkmıştır. Genç nüfusta ise işsizlik oranı %18’dir. Diğer taraftan asgari ücretin ev kirasına yetmediği bir ortamda, AKP hükümeti yeniden zam yağmuruna başladı. Oysa Türk-İş’in dört kişilik bir aile için açıkladığı açlık sınırı bile 900 liradır. Dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırında yaşayabilmesi içinse 2 bin 939 liraya ihtiyaç var. Oysa asgari ücret yalnızca 659 liradır. Patronlar, işçi sınıfının ürettiği toplumsal değere el koyup zevk ve sefa içinde yaşarken, işçi sınıfı işsizlik, yoksulluk ve ağır çalışma koşullarına talim ediyor. Bunun neyine sevinmemiz gerektiğini AKP hükümeti, Başbakan Erdoğan ya da patronlar çıkıp açıklarlarsa çok seviniriz.
Üstelik ilerleyen günlerde işçi sınıfını daha da ağır koşullar bekliyor. AKP hükümeti ve patronlar ekonomi büyüyor diyorlar ama küresel kriz sürüyor. Avrupa ülkelerinde ekonomiler çökme noktasına gelmiş durumda. ABD başta olmak üzere dünya borsaları sarsıldıkça sarsılıyor. Türkiye veya Çin gibi ülkelerin kriz içerisinde geçici büyümesi aldatıcı olmasın. Bu kriz kapitalizmin bağrından doğan çok büyük bir krizdir ve devam etmektedir. Önümüzdeki dönemde krizin etkileri yeniden Türkiye’de hissedildiğinde, aynı 2008-2009’da olduğu gibi krizin faturası yine işçi sınıfına kesilecektir. Bu nedenle “bulutlar dağıldı”, “güneşli günler bizi bekliyor” yalanlarına kanmayalım. Süren saldırıları püskürtmek ve gelecek günlerde krizin faturasını bir kez daha ödememek için şimdiden örgütlenmemiz gerekiyor.
Kapitalizmin süren bu büyük krizini aşmak için emperyalist-kapitalist devletler bir taraftan faturayı işçi sınıfına keserken, öte taraftan da pazar ve yatırım alanları üzerinde kavga ediyorlar. Orta Asya, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yaşanan savaş ve kapışma krizin ve emperyalist savaşın bir ifadesidir. Türkiye’nin efendileri de bu paylaşımdan pay kapmak amacıyla savaş baltalarını çıkarmaya başlıyorlar. Yani dünyamızı ne yazık ki hiç de mutlu günler beklemiyor. Kapitalizm sürdüğü müddetçe de beklemeyecek. Ama dünyanın birçok köşesinde, mesela ABD’de, Yunanistan’da, İspanya’da, Fransa’da, İsrail’de, Japonya’da, İngiltere’de ve diğer yerlerde işçi kitleleri krizin faturasını ödememek, doğanın tahrip edilmesine ve emperyalist savaşa dur demek için sokaklara çıkıyor¸ mücadele ediyorlar. Bizler de bu topraklardan ses vermeli, dünyadaki sınıf kardeşlerimizin yükselttiği mücadeleye katılmalıyız.
Her yerde hazır ve nazır
Memurlara Kara Haber
- Her İşyerine, Her Mahalleye Kreş İstiyoruz!
- Hayat Pahalı Ama Hayatımız Çok Ucuz!
- “Neyin Yoksa Ondan Sakın Vazgeçme Oğlum”
- Yarına Gidenler, Yarınlar İçin Mücadele Edenler
- Büyüyen Yoksulluk ve Sosyal Yardımlar
- Rakamların Ardına Gizlenen Gerçekler
- Sermayenin ve İktidarın Saldırılarını Püskürtmek İçin 1 Mayıs Ruhuyla Birleşelim
- İşçi Dayanışması 192. Sayı Çıktı!
- Bumerang Geri Döner!
- Engelli Koşu ve Örgütlülük
- “İş Barışı” mı Hak Arayışı mı?
- Dünden Bugüne Barış ve Adalet Özlemimiz İçin
- Yoksulluk Azaldı mı?
- Sermayenin Saldırılarına Karşı Birliğimizi Örgütleyelim!
- İşçi Dayanışması 191. Sayı Çıktı!
- Bir Ana ile Tanışmak…
- Sağlığımızı Mucizelerle Değil Birliğimizle Koruyabiliriz
- Koca Yusuf’tan Köroğlu’na, Onlardan Bize Kalan
- MESS Sözleşmesinden Çıkardığımız Bir Ders Var
- Patron Haklı mı?
Son Eklenenler
- Türkiye’de seçimler öncesinde çok sayıda emekli eylemi gerçekleşti. Emeklilerin yaşadığı sorunların sandığa yansıyarak yerel seçimleri etkilediği herkesin malumu… Sorunlarımız bitmedi ve seçim sonrasında da emekliler olarak taleplerimizi haykırmaya...
- Merhaba dostlar; bizler İstanbul’dan bir grup öğretmeniz. 1 Mayıs’a yaklaşırken duygularımızı siz işçi kardeşlerimizle paylaşmak istedik. Öncelikle her sene olduğu gibi bu sene de 1 Mayıs coşkusunu haftalar, aylar öncesinden hissetmeye başladık. O...
- Öz Gıda-İş Sendikasında örgütlü işçilerin 7 Marttan beri grevde olduğu Abalıoğlu Lezita fabrikasında 16 Nisanda jandarma işçileri ve sendikacıları darp etti ve ters kelepçeyle gözaltına aldı. Yaralanan 8 işçi hastaneye kaldırıldı. İzmir Kemalpaşa’da...
- 17 Nisan Sağlıkta Şiddete Karşı Mücadele Günü kapsamında Türkiye’nin pek çok kentinde sağlık emekçileri basın açıklamaları gerçekleştirdi. 12 yıl önce Gaziantep’te görev sırasında katledilen Dr. Ersin Arslan ve sağlıkta şiddet sonucu yaşamını...
- Bursa’da faaliyet gösteren Durak Tekstil’de 6 işçi Öz İplik-İş Sendikasına üye oldukları için işten atılmış ve fabrika önünde direnişe geçmişlerdi. 6 Şubattan itibaren direnişlerine kararlı bir şekilde devam eden Durak Tekstil işçileriyle dayanışma...
- Sermaye sınıfı ve iktidar bizi bir birey, bir insan olarak değil sadece ucuz işgücü kaynağı olarak görüyor. Çok çocuk doğurmamızı, gelecek işçi kuşaklarını yetiştirmemizi beklerken, kadın istihdamını teşvik ettiklerini söylerken, doğum ve emzirme...
- Adıyaman’ın Besni ilçesinde bulunan Mega Polietilen fabrikasında 2 aylık ücretleri gasp edilen işçiler 8 Nisanda iş bırakarak direnişe başladı. 15 Nisanda BİRTEK-SEN’in çağrısıyla fabrika önünde bir dayanışma eylemi yapıldı. 5 Nisandan bu yana...
- İşçi sınıfının 8 saatlik işgünü için mücadelesinden doğan 1 Mayıs’ın 138 yıllık bir tarihi var. Kuşaklar boyunca kadın ve erkek işçiler işgününü 8 saate indirmek için mücadele ettiler ama bu mücadele işgününün kısaltılması talebiyle sınırlı kalmadı...
- Hepimiz artan hayat pahalılığından şikâyet ediyoruz. Geçimimizi sağlamakta, ay sonunu getirmekte zorlanıyoruz. Çarşı-pazarda, marketlerde hep aynı sohbeti yapıyor, aynı dertten yakınıyoruz: Hayat çok pahalı! Çoğumuz için tatil yapmak, hafta sonu...
- İsrail’in Gazze’ye saldırıları altıncı ayını geride bırakırken altı aydır meydanları dolduran İngiltereli işçi ve emekçiler “acil ve kalıcı ateşkes” ve “İsrail’e silah satışının sonlandırılması” talepleriyle bir kez daha meydanlara çıktı. 13 Nisanda...
- Otuz yıl boyunca kesintisiz çalışmış, ücreti daha cebine girmeden SGK primleri ve vergileri kesilmiş, EYT’li emekli bir işçiyim. 2024 yılı Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından emekliler yılı ilan edildi ama emekliler sefalet içinde yaşamaya mahkûm...
- Ezilenlerin safında mücadele eden, şiirlerini ve oyunlarını işçi sınıfına adayan Bertolt Brecht, “Yarının Büyüklerine Şiirler” kitabında, beşiğinin başucunda oğluna seslenen bir ananın ninnisine yer verir. Geçmişten bugüne ninniler, çocukların...
- Sevgili işçi kardeşlerim, hepinize merhaba. Bu mektubumda sizlerle sözü eğip bükmeden konuşmak ve gerçekler üzerine hasbihal etmek istiyorum. Yani gerçekleri olduğu gibi konuşalım. Biliyorum ki kursağınıza giren her lokmayı alın teriniz, elinizin...