Buradasınız
Yeryüzü Cennetinin Kıyısında Cehennemi Yaşamak!
Sararmış kitaplarda kaldı yoksulluk
Geçim sıkıntısını yazmıyor şair
Yaşam bir sevinçtir şimdi
Umut doğuran sabahlara uyanıyor çocuklar
Neşe giymiş sokaklarda
ağızlarda çoğalıyor özgürlüğün türküsü…
İşçi Dayanışması okurları bu mısraların devamını getirebilir veya isterlerse kendileri yoksulluğu, geçim sıkıntısını ama umudu ve mücadeleyi, sömürüsüz bir dünya özlemini işleyen şiirler yazıp gönderebilirler. Elbette amacımız uzun uzun yoksulluğumuz üzerine konuşmak değil, tersine, yoksulluğumuzun kader olmadığını gösterebilmektir. İnsanlık, tarihin en büyük dönemeç noktasına gelmiş, bir eşikte bekliyor. Bugünkü bilim ve teknolojiyi kullanarak bir yeryüzü cenneti kurabiliriz. Bu bir hayal değil, uzak zamanların, başka baharların düşü değil, yarın kadar mümkündür! Çünkü nesnel temeli olmayan, hayali bir özlemden bahsetmiyoruz. Unutmayalım ki olgunlaşmış meyve toplanmazsa dalında çürür. İnsanlık gelip durduğu dönemeci alamadığı için teknoloji ve üretici güçler kapitalist efendilerin elinde yıkıcı bir güce, bir kâbusa dönüşüyor. Koronavirüs salgınını, modern süper silahları, yayılan savaşları, toplumu nefessiz bırakan baskıcı rejimlerin kurulmasını, hızla büyüyen açlık ve yoksulluğu, film ve dizilere hâkim umutsuzluğu, sinemaya yansıyan distopik senaryoları düşünelim. Tüm bunlar sistemin çıkışsızlığının ifadesi değil mi?
Kapitalist sömürü sistemi yıkılmadığı için alabildiğine çürümüş ve insanlığın başına bela olmuştur. Sınıflar arasındaki eşitsizlik akıl sınırlarını zorlarken, toplumdaki sorunlar her alanda çığ gibi büyüyor. Şu hale bakar mısınız: 2 bin 189 süper zengin 10,2 trilyon dolara hükmediyor. Süper zenginler son iki yılda servetlerine tam 1 trilyon 300 milyar dolar eklemişler! Üstelik bu muazzam artışın önemli bir kısmı son altı ayda yani koronavirüs salgını sırasında olmuş. İnsanın düşünmekte bile zorlandığı bu rakamların gerçek yaşamdaki karşılığı büyüyen toplumsal eşitsizlik, sınıflar arasındaki uçurumdur. Mesela ABD’de 50 kapitalistin toplam serveti, 165 milyon Amerikalının toplam zenginliğine eşittir. Bir terazi düşünelim: Bir tarafta 50 kişi, öte tarafta 165 milyon insan. Yine bir terazi düşünelim: Bir tarafta 10 trilyona hükmeden 2 bin 189 kişi, öte tarafta dünya nüfusunun yüzde 80’i, yani milyarlar!
Bu rakamlar o denli uçuktur ki kimi zaman bazı işçiler “zenginin parası züğürdün çenesini yorar” diyerek toplumsal ve sınıfsal eşitsizliğin akıl almaz boyutları üzerine düşünmek istemezler. Fakat bu deyim doğru değildir. Zira zenginin parası denen şey, gerçekte işçi sınıfının sömürülmüş emeğidir. Zaten egemenler, kapitalist sömürünün ve toplumsal eşitsizliklerin üzerini kapatmak için bu tür ideolojik lakırdıları ortalığa salmaktadırlar. Oysa bir tarafta yükselen zenginlik dağları, öte tarafta yoksulluk çukurunun genişlemesi ve derinleşmesi pahasına olmaktadır. Koronavirüs salgınıyla üzeri örtülen kapitalist krizle birlikte, dünya genelinde on milyonlarca işçi işsizliğe ve açlığa itilmiştir. Birçok uluslararası kurum ve kuruluş gelecek yıllarda işsizlerin sayısının daha da artacağını söylüyor. Bu da emekçiler için yoksulluk ve kâbus demektir. Örneğin bu yıl 90 milyon insanın günlük geliri 1,90 dolar düzeyine gerileyecek ve böylece bu kadar insan daha açlık çekenlerin arasına katılacak. Dünyada 2 milyardan fazla insan açlık düzeyinde yaşıyor ve yoksulluk merdiveninin diğer basamaklarında duran milyarlarca insan birinci basamağa doğru itiliyor.
Türkiye’de garip bir şekilde insanların kendilerine yoksul demesi ayıp ve aşağılanma olarak karşılanabilmektedir. Aslında bu da aynı “zenginin parası züğürdün çenesini yorar” lakırdısı gibi, sermaye sınıfının emekçilerin zihnine yerleştirdiği bir düşüncedir. Çünkü bir insan çukurda yaşadığını kabul etmezse, oradan çıkmak için mücadele de etmez. Veya tam da patronlar sınıfının istediği gibi mücadelesini bireysel verir, birlikte hareket etmekten kaçar ve başarılı olamaz. Oysa yoksul olmak ayıp değil ve yoksulluğumuzun nedeni de biz değiliz. Ayrıca yoksul olmak demek, kuru ekmeğe muhtaç olmak ya da çul serip üzerine oturmak değildir. Siyasi iktidar ve yandaş medya sürekli olarak insanların zihnine şunları üflüyor: “Elinde akıllı cep telefonu, evinde bilgisayar, televizyon ve buzdolabı var, ne yoksulluğu ya! Yoksulluk yok, nimet azgınlığı var!” Bilelim ki saraylarda ve köşklerde yaşayan, devlet kaynaklarını har vurup harman savuranlar, bu şekilde çığırtkanlık yaparak lüks ve debdebeli yaşamlarını meşrulaştırmak istiyorlar. “Müminin görevi yoklukta sabretmektir” diyen, “askıda ekmek” kampanyası başlatarak yaşadığınız çukura şükredin demeye getiren de onlar değil mi?
Cep telefonu, bilgisayar, buzdolabı, çamaşır makinesi bir zenginlik göstergesi değildir. Tüm bunlar bizlerin geçim aracıdır. Her çağın geçim araçlarını o çağın toplumsal ihtiyaçları ve gelişmişlik düzeyi belirler. En basitinden, “uzaktan eğitim” verilen bir çağda bir işçi ailesinin evinde bilgisayar, elinde akıllı telefon olması zenginlik olamaz! Üstelik bugün milyonlarca işçi ailesinin evinde bilgisayar yoktur ve bu durum o işçi ailesinin yoksulluğunun boyutlarını sergiler. Zengin olanlar işçileri iliklerine kadar sömüren kapitalistler, varlıklı olanlar iktidardakiler ve devlet kaynaklarını yağmalayanlardır. Kapitalist sömürü düzeninde işçinin, aynı bir mal gibi satacak işgücünden başka bir şeyi yoktur; işgücünü satamayan işçi aç kalır. Zorunlu geçim araçlarına ulaşıp ulaşamayacağımızı belirleyen, elimize geçen ücretimizdir. Dolayısıyla elimizdeki geçim araçlarının varlığı veya çeşitliliği, bizi zengin yapmaya yetmez.
Türkiye işçi sınıfı, özellikle 2018’den bu tarafa uçurumdan düşercesine yoksullaşıyor. Liranın dolar ve diğer yabancı paralar karşısında eriyip değersizleşmesi, fiyatların ve enflasyonun artması reel ücretlerimize ve alım gücümüze ağır darbe indiriyor. Basit bir karşılaştırma ne ölçüde yoksullaştığımızı anlamaya yeter: Gazetemizin üçüncü sayfasında okuyacağınız gibi, 2013’te 12 bin 480 dolar olan kişi başına gelir, geldiğimiz noktada 8 bine gerilemiştir. Mesela bu yılın başında zamlı asgari ücret 390 dolarken, aradan geçen aylar içinde 293 dolara düşmüştür. Aradaki fark inanılmazdır; cebimizden yüz dolar uçup gitmiş, ekmeğimiz küçülmüş ve çocuklarımızın rızkı çalınmıştır.
İşsizlerin sayısı 10 milyonu aşmıştır ve işsizlik bir ur gibi insanları kemiriyor. Yoksullaşma katman katman emekçileri sarıp içine çekiyor. 2 milyon 600 bin emeklinin yalnızca 763 liralık gelirle yaşadığı, yaklaşık 8 milyon emeklinin asgari ücretin altında maaş aldığı bir ülkede, egemenler ekonominin uçtuğunu söylüyorlar. Belli ki aşağıya doğru yuvarlanmamız, saraylarında günlük 10 milyon lira harcayan efendilere uçuş olarak gözüküyor! Türkiye işçi sınıfının ve emekçilerin yoksulluğu ağırlaşıp kalıcı hale gelirken; siyasi iktidar vergi indirimi, teşvik, hibe ve benzeri şekillerde sermayeye kaynak aktarmaya devam ediyor. Elbette bu yaptıklarının yanlarına kâr kalmayacağını biliyorlar. Önümüzdeki yıllar boyunca emekçiler yoksullaşmanın ağır sonuçlarını daha derinden hissedecek ve bunun geçici olmadığını bilince çıkartacaklar. Zaten bu yüzden dış siyasal gerilimi canlı tutarak, milliyetçiliği körükleyerek, içeride baskı ve yasakları azdırarak, muhalifleri “vatan haini” ilan ederek emekçileri serseme çevirmek, oyalamak ve gemilerini yürütmek istiyorlar. Ama ne yaparlarsa yapsınlar emekçilerin öfkesinden kurtulamayacaklar! Er ya da geç!
- Ekranlar ve Çocuklarımız
- Suriyeliler Geri Dönecek mi?
- Asgari Ücret Nasıl Yükseltilir?
- İşçi Sınıfının Ortak Mücadele Dili: GREV!
- Umudumuzu ve Direncimizi Güçlendirelim, Mücadelemizi Büyütelim!
- İşçi Dayanışması 201. Sayı Çıktı!
- Zeytinyağı, Margarin, Süt Tozu
- Toplumsal Sorunların Bireysel Çözümü Mümkün mü?
- Gelişen Ufkumuz, Değişen Dünyamız
- Köşemize Çekilmiyoruz, Emekçi Gençlik Köşemizle Güçleniyoruz!
- Her Şeyi Paraya Bağlayanlar Kim?
- Devlet Bütçesi Kimin Bütçesi?
- İşçilerin Tek Çıkış Yolu Birlik, Dayanışma ve Mücadeledir!
- İşçi Dayanışması 200. Sayı Çıktı!
- Muhammed Ali’nin Haykırışı ve Gerçek Düşmanlar
- Kapatılan Ocakların Susmayan Bandosu
- Umut Sende Bende Bizde...
- “Ne Olacak Bu Memleketin Hali?”
- Anastasya, Dilan ve Hafızamız
- Ülkeyi Şirket Gibi Yönetmek…
- Asgari Ücret Nasıl Yükseltilir?
- Kumarla Köşeyi Dönenler Neye Dönüyor?
- Umudumuzu ve Direncimizi Güçlendirelim, Mücadelemizi Büyütelim!
- Zeytinyağı, Margarin, Süt Tozu
- Toplumsal Sorunların Bireysel Çözümü Mümkün mü?
- Her Şeyi Paraya Bağlayanlar Kim?
- Devlet Bütçesi Kimin Bütçesi?
- İşçilerin Tek Çıkış Yolu Birlik, Dayanışma ve Mücadeledir!
- Muhammed Ali’nin Haykırışı ve Gerçek Düşmanlar
- Kapatılan Ocakların Susmayan Bandosu
- Umut Sende Bende Bizde...
- “Ne Olacak Bu Memleketin Hali?”
- Anastasya, Dilan ve Hafızamız
- İşçilerin Birliği ve Dayanışması Güçlendikçe Umut da Büyür!
- Gerçek Adalet Mücadelemizle Gelir
- Özgür Olmak Demek…
- Hangisi Daha Zor?
- Yiyorlar, İçiyorlar Hesabı Bize Ödetiyorlar
- 2025, 2024’ten Daha mı İyi Olacak?
- Ters Yüz Edilen Gerçekler: Suç Ne? Suçlu Kim?
Son Eklenenler
- Baskılara, yasaklara rağmen direnişlerini sürdüren Polonez işçilerinin mücadelesi kazanımla sonuçlandı. Metal işçilerinin kararlı duruşu kazanım getirdi. Hitachi Energy grevi 24 Aralıkta, Schneider Elektrik grevi 6 Ocakta, Arıtaş Krijojenik grevi 10...
- Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası, 19 Ocakta Kadıköy İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü önünde eylem yaparak Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezlerinde çalışan öğretmenlerin ve terapistlerin sorunlarına değindi.
- İngiliz egemenleri, sömürge döneminde ticaret gemilerini, donanmalarını korumak için vahşi bir yöntem geliştirmişler. “Yamyam fare yöntemi” olarak adlandırılan bu yöntem şöyle: Açık denizdeki gemilerde fareler çoğalınca önce bir fare yakalanır, boş...
- Asgari ücret pek çok işçinin beklediğinin tersine 23 bin lirayı bile bulmadı. Utanmadan “işçiyi enflasyona ezdirmedik” dediler, gözlerimizin içine baka baka bizimle dalga geçtiler. Hiçbirimiz bu yalana inanmıyoruz. Çünkü yoksulluğu biz yaşıyoruz,...
- Evlatlarımızın sağlıklı gelişimi, sadece ne yiyip içtikleriyle değil, nasıl bir ortamda, çevrede büyüdükleriyle de ilgilidir. Empati, iletişim gibi sosyal, duygusal ve zihinsel becerileri çevreleriyle etkileşimlerinin izlerini taşır. Çocukların...
- 17 Ocakta okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lisede okuyan yaklaşık 20 milyon öğrenci birinci dönem karnelerini alarak yarıyıl tatiline girdi. Mersin’de Eğitim-Sen ve Özel Öğretmenler Sendikası eğitimdeki sıkıntıları dile getirmek için Yenişehir İlçe...
- Suriye’deki Esad rejimi 8 Aralıkta yıkıldı. Hemen ardından da Suriye’deki savaşın bittiği ve Türkiye’deki Suriyelilerin artık güvenle ülkelerine geri dönebileceği konuşulmaya başlandı. Medyada Erdoğan’ın Suriye politikasının ne kadar başarılı olduğu...
- Sevgili işçi kardeşlerim, bizler yani işçi sınıfımızın örgütlü mücadelesinin bir parçası olanlar, eski kuşaktan işçilerin deneyimlerinden ziyadesiyle istifade etmeyi öğrendik sınıf büyüklerimizden. Bundandır karşımızdaki herhangi bir işçi...
- UİD-DER Müzik Topluluğu (UMUT), Ruhi Su’nun sesinden dinlediğimiz Boşa Didinmek Fayda Vermez şarkısını yeniden yorumladı. Şarkının mücadeleye çağıran sözleri kadar hikâyesi de çok anlamlı. Rusya işçi sınıfının romancısı Maksim Gorki, 1907’de,...
- İşyerinde yeni yıl kutlaması yapmak için işi biraz erken bıraktık. Kutlama için masaları hazırladık, şarkı listemizi ayarladık. İşin yorgunluğunu atıp dinlenecek, uzun uzun sohbet edecektik. Tabii eğlence kısmına geçmeden önce işyerinin şef ve...
- Birleşik Metal-İş Sendikası ile MESS arasında süren toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin anlaşmazlıkla sonuçlanması üzerine 13 Aralıkta başlayan GE Grid Solutions grevinin 33. gününde anlaşma sağlandı. Böylece MESS sözleşmeleri kapsamında 4 işletmede...
- Siyasi iktidarın sahte enflasyon verilerine dayanarak 2025 yılı için kamu emekçilerine yaptığı yüzde 11,54 oranındaki zam, kamu emekçileri tarafından ülke genelinde protesto edildi. 13 Ocakta iş durduran KESK, Birleşik Kamu-İş, Hür-Sen, ASİM-Sen...
- Aylardır uzmanların, siyasetçilerin, patronların hatta uluslararası finans kuruluşlarının yaptığı tartışma, analiz ve hesaplamaların sonunda 2025 yılı için asgari ücret 22 bin 104 lira olarak açıklandı. Bu açıklamayı, Türkiye İşveren Sendikaları...