Buradasınız
500 Yıl Önce 500 Yıl Sonra
Gebze’den bir kadın işçi
Onların isimlerini okul kitaplarından öğrendik. “Yeni Dünya”nın kurucuları olarak bahsediliyordu onlardan. “İlkellere”, “vahşilere” medeniyet götürmüşlerdi çünkü. Yıllarca Batı uygarlığının kahramanları, medeniyetin sembolleri olarak anılıp heykelleri dikilen Kristof Kolomb gibi kâşifler, aslında yerli halkların katili ve köleliğe önayak olan köle tacirleriydi. Egemen sınıfların yöntemi dün de aynıydı bugün de aynı. Tarihi kendileri yazıp kendileri oynuyorlar. Kendi kahramanlarını yaratıp düzenlerini yalanlarla ayakta tutmaya çalışıyorlar. Ancak oyunlarının bir gün bozulacağını hesaba katmıyorlar.
ABD’de patlayan gösteriler diğer ülkelere de sıçradı ve birçok ülkede emekçiler sokaklara döküldü. O anlı şanlı kâşiflerin heykelleri yıkılıp göl sularına atıldı pek çok ülkede. Bu öfke aynı zamanda işsizliğe, yoksulluğa, baskılara ve adaletsizliğe karşı da büyüyen bir öfkeydi. Aylarca salgın bahanesiyle ekonomik krizin üstü örtülmeye çalışıldı. Krizin faturası işçilere, emekçilere ödetildi. Milyonlarca insan işsiz kaldı. Ama emekçiler üzerinde istenilen korkuyu tam anlamıyla yaratamadılar. Bugün sokaklar korkularını aşmış yan yana yürüyen siyah, beyaz emekçilerin haykırışlarıyla çınlıyor. Bu durum da ortaya koyuyor ki korku duvarları aşıldığında gerçekler apaçık görülebilmeye başlar. Dost kim düşman kim kolayca ayırt edilebilir hale gelir.
Bugünün anlaşılması için tarihten bir örnek verelim. 1503 Haziranında uzun süren yolculuklar ve fırtınalar nedeniyle Kristof Kolomb’un gemileri yıpranmış haldedir. Kolomb mürettebatıyla birlikte Jamaika kıyılarına çıkmak zorunda kalır. Kıyıya vardıklarında yerli halkla karşılaşırlar. Yerli halk onlara dostça yaklaşır ve neredeyse bir sene boyunca onları doyurur, ihtiyaçlarını giderir. Ama Kolomb’un adamları yerli halka çok kötü davranır. Halkın zaten kıt olan yiyecek kaynaklarına ortak oldukları yetmezmiş gibi bir de kavga çıkarır, huzursuzluk yaratırlar. Hatta bazı yerlileri öldürürler. Bunun üzerine yerliler artık bu kafileye yardım etmemeye, yiyecek sağlamamaya karar verir.
Kolomb ve ekibi ne yapsalar yerli kabileleri ikna edemezler. Bunun üzerine Kolomb’un aklına bir fikir gelir. Yolculuğa çıkarken yanına pek çok kitap almıştır. Bu kitaplardan biri 20 sene evvel ölmüş bir matematikçi ve gökbilimciye aittir. Bu bilim adamı çeşitli hesaplamalar yaparak neredeyse 50 yıl boyunca görülecek gök olaylarını yazmıştır ve ayın döngüsünü, tutulmalarını anlatmıştır. Kitaba göre birkaç gün sonra, 29 Şubat 1504’te ay tutulması olacaktır. Kolomb yerlileri tehdit eder. Kendilerine yardım etmezlerse tanrının gazabına uğrayacaklarını, tanrının ayı yok edeceğini söyler.
Yerliler o gece gerçekten de ayın “yok olmaya” başladığını gördüklerinde dehşete kapılırlar. Kabile şefleri toplanır ve Kolomb’a “size yardım etmeye devam edeceğiz, tanrınıza söyleyin bizi bağışlasın” derler. Kolomb yerlilere, onları affetmesi için tanrıya yalvaracağını söyler ve oradan uzaklaşır. Yaklaşık bir saat sonra tutulma bitmek üzereyken gelir ve yerlilere yardım etmeyi sürdürmeleri koşuluyla affedildiklerini söyler. Çok büyük bir tehlike içinde olduklarını zanneden ve korkan yerliler kendileri aç kalma pahasına aylar boyunca Kolomb’u ve ekibini beslemeye devam ederler. Kolomb ve ekibi bu yalanla tehlikeyi atlatır. Yerli halktan insanlar bilmedikleri bir doğa olayı karşısında doğal olarak korkuya kapılmış ve büyük acılar çekmişlerdi. Sayıca fazla olmalarına, güçlü olmalarına rağmen onca kabile bir avuç insana boyun eğmek zorunda kalmıştı. Korku onlara yapmayacakları şeyi yaptırmıştı.
Dün de bugün de egemenler yarattıkları korkularla insanları tesir altına alıp düşünemez hale getirmeye çalışıyorlar. Yalanı gerçek kılığına sokabiliyorlar. Bugün de korku bilinçlenmenin önüne geçiyor ve örgütsüz insanlar haline geliyoruz. Birbirimizden kopuk, kendi gerçekliğimizden kopuk halde yaşarken bunun bedelini çok ağır ödüyoruz. Mesela koronavirüs korkutmacası nedeniyle işsizliğe, ücretsiz izinlere, hayat pahalılığına ses çıkaramaz hale getirilebiliyoruz. Aslında büyük bedeller ödüyoruz. Oysa egemenlerin görme dediklerini görmemiz, unutturmaya çalıştıklarını hatırlamamız gerekiyor. Korkularımızı aşıp kendi gücümüzün farkına vardığımızda işte o zaman günü gelecek bu düzenin sonu da o heykellerin başına gelenlerle aynı olacaktır.
Ancak Ölüler Bir Şey Yapamaz!
“Kanarya Kızları” Olmamak İçin!
- Muhammed Ali’nin Haykırışı ve Gerçek Düşmanlar
- Kapatılan Ocakların Susmayan Bandosu
- Umut Sende Bende Bizde...
- “Ne Olacak Bu Memleketin Hali?”
- Anastasya, Dilan ve Hafızamız
- Ülkeyi Şirket Gibi Yönetmek…
- İşçilerin Birliği ve Dayanışması Güçlendikçe Umut da Büyür!
- İşçi Dayanışması 199. Sayı Çıktı!
- Gerçek Adalet Mücadelemizle Gelir
- Özgür Olmak Demek…
- Hangisi Daha Zor?
- Olur Kardeşim Olur!
- Yiyorlar, İçiyorlar Hesabı Bize Ödetiyorlar
- 2025, 2024’ten Daha mı İyi Olacak?
- Ters Yüz Edilen Gerçekler: Suç Ne? Suçlu Kim?
- Dünya İşçi Sınıfının Birliği Yolunda Mücadelemizi Büyütelim!
- İşçi Dayanışması 198. Sayı Çıktı!
- Artan Zenginliğin Arkasında Büyüyen Yoksulluğumuz
- Kaynakları Tüketen Kim?
- Yaşadım Diyebilmek İçin!
Son Eklenenler
- Ankara’dan UİD-DER’li işçiler olarak özelleştirmeye ve hak gasplarına karşı eyleme geçen Çayırhan Termik Santrali ve Linyit İşletmesi işçilerini eylem alanlarında ziyaret ettik. 20 Kasımda maden işçileri iş bırakarak direnişe başlamış, ardından...
- “Eğer öleceksem, burada size karşı mücadele ederken öleceğim. Benim düşmanım sizsiniz. Vietnamlılar ya da Çinliler, Japonlar değil. Benim düşmanlarım ben özgürlüğümü istediğimde buna karşı duranlardır. Adalet istediğimde buna karşı duranlardır....
- Adana’da SASA Polyester’in PTA tesis şantiyesinde Gemont Endüstri adlı taşeron şirket bünyesinde çalışan inşaat işçileri gasp edilen 2 aylık ücretleri ve tazminatları için 20 Kasımdan beri fabrika önünde eylem yapıyor. Yapı ve Yol İşçileri...
- Hatay’ın Payas ilçesinde bulunan Atakaş Çelik fabrikasında Birleşik Metal-İş üyesi üç işçi, geçtiğimiz günlerde işten çıkarılmıştı. UİD-DER’li işçiler olarak fabrika önünde direniş başlatan işçilere direnişin beşinci gününde dayanışma ziyaretinde...
- “Her şeyin içinde ve her şeyin dışındayız”. Bu söz bir market çalışanı arkadaşımın ağzından işçilerin yaşamını özetleyen bir söz olarak döküldü. Uzun zamandır büyük bir mağazada çalışan arkadaşım, marketin günlük cirosunun rekorlar kırmasına rağmen...
- 40 yıllık kısacık yaşamına yüzlerce hikâye ve roman sığdıran Amerikalı sosyalist yazar Jack London 22 Kasım 1916’da hayatını kaybetti. Aradan geçen uzun yıllar London’ın eserlerinin güncelliğinden hiçbir şey kaybettirmedi. Çünkü o işçi sınıfının...
- Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Kömür İşletmeleri AŞ (KİAŞ) bünyesindeki Çayırhan Termik Santralinde çalışan madenciler, madenin özelleştirilmesine karşı 20 Kasımda direnişe başladı. Sabah 08.00’de gece vardiyası dışarı çıkmadı, gündüz...
- Emperyalist savaş Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın her yerinde kendini hissettiriyor. Egemenler yıllık bütçelerin büyük kısmını “savunma” adı altında savaş sanayisine ayırıyorlar. Burjuva siyasetçilerin politikaları hızlı bir şekilde sertleşiyor...
- Fotoğraftaki reklam panosu kaldırımın ortasında duruyor, gündüz gece. Arka tarafında medya maymunu Hülya Avşar sanki “hadi EYT’liler koşun, sakın geç kalmayın” dercesine sırıtıyor. Mağazada çalışan genç işçi kızımıza EYT reklamını sordum. Kendine...
- Bağımsız Maden-iş üyesi Fernas Madencilik işçilerinin direnişi çeşitli sendika ve işçi örgütlerinin desteği ile kazanımla sonuçlandı. Fernas patronu Ocak 2025’te işçilerin ücretlerine zam yapılmasını ve atılan işçilerin hak kaybı olmadan işe geri...
- Fransa’da devlet demiryolu şirketi SNCF’de örgütlü CGT-Cheminots, UNSA-Ferroviaire, SUD Rail ve CFDT-Cheminots sendikaları, 11 Aralıkta süresiz grev kararı aldı. Dört demiryolu sendikası, grev kararını SNCF’nin yük taşımacılığı birimi olan SNCF Fret...
- Gürcistan’ta madencilik şirketi Georgian Manganese’e ait Zestafoni ferroalyaj tesisi ve Chiatura manganez madeni 1 Kasımdan Nisan 2025’e kadar üretimi durdurduğunu açıkladı. Gürcistan’ın en büyük madencilik şirketi Georgian Manganese’in tesislerinde...
- Çocukların mutlu olduğu, gelecek endişesi taşımadığı, ayrımcılığa maruz kalmadığı; eşitlik, özgürlük, barış dolu bir dünyada yaşamalarını kim istemez ki? Fakat biliyoruz ki dünyamız çocuklar için sıcak bir yuva değil. Kol kanat gerdiğimiz...