Buradasınız
Akkardan İşçileri Direniş Sürecini Anlatıyor
Akkardan direnişinin 53. gününde işçilerle işten atılmalar ve direniş süreci üzerine kapsamlı bir söyleşi gerçekleştirdik. Bazı teknik sorunlardan dolayı söyleşiyi metin haline dönüştürüp yayınlamamız gecikti. Bu süreçte ise, Akkardan işçileri peş peşe basına ve kamuoyuna iki açıklama yaptılar. Biz söyleşiyi yaptığımızda Akkardan işçileri bir protokolden söz ettiler. Patron ile işyerinde örgütlü Birleşik Metal-İş sendikasının anlaştığını ve işten atmaları bir protokole bağladıklarını açıkladılar. İşçiler direniş başladıktan epey sonra bu protokolü ele geçirmişler. Yani işçilerin işten atılacağından sendikanın haberi varmış, ama işçilere bunu açıklamamış. İşçiler yayınladıkları ikinci bildiride, aşağıda adı geçen protokolden de söz ediyorlar. Ayrıca Akkardan işçileri, sendikaları Birleşik Metal-İş’in direnişi bitirme kararı aldığını, artık kendilerine destek vermediğini de bu basın metninde açıklıyorlar. Ama Akkardan işçileri sendikanın bu tutumuna rağmen mücadele etmeye devam ediyor. Yayınlamış olduğumuz söyleşi, Akkardan işçilerinin kamuoyu ile paylaştığı bilgilerin arka planına da ışık tutuyor. Sendikanın mücadeleden nasıl kaçtığını, buna karşın işçilerin tüm zorlukları yenerek direnişi kendi iradeleri ile nasıl örgütleyip sürdürdüklerini gözler önüne seriyor. Akkardan direnişi pek çok dersle doludur. Bu bakımdan direnişçi işçilerle yapmış olduğumuz söyleşinin, gelecekteki direnişlerde mücadeleci işçilere yol göstereceğini umut ediyoruz.
UİD-DER: İşten atılma sürecini özetle anlatır mısınız?
Kemal Kılıç: İşten atılma sürecimiz, 2009’un Mart ayında “kısa çalışma ödeneği”nden yararlanmamızla başladı. 6 ay “kısa çalışma ödeneğini” kullandık. Bu sürede 3 gün fabrikada 3 gün evdeydik. 6 ay tamamlandıktan sonra işyeri ikinci kez 6 aylık “kısa çalışma”dan yararlanmak için, Çalışma Bölge Müdürlüğü’ne başvuruda bulundu. Bu başvuru da kabul edildi ve ikinci bir 6 aylık süre daha “kısa çalışma ödeneği” uygulanmaya başlandı. Bu ödeneğin bizim için olumlu olacağını zannediyorduk, ama öyle olmadığını sonradan anladık. İkinci 6 aylık dönemin 3. ayından sonra, işlerin yetişmediği söylenerek çalışma günümüzü 4 güne çıkardılar. Biz bu durumu, «krizi atlatıyoruz» diye olumlu yorumladık. Daha sonra 5. günde mesaiye kalmamızı istediler. İş bizim işimizdir deyip karşılığını daha sonra izin olarak kullanacağımız bu teklifi de kabul ettik. Krizi atlatmak istiyorduk. Fakat altı ayın dolmasına bir ay kala tensikat yapılacağı haberini duymaya başladık. Sendikanın bilgisi dâhilinde fakat işçilerin hiçbir haberi olmadan 26 günlük idari izne çıkarıldık. İdari iznin bitişiyle “kısa çalışma ödeneği”nin bitiş tarihi de doluyordu. İdari izne çıkarılmanın ikinci veya üçüncü gününden itibaren bizlere işten atıldığımıza dair tebligatlar gelmeye başladı. Bizler işten atılma sürecine hazırlıksız yakalandık. İşyerinin 30-35 yıldır sendikalı olması ve daha önceleri böyle bir problem yaşanmaması dolayısıyla hazırlıksız yakalandık. 1 yıllık “kısa çalışma ödeneği” bitmeden bizler işten çıkarıldık. İşyerinde sendikal örgütlenmemiz vardı, fakat iç örgütlülüğümüz zayıftı. İç örgütlenmenin sağlam olmasının önemini işten atıldıktan sonra fark ettik. Tebligatlar bize geldikten sonra işçi arkadaşlarla toplanarak, işten atılmayı kabul etmeyeceğimize, buna karşı durmamız gerektiğine, bir komite oluşturarak karar verdik. İşten atılan arkadaşlara ulaşarak direniş kararı aldık.
Hasan Keleş: 7,5 yıldır bu fabrikada montaj kısmında çalışıyorum. Montaj kısmında yaklaşık 60 kişi çalışıyorduk, bu bölümden 23 işçi benimle birlikte işten atıldı. İşten atıldığımızda izindeydik. Fabrika önüne geldiğimizde kendimizi çok kötü hissettik, hatta bazı arkadaşlarımız ağlıyordu. İşten atılmalar olduğu zaman gruplar halinde kahvelerde toplandık. 26 Ocak tarihinden itibaren işten atmalar olmuştu. 80–85 işçi arkadaşa ulaşarak toplandık. Kendi aramızda işten atılmaya sessiz kalmayacağımızı konuştuk. Toplantılarımız sırasında komite ve alt komitelerimizi seçtik. Sendikaya bu saldırıya sessiz kalmayacağımızı söylemeye gittik. Toplantı talep ettik.
Nurullah Doğru: Ben 12,5 yıldır bu fabrikada çalışıyorum. 12,5 yıl boyunca, biz burada 2001 krizini de gördük. Hatta bu krizde biz işçiler fabrikaya gelip hiçbir iş yapmadan tekrar eve dönüyorduk. Oysa bu krizde haftada 3 sonra 4 gün çalışıyorduk. Haftada 4 gün çalışmaya başlayınca, hatta 5 gün çalışmaya başlayınca bizler «demek ki toparlanma var» diye düşündük. Bu süreçte bizler «aynı gemideyiz, aynı yerden ekmek yiyoruz, beraber toparlanmamız lazım, şimdi kriz var, birbirimize destek olmamız lazım» diyerek bütün her şeyi kabul ettik. İşlerin yetişmesi için elimizden gelen her şeyi yaptık. Biz işten atılmayı beklemiyorduk, hazırlıksız yakalandık. Çünkü “kısa çalışma ödeneği” bitiyordu ve bizim geçen yıldan, 2009 senesinden kullanmadığımız yıllık izinlerimiz duruyordu. Üstelik yeni bir yıla girmiştik, “kısa çalışma ödeneği” yenilenmezse yıllık izinleri kullanırız veya ücretsiz izinler kullanırız diye düşünüyorduk. Biz işten atılmayı beklemiyorduk, hazırlıksız yakalandık. İşveren çok bilinçli ve uyanık davrandı. İşten atacağı işçileri 26 gün önceden ücretli izine çıkardı. İçeride çalışan arkadaşlarla izinde olan arkadaşların arasındaki bağlantıyı kopararak, içeride yapılacak eylemlerin önünü kesmeyi hedeflemişti. İşverenler bu hazırlıkları yapmışlar, fakat biz bu saldırılara karşı uyanık davranamadık. Yapılan çıkışlarda hiçbir adalet duygusu gözetilmemiştir. Aynı aileden olanlar, baba-oğul, abi-kardeş olanlar işten atıldı. Sonradan atılan işçiler olarak toplandık, ama çok geç kaldık. 53 gündür buradayız. Eğer zamanında uyanabilseydik, çıkışlar başlamadan harekete geçseydik, durumumuz bu şekilde olmayacaktı.
Atilla Keleş: Bu röportaj nedir? Onu bilelim ona göre konuşalım. Şunu demek istiyorum. Burada sorduğunuz sorulara olduğu gibi mi cevap vereceğiz, gerçekleri mi anlatacağız, yoksa birilerini üzmeden, kırmadan mı anlatacağız?
UİD-DER: Siz istediğiniz gibi cevaplayın.
Atilla Keleş: Gerçeği anlatın diyorsanız o başka. Yani sendikanın bizi nasıl sattığını anlatacağız.
UİD-DER: Biz soruyu soruyoruz, siz istediğiniz gibi cevaplayın, ama tabii ki gerçekleri anlatmanızı istiyoruz. Şimdi şunu sormak istiyoruz. Tebligatlar evinize geldiğinde, işten atılmalarınızdan sendikanızın haberi var mıydı?
Atilla Keleş: Sendika “kısa çalışma” sonrasında bir çıkışın olacağını kesinlikle biliyordu. Sendika işten atılmamamız için hiçbir çalışma yapmadı. Hiçbir eylem yapmadı. Hiçbir planlama yapmadı. Tabiri caizse olanları bizden sakladılar. 1 yıl boyunca Akkardan işçileri ziyaret edilmedi. İşçilerin fikri alınmadı. İşten atılmalar yaklaşınca, henüz çalışıyorken, bizler temsilcilerimizle bir toplantı yaptık ve sendika şubesinde eylem kararı aldık. Bizim düşüncemiz şuydu: 287 işçi bir aradayken birlikte eylemler yapalım. Oysa bizim eylem kararımız sendikanın genel başkanı tarafından durduruldu, engellendi. Genel başkanın tahminine göre, “patronla bizim görüşmemiz olacak, bu eylemi yaparsanız benim elim zayıflar, işveren 96 kişi çıkaracaksa, örneğin 36 kişi çıkarır” türü açıklamalarda bulundu. Sonra şubemiz de genel merkezinin güdümünden çıkamadı. Süreç çıkışlara kadar geldi, dayandı. Sendika başkanımızın elini güçlendirmek için sanırım patron bizleri idari izinlere çıkardı. İşveren bizlerin birlik olmamızı istemiyordu. Genel başkan ücretli izin talebinde bulunmuş. İşverenin eli ikinci kez güçlensin diye. Biz her şeyin farkındayız. Arkadaşlarımız bu konulara değinmediler, oysa bunlar işin gerçek tarafıdır. Bizlere sendika başkanının söylediği şudur: “Hayır ben bu çıkışı kabul etmedim, ayın 10’unda tekrar bir toplantımız vardı, oysa işveren bizim toplantımızı beklemeden çıkışlar yaptı.” Bunları söylüyor fakat hiçbir karşılık verilmiyor, hiçbir eylem yapılmıyor. Ne kadar samimi olduklarını sizlerin takdirine bırakıyorum. Sonrasında bu kapıdaki direnişi sendika değil biz başlattık. Her ne kadar onlar “biz istemezsek bu direniş başlamazdı” deseler de, işin aslı söylendiği gibi değildir. Bu direniş bizim sendikaya yaptığımız baskı, ısrar ve dayatmayla başladı. Sendika buradaki direnişe lojistik destekten öte bir şey yapmadı. Bizlere diyorlar ki, “biz içeride eylem yapamayız çünkü işçiler örgütsüz”. Bu nasıl iş? Biz de şunu söyledik sendikadaki örgütlenme sekreterine, “iş yapmıyorlar, ama sendikada duruyorlar ve ücret alıyorlar.” Bugün direnişimizin 53. günü hâlâ bir arpa boyu yol almış değiliz.
UİD-DER: İşten atıldıktan sonra direnişi nasıl örgütlediniz?
Kemal Kılıç: 7 yıldır Akkardan’da çalışıyorum. Direnişe başlamamız, tebligatların elimize ulaşmasından sonra öncü işçi arkadaşlarımızın bizleri toplamasıyla başladı. Çeşitli bölgelerde, kahvelerde, Gebze, Darıca ve İstanbul bölgesinde kendi aramızda toplanarak direniş kararı aldık. Patronun gerekçesi ne olursa olsun bu gerekçeyi kabul etmeyeceğimizi açıkladık. Onur mücadelesi vereceğimizi, geleceğimizin bu kadar basit karartılamayacağını, birilerinin isimlerimiz üzerine bir çizik atarak bizi açlığa, yoksulluğa itemeyeceğini düşünerek başladık direnişe. Bir güç oluşturduk. İşten atılan bütün arkadaşlara ulaştık. Hepsinin ortak kararı ile direniş kararı aldık.
Özgür Hızlı: Direnişe, aslında canımız yandıktan sonra başladık. Biz burada çalışan arkadaşlarımıza söylüyoruz, canınız henüz yanmadan önce örgütlenmeye başlayın. Önceden örgütlenin ki olumsuz sonuçlarla karşılaşmayasınız. Fabrika içindeki örgütlenme çok önemlidir. Baş temsilci ile temsilciler ile sürekli diyalog içinde olunmalı. Eğitimler yapılmalı, işçi gazeteleri okunmalı. Önceki yaşanan direnişler örnek alınmalı. İşçiler birbirlerini, direniş yerlerini ziyaret etmeli. Sağcı veya solcu diye işverenlerin oyunlarına gelirsek, birbirimizden ayrı düşeriz. Biz zaten böyle birbirimizden ayrı düşüyoruz. Bu direnişte kendilerine solcu veya sağcı diyen işçiler hep beraber direniyorlar. Çünkü ortak davamız, ekmeğimizi kazanmaktır. Bizim en çok üzüldüğümüz nokta, biz canımız yandıktan sonra bunların farkına vardık. Ben buradan henüz canı yanmamış arkadaşlara diyorum ki, kendi içinizde örgütlenin, bizim geldiğimiz bu noktaya düşmeyin ve patronların oyunlarına gelmeyin. Bizim yaşadıklarımız işçilere ders olsun istiyorum.
UİD-DER: İşten atılmalar karşısında sendikanız ne yaptı?
Atilla Keleş: Sendikamız tek kelime ile hiçbir şey yapmadı. Birleşik Metal-İş sendikası en radikal dediğimiz sendikadır. Fakat bizim çıkışlarımızın tek nedeni de onlardır. Buradaki arkadaşlar biliyor ki, direnişimiz, işçiler sayesinde, sendikaya yaptığımız ısrarlı baskı sonucunda, dayatmalarımızla ve zorlamalarımızla başladı. Biz örgütlenen ve mücadele eden bir sendika ile değil, tersine, patronları savunan bir sendika ile karşı karşıya kaldık. Sarı sendika Türk Metal ne yazık ki bunlardan çok çok iyidir.
UİD-DER: Haksızlık yapmıyor musunuz?
Atilla Keleş: Neden derseniz? Onlar işçiler işten atıldığında soğukta, karda, kışta fabrika kapısı önünde bekletmiyorlar. İşçilere, “bir şey yapmayacağız” diyerek evlerine gönderiyorlar. Ama bizimkiler bizi kandırarak bekletiyorlar, yine bir şey yapmıyorlar. Burada sadece kendi reklâmlarını yapmak istediler. Biz radikal sendikayız, işçi haklarını arayan bir sendikayız diyerek kendi reklâmlarını yapıyorlar. Biz direnişimizde başka bir şey göremedik. Tekrar neden derseniz? Fabrika önüne gelerek burada, üstüne basa basa haksız çıkışlar yapıldığını, bilgilerinin olmadığını, onların dışında çıkışlar yapıldığını söylediler. Basın açıklamalarında yüksek sesle bağırıp çağırdılar. Bu güne kadar haksızlıklara karşı ne yaptıklarını söylesinler?
UİD-DER: Peki, direnişi sendikanızla birlikte mi örgütlediniz?
Nurullah Doğru: Elimize işten atıldığımıza dair tebligatlar geldiğinde arkadaşlarımızla toplanarak ne yapacağımızı konuştuk. Toplandık ve sendikamıza gittik. Sendika genel başkanı “siz hala idari izinlisiniz, nasıl olur işten atılırsınız” diye sordu. Biz de tebligatları genel başkana gösterdik. Başkan bundan haberi olmadığını, haksız bir uygulama olduğunu belirtti. Sonra ayın 10’unda patron ile bir görüşmelerinin olduğunu, görüşmede bu konuyu görüşeceğini söyledi. Biz de 10’unda orada olacağımızı söyledik. Ailelerimizle birlikte fabrika önüne gittik. Başkan toplantıdan çıktıktan sonra “direnişimiz devam edecek, burayı Tekel’e çevireceğiz” dedi. O günden itibaren direnişimiz de başladı.
UİD-DER: Diğer birçok direnişten farklı olarak Akkardan işçileri komitelerini seçtiler, bu nasıl oldu?
Hasan Keleş: Komitelerimizi toplu halde bir araya geldiğimizde seçtik. Gebze, İstanbul gibi bölgelerde toplantılar yaparak komitelerimizi ve alt komitelerimizi oluşturduk.
UİD-DER: Komiteleşmenizin olumlu sonuçları nelerdir? İyi ki komite seçmişiz diyor musunuz?
Kemal Kılıç: Direniş öncesinde işçi arkadaşlarımız bireysel düşündüğü için, toplu hareket etmek çok zordu. Direnişin başarıyla sonuçlanması için mutlaka bir işçi komitesinin olması gerekiyor. Görev dağılımı yapılarak üst ve alt komitelerin kurulması gerekiyor. Her kafadan bir ses çıkıyor. Bu durumda her fikri ele alıp bir süzgeçten geçiren komiteye ihtiyaç vardır. Her konuda gelen fikir ve görüşün ele alınması gerekiyor. Direniş yerinde yaptığımız toplantılarla, daha neler yapabileceğimizi konuşarak, planlayarak hareket etmeye çalıştık. Tekrar etmek gerekirse, bu gibi direnişlerde komitesiz başarıya ulaşmak oldukça zordur. Komite işçiler arasında birliği sağlayarak ikna edici oluyor. İyi ki komite seçtik diyoruz. Komite olmasaydı bu direnişimiz çok erken bitebilirdi. Şu anda ilk günkü kararlılığımızla devam ediyoruz. Komitesiz hareket etmek demek, plansız olmak demektir.
UİD-DER: Ailelerinizin direnişe katılmasına nasıl karar verdiniz? Ailelerinizin direnişe katılması size güç verdi mi?
Nurullah Doğru: Biz işten atıldığımızda sadece biz işten atılmadık. İşsizlik, açlık ve sefalete sadece biz sürüklenmedik işten atılmakla. Biz ailelerimizle birlikte bu durumun içine sokulduk. Bizim işten atılmamızla, çocuklarımızın eğitim gibi gelecek hakları alındı. Örneğin geçmişte benim babam kriz nedeniyle işten atıldığında, işsizliğin neden olduğu sonuçları biz çektik. Aç kaldık, rahat olamadık. Patronlar, değil bizi işten çıkarmak, ailelerimiz ve çocuklarımızı açlık ve yokluğa mahkûm etmişlerdir.
Hasan Keleş: Komitedeyim, dolayısıyla daha çok koşturmam gerekiyor direniş için. Eve geç gidiyordum. Eşim ve ailem benim eve geç geldiğimi görünce, “nerdesin”, “neden bu geç saatte geliyorsun” diye sormaya başladılar. Sonra eşim ve çocuklarımla birlikte direniş yerine geldik. Burayı gördükten sonra eve döndüğümde eşim ve ailemin soruları da değişmeye başladı: “Direniş nasıl”, “bir gelişme var mı?”, “bir şeye ihtiyacınız var mı?”.
UİD-DER: Direnişin başarıya ulaşması için, sendikanız içeride çalışan işçileri harekete geçirdi mi, mesela üretimden gelen güç kullanıldı mı?
Atilla Keleş: Söylenenler yapılsaydı biz bugün dışarıda olmazdık zaten. Direnişin başında içeride çalışan arkadaşlarımız bize destek oluyorlardı. Dışarıda da destek oluyorlardı. Bunu gören sendika saplantıya girdi. “Eğer içeride de eylem başlarsa direniş başarıyla sonuçlanır. İçeriyi nasıl dağıtabiliriz, dışarıyla bağlarını nasıl koparabiliriz” hesapları yaptılar. İçeride hiçbir eylem kararı almayarak insanları güvensizliğe ittiler. Direnişteki işçilerin bu durumu görerek bölünme ve dağılmalarını beklediler. Aslında yaptıklarıyla kısmen bunu da başardılar. “İçeride bir eylem kararı alın” dediğimiz zaman, sürekli ertelediler. “Zamanı gelince” dediler ve içerideki insanların inancını da dağıttılar. İçerideki arkadaşlarımız sendikanın yapacağı bir şey yok diye düşünmeye başladı. Dışarıdakiler beklemeye terk edilince, direnişi bırakıp giden çok sayıda arkadaşımız oldu. Şuna da söyleyeyim, sendika çok gereklidir. Fakat hatalı olan sendikacılardır.
UİD-DER: Direnişinizin başarıya ulaşması için ne gibi dayanışma eylemleri örgütlediniz? Çevre fabrikalardan ne gibi destekler oldu?
Kemal Kılıç: Bu konuda duyarlı fabrikalar oldu. İşten atılma sürecinde bize destek olan işçiler oldu. Fakat iç örgütlenmesi zayıf işyerlerinde toplu halde güçlü destekler olmadı. Çünkü işçilerin başına gelmeden, bugün içinde yaşadığımız durumu göremiyorlar. Daha çok örgütlenme çalışması yürüten ya da kendileri de bir direniş yaşamış fabrika işçilerinden, işten atılma tehlikesi ile karşı karşıya olan fabrikalardan destek gördük. Bir yemek organizasyonu yaptık dayanışma amacıyla diğer fabrikalardan gelen işçilerle. Bunun dışında bir destek henüz görmedik.
UİD-DER: Sendikanız örgütlü olduğu işyerlerinde dayanışma eylemleri yaptı mı? Başkan, sizin de değindiğiniz üzere “ikinci Tekel ateşini Akkardan’da yakarız” demişti…
Kemal Kılıç: Bir örnekle sorunuza karşılık vereyim. Bizim direnişimize denk gelen bir Tekel direnişi yaşandı. Tekel direnişi ile ilgili DİSK’in de içinde olduğu konfederasyonların aldığı bir karar vardı. 1 saatlik iş durdurma kararından bahsediyorum. Biz burada direnişte olmamıza rağmen, bizimle ilgili işyerinde hiçbir eylem yapılmadı, fakat Tekel için bizde ve çevre işyerlerinde eylem yapıldı. Güzel ve yapılması gereken bir eylemdi. Türkiye’nin hangi yerinde olursa olsun, sorun yaşayan bir işyerinde yapılması gereken bir eylemdir. Ama bizim işyerimizde ve bizim için eylem yapılmadı.
Hasan Keleş: Bizim sendikamız örgütlü olduğu fabrikalarda direnişimize toplu halde bir ziyarette bulunmadı. Yine bizim bastırmamızla bazı ziyaretler gerçekleştirildi. Geçen ay Gebze Sendikalar Birliğinin bir ziyareti oldu. Sendikamız o kadar hazırlıksızdı ki, içeride çalışan arkadaşlarımızın haberi dahi olmadı. Gelen ziyaretçiler daha sonra servislerine binip geri gittiler.
UİD-DER: DİSK’in temsilciler kurulunda Süleyman Çelebi, direnişinizi ziyaret edeceğine söz vermişti. Geldi mi? DİSK direnişinize destek oldu mu?
Hasan Keleş: DİSK yönetimi ziyaretimize gelmedi. O toplantıya biz değil ama komiteden iki arkadaşımız katılmıştı.
Kemal Kılıç: Burada bir direniş devam ediyor. İstanbul’a yarım saatlik bir mesafedeyiz. Bir konfederasyon ve sendikanın genel merkezi İstanbul’da. Daha uzak mesafelere gidenler, örneğin Çemen Tekstil grevine desteğe gidenler buraya gelmiyorlar. Hemen yanı başlarındaki Gebze’deki direnişe genel başkan düzeyinde hiçbir ziyaret gerçekleşmedi. Biz DİSK başkanını buraya beklerdik. Temsilciler kurulunda iki arkadaşımız katılıp destek istemişlerdi. Tüm bunlar, bizi, “acaba” sorularına götürüyor. Acaba burada bize yalandan bir direniş mi yaptırılıyor? Acaba yapılan destek göstermelik mi? Bu noktada birçok şüphe ve tereddüt içindeyiz ve galiba haklı çıkıyoruz.
UİD-DER: Gebze’deki diğer sendikalar direnişinize destek oldu mu? Ne gibi dayanışma eylemleri yapıldı?
Kemal Kılıç: Türkiye’nin hiçbir yerinde olmayan ve sendikalar birliği adında toplanmış Gebze Sendikalar Birliği var. Gebze Sendikalar Birliği toplu halde, bizleri ziyarete geldi ve dayanışmada bulundu, kendilerine buradan bir kez daha teşekkür ediyoruz. Olması gereken bir dayanışma idi. Birkaç günlük yemek ihtiyacımızı da sendika ile ortaklaşa karşıladılar. Böylesi destekleri oldu. Bunun dışında buradaki direnişimize destek olmak için fabrikalarda iş durdurma gibi eylemler yapılmadı. Fabrikalardaki duyarlı işçiler, arkadaşlar bireysel olarak buraya geldi ve destek oldular.
UİD-DER: Peki, sizler direnişinizi duyurmak ve destek sağlamak amacıyla neler yaptınız?
Kemal Kılıç: Bizler bunu daha yeni planlamaya başladık. Çünkü hep olumlu sonuç alacağımıza ilişkin bir beklentimiz vardı. Patronlar yarım ağızla da olsa bir teklif yapmışlardı. Fakat teklifleri zamanla gördük ki sözde kaldı. Biz patronlara güvenmediğimiz için, bizlere yapılacak teklifin yazılı yapılmasını istemiştik. Patron da bu tür bir yazılı sözleşmeye yanaşmadı. Biz de bugünden itibaren fabrika ve sendikaları ziyaret etmeyi planladık. Buralarda sesimizi duyuracağız.
Hasan Keleş: Sendika ve sivil toplum örgütlerine ulaşmamamızın sebebi, bizim şu ana kadar kendi sendikamızla yani sendikal bürokrasi ile uğraşmamız oldu. Sendika şubemize, temsilcilere ve genel merkeze gittik. Çabamız, kendi sendikamızdan destek görmekti. Diğer parti, dernek ve sendikalara o nedenle henüz ulaşmadık.
UİD-DER: UİD-DER gibi işçi örgütleri direnişinize nasıl destek verdiler, neler yaptılar?
Kemal Kılıç: Ben 7 yıldır bu fabrikada çalışıyorum ve bugüne kadar UİD-DER’in herhangi bir etkinliğine katılmamıştım. Fakat işyerinde çalışan bazı işçi arkadaşlarımızdan UİD-DER’i biliyordum. UİD-DER toplu olarak bizim direnişimize geldiğinde, gücünü ilk o zaman fark ettim. Belki de direnişimiz boyunca bize en büyük desteği ve etkinliği UİD-DER sağladı. O arkadaşlarımıza teker teker teşekkür ediyoruz. Gerçekten uzak yerlerden gelip yaptıkları tiyatro ile müzik ile bizlere moral verdiler. Dayanışma amaçlı yapılan etkinlikleri çok etkili oldu. Direniş boyunca en anlamlı dayanışmayı UİD-DER sağladı. Ben onlara tekrar teşekkür ediyorum. UİD-DER dışında herhangi bir dernek veya örgütten destek, dayanışma almadık. Gebze’den AKP dışında hemen her parti direnişimize ziyarette bulundu.
UİD-DER: Buraya geldiğimizde bir protokolden bahsetmiştiniz, bundan biraz bahseder misiniz? Bu protokolde neler yazıyor, kimlerin imzası var? Sendikanın tutumu ne oldu?
Hasan Keleş: Çıkışlar olmadan önce sendika, temsilciler ve işveren arasında bir tutanak tutuluyor. Bu tutanakta, tebligatların işçilere ne zaman ulaştırılacağı, idari izinlere ne zaman çıkacağımız gibi hususların hepsi yazılmış. Fakat bu tutanaktan biz, çıkarıldıktan sonra haberdar olduk. Bu tutanaktan sendika, şube ve temsilcilerin haberi var, biz işçilerin haberi yok. Tutanağın altında kendi imzaları var.
Kemal Kılıç: Biz tutanakta yazılan her şeyin başımıza geldiğini gördük. Sendikaya “bu tutanak nedir?” diye sorduğumuzda, tutanağın altında, ayın 10’unda yeniden görüşeceklerine dair bir madde olduğunu söylediler. Bizlere söylenen, “evet bunları konuştuk, ama Şubatın 10’unda yeniden konuşacaktık, ama kararı çiğnediler” oluyor. Kendilerini böyle güvenceye almaya, kendilerini böyle savunmaya çalışıyorlar. Patron kaç işçinin ve kimlerin işten çıkarılacağını tek tek konuşmuş sendikayla. İşçilerin nasıl izine çıkarılacağını, tazminatların nasıl ödeneceğini konuşmuşlar. Sendika “bunu yapmamız gerekiyordu” diye kendini savunmaya çalışıyor. İşten atılmadan önce sendikamızın Gebze şube başkanı, o zaman biz yemek eylemi ve alkış eylemi yaptığımız esnada fabrikaya gelmişti. “Her şey kontrolümüz altında, burada çıkış olursa biz bunu açıklarız” dedi ve bizi sakinleştirip gitti. Aslında bizi kandırdılar. Bunu da direniş boyunca anladık. Sendikamız bizim işten atılma sürecimizde o kadar da masum değilmiş. Ancak onlar hata yaptıklarını kabul etmiyorlar. Onlar bu süreçte patrona karşı koyacak eylemler yapamadılar. Ekonomik kriz gerekçesiyle her yerde işten atılmalar var, burada da olması normaldir havasını yansıtmaya çalıştılar.
UİD-DER: Direnişteki son durum nedir? İşverenden talepleriniz nedir? Bundan sonra neler yapmayı düşünüyorsunuz?
Nurullah Doğru: Son olarak patron ile bir görüşme oldu, fakat başarısız bir görüşme oldu. Sözde bizi işe geri alacağını söylüyor. Fakat biz sözlü değil yazıyla bir protokol istiyoruz. Buna patron yanaşmadı.
Hasan Keleş: Biz işçiler toplandık, sendika başkanının patron ile görüşmesi öncesinde bir protokol taslağı hazırladık. Bu protokol 8 maddeden oluşuyordu. Ve ilk etapta işe alınacak arkadaşların isimleri gibi maddeler vardı. Fazla mesai yapılmaması, işe alınacak işçileri önceden komitenin belirlemesi, tazminatlarımızın geri alınmaması gibi maddeleri bu protokolde belirtmiştik.
Kemal Kılıç: Patron bize bir protokol teklifi yaptı. Bu öneri başlangıçta olumlu gibi gözüktü. Fakat işveren kendi tekliflerinin protokolde yer almasını istiyordu. Bizlerse biz işçilerin taleplerini yansıtan ve 8 maddeden oluşan protokolü yolladık. Patron bizim önerilerimizi kabul etmediğini bildirdi. Bu görüşmeye sendika genel başkanı, şube başkanı ve işyeri temsilcileri girdi. Biz bu görüşmeye katılmadık.
Özgür Hızlı: Sendikamız başından bu yana bu direnişin yanında olmadı. Bu direniş bir an önce bitsin gözüyle bakıyor. “Bizim işverenle bir anlaşmamız var” diyorlar. Fakat bizlerin bir komite kurarak direniş başlatması sendikacıların işlerini bozdu. Direnişten sonra sendika mecburen bizimle beraber olmak zorunda kaldı. Ancak bu süre içinde biz direnişi alevlendirmek istedikçe, sendika söndürmeye çalıştı. Direnişi bitirmek istiyorlar. Sendika patronla yapılan bütün görüşmelerde imzaları temsilcilere attırarak, kendini aklamaya çalışıyor. Yarın olası sorunlar karşısında “benim imzam yok” diyecek. Örneğin idari izinlerle biz işçileri dağıtarak, direniş başlatmamızın önüne geçilmek istendi. Fakat biz bu durumu kabul etmedik ve direniş başlattık. Sendika da bu direnişe mecburen geldi. Sendikanın mücadele iddiası var. Fakat sendika nerede, biz buradayız ama sendika hani nerede? Sendika buraya gelmeye mecburdur. Protokol sürecinde biz sendika genel merkezine gittik ve iki gün iki gece genel başkanla görüşmek için bekledik. Adnan başkan mahkeme, protokol diyerek bizlerin direnişini sönümlendirmeye çalışıyor. İnternet sitelerine bakın, Akkardan ile ilgili hiçbir haber yok. Koydukları bir yazıyı da sonradan çıkardılar. Sessizlikle geçiştirmeye çalışıyorlar. Biz içerideki işçileri örgütlemezsek, direnişe destek olmalarını sağlamazsak, bizim buradaki direnişimiz boşunadır. Biz beklemeye ve içeriyi de örgütlemeye kararlıyız.
Nurullah Doğru: Patron ile sendika başkanı arasında yapılan görüşmede, bir iki ay içinde yeniden işçi alınacağı söyleniyor. Adnan başkan sözlü olarak yapılan bu konuşmayı çadıra gelip bizlere açıkladı. Bize, “siz düşünün” dedi. Biz bir protokol taslağı hazırladık. Bu taslağı şube başkanımız içeriye götürdü, fakat dışarı çıktığında patronun önerilerimizi kabul etmediğini açıkladı. Patron, sadece kendisinin sendika başkanına ilettiği sözlü önerileri düşündüğünü söylemiş.
Kemal Kılıç: Genel başkan “burayı Tekel’e çevireceğiz, 96 işçi işe alınıncaya kadar direniş devam edecek” demişti. Fakat bu yönde sendikamızdan bir mücadele görmedik. Biz, hazırlanan son protokolde uzun vadede bütün işçilerin işe alınmasını istedik. Fakat işveren bu önerilerimizi kabul etmedi. Biz de işverenin söz vermesini kabul etmedik. Talebimiz mutlaka direnişe katılan arkadaşlarımızdan önce bazılarının işe alınması, kalan işçi arkadaşlarımızın da takiben yazılı protokolle işe alınmasıdır. İşveren buradaki direnişten oldukça rahatsız. Biz mücadeleye devam ederek buradaki direnişi büyüteceğiz.
Nurullah Doğru: “Kısa çalışma” bütün fabrikalarda var. Biz yol üstünde bir direniş sürdürüyoruz. İşçiler bizi görüyor. Gebze’den Kartal’a kadar buradan geçen işçiler direnişi görüyorlar. Buradan kazanacağımız olumlu bir kazanım bütün işçileri etkileyecektir, olumsuz olursa bundan yine bütün işçiler etkilenecektir. Akkardan örnektir. Bütün patronların gözü de Akkardan’dadır. Biz bunun için de bu direnişi zaferle bitirmek istiyoruz.
UİD-DER: Son olarak UİD-DER’li işçilere diyeceğiniz bir şey var mı?
Kemal Kılıç: İşçilere mesajımız, iç örgütlenmelerini sağlam tutsunlar. Sorun yaşıyorlarsa komite kursunlar. Yeni örgütlenen işçiler bizim yaşadıklarımızdan ders çıkarsınlar. Planlı hareket etsinler. UİD-DER’in hazırladığı eğitim ve etkinliklerine katılsınlar. UİD-DER bu konuda faal ve etkili çalışıyor.
Özgür Hızlı: Gerçek eğitimin verildiği yer bence UİD-DER. Gebze’de yapılan etkinliklere katıldım, orada işçilerin neler çektiğini, orada bir bütün halinde gördüm. Orada verilen eğitimler sendikalarda verilen eğitimlerden çok daha gerçekçi ve üstün. Direniş ve örgütlenmenin ne olduğunu ben orada öğrendim. Benim önerim UİD-DER’i bilen işçiler UİD-DER’i bilmeyen işçilere UİD-DER’i anlatsınlar. Onlar da UİD-DER’e katılsınlar.
Nurullah Doğru: Benim 23 yıldır çalışma hayatım var. Bugüne kadar başıma hiç böyle bir olay gelmedi. Dedik ya insan başına gelmeden bilemiyor. Çalıştığım yerde iç örgütlenme nedir bilmiyordum. Bu bizim eksiğimiz ve hatamızdır. Şimdi bunu çok iyi anlıyorum. Geç kalmadan bütün arkadaşlarıma direnişleri ziyaret etmelerini, bilgi almalarını isterim. Direnişe çıkan işçilere de fon oluşturmalarını ve komite kurmalarını öneririm. Düşünerek birlikte hareket etmemiz gerekiyor.
UİD-DER, bize bu uzun söyleşi için zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.
Dayanışma Büyüyor
- Grevci Tarkett İşçileri: “Birliğimizi Güç Haline Getirelim!
- Grevdeki MKB Rondo İşçileriyle Söyleşi
- Durak Tekstil İşçileriyle Söyleşi
- Bursa’dan Bir Özel Okul Öğretmeniyle Söyleşi
- Malatyalı Kadın Tekstil İşçisi İle Deprem ve Kadın İşçiler Üzerine Söyleşi
- Nilgün Soydan ile Kemal Türkler Söyleşisi
- Genel-İş İzmir 8 No’lu Şube Başkanı Gümüştekin ile Söyleşi
- İş Güvenliğimiz İçin 1 Mayıs’ta Sınıfımızın Saflarındayız
- Avukatlar Anlatıyor: Yasalar Yetmez, İşçi Sınıfını Örgütlülük Kurtarır
- Bir Afgan Göçmen İşçiyle Söyleşi: “Ölmek ya da Özgürce Yaşamak”
- Ekmekçioğulları İşçileri ve Anadolu Şube Başkanı Deniz Ilgan’la Direniş Üzerine
- Söz Hakları İçin Direnen Ekmekçioğulları İşçilerinde
- Trelleborg İşçileriyle Grev Üzerine Söyleşi
- Cargill İşçileriyle Sohbet
Son Eklenenler
- 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Gününde her yıl olduğu gibi bu yıl da emekçi kadınlar alanları doldurdu. Dünyanın dört bir yanında olduğu gibi Türkiye’de de kadınlar onlarca kent ve ilçede protesto yürüyüşleri, nöbet eylemleri...
- Yunanistan’da 20 Kasımda pek çok sektörden on binlerce işçi genel greve çıktı. Yunanistan İşçi Sendikaları Konfederasyonu (GSEE) ve Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu’nun (ADEDY) çağrısıyla gerçekleşen grevle birlikte 70 şehirde protesto...
- Ankara’dan UİD-DER’li işçiler olarak özelleştirmeye ve hak gasplarına karşı eyleme geçen Çayırhan Termik Santrali ve Linyit İşletmesi işçilerini eylem alanlarında ziyaret ettik. 20 Kasımda maden işçileri iş bırakarak direnişe başlamış, ardından...
- “Eğer öleceksem, burada size karşı mücadele ederken öleceğim. Benim düşmanım sizsiniz. Vietnamlılar ya da Çinliler, Japonlar değil. Benim düşmanlarım ben özgürlüğümü istediğimde buna karşı duranlardır. Adalet istediğimde buna karşı duranlardır....
- Adana’da SASA Polyester’in PTA tesis şantiyesinde Gemont Endüstri adlı taşeron şirket bünyesinde çalışan inşaat işçileri gasp edilen 2 aylık ücretleri ve tazminatları için 20 Kasımdan beri fabrika önünde eylem yapıyor. Yapı ve Yol İşçileri...
- Hatay’ın Payas ilçesinde bulunan Atakaş Çelik fabrikasında Birleşik Metal-İş üyesi üç işçi, geçtiğimiz günlerde işten çıkarılmıştı. UİD-DER’li işçiler olarak fabrika önünde direniş başlatan işçilere direnişin beşinci gününde dayanışma ziyaretinde...
- “Her şeyin içinde ve her şeyin dışındayız”. Bu söz bir market çalışanı arkadaşımın ağzından işçilerin yaşamını özetleyen bir söz olarak döküldü. Uzun zamandır büyük bir mağazada çalışan arkadaşım, marketin günlük cirosunun rekorlar kırmasına rağmen...
- 40 yıllık kısacık yaşamına yüzlerce hikâye ve roman sığdıran Amerikalı sosyalist yazar Jack London 22 Kasım 1916’da hayatını kaybetti. Aradan geçen uzun yıllar London’ın eserlerinin güncelliğinden hiçbir şey kaybettirmedi. Çünkü o işçi sınıfının...
- Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Kömür İşletmeleri AŞ (KİAŞ) bünyesindeki Çayırhan Termik Santralinde çalışan madenciler, madenin özelleştirilmesine karşı 20 Kasımda direnişe başladı. Sabah 08.00’de gece vardiyası dışarı çıkmadı, gündüz...
- Emperyalist savaş Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın her yerinde kendini hissettiriyor. Egemenler yıllık bütçelerin büyük kısmını “savunma” adı altında savaş sanayisine ayırıyorlar. Burjuva siyasetçilerin politikaları hızlı bir şekilde sertleşiyor...
- Fotoğraftaki reklam panosu kaldırımın ortasında duruyor, gündüz gece. Arka tarafında medya maymunu Hülya Avşar sanki “hadi EYT’liler koşun, sakın geç kalmayın” dercesine sırıtıyor. Mağazada çalışan genç işçi kızımıza EYT reklamını sordum. Kendine...
- Bağımsız Maden-iş üyesi Fernas Madencilik işçilerinin direnişi çeşitli sendika ve işçi örgütlerinin desteği ile kazanımla sonuçlandı. Fernas patronu Ocak 2025’te işçilerin ücretlerine zam yapılmasını ve atılan işçilerin hak kaybı olmadan işe geri...
- Fransa’da devlet demiryolu şirketi SNCF’de örgütlü CGT-Cheminots, UNSA-Ferroviaire, SUD Rail ve CFDT-Cheminots sendikaları, 11 Aralıkta süresiz grev kararı aldı. Dört demiryolu sendikası, grev kararını SNCF’nin yük taşımacılığı birimi olan SNCF Fret...