Buradasınız
Gastonya Grevi ve Ella May’in Mücadelesi
UİD-DER’li bir kadın işçi

İşçiler, emekçiler olarak zorlu günlerden geçiyoruz. Yoksullaşma çığı alabildiğine büyüyor, üstümüze çökerek bizi nefessiz bırakıyor. Sömürü düzeni kapitalizm içine girdiği çıkmazla birlikte hayatın her alanında sorunları girdaba dönüştürüyor. Tarihimiz, kapitalizmin yarattığı sorunlara karşı tek yolun mücadele etmek olduğunu defalarca göstermiştir. Bunun için işçileri sömürüye karşı mücadeleye çağıran, bu uğurda ter akıtan insanlar hep olmuştur, olacaktır. Tıpkı gencecik bir tekstil işçisi olan Ella May gibi… Gelin Ella’nın hikâyesine kulak verelim.
Ella May 1900’de ABD’nin güney eyaletlerinden biri olan Tennessee’de dünyaya geldi. Çiftçilik yaparak geçinen yoksul bir ailenin 12 çocuğundan biriydi. O da tıpkı diğer kardeşleri gibi ailenin hayatta kalabilmesi için küçük yaşlardan itibaren çalışmaya başladı. Demiryolunun gelişimi ve beraberinde büyüyen tomruk ihtiyacı Ella’nın ailesini de çiftçilikten kopardı ve göçebe işçiler haline getirdi. İş kazalarının ve ölümlerin çok olduğu bu işlerde Ella babasını kaybetti. Genç yaşta evlenen ve 9 çocuğu olan Ella’nın eşi de aynı işlerde çalışırken iş kazası geçirdi ve sakat kaldığı için iş bulamaz hale geldi. Çocuklarının tüm yükü Ella’nın omuzlarına yıkılınca daha az ama düzenli ücret alabileceği ve kadınların işe alındığı tekstil fabrikalarında çalışmaya başladı. Kocası tarafından terk edilen ve 9 çocuğuyla bir başına kalan Ella, daha iyi koşullarda çalışmak umuduyla sık sık iş değiştirdi, farklı fabrikalarda iplik eğirme işçisi olarak çalıştı. Ancak nereye giderse gitsin ailesinin beslenme, giyinme, sağlık ihtiyaçlarını karşılamakta zorlandı. Çocuklarının dördünü daha küçücük yaşlarında yoksulluk yüzünden kaybetti. Ella’nın bir işçi olarak çok çalışması yetmemişti ve koşulların işçilerin örgütlülüğüne ve mücadelesine göre iyileşeceğini anlaması uzun sürmedi.
Güneyin ucuz işgücü ve tekstil işçilerinin mücadelesi
Birçok kuzeyli sanayici, daha düşük işçilik maliyeti arayışıyla fabrikalarını güney eyaletlerine taşıdı. Geniş tarım alanlarına sahip ve pamuk üretiminin yapıldığı güney eyaletlerinde tekstil patronları iplikçilerin ve dokumacıların iş yüklerini arttırmakla kalmadı aynı zamanda ücretlerini de düşürdü. Çoğu zaman iş saatleri o kadar uzuyordu ki işçilerin önemli bir bölümünü oluşturan kadınlar, çocuklarını göremez olmuştu. 1920’lerin sonlarına doğru işten çıkarmaların artmasıyla işçilerin iş yükü iyice arttı. Ella’nın da içinde bulunduğu binlerce tekstil işçisi haftalık sadece 9 dolara çalıştırılıyordu.
Gastonya’daki en büyük fabrikalardan biri olan Loray Mill de kötü koşullarıyla ünlenmişti. Büyük Buhran denilen krizin yaşandığı bir dönemde, 1 Nisan 1929’da yaklaşık 2 bin işçi, Ulusal Tekstil İşçileri Sendikası (NTWU) öncülüğünde dayanılmaz çalışma koşullarına karşı greve çıktı. Loray Mill’deki grevi duyan Ella derhal sendikaya katıldı ve Bessemer City şubesinin sekreteri oldu. Sendikada görev alan Ella mitinglerde konuşmacı oldu, grev alanlarında ve toplantılarda yerini aldı. Sesi güzel olan ve şarkılar yazan Ella, bu yeteneğini de mücadelesine akıttı. Şarkılarıyla hem işçilerin acılarını, özlemlerini anlattı hem de birliğe ve mücadeleye çağırdı. Kısa sürede Loray Mill grevinin yüzü ve güneydeki emek mücadelesinin sesi haline geldi. Ella May mitinglerde emekçi kadınları mücadeleye çekmek için kendi hikâyesini anlattı: “Ben dokuz çocuk annesiyim. Dördü birden boğmacadan öldü. Ustadan onlara bakabilmem için beni gündüz vardiyasına vermesini istedim, ama o kabul etmedi… Bu yüzden işten ayrılmak zorunda kaldım ve ilaç alacak param kalmamıştı. Çocuklarım öylece öldüler… Onlar için hiçbir şey yapamadım, onları hayatta tutamadım. Bu yüzden sendikadan yanayım, böylece onlar için daha iyisini yapabilirim.” Pek çok kadının kendisininkine benzer şekilde yaşadığımı bilen Ella, emekçi annelerin ortak duygularını ağıda döktü:
Sabahtan çıkıyoruz evlerimizden
Öpüp veda ediyoruz çocuklarımıza
Bizler patronlara kölelik ederken
Çocuklarımız çığlık atar, ağlar
Ve paramızı aldığımızda ilk iş
Ödenecek bakkal borcumuz
Bir kuruş bile harcanamaz üst baş almaya
Bir kuruş bile ayrılamaz kenara
Ve tam da aynı akşam
Küçük oğlunuz der ki
Ayakkabıya ihtiyacım var anneciğim
Ve kız kardeşimin de
Bir annenin kalbini nasıl sızlatır
Siz hepiniz bilirsiniz
Ella May yaşadıkları acıların kaynağını ve sorumlularını görmüştü. Patronlar için ne işçilerin ne de çocuklarının bir değeri vardı, sadece sömürü kaynağıydılar onlar için. Bu kölece yaşamdan kurtulmanın yolu birlikten, örgütlü hareket etmekten geçiyordu. Dağınık ve yalnız olduklarında bu sefalet devam edecekti. İşçi kardeşlerine bu gerçeği anlattı, onları patronların korktukları tek şeyden; işçilerin birliğinden yana olmaya çağırdı:
Her şey küçük çocuklarımız için
Bizim için çok kıymetli olan çocuklarımız için
Ama sevgili işçi kardeşlerim
Patronlar ne bizi ne çocuklarımızı umursuyor
Fakat ey işçiler anlayın ki
Birliğimizden korkuyorlar
Haydi, birlik olalım
Burada birliğimizi kuralım
“Bizler asla ama asla sendikamızın yok olmasına izin vermeyeceğiz!”
Büyüyen işçi mücadelesine karşılık grevi bastırmak için kolları sıvayan patronlar ilk iş olarak işçi ailelerini fabrikaya ait evlerden çıkardılar. Patronlar belediye başkanını, valiyi görev başına çağırdılar ve Ulusal Muhafız adı altında düzenin silahlı koruyucularını iş başına getirdiler. Sendikanın lokali basıldı, yok edildi. İşçiler yılmadı, kendilerine ait çadır kamplar kurdular. Patronların saldırıları da durmadı. Grevci işçilere “radikaller”, sendika yöneticilerine ve öncü işçilere ise “yabancı provakatörler” damgası yapıştırmaya çalıştılar. Amerikan İç Savaşının izlerinin taze olduğu yıllarda gerçekleşen grevde, patronlar zor gücünün yanı sıra ırkçı propagandalarını da arttırdılar. Gazeteler sendikanın Kuzeyli bir birlik, Güneyi anlamayan ve toplumsal yapısını tehdit eden “düşmanlar” olduğu propagandası yaptılar. NTWU’nun sadece beyaz işçileri değil, siyah işçileri de örgütlemeye çalıştığını, siyahlar ve beyazların birlikte hareket etmesinin, sosyalleşmesinin kötü sonuçlara yol açacağını yazıp çizerek beyaz işçileri grevcilere ve sendikaya karşı kışkırttılar. Ancak tüm bunlara rağmen Ella May siyahlarla birlikte çalıştıklarını ve sömürüldüklerini, siyah emekçilerin komşuları, arkadaşları olduğunu, yoksullukta ve acılarda aynı tarafta yer aldıklarını anlattı tüm işçilere. Düşmanın renginin sınıf kimliğinde yattığını haykırdı. Ella, siyah işçileri sendikaya katılmaya ikna edebilen çok az insandan biriydi.
Tüm zorluklara rağmen yılmayan grevciler ve Ella May diğer tekstil fabrikalarındaki işçilerin de desteğini aldılar. Sendikayı ortadan kaldırmak ve işçilerin örgütlülüğünü yok etmek isteyen patronların saldırıları da giderek hızlandı. Sendikayı ortadan kaldırmak isteyen patronlar, grevci işçileri Gastonya polis şefini öldürmekle suçladı. 16 işçinin cinayet suçlamasıyla yargılandığı davanın duruşma gününde Ella May, bir şarkı söylemeye başladı:
“Daha güzel kıyafetler giyebildiğimiz ve daha iyi evlerde yaşayabileceğimiz Güney’de
Bütün Güney’de örgütlenmiş bir sendikamız olacak
Şimdi birlik içinde olmalı ve patronlara şöyle cevap vermeliyiz:
Bizler asla ama asla sendikamızın yok olmasına izin vermeyeceğiz!”
İşçilerin direncini kıramayan patronlar kanlı bir saldırı planladılar. Grevin beşinci ayında Bessemer City’den Gastonya’daki sendika toplantısına giden Ella ve grevci işçilerin aracının önü kesildi. Düzenin koruyucuları yine iş başındaydı. Ella May daha 29 yaşındayken, polis kurşunuyla kalbinden vuruldu ve orada yaşamını yitirdi. Ella’nın öldürülmesiyle geride 5 çocuğu yapayalnız kaldı. Fakat ne işçilerin mücadelesi ne de Ella’nın çektiği acılar boşa gitti. Ella May’in ve mücadele arkadaşlarının emekleri Güney’deki işçi hareketinin ivmelenmesine büyük katkı sağladı. 1934’te yine Gastonya işçilerinin başlattığı grev dalgası tekstil patronlarının uykularını kaçırmaya devam etti. Daha sonra tekstil işçileri pek çok kazanım elde ettiler. Ella’nın şarkıları ABD’deki grev dalgasının giderek yükseldiği 1930’lu yıllarda mitinglerde, grev alanlarında söylendi. Geriye hem şarkılarını hem de mücadele azmini bırakan Ella May, kısacık ömrünü mücadeleyle anlamlandırdı, işçi sınıfının mücadele tarihine adını yazdırdı. İşçi sınıfına, işçi sınıfının kadınlarına yaraşan da bu mücadeleyi Ella’lardan devralmak ve hayatı anlamlandırmaktır. Çünkü geçmişin mücadele örnekleri bugünün işçileri için tarihin tozlu sayfalarında yitip giden kayıtlar değil, canlı, ders çıkarılması gereken muazzam deneyimlerdir.
- UİD-DER’de 8 Mart Etkinlikleri: 8 Mart Yol Gösteriyor, Engeller Mücadeleyle Aşılır!
- Emekçi Kadın, Yaşam, Mücadele, Dönüşüm
- “Hey Kızlar Siz de Katılın Bize!”
- UİD-DER Kadın Komitesi: Sorunlar, Engeller Mücadeleyle Aşılır!
- Güvencesiz ve Esnek Çalışma Modellerine Bir Yenisi Eklendi: “Komşu Annelik”
- Bu Televizyonlar Neleri Gösterir, Neleri Göstermez?
- Ekranlar ve Çocuklarımız
- Gelişen Ufkumuz, Değişen Dünyamız
- İşçilerin Canının Hiçe Sayılmasına Birlikte Karşı Duralım!
- Kadına Yönelik Şiddete Karşı Dünyadan Eylemler
- Anastasya, Dilan ve Hafızamız
- Gerçek Adalet Mücadelemizle Gelir
- Geleceğe Dönüşmek, Geleceği Büyütmek
- UİD-DER Kadın Komitesi’nden Polonez Direnişine Dayanışma Ziyareti
- Ağıt Yakmasın Analar, Umut Türküleri Söylesin
- Nurten Abladan Bugünün Emekçi Kadınlarına
- “Kendimiz İçin Yürüdük…”
- Direnç Çiçekleri İşçi Sınıfının Bağrında Filizlenir
- Anne Karnında Başlayan Eşitsizlik
- Clara Zetkin ve Ölümsüz Mirası
Son Eklenenler
- Gerek dünyada gerekse yaşadığımız ülkede öyle olaylar, öyle gelişmeler yaşanıyor ki ilk bakışta her şey çok bilinmeyenli bir matematik denklemi gibi karmaşık ve anlaşılmaz görünebilir. Nasıl ki matematikte karmaşık problemleri çözebilmek için...
- İrfan Yalçın’ın “Ölümün Ağzı” romanı, 1940’lı yıllarda Zonguldak köylüsünün “mükellef” adı altında bedavaya çalıştırıldığını belgeleyen bir tanıklıktır. Dönemin tek partili rejiminde, İsmet İnönü madeni teftişe gittiğinde, karşısına dizilen...
- Ha geldi, ha gelecek, yok yok bu sene gelmeyecek derken Yaren leylek Bursa’nın Karacabey ilçesinde, Uluabat Gölünün kıyısında balıkçı Âdem amcayla buluştu. On dört yıllık dostluk! Adı gibi yarenlik yapıyor Âdem amcaya. Aslında kimsenin haberi...
- 11 Nisan’da Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Emek ve Demokrasi Güçleri ve öğrenciler birçok ilde tutuklu öğrencilerin serbest bırakılması talebiyle basın açıklamaları gerçekleştirdi. İstanbul’da KESK İstanbul Şubeler Platformunun...
- Yunanistan’da işçi ve emekçiler bir kez daha kamu ve özel sektörde 24 saatlik genel grev gerçekleştirdi. Tembi tren felaketinin ikinci yıldönümü olan 28 Şubatta tarihindeki en büyük grev ve protestolara sahne olan Yunanistan’da, 9 Nisanda bir kez...
- KESK’e bağlı Eğitim Sen, Birleşik Kamu-İş’e bağlı Eğitim-İş ve Hürriyetçi Eğitim Sen, 10 Nisanda birçok ilde Milli Eğitim Müdürlükleri önünde, kent meydanlarında, sendika şubelerinde proje okullara yapılan keyfi atamalara karşı basın açıklamaları...
- Üzerine sayfalarca yazı yazılabilecek, saatlerce sohbet edilebilecek bir konunun en öz, en çarpıcı halidir sloganlar… Hele ki işçi sınıfının sloganları! Birkaç kelimeyle büyük anlamlar sırtlanırlar. Kimisi somut bir talebi anlatır, kimisi bir...
- Ankara’nın Beypazarı ilçesinde bulunan Çayırhan Maden Ocağında 10 Nisanda gece vardiyası sırasında meydana gelen patlamada 2’si ağır olmak üzere 14 işçi yaralandı.
- Evrensel sağlık kapsamı; tüm insanların ihtiyaç duydukları sağlık hizmetlerine, ihtiyaç duydukları yer ve zamanda, mali sıkıntı çekmeden erişebilmeleri anlamına gelir. Sağlığın geliştirilmesinden, hastalıkların önlenmesine, rehabilitasyon ve...
- Gençlik yılları insanın en güzel, en verimli, en dinamik yılları olarak tanımlanır. Fakat gençlerin dinamizmleri yok ediliyor, gelecekleri ve hayalleri çalınıyor, toplum nefessiz bırakılıyor. Kapitalizm genç kuşaklara bir gelecek vaat etmiyor....
- Ruhunda özgür bir dünyanın umudunu taşıyan, yüreği bencil çıkarlarla değil, toplumsal kurtuluş özlemiyle çarpan sevgili büyüklerimiz ve değerli genç arkadaşlarımız, merhaba!
- Rejimin 19 Martta başlattığı saldırı dalgasına karşı başlayan protestolarda öğrenci gençler kitlesel katılımıyla dikkati çekmişti. Günlerce süren eylemlerde, polis barikatlarına, polisin şiddetli müdahalesine rağmen alanları terk etmeyen yüzlerce...
- Çünkü büyük kapitalist ülkeler, milyonlarca emekçinin vergileriyle oluşan bütçeleri sağlık, eğitim, barınma gibi temel ihtiyaçlara değil daha fazla silahlanmaya akıtıyorlar. Baskıcı ve otoriter uygulamaları arttırıyor, demokratik hak ve özgürlükleri...