Buradasınız
Genel-İş İstanbul 1 Nolu Şube Başkanı Mahmut Şengül İle Röportaj
Başkan, ilk olarak sendikal hareketin durumuyla başlayalım. Biliyorsunuz, sendikal hareket büyük bir kriz yaşıyor. Şu anda sendikalı işçi sayısı bir milyon civarında. Toplu sözleşmeden yararlanan işçi sayısı ise 700 ilâ 800 bin civarında. Ülkedeki nüfus ve işçi sayısı artışına rağmen sendikalı işçi sayısı ters orantılı bir şekilde giderek azalıyor. Buraya nasıl gelindi, ne düşünüyorsunuz?
Bu sürece gelinmesinde en büyük sorumluluk yine sendikalarındır. Çünkü toplum yıllardan beri üzerine ölü toprağı serilerek uyutuldu. Yani kapitalist sistem, toplumu ve sendikaları örgütlenme ve büyüme noktasında engellemek için sendikalara ücret sendikacılığını aşıladı. Başta örgütlenme sorunu olmak üzere birçok sendikal sorunun üstünü örttü. Sendikaları ücretsel anlamda yarışır bir noktaya çekti. Fazla ücret alan sendikacı iyi, diğerleri kötü gibi bir anlayışla hem sendikaların örgütlenmesi ve büyümesi engellendi, hem de taban sınıf bilincinden uzaklaştırılarak örgütsüz bir toplum yaratıldı. Bu süreçte sendikalara düşen en önemli görev, sınıfı bu örgütsüzlükten kurtarmak için sınıf bilincini aşılamak, örgütlemek ve örgütlü gücün büyütülmesi olmalıydı. Bu sözünü ettiğim örgütlenme modeli hayata geçirilmiş olsaydı, örgütlü güçle ekonomik talepler kendiliğinden gelişirdi. Sermaye, bu süreçte sendikaların içini boşaltarak, işçi sınıfını yozlaştırarak, geçmişte bedel ödenerek elde edilen tüm kazanımları yok etmiştir. Örgütlü bir sınıf olmadığından bu saldırılar karşısında bir direnç gösterilememiştir.
Örgütlü olmayı nasıl anlıyorsunuz?
Örgütlü olmaktan kastım, sadece sendika üyesi olmak değil. Bilinçli bir sınıf hareketi olması için sendikalara ciddi sorumluluklar düşüyordu. Ancak sendikalar da bu sürece seyirci kalmıştır. Zaten geçmişteki sendikalı işçi sayısına baktığımızda bugünkü durumu daha iyi anlıyoruz. Nüfusun 40 milyon olduğu dönmemde sendikalı işçi sayısı 4 milyon civarındaydı. Bugün ise nüfus ikiye katlanmasına rağmen sendikalı işçi sayısı 800 binlere kadar düşmüştür. Yani 40 milyon iken yüzde on civarında sendikalı işçi varken, bugün o sayının çok çok gerisine düşülmüş durumdadır. Zaten bu tablo da sendikaların rolünü, ne yapıp yapmadığını net bir şekilde ortaya koyuyor. Başta da söylediğim gibi bu süreçte birçok sendika mücadele etmek ve örgütlenmek yerine ücret sendikacılığı yaparak sanki bu daha iyi sendikacılıkmış gibi diğer talepleri görmezden geldi. Yani sendikaların bu duruma gelmesine bir şekilde sendikalar çanak tutmuş ve süreç böyle hazırlanmıştır.
AKP hükümeti yeni bir sendikalar yasası çıkardı. Bazı işkolları birleştirildi. İşkolu barajı %10’dan %3’e düştü. Ama işkolları birleştiği için yetkisi olan bazı sendikaların da yetkisi düştü. 2018’de 23 sendikanın daha yetkisinin düşmesi ihtimali var. Sendikal hareket bu dibe vurma durumundan nasıl çıkacak, sendikaların neler yapması gerekiyor?
Evet, mevcut iktidarın, yani AKP’nin güçlü bir şekilde gelmesinde sermayenin ve IMF’in rolü inkâr edilemez. AKP’ye bir rol biçtiler. Bunu da sindire sindire hayata geçiriyorlar. 2002’den bu yana çıkartılan yasalarla, emeklilik yaş haddi, torba yasa, kamuda örgütlü çalışan işçilerin tasfiyesi, sendikalar yasası, sendikal baraj, memurlara getirilen performansa göre ücret gibi birçok saldırı paketi AKP eliyle yürütüldü. AKP, IMF ve sermayenin dayattığı bu saldırı paketlerini yasallaştırıyor. İşçilerin yararına olmayan bu saldırı programları bir bir hayata geçiriliyor. İşçi sınıfına karşı bu saldırı yapılırken sendikalar ne yaptı dediğimizde de, sendikalar asıl rolünden uzaklaştı. Oynaması gereken rolü oynamadı. Sendikaların yapması gereken şuydu: Örgütlü olunan yerlerde bu yasaların ne getireceğini, ne götüreceğini tabana iyi anlatması gerekiyordu. Bu söylediğimi tüm konfederasyonlar için söylüyorum. Sendikaların bu yasayı tabana iyice anlatması gerekiyordu. Sadece anlatmayla bırakmayıp, tabanı bu sürece hazırlaması gerekiyordu. Daha sonra da tüm Türkiye, bütün konfederasyonlar bir araya gelerek bu saldırılara dur demeliydi. Dur demenin yolu da çok basitti; şalter indirmek! Fakat baktığımızda, bazı sendikalar cılız basın açıklamalarıyla bu süreci geçiştirmeye çalışırken, bazıları yerinden bile kımıldamadı. Sessiz sedasız bu saldırı yasaları geldi, yasallaştı, hayata geçirildi. Bugün bu geçirilen yasaların sıkıntısını birçok anlamda yaşıyoruz. Önümüzdeki süreçte sendikaların tüm yaptırımları sendikaların değil, hükümetin ve ya Meclis’in elinde olacak. Belirleyici olan onlar olacak. Onlardan bağımsız hareket etmeleri de mümkün olmayacak. Sendikalar, tüm bu geçirilen yasalara itiraz etmeyerek onu kabul etmiş oluyorlar.
Taşeronluk ve sendikasızlaşma işçilerin çalışma yaşamında büyük sorunlara yol açıyor. Bunların başında da iş kazaları ve meslek hastalıkları geliyor. Her ay ortalama 100 işçi iş kazalarında hayatını kaybediyor. İş kazaları neden durmuyor, patronlar gerekli önlemleri neden almıyorlar?
Taşeronluğun ortaya çıkartılmasının nedeni, hepimizin bildiği gibi, örgütlü toplumun gücünü kırmaktı. Günümüzde de çığ gibi büyüyen bir taşeronluk sistemi var. Burada sermaye kendisine iki açıdan rol biçmiştir: Birincisi taşeronluk sistemiyle örgütlü gücü kırmak, ikincisi ise yeni patronlar, işbirlikçiler yaratmak. Birçok alanda taşeronluk sistemiyle daha ucuza emek gücü yaratılıyor. Ayrıca taşeron patronlarına yüksek paralar ödendiğini, ancak taşeronun çalıştırdığı işçiye düşük ücret ödediğini biliyoruz. Ucuz emek üstünden yeni zenginler yaratılıyor. Burada en büyük kârları da çalışanların çalışma saatlerinin belli olmaması, üst işverenin kıdem tazminatı ve diğer sosyal haklardan kurtulması, düzensiz ve kuralsız çalışmanın dayatılması, iş güvenliği olmaması gibi birçok temel hakların taşeron eliyle gasp edilerek sermayenin kâr payının artması ve sorumluluktan kaçmasından ibarettir. Taşeron saldırısı sadece bizim örgütlü olduğumuz işyerleri ve diğer kamu işyerleri ile sınırlı değil. Taşeronluk özelde de çığ gibi büyüyerek devam ediyor. Bu saldırının önüne geçmek için sendikalara büyük görevler düşüyor. Taşeronda çalışan işçilerle ilgili bir takım çalışmalar yapmak gerekir. Yasal anlamda neler yapılabilir? Yasal olanların haricinde ne gibi talepler sunulabilir? Bu talepler hangi alanlarda dile getirilebilir? Bunların koşulları ve zeminleri yaratılmalı, taşeronda çalışan işçiler de bu konuda bilgilendirilerek hükümete baskı yapılmalı. Çok temel olan haklar açısından bir takım yasal düzenlemelerin yapılmasını sağlamak gerekiyor.
Taşeronluk alanında sıkıntılar nasıl ortaya çıkıyor?
Kendi işkolumuzdan bahsedeyim. Bugün farklı işkollarında iş kazaları, işçi ölümleri, kalıcı meslek hastalıkları gibi birçok yan var. Bizim işkolumuzda da kamu olduğu için özel sektöre göre belki biraz daha rahat gibi görülüyor. Sadece örgütlenmekle de sorun bitmiyor. Oradaki sorunlar çözülecek ki örgütlenme bir şey ifade etsin. Evet, bir kamu sektörü, gidip oradaki işçileri örgütlüyorsunuz. Ama oradaki sorunlar devam ediyor. Meselâ ihale yasasına tâbi A firması gelip ihaleye girmiş, ihaleyi almış. Orada örgütlenme yapıyorsunuz. Sonra o firmayla toplu sözleşme yapmak için masaya oturuyorsunuz. İhale şartnamesinde işçiye vereceği rakam ve ya çalışma koşulları belirlenmiş. Ondan sonra biz oturup o firmayla toplu sözleşme yapıyoruz. Dolayısıyla hem ekonomik şartlarda hem sosyal haklarda bir takım iyileştirmeye gittiğinizde bu sefer de önünüze yasal engeller çıkıyor. Bu sefer de onun sıkıntılarını yaşıyoruz. Bu nedenle yasal anlamda bu sorunlar dile getirilmeli. Bu konuda taşeronda çalışan işçiler bilgilendirilmeli. Alanlarda taşeronlarla birlikte, sendikaların da öncülüğü yaptığı dile getirilmeli ve haykırılmalı.
Peki, sendikalar iş kazalarına karşı görevlerini yapıyorlar mı? İş sağlığı ve iş güvenliği yasası çıktı, ama çok yetersiz. Üstelik bu yetersiz haliyle bile uygulanmıyor. Sendikalar hem bu yasayı uygulatmak, yasanın ihtiyaçlara yanıt verecek şekilde revize edilmesini sağlamak ve hem de iş kazalarının önüne geçmek için nasıl bir mücadele yürütmeliler?
Taşeronluktaki amaç aşırı kârdır. İş güvenliği tedbirlerini almak bir maliyet gerektiriyor. Bu nedenle hiçbir işveren bu konuda önlem almıyor. Bu konuda işçinin elini güçlendiren patronlara yönelik ciddi bir yaptırım yok. Cezai işlem yok. Çok küçük caydırıcı olmayan cezai yanları var. Bence bir kere bu cezalar arttırılmalı. Meselâ işçi ölümlerinde işyeri kapatılmasından tutun da, cinayetten yargılamaya cezalar verilmelidir. Böyle olursa diğer patronlar tedbir almak zorunda kalır. Bu durum örnek teşkil etsin, o zaman işverenler kendiliğinden tedbir almak zorunda kalacaktır diye düşünüyorum. Özel sektörde örneğin, patron tedbirini almamış, cezası 2 bin lira. Tedbir alsa belki o aldığı tedbir için harcayacağı para 10 bin lira. O yüzden tedbir almamak daha cazip hale geliyor. Çünkü bir cezası yok! Ama iş kazası olan bir işyeri 6 ay veya 1 sene kapatılsa veya ölümler karşısında 20 yıl hapis cezası uygulansa, kalıcı meslek hastalıklarında da yine caydırıcı cezalar getirilse, belki bu iş kazaları ve meslek hastalıkları hiç yaşanmayacak veya en aza düşecek.
Sendikalar…
Evet, sendikalar konusu önemli…
Sendikalar mücadele yürütmeleri gereken alanlardan çok uzaklaştılar. Sendikaların asıl pazarlık gücü örgütlü güçleridir. Maalesef birçok yasa Meclis’ten geçerken sendikalar sadece öneri sundu. Sunulan önerilerin dikkate alınmaması karşısında ise hiçbir sendika sesini çıkarmadı. Meselâ, bizim işkolumuzda A işyerinde işverene iş sağlığı ve iş güvenliğiyle ilgili alınabilecek önlemleri içeren bir yazı yazıyorsunuz. İşverense önce bu önlemleri almaması durumunda ne ceza gelebileceğine bakar. Ceza rakamlarının küçük değerlerde olduğunu görünce maliyet hesabı yapar ve sonuçta “bir şey olmaz” deyip geçiştirir. Sendikaların bu konuda çok daha ısrarcı olması gerekir.
Biliyorsunuz UİD-DER, “İş Kazaları Kader Değildir, İşçi Ölümlerini Durduralım!” sloganıyla bir kampanya yürütüyor. Bu kampanyanın büyümesi ve sendikaların da dâhil olduğu bir kampanyanın yürütülmesi için neler yapılması gerekiyor?
Toplumun da sendikaların da gerekli duyarlığı göstermediği, UİD-DER’in “İş Kazaları Kader Değildir, İşçi Ölümlerini Durduralım!” sloganıyla kampanyasını yürüttüğü iş kazaları çok hassas bir konu. Asıl muhataplarının bugüne kadar gündeme getirmediği bir konu. UİD-DER, kampanya kapsamında alanlara çıktı, toplumun dikkatini çekmeye çalıştı. Ama taşeronluğun bu kadar yaygınlaştığı bir yerde sendikalara da ciddi anlamda çok iş düşüyor. Burada UİD-DER, uyuyan kesimleri uyandıran bir noktaya geldi. Bence UİD-DER yaptığı bu çalışmaların yanı sıra, çeşitli sendikalara üye olan işçilerden oluşan tabanını da, bu konuda sendikaları harekete geçirmeye zorlayıcı olmalı.
Teşekkür ederiz. Eklemek istediğiniz kimi konular varsa, dinlemek isteriz.
Günümüzde hem işçilerin hem sendikaların önündeki en büyük sıkıntı, maalesef örgütsüzlüktür. Örgütlenmenin önündeki en büyük engel de taşeronluk sistemidir. Burada gerek sendikalar olsun gerek UİD-DER gibi işçi örgütleri olsun, Türkiye’nin her noktasında taşeronluktan çıkış yoluyla ilgili işçi sınıfına bir reçete sunmalı. Taşeron çalışanları kurultayları düzenlenmeli ve bu kurultaylarda tüm işkollarının farklı farklı sorunları tartışılarak, bu sorunun çözümü konusunda ortaya konulan öneriler, sendikalar ve UİD-DER tarafından sunulabilmeli. Bundan sonra bu taleplerin hayat bulması için emekten gelen gücümüzle “alanlarda neler yapılabilir?” konusu tartışılarak hayata geçirilmelidir. Maalesef bugün sendikalar işçi sınıfına ait olmayan siyaset anlayışlarının peşine takılmış durumdalar. Sendikal anlamda bir şeyler üretmek yerine, yanlış siyasal çizgilerinden kaynaklanan yanlışlar bile görmezden geliniyor. Zaten işçi hareketinin gerilemesinin en temel nedeni bu! Bugün de sendika konfederasyonlarının başkanları patron siyasetinin merkezinde yer alıyorlar. Oysa 12 Eylül darbesi öncesi sendikalar siyasetten icazet alan değil, siyasete yön veren bir durumdaydı. Eğer sendikalar bir an önce silkelenip bu mevcut çizgilerin üzerini kalınca bir çizgiyle çizmezlerse, işçi sınıfının çıkışı ve kurtuluşu mümkün değildir. Bu nedenle tüm sendikaların şapkasını önüne alıp düşünmesi gerekir. Sınıfını ve safını net bir şekilde belirlemelidir. Eğer bu olursa Türkiye’de bazı taşlar yerinden oynar. Bunu yapmadığımız sürece bugün AKP’nin yarın başka bir partinin peşine takılabilir. Bunun da işçi sınıfının mücadelesine katacağı bir şey yoktur. Sendikalar güçlü olursa, emeğin üzerinde ne yapılması gerektiği konusunda belirleyici olan sendikalar olur. Siyaset de sendikalardan icazet almak zorunda kalır.
Önemli bir hususun altını çizdiniz. Tabii ki sendikacıların kendilerini patron siyasetinden kurtarmaları lazım! Eğer bir politika yürüteceklerse bu da işçilerin siyaseti üzerinden olmalıdır.
Bu birinci yanıydı. Sendikalar küçülürken büyüyen, işveren olan sendikacılar oldu. Bugün birçok işkolundaki sendikada genel başkan olup aynı zamanda patron olan sendikacılar var. Hem de sahip olduğu işyerlerinde sendikalaşmak isteyen işçileri rahatlıkla kapının önüne koyan genel başkanları da biliyoruz. İşçi hareketinin sorunlarından biri de, patron siyasetini savunan, kendini sınıfın bir parçası olarak görmeyen bu tür sendikal anlayışlardan kurtulmaktır. Ancak bu şekilde işçi sınıfı hak ettiği yere gelir ve taşeronluk düzeninin üzerine de daha ciddi bir şekilde gider diye düşünüyorum.
Teşekkür ediyoruz.
Ben de teşekkür ediyorum. Sizi hem çalışmalarınızdan dolayı hem takdir ediyoruz hem teşekkür ediyoruz. Kolay gelsin diyorum ben de.
Biz de size kolay gelsin diyoruz. Mücadelede birçok işiniz, önünüzde koyduğunuz hedefleriniz var. Birlikte o alanlarda bu mücadeleyi ilerletelim.
Sizlerin de verdiğiniz kimi istatistikler var. Resmi rakamlara göre, son 4-5 yılda iş kazalarında 6 binin üzerinde işçi ölmüş. Süren çatışmalarda ise ölenlerin sayısı 400-500. Yani savaştan beter iş kazarı. Buradan da anlaşılacağı gibi asıl terör, işçiye dayatılan güvencesiz çalışma koşullarıdır. Bunun altını kalınca çizmek lazım. 6 bin ölüm karşısında hiçbir şey yapılmıyor. Kamuoyunda hiç yer bulmuyor, sanki sıradan bir olaymış gibi, kadermiş gibi topluma lanse ediliyor. Unutturuluyor. UİD-DER de bu konuda gerçekten üstüne düşeni yapıyor. Ama bu tek başına UİD-DER’le olacak bir şey değil. Bir an evvel sendikaların silkelenip asli görevini hatırlamaları gerekiyor.
Sendikaların genel durumuyla ilgili aktardıklarınız çok önemli. Elbette sendikaları ve sendikacıları tabandan harekete geçirecek bir mücadele lazım.
Sendikaları harekete geçirmek için çalışıyoruz. Ama bizler de o kadar bastırılıyoruz ki, belli bir noktadan sonra patlama noktasına geliyor. Umarım önümüzdeki dönemde sendikacılar şapkasını önüne alıp düşünür, yoksa sendikalar tümden yok olacak. Burada da kaybeden yine işçiler olacak. Geçmişte bu mücadelede emek veren, bedel ödeyen insanlara saygı göstererek, onlardan alınan bayrağın daha ileri taşınması için, herkesin, bilhassa konfederasyonların üstüne düşen sorumluluğu yerine getirmesi gerekir. Sınıf bilinci ve kültürü oluşmamış insanların bu koltuklarda oturmasından kaynaklı bu sıkıntılar yaşanıyor.
- Grevci Tarkett İşçileri: “Birliğimizi Güç Haline Getirelim!
- Grevdeki MKB Rondo İşçileriyle Söyleşi
- Durak Tekstil İşçileriyle Söyleşi
- Bursa’dan Bir Özel Okul Öğretmeniyle Söyleşi
- Malatyalı Kadın Tekstil İşçisi İle Deprem ve Kadın İşçiler Üzerine Söyleşi
- Nilgün Soydan ile Kemal Türkler Söyleşisi
- Genel-İş İzmir 8 No’lu Şube Başkanı Gümüştekin ile Söyleşi
- İş Güvenliğimiz İçin 1 Mayıs’ta Sınıfımızın Saflarındayız
- Avukatlar Anlatıyor: Yasalar Yetmez, İşçi Sınıfını Örgütlülük Kurtarır
- Bir Afgan Göçmen İşçiyle Söyleşi: “Ölmek ya da Özgürce Yaşamak”
- Ekmekçioğulları İşçileri ve Anadolu Şube Başkanı Deniz Ilgan’la Direniş Üzerine
- Söz Hakları İçin Direnen Ekmekçioğulları İşçilerinde
- Trelleborg İşçileriyle Grev Üzerine Söyleşi
- Cargill İşçileriyle Sohbet
Son Eklenenler
- 30 Kasımda KESK tarafından Ankara’da düzenlenecek miting öncesi 2021 Tüm Emekliler Sendikası çeşitli kentlerde “Emekliler Ankara’ya Yürüyor” başlıklı basın açıklamaları gerçekleştirdi. Tekirdağ’da Hasan Ali Yücel Meydanı’nda gerçekleştirilen...
- Çayırhan Termik Santrali ve maden sahalarının özelleştirilmesine karşı yeraltında ve yer üstünde eylemler yapan Türkiye Maden İşçileri Sendikası ve Tes-İş Sendikası üyesi işçiler, Enerji Bakanlığıyla yapılan görüşmelerden olumlu sonuç alınamaması...
- Emek, Barış ve Demokrasi Güçleri’nin çağrısıyla, başta İstanbul olmak üzere pek çok kentte, sendika yöneticilerinin, siyasi parti ve demokratik kitle örgütü üyelerinin, gazeteci ve yazarların aralarında olduğu 200’den fazla kişinin gece yarısı...
- Türkiye’nin dört bir yanında, ücretlerini yükseltmek, sendikalaşmak istedikleri için mücadele eden işçiler çeşitli engellerle karşılaşıyor, işten atılıyor, baskıyla sindirilmek isteniyor. Siyasi iktidarın desteğini arkasına alan patronlar işçilerin...
- İspanya’nın Barcelona kentinde on binlerce emekçinin katılımıyla 23 Kasımda yüksek kira fiyatlarına karşı bir protesto gösterisi düzenlendi. Konut kiralarının düşürülmesi ve daha iyi yaşam koşulları talepleriyle bir araya gelen işçi ve emekçiler,...
- 25 Kasım Kadına Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında 23 ve 25 Kasımda dünyanın dört bir yanında emekçi kadınlar meydanlara çıkarak öfkelerini haykırdı. Kapitalizm altında çifte ezilmişliğe maruz kalan emekçi kadınlar, kadına şiddetin...
- Bizim mahallenin gençlerinin her birine okuyacakları kitaplar almak için Konak’tan Kemeraltı’na girdim. Kitabın adı Küçük Kara Balık, yazarı Samed Behrengi. Kitap her yaştan işçilere ve işçi çocuklarına dereden çaya, çaydan ırmağa, ırmaklardan...
- Yıllar önce çok sevdiğim, dertlerimizi, sevinçlerimizi paylaştığımız ama hayata dair fikirlerimiz ayrı olan bir arkadaşımla aynı dönemde hamile kaldık. Onu hamile olduğu için işten çıkardılar ve buna karşı çok fazla direnemedi. Patron bana da,...
- DİSK Genel Başkan Yardımcısı ve Genel-İş Sendikası Genel Başkanı Remzi Çalışkan ile Genel-İş Sendikası Mersin Şube Başkanı ve DİSK Çukurova Bölge Temsilcisi Kemal Göksoy’un 26 Kasımda sabaha karşı bir ev baskınıyla gözaltına alınmaları üzerine DİSK...
- Türkiye’deki grev ve direnişlere her geçen gün yenileri eklenirken işçilerin mücadelesi dayanışmayla büyüyor. Çayırhan Termik Santrali ve Linyit İşletmelerinin özelleştirilmesine karşı işçilerin başlattığı direniş devam ediyor. Genel Maden İşçileri...
- 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Gününde her yıl olduğu gibi bu yıl da emekçi kadınlar alanları doldurdu. Dünyanın dört bir yanında olduğu gibi Türkiye’de de kadınlar onlarca kent ve ilçede protesto yürüyüşleri, nöbet eylemleri...
- Yunanistan’da 20 Kasımda pek çok sektörden on binlerce işçi genel greve çıktı. Yunanistan İşçi Sendikaları Konfederasyonu (GSEE) ve Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu’nun (ADEDY) çağrısıyla gerçekleşen grevle birlikte 70 şehirde protesto...
- Ankara’dan UİD-DER’li işçiler olarak özelleştirmeye ve hak gasplarına karşı eyleme geçen Çayırhan Termik Santrali ve Linyit İşletmesi işçilerini eylem alanlarında ziyaret ettik. 20 Kasımda maden işçileri iş bırakarak direnişe başlamış, ardından...