Buradasınız
Günlük Hayatın Dili ve İnsanlığın Kadim Düşü
Tarih nasıl bir yol izleyecek? Ne gibi keşifler ve icatlar yapılacak, gelecek nasıl olacak? Bu sorular, geleceğin bilinmezliğine karşı insanlığın kadim merakının ifadesi oldu asırlar boyu… Bu merak, insanlığın ilerleyişine de büyük katkılar sundu. Günümüzde teknoloji hızla gelişmeye devam ediyor ve haliyle düşünüyoruz, merak ediyoruz, soruyoruz; acaba yarının bugünden farkı ne olacak?
Bir haber sitesi “Özlediğimiz Hayat” diye bir içerik yayınlamış. İçeriğe göre, teknoloji gelişmiş ve yapay zekâ sayesinde hayat inanılmaz kolaylaşmıştır. Mesela gömlek cebinizdeki kalp monitörü, kalp verilerinizi bir kardiyoloğa yollar. Veriler orada incelenir, gerekli tanı konulur ve tedavi yolu belirlenir. Sonra? Sonra da yeni oluşturulan veriler bir eczaneye gönderilir. Siz akıllı saatinize gelen bir bildirimle ilaçlarınızın hazır olduğunu öğrenirsiniz. İş çıkışı sürücüsüz otomobilinizle eczaneye uğrar ve ilaçlarınızı alır, ödemeyi de akıllı saatinizi kullanarak yaparsınız.
İnsanlığın hayattaki özlemi gerçekten bu mu? Anlatılan hikâyenin amacı, ileri teknolojiyle günlük yaşamın nasıl rahatlayacağını göstermek. Peki, emekçiler bu imkânlara ulaşabilecek mi? Zira zengin sınıflar bugün de teknolojinin nimetlerinden sonuna kadar yararlanıyor ve konforlu bir yaşam sürüyorlar. Dikkat edersek, anlatılan yaşamın bugünden tek farkı, teknolojinin daha fazla gelişmiş olmasıdır. Ancak hikâyede kapitalist ilişkiler, günlük hayat ve ilişkiler aynen devam etmektedir. Neden başka türlüsü mümkün değilmiş gibi kapitalist temelde yaşamaya devam ediyor, bu anlatıda insanlar? Kullanılan araçlar biçim değiştirmiş ama anlıyoruz ki sömürü devam ediyor. Oysa bunca teknolojik atılımla insanlık yepyeni bir dünya kurabilir: İşçi ile patron gibi sınıf ayrımlarının tedavülden kalktığı, sömürü ve sınıfların olmadığı, açlık ve yoksulluğun son bulduğu, insanların mutlu yaşadığı bir dünya! İnsanlığın tarih boyunca kurduğu en kadim düş bu değil midir?
Ezilenler sömürüsüz bir dünya özlemini tarih boyunca benliğinde hissetmiş ve sayısız kuşaktan milyonlar bu uğurda mücadele etmiştir. Köleliğin kaldırılması için Roma İmparatorluğuna isyan eden Spartaküs ve arkadaşları mesela… Yaklaşık 2100 yıl önce, “Güneş Ülkesi” demişlerdi düşlerindeki dünyaya… Peki, Şeyh Bedreddin? “Yârin yanağından gayrı, her yerde, her şeyde, hep beraber!” diyerek ne de güzel betimlemiş böylesi bir dünyayı... Tam 600 yıl önce!
Sınıf bilincine sahip olmayan işçiler söz konusu hikâyeyi okuduklarında, “teknoloji madem bu kadar gelişti, yaşam burada anlatıldığı gibi olmak zorunda mı? Neden tüm insanlar aynı olanaklara sahip olamıyor?” diye sorgulamaz, durumu aynen kabul ederler. Çünkü insanlar bazı şeylerin, mesela sömürünün değişmezliğine inanıyorlar. Yoksa inandırılmışlar mı demeliyiz? Böyle demeliyiz çünkü insanların düşüncelerini, yaşadıkları toplumdaki üretim tarzı belirler. Bugünkü kapitalist üretimin bir tarafında sermaye, öte tarafında ise emek vardır. Sermaye sınıfı, bu üretim biçimini örgütsüz milyonlara ebedi olarak sunar. Kendi çıkarlarını yansıtan fikirleri toplumda egemen kılar. Bu fikirler çeşitli araçlarla üretilir ve topluma benimsetilir. Egemenler toplumun algısını kendi çıkarları doğrultusunda manipüle ederler.
Sinema bir düşüncenin üretilip kitlelere benimsetilmesinin kullanışlı bir aracıdır mesela. Hollywood sayısız “kıyamet” temalı filmi sadece para kazanmak için üretmiyor. Uzaylıların dünyayı istila etmesinden bir virüsün insanlığı yürüyen ölülere dönüştürmesine, dünyaya bir gök taşının çarpmasından yapay zekânın kontrolden çıkmasına kadar çeşitli hikâyeler anlatılıyor bu filmlerde... Verilen mesaj aynı: Geriye bir avuç insan da kalsa kapitalizm yaşamaya devam eder. Kapitalizmin hayatın bir normali, adeta doğa kanunu olduğu yalanını emekçilerin zihnine işlemek için epey kullanışlı bir araç değil mi?
Koronavirüs süreciyle birlikte pek çok yeni kavramla tanıştık ya da bu kavramlar günlük hayatımızın vazgeçilmezi haline geldi. Olumsuz çağrışım yapan “yasak” yerine sihirli kavramlar icat edildi mesela. Sendikaların etkinliklerinin yasaklanması “sağlık tedbiri”, sokağa çıkma yasağı ise “kısıtlama” olarak sunuluyor. Zaten zam da yapılmıyor artık, “güncelleme” yapılıyor. Ekonomi krize girmiyor da resesyona (durgunluğa) giriyor! Emekçilere, kendinizi yoksul olarak değil, “dar gelirli” ya da “durumu olmayan” olarak tanımlayın deniyor.
Egemenler kendi çıkarları için insanların düşüncelerini ve bunun bir ifadesi olan dili örgütlüyorlar. Böylece gündelik hayatı örgütlemiş olmakla kalmıyor, insanların geleceğini, düşlerini dahi çalmış oluyorlar. Emeğimizi, bugünümüzü ve yarınımızı çalmalarını engellemenin ve düşlerimizdeki dünyaya ulaşmanın yolu, egemenlerin düşüncesini reddetmek, örgütlenerek mücadele etmektir.
- Her İşyerine, Her Mahalleye Kreş İstiyoruz!
- Hayat Pahalı Ama Hayatımız Çok Ucuz!
- “Neyin Yoksa Ondan Sakın Vazgeçme Oğlum”
- Yarına Gidenler, Yarınlar İçin Mücadele Edenler
- Büyüyen Yoksulluk ve Sosyal Yardımlar
- Rakamların Ardına Gizlenen Gerçekler
- Sermayenin ve İktidarın Saldırılarını Püskürtmek İçin 1 Mayıs Ruhuyla Birleşelim
- İşçi Dayanışması 192. Sayı Çıktı!
- Bumerang Geri Döner!
- Engelli Koşu ve Örgütlülük
- “İş Barışı” mı Hak Arayışı mı?
- Dünden Bugüne Barış ve Adalet Özlemimiz İçin
- Yoksulluk Azaldı mı?
- Sermayenin Saldırılarına Karşı Birliğimizi Örgütleyelim!
- İşçi Dayanışması 191. Sayı Çıktı!
- Bir Ana ile Tanışmak…
- Sağlığımızı Mucizelerle Değil Birliğimizle Koruyabiliriz
- Koca Yusuf’tan Köroğlu’na, Onlardan Bize Kalan
- MESS Sözleşmesinden Çıkardığımız Bir Ders Var
- Patron Haklı mı?
- Her İşyerine, Her Mahalleye Kreş İstiyoruz!
- Hayat Pahalı Ama Hayatımız Çok Ucuz!
- “Neyin Yoksa Ondan Sakın Vazgeçme Oğlum”
- Yarına Gidenler, Yarınlar İçin Mücadele Edenler
- Büyüyen Yoksulluk ve Sosyal Yardımlar
- Rakamların Ardına Gizlenen Gerçekler
- Sermayenin ve İktidarın Saldırılarını Püskürtmek İçin 1 Mayıs Ruhuyla Birleşelim
- Engelli Koşu ve Örgütlülük
- “İş Barışı” mı Hak Arayışı mı?
- Yoksulluk Azaldı mı?
- Sermayenin Saldırılarına Karşı Birliğimizi Örgütleyelim!
- Sağlığımızı Mucizelerle Değil Birliğimizle Koruyabiliriz
- Koca Yusuf’tan Köroğlu’na, Onlardan Bize Kalan
- Unutma, Örgütlen, Hesap Sor!
- Bölünenler mi Birleşenler mi Kazanır?
- Örgütlülük İşçi Sınıfının Gücü, Toplumun Umududur!
- Asıl Düşman Olan Kim?
- “Dejavu” Sarmalını Kırmak İçin
- Derby’den Özak’a Sendikalı Olma, Sendika Seçme Hakkı
- Boyun Eğmek mi Birlikte Karşı Durmak mı?
Son Eklenenler
- Türkiye’de seçimler öncesinde çok sayıda emekli eylemi gerçekleşti. Emeklilerin yaşadığı sorunların sandığa yansıyarak yerel seçimleri etkilediği herkesin malumu… Sorunlarımız bitmedi ve seçim sonrasında da emekliler olarak taleplerimizi haykırmaya...
- Merhaba dostlar; bizler İstanbul’dan bir grup öğretmeniz. 1 Mayıs’a yaklaşırken duygularımızı siz işçi kardeşlerimizle paylaşmak istedik. Öncelikle her sene olduğu gibi bu sene de 1 Mayıs coşkusunu haftalar, aylar öncesinden hissetmeye başladık. O...
- Öz Gıda-İş Sendikasında örgütlü işçilerin 7 Marttan beri grevde olduğu Abalıoğlu Lezita fabrikasında 16 Nisanda jandarma işçileri ve sendikacıları darp etti ve ters kelepçeyle gözaltına aldı. Yaralanan 8 işçi hastaneye kaldırıldı. İzmir Kemalpaşa’da...
- 17 Nisan Sağlıkta Şiddete Karşı Mücadele Günü kapsamında Türkiye’nin pek çok kentinde sağlık emekçileri basın açıklamaları gerçekleştirdi. 12 yıl önce Gaziantep’te görev sırasında katledilen Dr. Ersin Arslan ve sağlıkta şiddet sonucu yaşamını...
- Bursa’da faaliyet gösteren Durak Tekstil’de 6 işçi Öz İplik-İş Sendikasına üye oldukları için işten atılmış ve fabrika önünde direnişe geçmişlerdi. 6 Şubattan itibaren direnişlerine kararlı bir şekilde devam eden Durak Tekstil işçileriyle dayanışma...
- Sermaye sınıfı ve iktidar bizi bir birey, bir insan olarak değil sadece ucuz işgücü kaynağı olarak görüyor. Çok çocuk doğurmamızı, gelecek işçi kuşaklarını yetiştirmemizi beklerken, kadın istihdamını teşvik ettiklerini söylerken, doğum ve emzirme...
- Adıyaman’ın Besni ilçesinde bulunan Mega Polietilen fabrikasında 2 aylık ücretleri gasp edilen işçiler 8 Nisanda iş bırakarak direnişe başladı. 15 Nisanda BİRTEK-SEN’in çağrısıyla fabrika önünde bir dayanışma eylemi yapıldı. 5 Nisandan bu yana...
- İşçi sınıfının 8 saatlik işgünü için mücadelesinden doğan 1 Mayıs’ın 138 yıllık bir tarihi var. Kuşaklar boyunca kadın ve erkek işçiler işgününü 8 saate indirmek için mücadele ettiler ama bu mücadele işgününün kısaltılması talebiyle sınırlı kalmadı...
- Hepimiz artan hayat pahalılığından şikâyet ediyoruz. Geçimimizi sağlamakta, ay sonunu getirmekte zorlanıyoruz. Çarşı-pazarda, marketlerde hep aynı sohbeti yapıyor, aynı dertten yakınıyoruz: Hayat çok pahalı! Çoğumuz için tatil yapmak, hafta sonu...
- İsrail’in Gazze’ye saldırıları altıncı ayını geride bırakırken altı aydır meydanları dolduran İngiltereli işçi ve emekçiler “acil ve kalıcı ateşkes” ve “İsrail’e silah satışının sonlandırılması” talepleriyle bir kez daha meydanlara çıktı. 13 Nisanda...
- Otuz yıl boyunca kesintisiz çalışmış, ücreti daha cebine girmeden SGK primleri ve vergileri kesilmiş, EYT’li emekli bir işçiyim. 2024 yılı Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından emekliler yılı ilan edildi ama emekliler sefalet içinde yaşamaya mahkûm...
- Ezilenlerin safında mücadele eden, şiirlerini ve oyunlarını işçi sınıfına adayan Bertolt Brecht, “Yarının Büyüklerine Şiirler” kitabında, beşiğinin başucunda oğluna seslenen bir ananın ninnisine yer verir. Geçmişten bugüne ninniler, çocukların...
- Sevgili işçi kardeşlerim, hepinize merhaba. Bu mektubumda sizlerle sözü eğip bükmeden konuşmak ve gerçekler üzerine hasbihal etmek istiyorum. Yani gerçekleri olduğu gibi konuşalım. Biliyorum ki kursağınıza giren her lokmayı alın teriniz, elinizin...