Buradasınız
“Hadi Biz Burada Geçiniyoruz da…”
Mersin’den bir işsiz kadın

Çukurova’nın bereketini bilmeyen yoktur. Sebzenin, meyvenin bol olduğu bir memleket. Kışın oduna kömüre fazla para da verilmez, ucuz olduğundan değil memlekette karakış olmadığından. Şunun şurasında 2-3 ay bir kış olur o da canından bezdirmez insanı. Eee nedir sanki, idare edilir elbette. Yazın yakıcı sıcağından korunmak içinse küçük evler değil de daha çok büyük evlerde yaşamak, geniş pencerelerin olduğu bol rüzgâr alan evler tercih edilir. Yol kenarlarında turunç ağaçları, bahçelerde limonlar, tarlalarda envai çeşit sebze meyveler vardır. Buraya kadar anlattıklarım Çukurova’nın güzel yüzü. Bir de başka bir yüzü var ki dostlar, işte asıl konu onları anlatmak.
Neden mi? Çünkü son dönemlerde İstanbul, Ankara gibi şehirlerde yaşayanlar “acaba memlekete geri dönüş mü yapsak?” diyor. Hatta memleketine dönen insanların röportajları yayınlanıyor. Geçtiğimiz günlerde İstanbul’dan Mersin’e dönüş yapan bir genç şöyle anlatıyordu hikâyesini Gazete Duvar’a: “Yaklaşık 8 aydır işsizim, daha doğrusu atanamayan bir öğretmenim. İstanbul’dan buraya gelmem bir şekilde bilinçli bir göç oldu diyebiliriz. Ekonomik kaygılarımdan dolayı buraya temelli taşınma kararı aldım. Mersin, İstanbul başta olmak üzere birçok kente ve yurt dışına tarım ürünlerinin ihraç edildiği bir şehir. O nedenle burada birçok temel ihtiyaç daha ucuza karşılanabiliyordu. Aynı zamanda sanayi anlamında da gelişmiş bir yer, uluslararası ticaretin yapıldığı bir limana sahip olması da önemli nedenler arasındaydı. Tüm bu nedenlerden dolayı burası bana birçok açıdan cazip geldi. Birkaç yıl öncesine kadar birçok yönüyle avantajı vardı diyebilirim. Bunlardan bazıları; barınma, iş, ekonomik olarak daha rahat geçinebilmek… Artık bunlar çok geçerli değil. Mesela, İstanbul’da bulunan ailemle buradaki ürünlerin fiyatlarını karşılaştırıyoruz ve inanın oradaki fiyatlarla buradaki fiyatlar hemen hemen aynı. Düşünebiliyor musunuz, Mersin’de yaşıyoruz ve limon alırken tasarruflu davranmaya gayret gösteriyoruz. O yüzden artık burada olmanın çok büyük avantajlarının olduğunu düşünmüyorum…”
Ben de sizlerle işsiz bir emekçi kadın olarak bu bereketli memleketin hallerini anlatayım. Çok eski zamanlarda değil daha birkaç yıl öncesine kadar pazara gidip eli boş dönülmezdi bu memlekette. Şimdi öyle mi? Yazın güneş tepeye çıkmadan erkenden pazara gideceksin, alacaklarını alıp eve kendini atacaksın. Parası olanlar sabah gidip en güzelini aldı bile ama biz artık öyle yapamıyoruz. Akşama doğru pazarın en ucuz olduğu saati bekliyoruz. Sebzenin meyvenin en iyisini almak için değil en ucuzunu almak için. Pazarcılar da artık hava kararana kadar bekliyor müşterinin gariban olanı da gelsin diye. Akşam pazarında kalan çürük çarıkların içinden zorla seçtiğimiz ve geç saate kadar beklemiş olmamıza rağmen ateş pahası sebzeleri aldıktan sonra meyve ihtiyacını sonraki haftalara erteliyoruz. İstanbul’da limonun taneyle alınıp satıldığını duyar, garipserdik. Şimdi biz de taneyle alıyoruz limonu. “Hadi biz burada geçiniyoruz da onlar nasıl geçiniyorlar?” derdik. Artık burada da etin sütün fiyatı her hafta değişiyor.
Kira desen ayrı bir dert. Hani Çukurova’da evler büyük olur, geniş penceresi olur demiştim ya; artık öyle değil. Pencereleri kuşgözü gibi, balkonu bile olmayan evler mantar gibi bitti her tarafta. Kiralara gelecek olursak, İstanbul’u aratmıyor. Şehir merkezine uzak, ulaşımın olmadığı, sokaklarının çamur içinde olduğu en kötü evlerin kirası bile 2 bin liradan başlıyor. Öğrenciler 1+0 evlere 3 bin lira hatta daha fazlasını ödüyor. Kiralık ev bulmak da başlı başına bir mesele oldu. Emlakçılar “kiralık ev yok, sırada beklemeniz gerekiyor” diyorlar. Şehrimiz “ucuz” ve “güzel” olduğu için çok göç almış! Özellikle de Suriye, Rusya ve Ukrayna’dan. Ziyarete gittiğim bir arkadaşımla kira üzerine sohbet ediyorduk, “ev sahibi yüzde 100 zam yapsa da kabul ederim abla. Benim ödediğim kira 1700 lira, benim dairenin üst katını Ukraynalı bir aileye 9 bin liraya kiraya vermişler” diye dert yandı. Haklı tabi! Aldığı aylıktan daha fazla ev kirası öderse nasıl geçinecek? Çoğunluğun asgari ücretin altında gelirle yaşamak zorunda olduğu bir memleket burası. Patronlar “burada her şey ucuz, asgari ücret ise çok yüksek” diyerek işçileri birçok sektörde neredeyse asgari ücretin yarısına çalıştırıyorlar. Sorunlarımız dağlar kadar. Bize asgari ücreti bile vermek istemeyen patronlara, neredeyse bir aylık maaşımıza denk gelen ev kiralarına, pazarda çürük çarık sebze almak zorunda bırakanlara, savaşlara, yoksulluğa karşı örgütlenmeliyiz. Örgütlenmeli ve elimizi sınıf kardeşlerimizin elleriyle birleştirmeliyiz.
- Kuru Ekmek
- Yoksulluğundan Utanmak!
- Avukatlar Anlatıyor: Yasalar Yetmez, İşçi Sınıfını Örgütlülük Kurtarır
- Çocuklarımız İçin
- 3 İşçi Kadın, 3 Hayat, 3 Talep!
- Bu Düzen Değişmeli!
- Bir Yanımız Uzay Çağı Bir Yanımız Yoksulluk
- Emekçi Kadınlar: Mahalleyi UİD-DER’e, UİD-DER’i Mahallemize Taşıyoruz!
- Market Raflarından Sınıf Siyasetine
- Emekliyiz, Adana Arçelik İşçileriyle Dayanışma İçindeyiz
- Yüksek Kiralar, UİD-DER’in Kampanyası ve İşçi Dayanışması
- Çocuklar Bayılmasın Diye Kampanyamıza Sahip Çıkalım!
- UİD-DER’in Kampanyasının Eyüp’ten Yansımaları
- Yapılan Zamlar Geri Alınsın!
- Annelerimizin Ücretlerinin Yükseltilmesini, Çalışma Saatlerinin Kısaltılmasını İstiyoruz!
- Pazara mı Gitsek Ucuz Olur Markete mi?
- Israr Ettik ve Kazandık
- “Tost Günü” ya da “Birlik ve Mücadele Günü”
- Asgari Ücret: Kim Haklı, Meşru Olan Ne?
- Okul Öncesi Eğitimde Ücretsiz Yemek Hakkı Kazanıldı
Son Eklenenler
- DİSK Emekli-Sen, 13 Temmuzda Çankaya Zübeyde Hanım Sosyal Tesisleri’nde “Emekli Buluşması” düzenledi. DİSK-AR tarafından hazırlanılan 2025 Emekli Raporu’nun kamuoyuyla paylaşıldığı etkinliğe DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, DİSK Emekli-Sen Genel...
- Haydarpaşa Dayanışması, son banliyö seferlerinin durdurulduğu 2013’ten bu yana Haydarpaşa Garında her Pazar günü “Ne Otel Ne Müze, Haydarpaşa Gardır Gar Kalacak!” pankartıyla basın açıklamaları gerçekleştiriyor. 13 Temmuz Pazar günü gerçekleştirilen...
- Modern tıbbın temel kurallarından biri elleri çok iyi yıkamak, el hijyenine dikkat etmektir. Peki, el yıkamanın bile geçmişte mücadele konusu olduğunu biliyor muydunuz? Ignaz Semmelweis, 1840’lı yılların sonunda, Viyana’daki bir kadın doğum...
- Hayat pahalılığı ve yüksek enflasyon karşısında işçi ücretleri erimeye devam ederken kamudan özel sektöre işçiler, düşük ücretlere karşı mücadele ediyor. Harb-İş Sendikası, 11 Temmuzda Ankara’da basın açıklaması yaparak sefalet zammı dayatmasına...
- Kamu çerçeve protokol süreci uzadıkça uzuyor. Savunma sanayi sözleşmesi hakem heyetine gönderildi. Diğer işkolları ise 3. teklifi bekliyor. Kamu çerçeve protokolü kamu işçilerinin asgari ücretini belirleyen bir protokoldür. Nisan 2024’te Anayasa...
- İspanya’nın Cadiz kentinde 23 Hazirandan bu yana süresiz grevde olan metal işçileri, 8 Temmuzda eylemlerini sonlandırdılar. Yetkili sendika UGT sendikasının işverenle imzaladığı ön anlaşmayı kabul etmeyen yaklaşık 30 bin metal işçisi, 18-19...
- 600 binden fazla kamu işçisini ilgilendiren Kamu Çerçeve Protokolü (KÇP) görüşmelerinde siyasi iktidarın dayattığı düşük zam oranları sağlık işçileri tarafından “sefalet dayatması” olarak değerlendiriliyor. Yüksek enflasyon ve ağır vergi yükü...
- Gebze Sendikalar Birliği, geçtiğimiz hafta İsrail’in Filistin’deki zulüm ve katliamını protesto etmek için bir eylem organize etti. Biz de UİD-DER’li işçiler olarak, zulme uğrayan Filistinli işçi ve emekçilerin haklı mücadelesine destek olmak için...
- 9 Temmuzda Hindistan genelinde milyonlarca işçi, emekçi, çiftçi ve genç, Modi hükümetinin işçi düşmanı politikalarına karşı ülke çapında greve çıktı. Kentlerden köylere, fabrikalardan tarlalara kadar yaşamı durduran dev grev, Hindistan’daki tüm...
- Annem, ablamla birlikte dördüncü katta oturur. Sokağa inmez ama mahallede, köyde, Almanya’daki akrabalarda ne olup bittiğini mutlaka bilir. Evden her çıktığımda balkonundadır. Selamlaşır, iki laf ederiz. Başımda bazen UİD-DER yazılı kırmızı şapkam,...
- Karanlık ve aydınlık… Ölüm ve yaşam… Emek ve sermaye… Sonsuz evrenimizde her şey karşıtıyla birlikte var. Sömürü ve zulüm varsa isyan da var. Sınır, din dil, ırk farkı tanımadan dünya meydanlarında tek ses tek yürek olan işçiler, işçi sınıfımız var...
- Emperyalist savaşın alevlerini büyüten, milyonlarca masum insanı, doğayı katleden, kentleri yok eden egemenler ne yaparlarsa yapsınlar emekçilerin birbirleriyle dayanışmasının önüne geçemiyorlar. İşçi ve emekçiler fabrikalardan limanlara,...
- İzmir Büyükşehir Belediyesi grevinde yaşananlar hakkında Marksist Tutum’da bir makale okudum. Tam da içimden geçenleri, cümlelere dökemediklerimi noktasına virgülüne kadar yansıtan bir yazıydı. Konuyu derinlemesine ele alan bu yazı her mücadelede...