Buradasınız
Hepimiz Aynı Gemide miyiz?
Sancaktepe’den bir kadın işçi

Egemenler, her türlü felaket ve kriz karşısında biz işçilere aynı mavalı okurlar: “Aynı gemideyiz, gemi batarsa hep birlikte ölürüz!” Ne hikmetse gemilerini kurtarmak için fedakârlık yapmak hep bize düşer. Uzun saatler çalışan, hakları gasp edilen, açlığa ve sefalete itilen biz işçiler oluruz. Bahsettikleri gemi, egemenlerin sermayesi ve düzenidir. Evet, biz işçiler, çalışanlar ve üretenler bu geminin önemli bir parçasıyız. Ama öyle bir parça ki, devasa demir sacları bükerek onlara şekil veren, o hurdalıkları gemi haline getiren, motorunu çalıştıran, onu denize indiren ve kocaman okyanuslarda yüzdüren bizleriz. Kafamızı kaldırıp etrafa baktığımızda, yeryüzünde görebildiğimiz bütün zenginlikleri yarattığımız gibi gemileri de biz yaparız ve biz yüzdürürüz engin denizlerde, okyanuslarda. O gemiler denize indiğinde, zevkini ve sefasını egemenler sürer, her türlü işlerini, hizmetini biz işçiler görürüz. Geminin üst katlarında efendiler güneşlenirler, dans ederler, zevkusefa sürerler. Alt katlarında gemiyi yüzdüren işçiler çalışmaya devam ederler.
Titanic gemisini hemen hepimiz duymuşuzdur. Belki de filmini birçoğumuz izlemişizdir. Filmden akılda kalan ve en çok konuşulan şey gemide yaşanan aşk hikâyesi olmuştur ama asıl çarpıcı gerçek arka planda kalmıştır. 268 metre uzunluğunda, 11 katlı ve 46 bin ton olan bu gemiyi de işçiler inşa etmiştir. Peki, gemi buzdağına çarptığında kurtarılanlar kimlerdir, ölüme terk edilenler kimlerdir? Titanic gemisinde öyle bir sistem vardı ki birinci ve ikinci sınıf yolcular rahatsız edilmek istemediklerinde, üçüncü sınıf yolcular ve çalışanlarla bağlarını kesmek istediklerinde otomatik kilit sistemi devreye giriyordu. Geminin batması sırasında işte tam da bu kilit sistemi devreye sokulmuştu. “Hayatları daha değerli” olan kont ve kontesleri, zenginleri ve iş adamlarını kurtarmak için, üçüncü sınıf yolcuların ve gemi çalışanlarının kaldıkları katlar ve odaların kapıları kilitlendi ve ölüme terk edildiler. Zenginler filikalara alınıp kurtarıldılar, yoksullar buzlu sularda can verdiler.
Bugün “Aynı Gemideyiz” masalının özetine bakalım.
- Birinci sınıf yolcu sayısı 324. Kurtulan 201 kişi. Yani %60’ı kurtulmuş.
- İkinci sınıf yolcu sayısı 277. Kurtulan 118 kişi. Yani %45’i kurtulmuş.
- Üçüncü sınıf yolcu sayısı 708. Kurtulan 181 kişi. Yani %76’sı ölmüş. Üstelik üçüncü sınıf yolculardan kurtulanlar, kilitleri kırabildikleri için, engellemelere rağmen filikalara atladıkları için kurtulmuşlar.
- Mürettebat 885 kişi. Sadece 212 kişi kurtulmuş. Yani %77’si ölmüş.
- 13 postacı ve müzisyenden kurtulan olmamıştır.
Ne kadar açık ve net değil mi? Birinci, ikinci ve üçüncü sınıf yolcular ve mürettebat aynı gemideydiler ama hayatta kalanların çoğu birinci ve ikinci sınıf yolculardı. Gerçekte biz işçiler hiçbir zaman egemenler ile aynı gemide olmadık, olamayız da. Bizim çıkarlarımız ile egemenlerin çıkarları hiçbir zaman aynı olmadı ve olamaz da. İşçi sınıfı olarak, her türlü felakette zarar gören bizler oluyoruz. Depremlerde evleri yıkılan biz, sel felaketlerinde bahçesi bağı, hayvanı, evi zarar gören biz, savaşlarda ölen biz, salgın bahane edilerek işinden atılan ve krizin faturasını ödeyen biz, batan gemilerde ölen biz… Tüm bu olanlara baktığımızda, egemenler ile aynı gemide olabilir miyiz? Gemi battığında ilk kaçanlar onlar, ölüme terk edilen ise bizleriz. Ekonomik krizin adına Covid-19 krizi diyerek kendi gemilerini kurtarmak için trilyonlarca dolarlık destek paketini egemenlerin hizmetine sundular. Türkiye’de ise patronların kasasına 100 milyar lira aktarıldı. İşçilere ait olan işsizlik fonunu yağmalamaya devam ediyorlar. Gemilerini sağ salim limana yanaştırmak için ücretsiz izinleri dayatıyorlar, bizi işten atıyorlar. Ailelerimizi, çocuklarımızı ve geleceğimizi açlığa ve sefalete itiyorlar.
Utanmadan aynı gemideyiz diyorlar! Patronlar sınıfının gemi dediği onların kapitalist sömürü düzenidir. Öyleyse batsın onların sömürü düzeni! Kapitalist düzen batarsa, bir sömürü düzeni batmış olacak! Bu düzende bizim kaybedecek neyimiz var? Ama örgütlenirsek, yepyeni bir dünya kurabiliriz. Bilim ve teknolojinin insan yararına kullanıldığı, açlık ve yoksulluğun olmadığı, sömürünün bittiği, barış dolu bir dünya!
İşçi sınıfının tek bir limanı vardır sığınmak için. O da örgütlülüğüdür. Gün birlik, dayanışma ve örgütlenme günüdür.
Sermaye Medyası=Bilgi Çöplüğü!
Örgütsüzlüğün Yansımaları
- Gevrek “Susamlı Tavuk”
- Koronavirüs Sınıf Ayrımı Yapmıyor mu?
- Salgında İşçi Sağlığı Hiçe Sayılıyor!
- Patrondan Covid-19 Önlemleri
- Koronavirüsle Geçirdiğimiz 9 Ayın Bilançosu
- Maskeye Emanet Edilmiş İşçi Sağlığı ve İşten Atmaların Yeni Bahanesi Maske
- Patronlar Koronavirüsü Tepe Tepe Kullanırken Asıl Faturayı Biz İşçiler Ödüyoruz
- Şantiyede Sözde Korona Önlemleri
- Hayat Eve Sığar mı?
- İşçi Sınıfıdır Bizim Asıl Ailemiz
- Bakan’a mı İnanalım Yaşadıklarımıza mı?
- Adımız Koronalıya Çıktı!
- Metal İşçileri: “İşçinin Hakkı İşçiye!”
- Sözde Pandemi Önlemleri ve Küresel Açlık
- “Hijyene Dikkat Edin Ama Fazla Su, Sabun, Peçete Harcamayın”
- “Yeni Normal” Koşullarında Öğrencilerin Sınav Maratonu
- Gebzeli İşçiler Koronavirüsün İşçiler Üzerindeki Etkilerini Anlatıyor
- Gebzeli İşçiler Yeni Normali Değerlendiriyor
- Koronavirüsle Yaşamayı Öğrenmeli miyiz?
- Yağlı Ekmekleri Ballandı!
Son Eklenenler
- Gerek dünyada gerekse yaşadığımız ülkede öyle olaylar, öyle gelişmeler yaşanıyor ki ilk bakışta her şey çok bilinmeyenli bir matematik denklemi gibi karmaşık ve anlaşılmaz görünebilir. Nasıl ki matematikte karmaşık problemleri çözebilmek için...
- İrfan Yalçın’ın “Ölümün Ağzı” romanı, 1940’lı yıllarda Zonguldak köylüsünün “mükellef” adı altında bedavaya çalıştırıldığını belgeleyen bir tanıklıktır. Dönemin tek partili rejiminde, İsmet İnönü madeni teftişe gittiğinde, karşısına dizilen...
- Ha geldi, ha gelecek, yok yok bu sene gelmeyecek derken Yaren leylek Bursa’nın Karacabey ilçesinde, Uluabat Gölünün kıyısında balıkçı Âdem amcayla buluştu. On dört yıllık dostluk! Adı gibi yarenlik yapıyor Âdem amcaya. Aslında kimsenin haberi...
- 11 Nisan’da Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Emek ve Demokrasi Güçleri ve öğrenciler birçok ilde tutuklu öğrencilerin serbest bırakılması talebiyle basın açıklamaları gerçekleştirdi. İstanbul’da KESK İstanbul Şubeler Platformunun...
- Yunanistan’da işçi ve emekçiler bir kez daha kamu ve özel sektörde 24 saatlik genel grev gerçekleştirdi. Tembi tren felaketinin ikinci yıldönümü olan 28 Şubatta tarihindeki en büyük grev ve protestolara sahne olan Yunanistan’da, 9 Nisanda bir kez...
- KESK’e bağlı Eğitim Sen, Birleşik Kamu-İş’e bağlı Eğitim-İş ve Hürriyetçi Eğitim Sen, 10 Nisanda birçok ilde Milli Eğitim Müdürlükleri önünde, kent meydanlarında, sendika şubelerinde proje okullara yapılan keyfi atamalara karşı basın açıklamaları...
- Üzerine sayfalarca yazı yazılabilecek, saatlerce sohbet edilebilecek bir konunun en öz, en çarpıcı halidir sloganlar… Hele ki işçi sınıfının sloganları! Birkaç kelimeyle büyük anlamlar sırtlanırlar. Kimisi somut bir talebi anlatır, kimisi bir...
- Ankara’nın Beypazarı ilçesinde bulunan Çayırhan Maden Ocağında 10 Nisanda gece vardiyası sırasında meydana gelen patlamada 2’si ağır olmak üzere 14 işçi yaralandı.
- Evrensel sağlık kapsamı; tüm insanların ihtiyaç duydukları sağlık hizmetlerine, ihtiyaç duydukları yer ve zamanda, mali sıkıntı çekmeden erişebilmeleri anlamına gelir. Sağlığın geliştirilmesinden, hastalıkların önlenmesine, rehabilitasyon ve...
- Gençlik yılları insanın en güzel, en verimli, en dinamik yılları olarak tanımlanır. Fakat gençlerin dinamizmleri yok ediliyor, gelecekleri ve hayalleri çalınıyor, toplum nefessiz bırakılıyor. Kapitalizm genç kuşaklara bir gelecek vaat etmiyor....
- Ruhunda özgür bir dünyanın umudunu taşıyan, yüreği bencil çıkarlarla değil, toplumsal kurtuluş özlemiyle çarpan sevgili büyüklerimiz ve değerli genç arkadaşlarımız, merhaba!
- Rejimin 19 Martta başlattığı saldırı dalgasına karşı başlayan protestolarda öğrenci gençler kitlesel katılımıyla dikkati çekmişti. Günlerce süren eylemlerde, polis barikatlarına, polisin şiddetli müdahalesine rağmen alanları terk etmeyen yüzlerce...
- Çünkü büyük kapitalist ülkeler, milyonlarca emekçinin vergileriyle oluşan bütçeleri sağlık, eğitim, barınma gibi temel ihtiyaçlara değil daha fazla silahlanmaya akıtıyorlar. Baskıcı ve otoriter uygulamaları arttırıyor, demokratik hak ve özgürlükleri...